Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında Birinci Meclis’in en yaşlı mebuslarından Dersim Ferhatuşağı aşiretinden Diyap Ağa ile birlikte otomobilinde Meclise giderken görülüyor. Memleketin her tarafından ilk Meclis’e seçilen milletvekilleri sakallarından, bıyıklarından, giyim kuşamlarına ve savundukları dünya görüşlerine kadar büyük bir renklilik sergilemişler, Atatürk ile yakınlık kurmuşlardı. Diyap Ağa’da bu yakınlığa erişenlerden sadece birisiydi.
Diyap Ağa;
1852’de Çemişkezek’de Kürt ve Alevi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, İlk Mecliste Dersim Mebusu olarak Ankara’ya davet edilmiş ve Mustafa Kemal’in Dersim özel temsilcisi olarak görülmüştü. Kısa süreli parlamento hayatında hiç komisyonda yer almamış, ancak verdiği iki önerge ve yaptığı iki kürsü konuşması ile iz bırakan çıkışları olmuştur.
Bilindiği üzere Diyap Ağa, 1922’de Dersim’in yani Tunceli’nin Elazığ’dan ayrılıp vilayet yapılmasını teklif etmiş, Atatürk’ün de desteğiyle bu teklifi kabul görmüş, Tunceli İl olmuştur. Meclis’te yaptığı iki kürsü konuşmasından birinde Lozan’da Kürtlerin temsil edilip edilmeyeceği tartışmaları sırasında olmuş; Diyap Ağa kürsüye çıkarak ayrı bir Kürt temsilcisi gönderilmesi talebini şu sözleri ile kestirip atmıştır:
—“Hepimiz biriz. Ne Türklük ne Kürtlük davası vardır. Hep biriz, kardeşiz. Ama düşmanlar bizi birbirimize saldırtmak için tuzaklar kuruyorlar. Sen şöylesin, ben böyleyim filan diye hile yapıyorlar. Ülke ne kadar ileri giderse o kadar iyidir. Bizim dinimiz diyanetimiz birdir. Bazıları bilmiyorlar. La ilahe illallah Muhammedin Resul Allah! İşte bu…”
Diyap Ağa Alevi’ydi. Buna karşın konuşmasının finalinde yaptığı gibi birleştirici temel unsur olarak hep İslam dinine vurgu yapıyordu. Diyap Ağa’nın en büyük rolü Koçgiri İsyanında olduğu bilinir. Sivas, Dersim ve Erzincan Bölgesi’ni kapsayan ve tarihimizdeki en büyük Kürt ayaklanmalarından kabul edilen Koçgiri İsyanı’na destek vermediği ve Mebusluk yıllarında patlak veren Şeyh Sait İsyanının da karşısında durarak kendisini bir bela olarak nitelediği de belirtilmektedir.
Evet, Diyap Ağa Aleviydi. Şimdi dilerseniz Milli Mücadele yıllarında Anadolu Alevi – Bektaşilerin üstlendikleri görevlere bir de göz atalım:
Öndelikle, Ulusal Kurtuluş Savaşı Mücadelesi verilirken İstanbul’da Kurulu, açık ve gizli 15 Bektaşi Dergâhı, ulusal direnişin insan, silah ve para kaynağı olduğunu, İsmet Paşa (İnönü), Fevzi Paşa (Çakmak), Nurettin Paşa, Halide Edip ve Adnan (Adıvar) ve Rauf Bey (Orbay)’ın Anadolu’ya Özbekler Dergâhı aracılığıyla geçtiklerini bir hatırlayalım. Bu konu tarihsel kaynaklarda yer almakla birlikte, Rauf Orbay Bey’in anılarında da “Tekke Piri Bektaşi Ata Efendi” saygı ile anılmaktadır.
Görsel: Atatürk, Rauf ( Orbay) Bey ile, 4 Eylül 1919, Sivas
Rauf Orbay Bey, bu Bektaşi dergâhına ait anısını şöyle anlatmıştır:
—“Ben buradan Anadolu’ya sürekli olarak değerli insanlar kaçırdım. Dr. Adnan Adıvar, Halide Edip Hanım gibi birçokları… Vaniköy tarafındaki bir dergâhtan Maltepe’de Atış Mektebi Kumandanı olan Yenibahçeli Şükrü Bey aracılığı ile Kartal’a kafile kafile kaçırmıştık.”
Anadolu Alevi – Bektaşileri başından beri Ulusal Direnişçi Mustafa Kemal’in yanında yer almıştır.
