Ah biz büyükler, hep acelemiz var. Hep bir yerlere, bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz. Kendimize ayıracak vakti bulamadığımız gibi, çoğumuzun gün içinde sevdikleri ile telefonda konuşabilmeye bile zamanı yok. Sorumluluklarımızı yerine getirmeye uğraşırken içimizdeki çocuğu unutuyoruz hep.
Beklenen kar geçtiğimiz günlerde nihayet yağdı İstanbul’a az da olsa. Sabah uyandığımızda kirli dünyamız incecik beyaz bir örtü ile kaplanmıştı. Camımızdan gördüğümüz manzara kızımı da beni de çok mutlu etmişti. Sude bir önce dışarı çıkıp, karlarla oynamak için heyecanlıydı. O sırada karşı apartmanda oturan komşumuzun Sude ile aynı yaşta olan oğlu çıktı kapıdan babası ile. Çocuk heyecan ile merdivenlerdeki karlara elini attı. Aynı hızla ve sert bir ses tonuyla babası kapıverdi çocuğun ellerini “Bırak onları, pis elleme” diye. Yavrum şaşkın, korkak “Ama baba kar” diyebildi. Adam O’nu hiç dinlemeden ve çekiştirerek yoluna hızlı adımlarla devam edip, çocuğu okula yetiştirebilme derdindeydi. Çocuğun heyecanı, gülümsemesi yerini mutsuz ve biraz da korkak bir ifadeye bırakmıştı.
Elleri, üstü başı kirlensin ne olur ki yıkanır temizlenir. Ama ya hayalleri kirlenirse? Heyecanı, mutluluğu, neşesi kaybolursa nasıl yerine konabilir ki?
Sude bir an önce dışarı çıkmanın heyecanı ile sütünü hızlıca bitirdi. Giyindik. Eldivenlerimizi de taktık. Normal çıkış saatimizden bir on dakika önce dışarıdaydık. Beyaz örtüyü gören Sude’min yüzünde koskocaman bir gülümseme. “Annecim arabanın üstünde ki karlarla oynayabilir miyim?” diye sordu hemen. “Tabi ki, hadi gel birlikte camdaki karları temizleyelim” dedim. Keyifle karları süpürdü, minik kar topları yaparak birbirimize attık. Eldivenlerinin içinde kalan minik elleri üşüyünce arabaya binmek istedi. Üzerine serpişen karları silkeledim,eldivenlerini değiştirdim ve yola çıktık. Yol boyu arabanın üzerinden uçuşan kar tanelerine sevindi. Okuluna vardığımızda bahçedeki çimenlerin üstünü örten karlara ayak izini bırakmak istedi. Keyifle yürüdü. Ben de yaşadığımız anı ölümsüzleştirmek için bol bol fotoğrafını çektim. İçeri girmeden sımsıkı sarıldık birbirimize. Normal olması gerekenden bir 15 dakika geç ama çok mutlu gitmişti sınıfına.
Hayat biz gelecek için planlar yaparken geçip giden “an”larmış. Çocuğumuzya da sevdiklerimiz ile paylaştığımız tüm anlar öyle kıymetli ki. Varsın bir on dakika geç kalınsın okula ya da işe, varsın beklesin çamaşırlar, ütüler…
Çocuk gelişimi üzerine yapılan araştırmalar da gösteriyor ki; eğer biz çocuğumuz istediğinde O’na ayıracak vakti bulamazsak, O’da ileri de biz istediğimizde “Şu an değil daha sonra, işim var anne, acelem var, vaktim yok” der. Büyüdüğünde bize hayatındaki önemli şeyleri anlatmasını istiyorsak, küçükken hevesle anlattığı en ufak şeyleri bile içtenlikle dinlemeliyiz. Dinlerken mümkün olduğunca sözünü kesmemeye çalışmalıyız. Araya girmemiz gereken durumlar olduğunda, O’nu anlattıkları ya da söyledikleri için eleştirmemeli, yargılamamalıyız. Bizim fikirlerimiz ile uyuşmayan bir şey söylediğinde bile “Sence böyle olsa daha doğru olmaz mı?” diyerek, O’nunfarklı bir bakış açısından da bakmasını sağlayabiliriz.
Şayet çocuğumuz istediği anda, O’nun talebini gerçekleştirecek ya da O’nu dinleyebilecek vaktimiz ve imkanımız şu ya da bu sebepten ötürü gerçekten yoksa, bunu çocuğumuzun göz hizasına inerek; doğru cümleler ile anlatmalıyız. Örneğin “Seni dinlemeyi çok istiyorum. Anlatacaklarını merak ediyorum. Seninle oynamak için sabırsızlanıyorum. Ama lütfen bana izin ver. İşimi bitireyim, sonra seni dinleyeceğim, seninle oynayacağım.” diyebiliriz. Bu sayede çocuğumuz değer gördüğünü, önemsendiğini, geçiştirilmediğini hissedecek, bizi anlayacak ve bizimle birlikte zamanı geldiğinde yapacağı şeyler için sabırsızlıkla beklemeye başlayacaktır.
Bilgiye aç, meraklı, sorgulayan, çabuk öğrenen, masum, kin tutmayan, ön yargısız, sevmeyi bilen, anı yaşamanın üstadı, hayalperest, eğlenceli ve oyun delisi olan çocuklarımız çocukluğunu bir kez yaşayacak tıpkı bizim gibi. İçimizdeki çocuğa kulak vererek, O’na eşlik edersek ve bu dönemi Onunla doya doya yaşarsak hayat daha da güzel olacak.
Mutlu anlarımızı çoğaltabilmek dileğiyle,
Sevgiyle.