Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü ya da bilinen adıyla UNESCO (United Nations Educational, Scientific anda Cultural Organization) , Birleşmiş Milletler ’in özel bir kurumu olarak 1946 yılında kurulmuş ve bu kurumun yasası 1945 yılı Kasım ayında Londra’da 44 ülkenin temsilcilerinin katıldıkları bir toplantıda kabul edilmiştir. Üye devletlerin temsilcilerinden oluşan Genel Konferans 1946 – 1953 yılları arasında her yıl toplanırken, 1954’den bu yana ise iki yılda bir toplandığı bilinmektedir.
Merkezi Paris’te bulunan UNESCO, 1976 yılında üyelerine:
—“Bugün UNESCO ‘nun üzerinde çalıştığı tüm projelerin isim babası Mustafa Kemal Atatürk ‘tür. Bu nedenle ATATÜRK ‘ün 100. Doğum günü tüm ülkelerde yıl boyunca kutlansın.” Önerisini getirmiş, sunulan bu öneri üzerine UNESCO ‘nun üyelerinden sadece bir tanesi olan İsveç delegesi:
—“Ne yani dünyadaki tüm devlet adamlarının doğum günlerini kutlayacak mıyız?” şeklindeki kinayeli sözleri üzerine, Rus delegesi yerinden fırlamış ve yumruğunu masaya vurarak:
—“Genç delege arkadaşıma hatırlatmak isterim ki; Atatürk öyle dünyadaki herhangi bir lider değildir,” demiştir.
Sonuçta, UNESCO ‘nun tarihinde ilk kez bir öneri, 152 ülkenin delegelerinin tümü tarafından imzalanmış, imzaların atıldığı sırada da, İsveç delegesi kürsüye gelmiş ve:
—“Ben Atatürk ‘ü inceledim. Bütün dünya ülkelerinden özür diliyorum,” demiştir.
1976 yılında, UNESCO ‘ya üye 152 ülkenin delegeleri tarafından imza edilerek kabul edilmiş olan o muhteşem belge de:
“Atatürk, uluslararası anlayış, işbirliği, barış yolunda çaba göstermiş bir devrimci, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk Önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayrımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu” olarak yazıldığı bilinmektedir. İşte Atatürk, öyle bir kişiliğe sahiptir ki, sayısız başarıları ve dahi özellikleri ile Türk ulusunu adeta yeniden inşa etmiş, 20. ve 21. yüzyıl dünya tarihine şüphesiz damgasını vurmuş karizmatik bir liderve tüm çağların en büyük kişilerinin her zaman önündedir.
Atatürk’e doğumundan günümüze kadar, kişiliğinin ve eylemlerinin bir sonucu olarak yerli ve yabancı, kişi ve kurumlarca çeşitli ad, sıfat ve unvanlar verilmiştir. O’na yöneltilen sıfatlar, yakıştırmalar ve lakaplar onunla özdeşleşmiş, insanlık tarihin hafızasında yerini almış, yaşamı her zaman ilgi çekmiş ve çok sayıda araştırmaya konu olmuştur.
Dört bölüm üzerinden sizlerle paylaşmayı düşündüğüm yazı dizisinde, O’nun yaşamında “Mustafa” ile başlayıp “Atatürk” ile biten isimleri ve bunları niteleyen unvan, sıfat, övgü ve lakapları karşılaştırarak saptamaya çalışılacak, isimlerin ortaya çıkış sebepleri, yer ve tarihler ile kişiler de gözetilerek kaynakçalı olarak sentezlemeye çalışacağım.
Doğduğunda kendisine verilen ismi “Mustafa”;
17 Aralık 1934’te kabul edilen ikinci bir yasa ile: “Mustafa Kemal’e verilen “ATATÜRK” soyadının veya bunun başına ve sonuna söz konularak yapılan adların hiçbir kimse tarafından öz ya da soyadı alınamayacağı” hükmü getirilmiş, kız kardeşi Makbule Hanımefendi’ye de “ATADAN” soyadı verilmiştir. Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan bunun öyküsünü şöyle anlatır:
—“Ağabeyime ad koymak için bütün hısım ve akraba toplanmışlar. Birçok adlar söylemişler. Fakat babam, bunların hiçbirini beğenmeyerek, ağabeyimin adını koymuş… Bunun sebebi de, babam küçükken kardeşi Mustafa’nın salıncağını sallarken onu düşürüp ölümüne sebep olmuş. Kardeşinin hatırasını yaşatmak için ağabeyime “Mustafa” adını koymuşlar (1).”
İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in isimlerinden biri olan “Mustafa” sözcüğü; Arapçada “seçilmiş” anlamındadır (2). Ve yine Arapça dilbilgisine göre; “safâ” (duru, berrak olmak) kök fiiline iki harf ekleyerek elde edilmiş “istafâ”(seçmek) fiilinden türetilmiş ismu’l mef’ûldür. Türkçede ‘edilgen sıfat’ sınıflandırmasına giren “Mustafa” için, Türkçenin modern anlamdaki ilk sözlüğünü yazan Şemseddin Sami Bey eserinde; “Seçilmiş ve Fahr-i âlem Efendimizin sıfatı mübarekesinden olup lisanımızda mana-i luğaviyyesiyle pek isti ’mal olunmuyor (3).” şeklinde açıklamada bulunmuştur.
Yani, Türkçede Hz. Muhammed’in ismi olarak kullanımı dışında sıfat kullanım alanının olmadığı belirtilmiştir. Araplarda ise, Peygamber’den bahsedilirken “Muhammed Mustafa” şeklinde “Muhammed” ile birlikte kullanılarak bu sözcüğün sıfat hali ön plana çıkarılmıştır. Bu isim, Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra, Hz. Muhammed’e sevginin yüksek bir göstergesi olarak Türkler arasında gayet yaygın kullanılmış, erkek çocuklara verilen isimlerin en çok tercih edileni olmuştur.
Bilindiği üzere, çocukluk yıllarını bu isimle geçiren Atatürk, 1893 yılında Selânik Askerî Rüştiyesi ‘ne girmiştir.
Bu okulda matematik öğretmenliği yapan Yüzbaşı Mustafa Efendi, genç öğrencisinin yetenekleri ve zekâsı karsısında onu, sınıftaki diğer Mustafalardan ayırt etmek üzere adının sonuna “Kemal” ismini ilave etmiştir. Artık O “Mustafa Kemal” olmuştur (4) .
Mustafa ve Kemal:
Selânik Askeri Rüştiyesi, Mithat Paşa Caddesi’nde, yeni ve oldukça güzel bir binaya sahip bulunan, düzenli ve disiplinli bir okuldur. Dersleri ihtisas esasına göre okutan ve çoğunluğunu subaylar teşkil eden bir öğretim ve yönetim kadrosuna sahiptir. İlk gençlik çağındaki iki yüz civarında üniformalı subay adayı, tam bir disiplin içinde ortaöğrenimle birlikte ilk askerlik eğitimlerini de burada görmektedirler.
Mustafa çok kısa sürede öğretmenlerin ve komutanların dikkatlerini çeken seçkin bir öğrenci olarak kendisini çevresine tanıttı. Kendi hatıralarında anlattığına göre Mustafa, Rüştiyede matematik dersine merak salmış; bu derste sınıfının “müzakereleri” arasına girmişti. Çok sevdiği bu dersin öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey (Harp Okulu 1297 – 1882 yılı mezunlarından), onun yetenek, yaratıcılık ve olgunluğunu teşhis ederek, ona “Kemal” adını vermiştir. Böylece, yarının Atatürk‘ü “Mustafa Kemal” olarak tarihe mal oluyordu.
Mustafa Kemal, 1895 yılı sonu veya 1956 yılı Ocak ayında, on beş yaşında, Askeri Rüştiyenin kırk (veya kırk üç) kişilik olan son sınıfını, derslerden geçme tam notu olan 45 alarak (43 aldığı biri hariç) dördüncü bitirmiş, matematik öğretmeni Yüzbaşı Mustafa Efendi’nin:
—“Çocuklar, matematik sizlere çarpmayı, toplamayı, çıkarmayı, bölmeyi öğretir. Ancak ne zaman çarpacak, toplayacak, çıkaracak ve böleceksiniz, ona siz karar vereceksiniz. Doğru karar verdiğinizde mutlaka kazanacaksınız. Ama yanlış karar verirseniz, kaybedeceğinizden şüpheniz olmasın.” Sözlerini hiçbir zaman unutmamış, vatanı kurtarma mücadelesinde aldığı tüm kararlarda kendisine etkili olduğu söylenmektedir.
Arapçada isim olan ve “bilgi ve erdem bakımından olgunluk, yetkinlik, erginlik, eksiklik siz (5) ” anlamına gelen “Kemal”i, Genç Mustafa çok sevmiş ve onu “Mustafa’dan hiç ayırmamıştır. Kişiliğinin, zekâsının ve yeteneklerinin bir ödülü olarak ilk kazandığı ad; “Kemal” onunla bütünleşmiş ve adeta vazgeçilmez bir ikili doğmuştur: “Mustafa Kemal”.
