1914’te Yarbay Mustafa Kemal:
…”Yeni evlenen bir kişinin gönlü hayat, aşk ve mutluluk hisleriyle doludur. Bu en kıymetli bir zamandır. İnsanlar, hayatında bu parlak ve sevinçli dakikaları, ölünceye kadar hep aynı surette duygulanarak pek mühim ve hayatı için tarihi bir hadise olarak anar. Ben, bunu tecrübe etmedim; Fakat az çok hayatı ve insanları tahlil ettiğim için bu neticeyi buldum. Hayatın çeşitli yönlerinden birkaçını görenler, evlendikten sonra keşfedilmemiş yönlerini de ister istemez gözlemler. Bu gözleme, pek tatlı olabildiği gibi pek acı da olabilir,” demiştir.
8 yıl sonra…
Mustafa Kemal Paşa, 10 Eylül 1922 tarihinde İzmir’e geldikten kısa bir zaman sonra Uşakizade Muammer’in kızı Latife Hanım ile evlenir. Göztepe’deki Uşakizadelerin konağında kıyılan nikâhta Gazi’nin şahidi Mareşal Fevzi (Çakmak), Latife Hanım’ın şahidi ise Salih (Bozok) Bey’dir.
Yapılan bu evlilik, bir aşk evliliği değildir. Karşılıklı beğeniye dayanan iki medeni insanın bir anlamda bir araya gelmesidir. Bu evliliğin özellikle Gazi açısından hiçbir abartılı yanı yoktur.
Gazi için Latife Hanım, gelecekti modern Türk kadınını sembolize edecek ve onun öncülüğünü yapacaktır. Çünkü Lâtife Hanım kültürlü, birkaç lisan bilen, iyi bir eğitim görmüş genç bir Türk hanımıdır. Gazi’nin evlilikten ve Lâtife Hanım’ın eşinden beklentileri çok farklıdır.
Latife Hanım dış görünüşü ile o zamanın şartlarına göre çağdaş bir Türk kızıdır. Şüphesiz Gazi’yi beğeninin ötesinde sevmiş hatta âşık da olmuştur. Ancak Gazi için aynı yorumu yapmak güçtür. 29 Ocak 1923 günü başlayan evlilik 5 Ağustos 1925 günü resmen noktalandığı zaman, bu iki senenin izlerini her iki taraf da sonraları uzun müddet taşımışlardır. Hele yarıldıktan sonra gerek Uşakizade Muammmer Bey’in Salih (Bozok) Bey aracılığı ile Gazi’ye yazdığı mektuplar, gerekse Latife Hanım’ın doğrudan doğruya yazdığı mektuplar, Gazi’nin belleğinden Lâtife Hanım’ı hemen silmesine uzun müddet mani olmuştur. Ancak gerçek olan bir husus varsa, bir taraf unutmak, diğer taraf da unutulmamak için büyük çaba sarf etmiştir.
Her evlilikte olduğu gibi bu evlilik içinde de hüzün ve sevinç beraber yaşanmıştır. Bir devlet başkanının eşi olmak, bir anlamda hem çok zor hem de çok büyük sorumluluk isteyen bir husus.
Çağdaş, tahsili olmak ve iyi bir eğitim neticesi birkaç lisan bilmek bu görevi eksiksiz yerine getirmek açısından yeterli olabilir miydi? Mustafa Kemal, yanında geleceğin “Türk Kadınını” sembolize edecek bir eş olsun isterken, Lâtife Hanım da evine ve yuvasına ve evine ve yuvasına bağlı ve görevini tamamladıktan sonraki zamanı kendisi ile paylaşan bir aile reisi, bir eş, bir “Baba” olsun istiyordu. Oysa Gazi bir aile babasından ziyade bir devletin hem de yeni ve kendisinin kurduğu bir devletin babasıydı. Sadece babası değil belki de her şeyiydi. Bu babanın ailenin çok ötesinde sorumlulukları, geceli gündüzlü çalışacağı günleri, ayları, yılları vardı. Bu yoğun çalışma içinde Latife Hanım’la paylaşabileceği çok az bir zaman kalıyordu.
Ara sıra Lâtife Hanım’ın der ortağı olan Velet Çelebi’nin dediği gibi Latife Hanım, “Bir koca ile değil, bir kaplanla evlenmişti.”Kaplana da elbette gem vurulamazdı.
İki senelik evlilik, derenin yatağından taşması gibi sabrın noktalandığı yerde çekilmez ve taşınmaz bir duruma gelir.
