-…”Türkün hakiki kurtuluş güneşi, 30 Ağustos sabahı ufuktan, bütün şaşası ile doğacaktır.”
Türk ulusunun makûs talihini yendiği Büyük Taarruz, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 26 Ağustos 1922 günü sabaha karşı verdiği emirle başlamış ve 30 Ağustos’ta “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” kazanılmıştır. Bu vesile ile Seç Haber ailesi olarak Hürriyet ve Bağımsızlığımızın ölmez abidesi olan bu kutlu günün 96. Yıl dönümünü kutluyor, bizlere mukaddes bir vatan toprağı emanet eden tüm şehitlerimizi, başta Ulu Önderimiz Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere, tüm kahramanlarımızı rahmet ve şükranla anıyoruz efendim.
Şevket Süreyya Aydemir,“Tek Adam Mustafa Kemal” adlı eserinde Büyük Taarruzu anlatır:
…”19 Mayıs 1919’da Samsun kıyısından başlayan yolculuk, 9 Eylül 1922’de İzmir’de sona erdi. Ama bu son, bir başlangıçtı da…
İstiklal Savaşı, (I. Dünya Savaşı sonrasında Paris’te toplanan uluslararası barış konferansının kararıyla 15 Mayıs 1919 günü Yunanistan Krallığı tarafından) işgal edilen İzmir rıhtımlarında başladı ve orada da bitti. Adına “Milli Kurtuluş Hareketi” denilen büyük ve çağdaş hareketin kuruluş ve inşa devri ise bu bitişten sonra başlayacaktır.
Çünkü zafer, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK için gaye değil, vasıtadır.
Büyük Taarruz sırasında Başkumandanlık karargâhında vazifeli olan Binbaşı Mahmut Bey (SAYDAM, sonradan Siirt Mebusu) o günlere ait notlarını günü gününe tutmuş ve bunların bir kısmı yayımlanmıştır. İşte bu notlardan 22 Ağustos, 338 (922)’de şu satırlar yazmaktadır:
—“Bugün Akşehir’deyiz. Paşa daireden çıkmadı. Akşama kadar ‘Çalıkuşu’nu okudu. Çok memnun oldu, takdir etti.(Not: Çalıkuşu romanı ilk kez 1922 yılında Vakit gazetesinde tefrika edilmiş ve aynı yıl kitap olarak basılmıştır. Beşinci baskısından sonra eser, 1939 yılında bizzat Reşat Nuri Güntekin tarafından tekrar yayımlanmıştır. Bu kitap söz konusu baskısından yararlanılarak aslına uygun olarak basılmıştır.)
Paşa, herkesten evvel uyanmış, giyinmiş. Çadırlar arasında bir faaliyet başladı. İnsan sesi yok! Yalnız hareket, yalnız konuşma… Saat dörde geldiği zaman Başkumandanlık, Erkânıharbiye-i Umumiye, Garp cephesi Kumandanlığı karargâhları ata binmiş bulunuyorlardı… Başkumandan en önde gidiyordu. Hareket istikameti, birinci ordunun tarassut mevkii olan Kocatepe…”
30 Ağustostaki netice harplerine ve Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesine yol açan 29 Ağustos gecesi durumunu, Başkumandan Gazi Mustafa Kemal, hem de tam bu savaşların geçtiği Dumlupınar’da, 30 Ağustos 1924’te şöyle anlatmıştır:
-…”29 – 30 Ağustos gecesi, sabaha karşı, Garp Cephesi Harekât Şubesi Müdürü Tevfik Bey (BIYIKLIOĞLU) bermutat o saate kadar muhtelif karargâhlardan ve her taraftan gelen raporlara göre, harita üzerinde tespit ve işaret ettiği vaziyeti umumiyeyi Cephe Kumandanı İsmet Paşa’ya göstermiş ve o da, derhal paşaya göster emri ile Tevfik Beyi yanıma göndermişti.
Afyonkarahisar belediye dairesinde, bana tahsis edilen odada yatmakta idim. Beni uyandıran Tevfik Beyin gösterdiği haritaya baktım. Haritada gördüğüm şey şu idi ki, ordularımız düşmanın mühim kuvvetlerini, kuzeyden, güneyden ve batıdan çevirmeye müsait bir vaziyet almış bulunuyorlardı. Şu halde tasavvur ettiğimiz ve azami neticeyi temin edeceğini ümit ettiğimiz vaziyet tahakkuk ediyordu.
