80’lerin bebekleri, 90’ların çocukları, milenyum çağının gençleri, şimdilerin anneleriyiz biz.
Orta yaşlarımıza geldiğimiz şu dönemlerde eskiyi hatırlamaya, çocukluğumda yaşadığım şeyleri yorumlamaya çalışıyorum.
Çocuklarımızı yetiştirirken farkında olmadan büyüklerimizden neler alıyoruz ve bu doğal yollarla öğrendiklerimiz bizim anneliğimizi nasıl etkiliyor acaba? Doğru bildiğimiz yanlışları aslında düzeltebilmek tamamen bizim elimizde.
Anneannem mutfağa bir tabak götürmeye çalıştığımda bana zarar gelmemesi adına “aman dikkat et, kırarsın, dökersin, bırak” derdi. Ben de biraz dener, sonunda baskıya dayanamayıp bırakırdım. Genç bir kız olduğumda bir şeyler taşır ya da yerleştirirken genelde döker ya da kırardım. Evlenip kendi evimin kraliçesi olunca sakarlıklarım ciddi ölçüde azaldı 🙂 Şimdi düşünüyorum da çocukluğumda anneannemin beni koruma amaçlı söylediği “dökersin, kırarsın” cümleleri, eşyaları taşırken bilinçaltımdaki olumsuz kodlamayı açığa çıkartarak bende korku ve tedirginliğe sebep olmuş bu nedenle de hep tetikte hareket etmişim. Sakınan göze çöp batar misali, yaşadığım güvensizlikle taşıdıklarımı kırmış ya da dökmüşüm.
Aynı şey çok istediğim bisiklet için de geçerli. Doğup büyüdüğüm güzel semtim Beşiktaş’ta bir çok arkadaşımın bisikleti vardı. Arkadaşlarım arasında arabaların çarptığı ya da düşüp kolunu, bacağını kıranlar olmuştu. Bu nedenle bana hiç bisiklet alınmadı. Arkadaşlarımın bisikletlerine binmeye çalıştığımda aile büyüklerimin korku ve endişelerini görebiliyor, “düşersin, bir yerin kırılır, dikkat et” uyarılarını duyuyordum. 19 yaşındayken taşındığımız Yeşilköy’de bisiklet kiralayıp sahilde binmeye başladım. Kuzenim ve arkadaşlarımın bisikletleri vardı. Her akşam dışarı çıktığımızda yanlarında yürümek istemiyordum. Öyle yaz gecelerinden birinde kullandığım bisikletten düştüm ve sol ayak bileğim iki parçalı kırıldı. Ertesi gün sakat kalabilme ihtimalimin yüksek olduğu bir ameliyata girdim. Platinlerim takıldı. Ayağım dört ay alçıda kaldı. Kemikler iyice kaynayınca tekrar ameliyat oldum ve platinler çıkartıldı. Sonrasında bir kaç ay daha sıkıntım oldu ama geçti. Hala soğuk havalarda sızlar o ayrı. Büyüklerim haklıydı bisiklet inadım basıma büyük işler açmıştı. Oysa çocukluğumda bana bisiklet alınsa, kullanmayı öğretseler, ben denerken de “başarabilirsin” deselerdi belki de o gün öyle bir kaza hiç yaşanmayacaktı.
Bu ve benzeri daha bir çok olay, beni kızımı büyütürken onu korumak için bile olsa olumsuz cümle kullanmamaya teşvik etti.
Ben İstanbul Üniversitesi Turizm İşletmeciliği mezunuyum. Uzun yıllar sektörde Halkla ilişkiler ve Organizasyon yaptım. Daha sonra da Türkiye’nin önde gelen fuarcılık firmasında Satış Uzmanı ve Yönetim Kurulu Başkanı Asistanı olarak çalıştım. Tarih Öğretmeni olan eşimin bir eğitimci olarak bana ve kızımıza öğrettikleri çok kıymetli. Eşim ile yaptığımız konuşmalar, benim çocuk gelişimi, psikoloji ve kişisel gelişime olan merakımdan ötürü yaptığım araştırmalarda gösteriyor ki; iki yaşından itibaren çocuklar varlığını ispatlama birey olduğunu kanıtlama mücadelesine giriyorlar. Ancak çevresindeki ebeveynler Ona zarar geleceğini düşünerek , çocuğun tek başına yapabileceği en basit işleri bile yapmasına fırsat vermeyip kendileri yapıyorlar. Bu durumda çocuk hırçın, inatçı ve aksi olmaya başlıyor. Büyüdükçe bu özellikleri kişiliklerinin bir parçası haline geliyor ve aileleri de sorumluluk almayı öğrenemeyen çocuklarından büyüdüklerinde hiçbir şey yapmadıkları için şikayet ediyorlar. Çok baskıcı anne babalar çocuğu sindirerek pasif bir kişiliğe sahip olmasına neden oluyorlar. Çocuklarını “çorabını giy hava soğuk, yeleğini çıkart terlersin” gibi komutlar vererek büyüten anne babalar da, Onların düşünme yeteneklerinin gelişmesine izin vermiyorlar. Bu çocuklar da büyüdüklerinde lider değil, komut bekleyen bir işçi haline geliyorlar. Ebeveynlerinden varsın, doğalsın, değerlisin, sevgiye layıksın mesajlarını alarak büyüyen çocuklar ise kendisiyle barışık, mutlu, iletişim becerisi kuvvetli, özgüveni yüksek bireyler olarak yetişiyorlar. Tüm bu bilgiler ışığında ben Sude’ye yapmak istediği şey her ne ise “istersen sen başarırsın, tekrar dene lütfen yapabilirsin” diyorum. Bana yardım etmek için bir şeyler taşıdığında kırılsa ya da dökülse bile “insanlık hali olabilir, sen iyi misin?” diye soruyorum. Sonra da kırılanı ya da döküleni birlikte dikkatlice temizliyoruz.