Yalnız, “ATATÜRK” soyadını aldıktan Kemal ismini “Kamâl” olarak kullandığı “Mustafa” adını ise kullanmayı bıraktığı iddiası ile ilgili çeşitli tartışmalar ve görüşler olmuştur:
…”Atatürk, soyadı ile ismine bir ekleme yaptığı sıralarda Kemal’i de Kamâl’a çevirmeyi düşündü. Bunun nedeni O ‘nun için çok açıktı; “Kemal” Arapça kökenliydi ve ismi saf Türkçe olmalıydı. Bir ara “Kamâl” ismiyle basılmış bir kartı bile vardı (6).” demiştir.
…”Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi duvarındaki bir kitabede ismi “Kamâl” olarak verilmişti. (Bu kitabenin hala var olup olmadığını bilmiyorum.) En sonunda “Kemal” ismini değiştirmek pratikte uygun olmadı. Bunun yerine Atatürk, imzasını “Kemal Atatürk” olarak atmaktan vazgeçti ve “K. Atatürk” olarak atmaya başladı ” demiştir.
“Atatürk” soyadını aldıktan Kemal ismini “Kamâl” olarak kullandığı “Mustafa” adını ise kullanmayı bıraktığı iddiası konu Mehmet Ö. Alkan ‘ın bir araştırma yazısında ise şöyle açıklanmıştır:
…”Atatürk ‘ün numaraları birbirini izleyen yeni harfli iki farklı nüfus cüzdanı vardır ve bildiğim kadarıyla bunlardan biri Anıtkabir’de, diğeri Savarona’da sergilenmektedir. İlki “51” sıra numaralı ve “No. 993.814.B” seri numaralıdır. İkincisi aynı “51” sıra numaralı ve fakat “No. 993.815.B” seri numaralıdır. İlk nüfus cüzdanı 1934’te verilmiş ve isim hanesinde “Kemal” yazarken, diğeri ise 1935’te verilmiş ve isim hanesin de “Kamâl” yazmaktadır.
İlki ıslak damgalı, ikincisi soğuk damgalıdır.
Her ikisinde de aynı fotoğraf vardır. Her ikisinde de doğum yılı “1881” olarak görülür. İkincisinde “Kamâl” gibi “Selânik” de şapkalı “â”ile yazılmıştır. ATATÜRK ‘ün “NO.993.815.B” kayıtlı ve “Kamâl” yazan nüfus cüzdanı Anıtkabir’de ATATÜRK ‘ün özel eşyalarının saklandığı müzenin birinci bölümünde 4 numarada sergilenmektedir.
Doç. Dr. ALKAN, ayrıca; tercih ettiği isim, imzalamak durumunda olduğu hukuki mevzuat üzerinden de izlenebilmektedir diyor ve örnek olarak kendisinin yaptığı araştırmaya göre;
…”ATATÜRK, soyadı almadan evvel imza attığı, ismini yazdığı son iki kararname 1 Teşrin-i Evvel 1934 tarihini taşımakta ve altındaki imzası “Reisicumhur Gazi M. Kemal” şeklindedir. Bu tarihten sonra imzasının bulunduğu ilk hukuki düzenleme “Soy Adı Nizamnamesinin Mer’i yete Konulması Hakkında Kararname” adını taşımaktadır ki artık yeni tercih ettiği ismini kullanmaktadır: “Reisicumhur K. ATATÜRK”
Soyadı Kanunu sonrasında ATATÜRK için hazırlanan nüfus kâğıdının fotoğrafı ilk olarak Ulus gazetesinde 22 Son Kanun (Ocak) 1935’te yayımlanmış ve altına şu cümle yazılmıştır: “Kurultay’ın, Reisicumhurumuz ATATÜRK ‘e bu soyadını vermesi üzerine değiştirilen hüviyet cüzdanının dün aldırdığımız bir fotoğrafını da okurlarımıza sunuyoruz.”
Bibliyografya:
(1): Enver Behnan Şapolyo, “Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi”, Rafet Zaimler Yayınevi, İstanbul, 1958, s.27.
(2): Mustafa Nihat Özön, “Osmanlıca Türkçe Sözlük, İnkılap Kitapevi”, İstanbul, 1987, s.568.
(3): Şemseddin Sami, Kamus-i Türki, Sahhaflar, İstanbul, 2011, s.1357.
(4): Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2007,s.31-32.
(5):TDK, Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, Ankara, 2005, s.1131.
(6):Cemal Granda, 1973
(7): Prof. Dr. Vamık VOLKAN, ATATÜRK Soyadı, Modern Türk Kimliği ve Bu Kimliği Koruma Sorumluluğu”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü ATATÜRK Yolu Dergisi, Sy. 37 -38, Mayıs – Kasım 2006, s.211 – 230.
Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. İkinci bölümde görüşmek üzere esen kalınız efendim.