Fransızların Güney illerini işgali üzerine protesto telgrafları yağmıştır. Bu protestoların çoğunluğunun Dersim (Tunceli), Erzincan, Tokat ve Elbistan gibi Alevilerin yoğun olduğu yerleşim merkezlerinden geldiğini Bilal Şimşir’in araştırmalarından öğreniyoruz. Bu protestolar içinde Dersim ve Hacıbektaş Müdafaa-i Hukuk Örgütü Başkanı Halil’in çektiği telyazıları anlamlıdır.
1916’da Pülümür, Rus ordusu tarafından işgal edilmiş, yöre halkının direnişi karşısında Ruslar geri çekilmek zorunda kalmış, 14 Şubat 1916’da Pülümürlülerin içinde bulunduğu milis kuvvetleri Erzincan’a girerek Rus ordusunu bölgeden kovmuştur. Pülümür Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Anadolu’da ilk kurulan cemiyetlerin başında gelir. Cemiyet yönetimi 1919’da, Mustafa Kemal’e bir telgraf çekerek Fransız işgalindeki Maraşlı kardeşlerinin yardımına gitmek için izin istemiş, Mustafa Kemal’de 16(13) Şubat 1920’de Pülümür Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde gönderdiği cevabi telgrafında;
“Pülümürlülerin acz içindeki Maraşlı kardeşlerinin yardımına koşma teklifinden duygulandığını ve derin bir memnuniyet duyduğunu belirterek Maraş’a yardım konusunda bölgelerindeki Heyet-i Temsiliye’ye başvurmalarını” önermiştir.
13 Şubat 1920:
-…”İnsanlık tarihinin sayfalarını lekeleyecek olan bu zulümlere süratle bir son verilmesi, hainane bir şekilde zorla girilen sevgili memleketlerimizden işgalin kaldırılması için büyük mitingler yapılmasıyla, ilgili Osmanlı makamlarına ve İstanbul’da bulunan tarafsız hükûmetler elçilerine ve İtilâf temsilcilerine, barış konferansına telgraflarla birbiri ardınca müracaatta bulunması önemle rica olunur (Atatürk’ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri IV, 1964, s:197-198) ”
Mustafa Kemal, Samsun’a çıktıktan sonra 25 Mayıs 1919’da Havza’ya geldiğinde, kendisini karşılayanların çoğunluğunu Aleviler oluşturuyordu. Bunlar arasında Hacı Bektaş Veli Dergâhı postişini Cemalettin Efendi de bulunuyordu. Mustafa Kemal, Ali Baba adlı bir Bektaşi’nin “Mesudiye” adlı otelinde kalıyor. Otel sadece Mustafa Kemal’e ayrılmış, başka müşteri de alınmamıştı.
Mustafa Kemal, Tokat’ta ise Hacı Bektaş müridi Rıfat Efendi’ye konuk olmuş ve akşam yanına gelen kalabalık ile geç saatlere kadar sohbet etmiştir.
Mustafa Kemal’in Baba Erenler ’den Ricası;
Amasya’ya gelişinde de yine Hacı Bektaş müritlerinden Av. Ali Bey’in başkanlığında kalabalık Alevi grupla görüşen Mustafa Kemal, Hacıbektaş’taki dergâhın Aleviler üzerindeki etkisini biliyordu. Tokat’ta 26 Haziran 1919’da, Konya’daki 2.Ordu Müfettişliği ’ne meselenin önemine ilişkin şu telgrafı çekiyordu:
-…”Tokat ve yöresinin İslam nüfusunun yüzde 80 ve Amasya yöresinin önemli bir kesimini de Alevi mezhebinden olanlar oluşturmaktadır. Hacıbektaş’taki Baba Efendi Hazretleri’ne oldukça da bağlı bulunuyorlar. Vatanın ve ulusal bağımsızlığın bugünkü tehlikesini bizzat görmekte olan bu kişilerin mevcut manası da kuşkusuz buna pek uygundur. Dolayısıyla sözü geçer ve güvenilir kimi kişileri görüştürerek kendi yerince uygun görülecek Müdafaa-i Hukuk Milliye ve Redd-i ilhak örgütlerini destekleyecek biçimde birkaç mektup yazdırılarak bu yöredeki Alevi sözü geçenlerine dağıtmak üzere gönderilmesini pek yararlı görüyorum.”
Telgrafta açıkça görüldüğü gibi Atatürk, Alevi ve Bektaşilerin Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı destekleyecekleri düşüncesindedir. Bu durum onların; “mevcut kanısına uygundur” diyerek bu kitlenin hem olayı destekleyebileceklerini söylüyor hem de bu desteğin önemini vurguluyor.