Latife Hanım genellikle her kadın gibi kıskançtır. Kocasını olağanüstü kıskanır. Haklıdır. Hele bu kocanın ismi Mustafa Kemal ve Fransız bayan yazar Madam Titaniya’nın dediği gibi “Çağımızın En yakışıklı devlet adamı”ise kıskanmamak elde midir?
Gazi’nin ise gençlikten gelen birtakım alışkanlıkları vardır. Özellikle “Akşam sofraları”. Akşam sofraları bir anlamda üniversite kürsüsüdür. Bu sofranın pek çok değerli misafirleri vardır. Bir yerde bu sofra Gazi için bütün fikirlerin tartışılıp, doğruların bulunduğu bir yerdir. Oysa Lâtife Hanım (Gazi’nin sıhhatini düşünerek) bu sofraya, hatta bu sofranın misafirlerine dahi şiddetle karşıdır.
Bir gece Çankaya’da yaşanan olay, Tokat’ta misafir olunan Tokat Mebusu Mustafa Bey’in evinde de tekrarlanınca, Gazi o gece evliliğini noktalama kararını alır. Ancak Erzurum’a kadar sabırlıdır ve Lâtife Hanım ile beraber giderler. Ancak Erzurum’dan sonra Gazi’nin Latife Hanım ile seyahat etmesine imkân kalmaz.
Erzurum’da, Erzurum Kongresi’nin yapıldığı binanın yakınında tek katlı binanın salonunda Gazi ve Lâtife Hanım karşılıklı oturmaktadırlar. Gazi kati kararını vermiştir. Ayrılacaktır. Düşüncesini Latife Hanım’a söyler. Latife Hanım eşinin kararını önce sükûnetle dinler. İhtimaldir ki bu sükûnetin arkasında eşini daha evvelce olduğu gibi bu kararından nasıl olsa caydıracağı inancı vardır. Ayrıca Lâtife Hanım kendisine güvenen bir kadındır. Ancak Mustafa Kemal’in vermiş olduğu kararın değişmeyeceğini anladığı zaman da çok geç olmuştur.
Aynı günün gecesi İsmet Paşa’ya yazmış olduğu mektup Gazi’nin ne derece kararlı olduğunu göstermesi açısından ilginçtir.
Erzurum, 9 Ekim 1924
Azizim İsmet,
Latife Hanım takaddüm ederek Ankara’ya geliyor. Beraber seyahatte devamı münasip görmedik. Çünkü iki senelik tecrübe beraber yaşamak imkânı olamayacağına kanaat hası ettirdi.
Kararımdan kendisini haberdar ettim. Çok meyyuz ve mahzundur.
Zatıalinizin ve belki Fevzi Paşa hazretlerinin iltifatı için delaletinizi rica edecektir.
Kararım katidir.
Yalnız gerek kendisinin ve gerek ailesinin şeref ve haysiyetini rencide etmek istemiyorum. Kendisine ve ailesine hürmetlerimi ve hakiki dostluğunu muhafaza edeceğim. Sureti infikada Ankara’da kararlaştırırız. Sükûnetle İzmir ‘e gitmeğe muvafakati temin lazımdır.
Gözlerinden öperim.
Gazi M. Kemal
İki senelik evlilik her iki taraf için de hüzünlü geçmiştir. Şüphesiz gerek Gazi, gerekse Lâtife Hanım evliliğe karar verdikleri soğuk bir kış akşamında sonucun böyle olacağını düşünmemişlerdi.
Ayrıldıktan hemen sonra İtalya’ya giden Latife Hanım’ın yol boyunca hem komşusu hem de yakın aile dostları olan Velet Çelebi’nin sözlerini hatırladığına ve çok da pişman olduğuna şüphe yoktur.
…“Kızım, Sen bir koca ile değil, kaplanla evlendin. Kaplana gem vurulmaz ki…”
Atatürk, 29 Eylül 1924 günü sabahıeşi Lâtife Hanım ile Suşehri’nden hareketle akşam saat 18.00’de Erzincan’a gelerek Belediye’yi, Vilâyet ve Kolordu dairelerini, Halk Partisi’ni ziyaret etmiştir. Erzincan’da akşam şereflerine verilen ziyafette kısa bir söylevde bulunan Atatürk:
-…”Erzincan’ın az zamanda lâyık olduğu ve Cumhuriyetin kendisinden beklediği derecede ışık ve ilerleme kaynağı olacağına tamamen inanıyorum” demiştir. (S.S., s.117-119; A.Y.G., s.143). Geceyi Erzincan’da geçiren Atatürk sabah saatlerinde eşi Lâtife Hanım ile birlikte Erzincan’dan hareketle saat 17.00’de Erzurum’a gelmiştir.