Derhal Fevzi ve İsmet Paşaları çağırınız dedim.
Üçümüz toplandık. Vaziyeti bir defa daha mütalâa ettik ve katiyetle hükmettik ki, Türkün hakiki kurtuluş güneşi, 30 Ağustos sabahı ufuktan, bütün şaşasıyle doğacaktır. Bu karara göre ordulara saat 6.30’da yeni bir emir ve talimat yazıldı. Fakat durum o kadar mühim, o kadar sürat ve şiddet talep ediyordu ki, bu yazılı emirle yetinmek ihtiyata uygun olmazdı. Onun için Fevzi Paşa hazretlerinden Altıntaş ve güneyinden süvari kolordumuzun yanına bizzat gelerek, tasavvurlarımıza göre hareketi tanzim buyurmalarını rica ettim. IV. Kolordu ile de, hedef tuttuğumuz düşman kısmı küllisini (büyük kuvvetlerini) güneyden takip eden I. Ordu karargâhına bizzat ben gidecektim. İsmet Paşa’nın karargâhta kalıp, umumi vaziyeti idare etmesini münasip gördüm.”
29 Ağustos’ta güneyden Dumlupınar istikametine yürüyen General Trikopis’in kuvvetlerinin (beş tümen) akşama kadar IV. Kolordumuz tarafından meşgul edilmişti. Bu durumdan, gece yürüyüşü ile kurtulmak kararına varan Trikopis ve kuvvetlerinin, güneş battıktan sonra da 23. Tümen tarafından yolları kesilmişti. Dumlupınar kuvvetli mevzilerini tutan General Frangos kuvvetleri ise I. Kolordu tarafından 10 kilometre batıya atıldı. Trikopis belki Gediz istikametine çekilebilirdi ama o istikamet de topların, tekerlekli ve motorlu vasıtaların hareketine elverişli olmayan patika yollardan başka geçit vermiyordu. I. Ordu, I. Kolordusu ile General Frangos’un terk ettiği Dumlupınar mevzilerini işgal etti. Garp Cephesi kumandanlığı II. Ordunun bazı birlikleri ile kuzeyden (VI. Kolordu ve 61. Tümen) I. Ordunun bazı birlikleri ile de (takviyeli V. Kolordu) güneyden General Trikopis grubunu kuşatmak istiyordu. Bu sırada süvari kolordusu, arkadaki Kızıltaş vadisini kapatacaktı. Doğudan yetişmesi gereken bazı birliklerin zaruri gecikmeleri ile bu muharebe bütün şiddetiyle ancak öğleden sonra gelişebilmiştir. Düşünmeli ki o gün II. Ordu birlikleri, tam 20 kilometrelik bir yürüyüş yaptıktan sonra ancak saat ikide cepheye varmış ve olağanüstü yorgunluğuna rağmen derhal ateş hattına girmiştir. I. Ordunun, kuvveti beş tümene çıkarılan IV. Kolordusu o sırada güneyden harekete geçmiş bulunuyordu. 10 Kilometrelik bir cephe üzerinde hareketteydi. Netice savaşlarının öğleden sonraya kalması ve hatta gece devam etmesinin doğurduğu bazı durumlara rağmen, çemberin süzülebilen bazı düşman kolları daha geride, Kızıltaş deresini daha önce tutmuş ve kapamış olan süvari kolordusunun ağına düşüyorlardı.
O gün bu kesin muhabereyi, Süvari Kolordusu Kumandanı Fahrettin Paşa (ALTAY) ağır bir sıtma nöbetine tutulduğu için ata binememekle beraber araba üzerinden takip etmiş ve harekette aksaklık olmamıştır. Doğudan ve çok uzaktan gelen bazı tümenlerin mecburi gecikmeleri sebebi ile çembere alınan düşmanın arkasında gene de bir kilometrelik yer açık kalmıştı.