Görsel: Sivas Kongresi Üyeleriyle beraber, 11 Eylül 1919, Sivas.
Sivas Kongresi’nde Mustafa Kemal’i Alevi – Bektaşiler desteklemişlerdir. Mustafa Kemal’in yanı başında yörenin Alevi ileri gelenleri yer almıştır. Hacı Bektaş Dergâhı burada da Mustafa Kemal’e yardım ve desteklerini esirgememiştir. Mustafa Kemal bu memnuniyetini, kongreden sonra Hacı Bektaş Dergâhı Postişini Salih Niyazi Baba’ya şu telyazısı ile bildirmiştir. Askeri Tarih Belgeleri 80. sayısında yayımlanan yazıda şöyle belirtilmektedir:
-…”Sevgili vatanımızın kurtarılması ve mutluluğu uğrunda soylu ulusumuzun Tanrı’nın izniyle giriştiği kutsal savaşta üstün görevimizi övgüyle karşılamanıza, yüksek değerlendirmenize teşekkürlerimizi sunarız. Temiz ulusumuzun yükselme ve kurtarılmasına dönük hayırlı ve yol göstericiliğinizi üstün saygıyla dileriz.”
Mustafa Kemal ve Temsil Kurulu, 30 Ağustos 1919 günü Erzurum’dan Sivas’a giderken Erzincan – Erzurum arasında Çardaklı Boğazı denilen yerde Dersimli Alevi aşiretleri tarafından basılacağı haberi alınır. Sivas Valisi Reşit Paşa’da kongrenin Sivas’ta toplanmasına karşıdır. Elazığ Valisi Ali Galip’de, padişahçı olarak, Dersim aşiretlerinin Mustafa Kemal aleyhine kışkırtmaktadır.
Mustafa Kemal ve Temsil Kurulu ise her şeye karşın Sivas’a gitmek ister. Hele yollarının Dersimlilerce tutulduğunun duyulmasını hiç istemezler. Dersimli çetelerle Mustafa Kemal’de, olayın görgü tanığı Mazhar Müfit Kansu da anılarında yazmazlar.
Eski Mazgirt Belediye Başkanı Hıdır Öztürk ise “Tarihimizde Tunceli” adlı anı kitabında, o sıradaki çetenin kolbaşısı Alişer Efendi Efendi’den duyduklarını yazıyor ve Mustafa Kemal’le çetenin karşılaştığını, ama çete reisinin Mustafa Kemal’e büyük bir jest yaptığını anlatıyor. Hıdır Öztürk eserinde bu olayı şöyle anlatıyor:
—“Hareketinden bir süre sonra Mustafa Kemal ve Temsi Heyeti pusuya düşüyor.
Mustafa Kemal Paşa bağırarak:
-…”Ne istiyorsunuz?” diye soruyor.
Kolbaşı Alişer Efendi:
—“Siz yakalayıp teslim etmek üzere Elazığ Valisi Ali Galip Bey’den emir aldık,” diyor.
Mustafa Kemal Paşa:
-…”O halde ne duruyordunuz?’ deyince, Alişer; ‘Biz Ali Galip’in emrini dinlemeyeceğiz. Çünkü Siz bu vatanın kurtuluşu için çalışıyorsunuz. Bizde size yardım edeceğiz,’ diye sesleniyor. Mustafa Kemal bu yanıtı alınca gülümseyerek ‘Teşekkür ederim,’ demiştir.
Bu tavır karşısında çok duygulanan Mustafa Kemal, Alişer’e ‘bir ihtiyacı olup olmadığını,’ soruyor. Alişer’de, ‘Paşam sağolun, bir ihtiyacımız yok. Yolunuz açık olsun. Sizin buradan geçeceğinizi dağdaki arkadaşlarımız da biliyor. Siz merak etmeyin,’ diyor.”
Mustafa Kemal Hacıbektaş’ta;
Sivas Kongresi’nden sonra Ankara’ya geçişinde Mustafa Kemal’in Hacıbektaş’a uğraması ve dergâhı ziyareti, Alevi – Bektaşiler için özel bir öneme sahiptir.