Kızım şu an 5,5 yaşında ve epilepsi hastası. Hastalığını O henüz altı aylıkken fark ettik. Ek gıdaya geçtiğimiz dönemlerdi. Yoğurdunu yedirirken birden bire gözleri yana doğru kaydı ve başı öne doğru düştü. Birkaç saniye içinde kendine geldi ve yeniden tekrarladı. O an ne olduğunu anlayamadım. Sonradan tecrübe edinerek öğrendim ki oturan bebeğin gözleri kayarak başını öne düşürmesi, yatan bir bebeğin her iki koluyla arka arkaya kavrama hareketi yapması, nedensiz ve şiddetli ağlaması, bir anda dalgınlaşıp etrafında olup bitenleri fark edemez hale gelmesi, kısa bir süre yanıt vermemesi, ritmik bir şekilde başını sallaması, hızlı bir şekilde gözlerini kırpması, arka arkaya doğal gözükmeyen hareketler yapması, vücudunda, kol veya bacaklarında tekrarlayan sıçramalar olması, uykudan uyandığında huzursuz veya uykulu olması, nedensiz bir şeklide aniden düşmesi, nedensiz bir şekilde ani korku, panik veya öfke yaşaması bebek, çocuk ve ergenlerdeki epilepsi belirtilerinden bazılarıymış. Epilepsi nöbeti (yada krizi), beyin normal aktivitesinin, sinir hücrelerinde geçici olarak meydana gelen anormal elektriksel aktivite sonucu bozulması ile oluşan klinik bir durumdur. Hastalığın sık görüldüğü çocuk yaşlarda ailenin gözlemleri nöroloji doktorunun teşhisi için önemli rol oynamaktadır. Epilepsi bulaşıcı bir hastalık değildir. Her an hepimizin yaşayabileceği, doğuştan ya da sonradan oluşabilecek tedavi edilebilir bir nörolojik rahatsızlıktır. Doktorunuzun önerdiği ilaçların kullanımı, düzenli ve sakin bir yaşam, uykusuzluk ve açlıktan uzak durmak ve her şeyden önemlisi hastalara sevgi ve anlayışla yaklaşmak tedavisi için çok önemlidir.
Kızımın rahatsızlığının ilk zamanlarında doktorumuz epilepsinin kötü bir çeşidi ile karşı karşıya olduğumuzu ve gelişiminde ciddi gerilikler yaşayabileceğimizi söylemişti. Anne baba olarak çok yaralayıcı, zorlu süreçlerden geçtik. Ancak uygun tedavi, düzenli bir yaşam, doğru yaklaşımlar ve sihirli sözcükleri kullanarak bilinçaltına yaptığımız olumlu kodlamalarla kızımız özgüveni yüksek, anlayışlı, sevgi dolu, yardımsever,yaşına uygun davranan olgun bir birey olarak yetişiyor.
Henüz bir bisiklet almadık ama apartmanımızdaki arkadaşlarının bisikletlerine bindirmeye çalışıyoruz. Epilepsi nedeniyle yaşıtlarına göre biraz daha yavaş ilerleyen kaba motor becerisinden ötürü pedal çevirerek direksiyona hakim olmak da biraz zorlasa bile “yapabilirsin, başarabilirsin” diyor, onu teşvik ediyoruz. En kısa sürede kendine ait bir bisiklet alıp, O pedalları çevirirken rüzgarın saçlarını uçuşturmasını keyifle izlemeyi planlıyoruz. Tabi ki ilk etapta dört tekerlekli olmak ve bizim gözetimimizde kullanmak koşuluyla…
Sevgiyle…