Başkumandan Mustafa Kemal, bu muharebeyi Zafer Tepe’den II. Tümen karargâhından takip ediyordu (Dumlupınar Tepesi). Gazi Mustafa Kemal o gün gördüklerini şöyle anlatmaktadır:
-…”Efendiler, tıpkı bugün gibi, 1338 senesi (1922) Ağustosunun 30. Günü, saat 14’te, şimdi hep beraber bulunduğumuz bu tepeye (Zafer Tepesi) gelmiştim. Bu üzerinde bulunduğumuz sırtta kahraman II. fırkamız, şu karşıki tepelerde muharebeye mecbur edilen düşman asli kuvvetlerine taarruz için yayılarak ilerliyordu. Şu gördüğümüz Çal köyü alevler içindeydi. Düşman kuvvetlerini tamamıyle sarmak ve düşmanın inatla savunduğu tepelere süngü hücumları ile girerek kati netice almak lazımdı. II. Fırkanın kahraman Kumandanı Derviş Bey (Paşa) bizzat ileriye atılarak bütün kuvvetiyle düşman mevziilerine ilerliyordu. Kolordu Kumandanı Kemalettin Sami Paşa, güneyden ve batıdan saldırttığı bütün fırkalarına yeniden yeniye, hareketlerini hızlandırmak ve şiddetlendirmek için emirler gönderiyordu. II. Ordunun 16. ve 61. Tümenleri de sarma çemberini daraltıyorlardı. Süvari kolordumuzun daha batıdan düşmanın arkasını kesmek üzere olduğu haberini bana bir süvari zabiti getirdi.
Arkadaşlar, saatlar ilerledikçe gözlerimin önünde gelişen manzara şuydu: Düşman başkumandanının, şu karşıki tepede, son gayretiyle çırpındığını görüyor gibiydim. Bütün düşman mevzilerinde büyük bir heyecan vardı. Artık toplarının ve mitralyözlerinin ateşlerinde, sanki öldürücü hassa kalmamıştı.
Bu ovanın kuzeyinden ve güneyinden birbirlerini takip eden avcı hatlarımızın, guruba yaklaşan güneşin son şualarıyle parlayan süngüleri her an daha ileride görülüyordu. Düşman mevzilerini saran bir daire üstünde mevzi almış olan bataryalarımızın fasılasız ve amansız ateşleri düşman mevzilerini içinde barınılmaz bir cehennem haline getiriyordu. Güneş batıya yaklaştıkça, ateşli kanlı, ölümlü bir kıyametin kopmak üzere bulunduğu bütün ruhlarla hissolunuyordu…”
Daha güneş batmadan II. Fırka Çal Köyü’nün güney tepelerini zapt etti. Batıya doğru çemberi daha da daraltmaya başladı. 5. Tümen saat 19’da Küçük Adatepe’yi zapt etti. XI. Ve V. Tümenler düşmanı cepheden sıkıştırıyorlardı. Düşman Büyük Adatepe’ye doğru yığınlar halinde kaçıyordu. Fakat bu yığınlar da kuzeyden 61. ve güneyden IV. Kolordu 16. Tümenler tarafından kavranıyordu.
Bu iki tümen arasındaki bir kilometrelik açıklık kapatılamadığı için buradan General Trikopis 8.000 kadar kuvvetini o gün için kaçırabilirdi. Ama düşmanın büyük kısmı Adatepelerde imha edildi. Muvakaten çemberden kaçan düşmanların içinde General Trikopis de vardı.
Trikopis hatıratında şunları yazmıştır:
—“Erzak bitmiş bulunuyordu. Piyade cephanesi noksanı hissediliyordu. 9. Tümenin cephenesi tamamen bitmişti. Hiçbir tümen ve kolordunun telsiz telgrafları işlemiyordu.”
Bu arada Trikopis, Dumlupınar sırtlarından atılan General Frangos grubu ile de bağlantısının kaybolduğunu hatta o grubun nerede olduğunu dahi bilmediğini kaydeder. Trikopis’e verilen vazife artık “İzmir’e kadar ve adım adım müdafaa ederek çekilmek” ti.
Nihayet Trikopis Banaz istikametinde gerilemeye karar verir. Fakat derhal topçu ve piyade hücumlarına uğrar. Muharebeyi kabule mecbur olur. Trikopis’e göre:
—“Uzun yürüyüş derinliği vücuda getiren ordu ve kolorduya bağlı birliklerde düşman (yani Türkler) müthiş tahribat yapıyordu.”
O sırada Trikopis, Dumlupınar şimalinde Albay Plastıras (müstakbel diktatör) kuvvetlerinin bulunduğunu haber aldığını, fakat yukarıda saydığı sebeplerle güneye, Banaz istikametine götürecek yol da Türkler tarafından kesilmiştir. Panik başlamak üzereydi. Türk topçusu çok ağır zayiat verdiriyordu. Kendi kuvvetlerinin ise cephanesi tükenmiş gibiydi. İşte ondan sonra ve tam akşamüzeri, Trikopis’in hatıralarında anlattığı gibi:
—“Derin bir vadide büyük bir karışıklık meydana gelmiş ve başlayan panik, bütün birliklere sirayet etmişti.”