Hacıbektaş Dergâhı Pir Evi’nde oturan Cemalettin Çelebi ile Salih Niyazi Baba, Anadolu ve Rumeli Alevi – Bektaşilerinin ruhani liderleridir. Sivas’tan hareketten sonra Mustafa Kemal ve Heyet Üyeleri 23 Aralık 1919 günü Hacıbektaş’a geldiler. Bu ziyareti, olayın görgü tanığı Mazhar Müfit Kansu’nun anılarından özetle aktarıyoruz:
—“Hacıbektaş’a uğranılacaktı. Burası önemli bir merkezdi. Bütün Anadolu’daki 3 – 4 milyondan, belki daha çok sayıya ulaşan Alevilerin bağlı bulunduğu Çelebi Hacıbektaş’ta oturmaktaydı. O zaman Çelebi Cemalettin ve Hacıbektaş Dede Postu Vekili Salih Niyazi Baba idi. Milyonlara varan Alevi ve Bektaşiler, gerçi tarafsız bir durumda görülüyorsa da bunlar; dede postu vekilinin buyruk ve isteklerine uyduklarından bu iki zat ile görüşmek, onları yanımıza çekmek için gerekli idi.”
Mustafa Kemal ve Temsil Kurulu, Hacıbektaş’a girişinde karşılanır. Baba ve Çelebi, heyeti bizzat karşılar. Bu karşılama Mucur Kaymakamı Nihat Bey de çok şaşırır ve Mustafa Kemal’e “Paşam, Çelebi’nin bu hareketi davamız için olumluluk belirtisidir,” der.
Bu karşılanma gerçekten önemli bir olaydır. Çünkü daha önceleri, bir zamanların Ankara Valisi Sırrı Paşa, Hacıbektaş’ı ziyarete geldiğinde Bektaşlar Mevkii’ne kadar arabasıyla gelir, orada arabasından iner, yeri niyaz ettikten sonra yürüyerek Hacıbektaş dergâhına ulaşmış. Keza Talat Paşa ve dönemin Genel Kurmay Başkanı Enver Paşa, Hacıbektaş Dergâhını ziyaret ettikleri zaman, Çelebi bu iki devlet adamını ancak dergâhın selamlığında karşılamıştır. Alevilerin desteklerinin kazanılması, Meşrutiyetçiler kadar Cumhuriyetçiler için de önemliydi. Mazhar Müfit, Hacıbektaş ziyaretinin devamını şöyle anlatıyor:
—“Hacıbektaş girişinde karşılandık. Bizi dergâhta bir odaya aldılar. Alçakgönüllüce düzenlenmiş bu oda Çelebi’nin kabul odasıymış. Beş – Altı dakika sonra Çelebi Efendi geldi. Ortalık kararınca odaya bir masa getirilerek rakı takımları kondu. Cemalettin Efendi kalp hastası olduğu için içmek istemedi. Mustafa Kemal Paşa:
-…”O halde biz de içmeyelim” deyince, Çelebi Efendi hastalığına rağmen kararından vaz geçip Mustafa Kemal ve Heyet Üyeleri ile birlikte aşk ve şevk ile Kurtuluş Savaşı’nın başarısı için kadeh kaldırıldı.”
Mustafa Kemal, Hacıbektaş’ta bir gece kalır. Çelebi Cemalettin Efendi, O’nu sevgi ve saygıyla ağırlar ve harem dairesinde konuk eder. Ertesi gün, Hacı Bektaş Veli’nin türbesi ziyaret edilir. Mustafa Kemal, Çelebi Cemalettin Efendi ve Salih Niyazi Baba özel bir görüşme de yaparlar. Bu üç kişi dışında özel toplantıya kimse alınmaz. Bugün bile bu toplantıda neler konuşulduğu bilinmiyor. Bilinen bir şey varsa, o da Çelebi ile Salih Niyazi Baba’nın Mustafa Kemal’le çok iyi anlaştıkları, birbirlerine sımsıkı sarıldıkları, bunun sonucunda da Cumhuriyet ilkelerinin en kararlı ve istekli gücünü oluşturduklarıdır.
Bu ziyaretin çeşitli yönlerini anlatan gör tanıklarına göre, Çelebi’nin oğlu Hamdullah Efendi’nin odasında “Cem Ayini” düzenlendiği, Cem’e Mustafa Kemal’in de katıldığı, burada “İkrar töreni” ile kılıç kuşatıldığı” ve “Yola kabul” edildiği anlatılır. Çelebilerden Cemalettin Ulusoy’un yazdığına göre, Cemalettin Çelebi’nin oğlu Veliyettin Efendi, Mustafa Kemal’e ilişkin şu notları düşmüş:
—“Cemalettin Çelebi, Mustafa Kemal Paşa’ya, ‘Paşa Hazretleri’ diyor, ‘cesaretli ve öngörülü yönetiminizde Türk ulusunun düşmanı kahredeceğine inancım sonsuz. Ulu Tanrı’nın ulusumuza bağışlayacağı zaferden sonra Cumhuriyet ilanı düşünüyor musunuz?’ Cemalettin Çelebi’nin “Cumhuriyet” sözcüğünü böylesine açık yüreklilikle söylemesi üzerine Mustafa Kemal Paşa heyecan ve dikkatle Çelebi’nin gözlerine bakıyor; biraz daha yaklaşıyor; onun elini avucunun içine alıyor ve kulağına fısıldar gibi yavaş, fakat kararlı bir sesle şöyle diyor:
-…”O mutlu günün ilanına kadar aramızda kalmak koşuluyla evet, Çelebi hazretleri.”