Atatürk, Erzurum’da Vilâyet Konağını ziyaret ederek, Cumhuriyet Caddesini hizmete açmışlardır. Erzurum’da akşam şerefine verilen ziyafette söylevde bulunan Atatürk:
-…”“Muhterem hemşehrilerim, kahraman Erzurumluların bugün hakkında gösterdikleri samimî, mertçe, sevgi dolu gösterilerden dolayı fevkalâde memnunum. Benim buraya gelişim bütün millet bu çemberin içinden nasıl çıkacağını düşünmekle meşguldü. Memleketin batı bölgesi düşman ayaklarına terkedilmiş ve oradaki halk silaha sarılmış, buranın halkı ise memleketin felâketten kurtulması için ayağa kalkmış bir vaziyette idi. Ben işte böyle bir zamanda Erzurum’a geldim. Burada gördüğüm samimiyet, mertlik, vefakârlığı benim, memleketi kurtarmak için her türlü fedakârlığı yapmak hususundaki karar ve kuvvetimi artırmış idi. O zamanki vaziyetimi çok iyi biliyorsunuz. Burada rütbemi, resmî mevkiimi, üniformamı attım ve bütün kâinata ilân ettim ki milletin sinesinde bir ferdim! Demiştir.
Atatürk, 1 Ekim 1924 günü Erzurum’da “Depremden Zarar Görenlere Yardım Komisyonu”nun çalışmalarını denetlemiş ve felâketzedelere harcanmak üzere gerek kendisi gerekse eşi Lâtife Hanım onar bin lira bağışta bulunmuşlardır.
2 Ekim 1924 günü Atatürk eşi Lâtife Hanım ile Erzurum’dan hareketle depremden zarar gören Hasankale (Pasinler) ve köylerinde incelemelerde bulunarak akşam tekrar Erzurum’a dönmüş, bir gün sonrasında Erzurum’da, deprem felâketzedeleri yararına tertiplenen at yarışlarını izlemiş ve daha sonra “Depremden Zarar Görenlere Yardım Komisyonu” toplantısına katılmıştır.
Atatürk eşi Lâtife Hanım’la beraber 4 Ekim 1924 günü, Erzurum’dan hareket etmiş vesaat 18.00’de Sarıkamış’a gelerek geceyi de burada geçirmiştir. 5 Ekim günü,Sarıkamış’ta Türk Ocağı’nı, Hükûmet binasını ve Belediyeyi ziyaret ederek heyetleri huzurlarına kabul buyurmuştur. Atatürk, akşam eşi Lâtife Hanım’la beraber, Kurtuluş Savaşı ile ilgili bir piyesi seyrederek geceyi Sarıkamış’ta geçiren Atatürk, sabah eşi Lâtife Hanımla beraber Sarıkamış’tan hareketle öğle vakti Kars’a gelmiştir.Atatürk, şehirde ziyaret ve tetkiklerde bulunarak, Türk Ocağı’nda millî oyunları izlemiş ve akşam saat 21.00’de trenle tekrar Sarıkamış’a hareket etmiştir.
Atatürk, 7 Ekim gününü Sarıkamış’ta ilgililerle görüşerek tetkiklerde bulunmuş, günün bir bölümünü de istirahatle geçiren Atatürk, 8 Ekim günü öğleden sonra eşi Lâtife Hanım ile birlikte Erzurum’a dönmüştür.
9 Ekim 1924 günü, Erzurum’da sabah Muş ve Bitlis’ten gelen heyetleri huzurlarına kabul buyuran Atatürk, öğleden sonra Belediye’yi, Komutanlığı, okulları, hastaneleri ziyaret etmiş, Lise ’de ve Erkek Öğretmen Okulu’nda şereflerine verilen çaylarda öğretmenlerle sohbet eden Atatürk, 10 Ekim 1924 günü sabah Ankara’ya dönmek üzere Erzurum’dan ayrılmıştır.
Bibliyografya:
***S. Eriş Ülger, “Türk Rönesansı ve Anlarda Gazi Mustafa Kemal Atatürk”, İnkılap Kitapevi Yayın – İstanbul, 1999, s:61-65
***Prof. Dr. Utkan Kocatürk, “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” T.C. Başbakanlık Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara, s:372 – 373
Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.