Hülasa Trikopis, kendisini boyuna muharebelere mecbur eden Türk kuvvetlerinden yakasını kurtaramamıştı. Eğer daha önce ve Türk süvarisinin daha el çabukluğu yaparak kapattığı Kızıltaş boğazını tutarak dayanabilseydi, vaziyetini kurtarabileceği, askeri yazarlar tarafından belirtilir. Fakat buna muvaffak olamamıştı. Türklerin özellikle 29 Ağustos’tan beri mecbur ettiği iki günlük muharebelerde vakit, cephane, malzeme ve insan kaybetmişti. Çünkü zaten Kızıltaş vadisi önceden, çok daha gerilerden Türk süvarileri tarafından tutulmuştu. Trikopis’in o sıralardaki kuvvetinin, kendi raporunda bildirdiğine göre 15.000, Türk kurmayına göre 10 – 25.000 olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki Trikopis’in son demde kaçırdığını bildiğimiz 8.000 kişilik kuvveti de bir taraftan süvarilerimizin Gediz yolunu kesmeleri, diğer taraftan I. Kolordumuzun Uşak istikametinde ilerlemesi sonucunda zaten kurtulamamıştır.
Başkumandanlık Meydan Muharebesi, Başkumandan Gazi Mustafa Kemal’in Afyonkarahisar belediyesindeki karargâhında ve sabaha karşı kendisine getirilen haritalarda gördüğü vaziyet üzerine kendisiyle İsmet ve Fevzi Paşaların müşterek incelemelerinden sonra verdiği emir ve alınan tertiplerle 30 Ağustos 1922 günü saat 14’te başlayabilmişti. İşin asıl mucizesi, o sabah, o bölgede bulmayan büyük kuvvetleri, aynı gün ve bazen çok uzun yorucu yürüyüşlerden sonra muharebe meydanında toplayabilmesidir. Çünkü bu emirler verilirken asıl büyük muharebenin cereyan edeceği taraflarda ancak ve yalnız 23. Tümen bulunuyordu. Gerçi düşmanın bir çember içine girmekte olduğu seziliyordu ama 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan muharebesi, münhasıran o gece sabaha karşı elde edilen bilgilere göre ve hemen aynı gün için tertiplenmiştir. Şu halde Başkumandanlık muharebesi, ondan önce ve bu neticeyi hazırlayan, gayet iyi hazırlanan stratejik hareketlerin, 30 Ağustos’ta sabaha karşı beliren duruma göre, derhal ve tam yerinde verilen bir kararın şiddet ve süratle tatbikinin bir eseridir. O sırada oralarda bulunan 23. Tümenin mevcudiyeti ise bu planın daha sabahtan başlayan işgal muharebeleri ile tatbikinde kesin bir rol oynamıştır.
İşte bu şartlar içinde, 8. Piyade ve 3. Süvari Tümeninin aynı günde ve en kısa zamanda aynı sahaya toplanabilmeleri sırasında gösterdikleri eşi az görülmüş manzara ve yürüyüş kabiliyeti ve bu arada Başkumandan Mustafa Kemal ve Erkânıharbiye Reisi Fevzi Paşa’nın ileri kumanda mevkiinde yer almaları, Garp cephesi kumandanlığının işleyişindeki intizam, bu zaferin sağlanmasındaki diğer etkili şartları teşkil ederler.
Gerçi bu arada ve bir kısmı kuvvetlerin uzaklardan gelip ancak akşama doğru muharebeye yetişebilmeleri yüzünden, Yunanlılar bazı imkânlar sağladılar:
“5. Yunan Tümeninin bir kısmı ile 9. Tümen Kumandanı Albay Gordikos müfrezesi, gece de Trikopis idaresinde 7-8 bin kişilik bir kuvveti arkada 1 kilometre genişliğindeki gedikten geçirmeye muvaffak olmuşlardı. Fakat Trikopis’le çekilen kuvvetlerin bir kısmı (4. Tümen Kumandanı Dimaras, 12.Tümen Kumandanı Kalidopulos idaresindeki 2.000 kişiye yakın kuvvet) 6 Eylül’de ve Trikopis’in yanında kalan 5 – 6 bin kişilik kuvvet de 2 Eylül günü ele geçirildiler. Bu başarı süvari kolordusunun kuşatıcılık kudreti ile I. Kolordu ön planda rol oynamışlardır.”