Dergâhtaki para ve altınlar bağışlanıyor;
Yakın zamanda kaybettiğimiz Bektaşi Dedebabası Doç. Dr. Bedri Noyan ise bu olayı şöyle anlatıyor:
Mustafa Kemal, dervişlerle sohbeti sırasında saltanata, halifeye eleştiriler yöneltip halk egemenliğinden, eşitlikten, özgürlükten söz edince canlar çok etkilenir, kümeleşerek konuşmaya başlarlar. Mustafa Kemal bu fısıldaşmaları, Çelebi Baba’ya sorduğunda şu yanıtı alır:
—“Sayın Paşam, canlar derler ki, acaba Pir Hacı Bektaş don mu değiştirip geldi. Çünkü yüzyıllar önce Ulu Pirimiz de böyle konuşmuştu.”
Mustafa Kemal’in, Alevi – Bektaşilere uzattığı sıcak el, bu kitle tarafından sımsıkı tutulmuştur. Asırlardır süren ezilmişliklerinden dolayı kendilerine bu olumlu yaklaşımın ancak “garipten” geleceğine inanıyorlar. Bu durumu, dönemin Mecitözü Kaymakamı, Konya Valisi’ne bir telyazısı ile şöyle bildirilmiştir:
-…”Son günlerde Alevilerin, Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa’yı “Mehdi” diye anmaya başladıkları…”
Kurtuluş Savaşı’nda Osmanlı Padişahı, Mustafa Kemal için “idam” ve mallarına el koyması yönünde ferman çıkarırken aynı Mustafa Kemal’i Aleviler “Muhammed Mehdi” gibi kabul ederler.
Aşağıda görmekte olduğumuz 22 Nisan 1920 tarihli belgede; Padişah Vahdettin tarafından çıkartılan Atatürk ve arkadaşlarının öldürülmelerini emreden fetvaya karşılık: “Anadolu’daki yurtsever din adamlarının kurtuluş savaşını başlatan ve bu uğurda yapılan mücadelelerin meşru olduğuna dair” çıkarttıkları fetvayı görmekteyiz.
İlk kurulan Millet Meclisi’nde Mustafa Kemal Başkan, Cemalettin Çelebi ise Başkan Vekili olur. Alevilerin ileri gelenlerinin Meclise üye olarak çağrılması, Alevi – Bektaşi tarihinde ilk kez görülen sosyal bir olgudur. Daha önceleri devlet, Alevileri ancak sorgulamak, sürgüne göndermek, vergi almak ve hapse atmak için arardı. Oysa şimdi devletin en yüksek organına görev verilmek üzere çağrılmışlardı.
Kurucu Meclis’te Cemalettin Çelebi dışında; Dersimli Diyap Ağa, Hasan Hayri Bey, Mustafa Ağa, Sarı Saltık Ocağı’ndan Mustafa Zeki Bey, Erzincan’dan Girlevikli Hüseyin Bey (Aksu), Denizli’den Bektaşi Babası Hüseyin Mazlum Baba, Kar’tan Garip Musa Ocağı’ndan Pirzade Fahrettin Bey de görev yaparlar.
Dersim Mebusu Diyap Ağa, Sakarya Muharebesi öncesinde Millet Meclisi’nin Kayseri’ye çekilmesi tartışılırken, ilk kez söz alarak çıktığı kürsüde şöyle aktarır:
—“Beyler, biz buraya geri çekilmeye gelmedik. Kanımızı akıtırız ama geriye asla dönmeyiz.(-‘Biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa kavga edip ölmeye mi? Eğer meclisi taşımak istiyorsanız buyurun gidin. Ama ben gidemem. Tek başıma bile olsam, bayrağım, dinim ve vatanım için son kurşununa kadar savaşırım. Son kurşunu da kafama sıkarım. Bu böyle biline…’)”
Dersim Mebusu Diyap Ağa’nın 1923’te milletvekilliği sona erdi. 1935’de 83 yaşındayken yaşama veda etti ve Çemişkezek’deki Erkek Köyü’ne gömüldü.
İsmet ERARPAT