Başkumandanlık Meydan Muharebesinin önemi, bir kilit noktasında ve seri bir kararla girişilen bir darbe hareketinin, bütün Yunan cephesinde son ve kesin neticeyi sağlayan bir muzafferiyet oluşundandır. Nitekim Dumlupınar muharebesinden sonra düşman ordusunun arta kalan kuvvetleri tamamen çözülmüştür. Kısmen Bursa – Kapıdağ istikametini, kısmen İzmir’e doğru, her türlü manevi kuvvetleri kaybolmuş ve ancak, tahrip, yangın çıkarma ve cinayetler işleme en tenkitleri harekete getirerek çekilmişlerdir. Menderes cephesindeki kuvvetler de Ege denizi ve İzmir üzerine yüz geri ederek, bütün bu kuvvetlerden ve Türk ordusunun amansız takiplerinden kurtulabilenler perişan bir şekilde Türk topraklarından denize açılabilmişlerdir.
31 Ağustos sabahı düşman, muharebe meydanını, artık muzaffer ordunun silahlarına terk etmişti.
Gazi Mustafa Kemal 31 Ağustos’ta gördüğü manzarayı şöyle anlatır:
-…”Muharebe meydanını dolaştığım zaman, ordumuzun ihraz ettiği zaferin azameti ve buna karşılık, hasım ordusunun uğradığı felaketin dehşeti beni çok mütehassıs etti. Sırtların gerilerindeki bütün vadiler, bütün dereler, mahfuz ve örtülü yerler, bırakılmış toplar, otomobillerle, namütenahi teçhizat ve malzeme ile ve bütün bu metrukât aralarında, yığınlar teşkil eden ölülerle, toplanıp karargâhımıza sevk edilen esir kafileleri ile hakikatten bir mahşeri andırıyordu.
Ağustos’un 31. günü, takriben zevalde (öğle vaktinde) idi ki, Çal köyünde, yıkık bir evin avlusu içinde İsmet Paşa ve Fevzi Paşa ile buluştuk. Kırık kağnı arabalarının döşeme ve oklarına ilişerek, vaziyeti mütalaa ettik. Kazandığımız Meydan Muharebesinin bütün seferi sona erdirebilecek bir azamet ve ehemmiyetle olduğunda ittifak ettik. Şimdi Bursa istikametinde çekilen kuvvetleri mahvetmekle beraber, bütün asli ordumuzla İzmir’e yürüyecektik…”
Başkumandan Mustafa Kemal, olayla ve durum üzerinde işte bu görüş birliğinden sonradır ki, ordusuna son ve meşhur emrini vermiştir:
-…”Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları!
Afyonkarahisar – Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesinde, zalim ve mağrur ordunun asli unsurlarını, inanılamayacak kadar az bir zamanda imha ederek, büyük ve necip milletimizin fedakârlıklarınıza lâyık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. Türk milleti, istikbalinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanındaki maharet ve fedakârlıklarınızı yakından takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine delâlet etmek vazifemi mütevaliyeden (sırasıyla) ve mütemadiyen (devamlı olarak) yapacağım. Başkumandanlığa teklifatta bulunulmasını cephe kumandanlığına emrettim.
Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceği göz önünde tutarak ilerlemesini ve herkesin, akıl kuvvetlerini, celâdet ve hamiyet kaynaklarını, yarışırcasına ibzâle devam eylemesini rica ederim.
“Ordular! Hedefiniz Akdeniz’dir, ileri”
http://www.sechaber.com.tr/ordular-ilk-hedefiniz-akdeniz-ileri/
http://www.sechaber.com.tr/bayramlarin-bayrami-30-agustos-zaferimiz-kutlu-olsun/
http://www.sechaber.com.tr/buyuk-taarruz-tarihinin-geri-birakilmasi/
http://www.sechaber.com.tr/dusmani-maglup-edecegim/
http://www.sechaber.com.tr/onlari-anadolu-boslugunda-mahvederim/
http://www.sechaber.com.tr/simdi-kahvaltiyi-getirin/
http://www.sechaber.com.tr/baskomutan-gazi-mustafa-kemal/
http://www.sechaber.com.tr/30-agustosa-dogru/http://www.sechaber.com.tr/30-agustosa-dogru/
Atatürk demiştir ki;
-…”30 Ağustos’ta sevk ve idare ettiğim muharebe, Türk milletinin yanımda olduğu halde, idare ettiğim ilk ve son muharebedir. Bir insan kendini, milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif müşküldür.”