Türk Ordusunun, Yunan’ı kovalayıp İzmir’e girişinden 4 gün sonra yani 13 Eylül 1922’de başlayıp 18 Eylül’de 1922’ye kadar devam eden İzmir büyük yangını, Milli Mücadele tarihimizdeki kara noktalardandır ve İzmir Yangını ile ilgili olarak günümüze kadar pek çok spekülason yapışmıştır. Yangını provoke eden ve çıkaranların kimler olduğu konusunda farklı tezler de ortaya konuşmuştur.
Bu tezlerden bazılarına göre yangını 9 Eylül 1922’de İzmir’e giren Türk Ordusu çıkardığı yönünde ise de, bu tezin savunucuları genellikle Rumlar ve Ermeni’lerdir.
Büyük İzmir yangını ile ilgili en kapsamlı ve en objektif çalışmanın Prof. Dr. Engin Berber’in çalışması olarak kabul eden Sayım Ahmet Hür, “50 Soruda Milli Mücadele” adlı eserinde bu konu hakkında bir şeyler yazarken Engin Berber’in çalışmasını kaynak olarak ele aldığını belirterek şunları yazmıştır:
Bugünlerde Mustafa Kemal (ATATÜRK) ve arkadaşları ile hesaplaşmanın bir yolu da her şeyi onların aleyhine yorumlamaktır. Nitekim İzmir’de yangını Türkler çıkardı diyen Hürriyet ve İtilafçıların elinde de ciddi bir belge bulunmamaktadır. İzmir’de yangını Türkler çıkardı diyenlerin ana gerekçesi; İzmir eski Valisi I. Ordu Komutanı Sakallı Nurettin Paşa’dır. Nurettin Paşa, İzmir’e ilk giren komutan olması sıfatıyla İzmir Valiliğini kendisi üstlenmiştir. Mustafa Kemal (ATATÜRK) ‘de 10 Eylül’de kendisine İzmir Vali vekilliği görevini resmen vermiştir. Ancak bu görevi 12 Eylül’de İzzettin (Çalışlar) Paşa’ya vererek, Nurettin Paşa’ya iki gün dayanabilmiştir.
Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” adlı yapıtında da söz ettiği gibi, Nurettin Paşa’nın, kaçarken Anadolu ‘yu yakarak terk eden Yunan askerlerinin yapmış olduklarını görünce daha da hiddetlenmesi ve askerlerin de bu bağlamda intikam peşinde koşmaya meyilli olması gösterilmektedir. Falih Rıfkı Atay, yangının Nurettin Paşa tarafından çıkarılabilme olasılığından söz ederken bu konuda herhangi bir delil ileri sürmüyor, sadece bir kanaatini belirtiyor.
Görselde: “İşgali en çok isteyen ve destekleyen, yıllardır İzmir’deki Rumları Osmanlı aleyhinde kışkırtan ve hakkında çok soruşturma yapılan İzmir Metropoliti Hrisostomos, işgal güçlerinin komutanı ve askerlerle Pasaport’a doğru yürüyor.”
Nurettin Paşa’nın; kinci, tutucu, İslamcı, kibirli kişiliği ve gayrimüslim düşmanlığı bilinen bir gerçektir. Ayrıca, Dahiliye Nazırı işbirlikçi Ali Kemal’in ve İzmir Metropoliti Hrisostomos’un linç edilmesi olaylarını da Nurettin Paşa’nın tertiplediği söylenmektedir. Koçgiri İsyanındaki orantısız güç kullanımı ve Karadeniz’de Rum/Yunan azınlıklara karşı davranışı nedeniyle TBMM tarafından hakkında soruşturma açılmış ve Merkez Ordu Komutanlığından da alınmıştır. Sakallı Nurettin Paşa’nın sicili bu anlamda kabarıktır.
Bu durum, pek çok kişide yangının Nurettin Paşa’nın emri ile çıkarıldığı şüphesini çoğalmaktadır. Nurettin Paşa ile ilgili çalışma yapmış olan Yavuz Özmakas’da “Sakallı Vali Nurettin Paşa’nın İzmir Günleri” başlıklı kitabında, “Silah ve cephane toplaması gerekçesi ile girilen Ermeni Mahallesinde yangının başlaması dikkatlerden kaçırılmamalıdır” diyerek şüphesini dile getirmiştir.
İZMİR’DE YANGINI KİM ÇIKARDI?
Falih Rıfkı Atay, Fevzi Çakmak ve pek çok kişi bu konuda şüphelerini dile getirmişlerdir. Ancak Tarihçi Engin Berber’in dediği gibi, Nurettin Paşa’nın yangın çıkarılması yolunda bir emir verdiğine dair hiçbir belge yoktur. Aksine, 9 Eylül akşamı emrindeki askerlere verdiği talimatta yangına karşı itfaiye tedbirlerinin alınmasını istemiştir. Yine, 14 Eylül akşamı, Nurettin Paşa’nın, Batı Cephesi komutanlığına yolladığı raporda hem yangını söndürmeye çalıştığı hem de yangını çıkaranları yakalamaya çalıştığını belirtmektedir.
“Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa, yangın başladıktan bir gün sonra, yani 14 Eylül akşamı, Garp Cephesi Komutanlığına bir harp raporu gönderir. Paşa bu raporun ilk maddesinde şöyle diyor:
…”İzmir şehrinde başlayan yangın şu an devam etmektedir. Söndürülmesine çalışılmakta olup, yakında önünün alınması muhtemeldir. Yangının söndürülmesi için Ermeni Mahallesine gidenlere bazı binalardan bomba ve silah kullanılmıştır. Yangının Ermeni ve Rumların milli teşkilatının tertibiyle olduğu ve bunların İngiliz konsolosundan son iki gün zarfında gördükleri teşvik ile yaptıkları istihzar edilmekte ve de bu husus bazı yabancılar tarafından teyit olunmaktadır. Yangında evleri yanan bütün Hristiyanlar ve ecnebi tebaası, yangının Ermeniler tarafından kasten yapılmakta olduğunu söylemektedirler. Yangının faillerinin birkaçı ölmüş ve bir miktar da suçüstü halinde yakalanmıştır.”
Yine Batı Cephesi Karargâhı yangınla ilgili bir emir yayınlamıştı. 105 sayılı bu emirde şöyle denilmişti:
…”Şehrin askerimiz tarafından kurtarılmasını takiben başlayan yangının kasten ve evvelden hazırlanmış plan dairesinde çıkarıldığı, bugün; Ermeni Mahallesi, Suzan Sokakta başlayan yangınla anlaşılmıştır. İtfaiyenin ve askerin gayretiyle söndürülmesi üzere olan yangını, sokağın diğer başındaki binada aniden yangın çıkması ve bu sırada Ermeni Kilisesinden atılan bombalar ve silahlarla sokağa girilmesinin güçleştirilmesine rağmen, kilisedeki yangını söndürme sırasında ele geçen vesikalar, Rum, Ermeni ve diğer ecnebi tebaanın oturduğu semtlerin verilecek emirle nasıl yapılacağını göstermiştir. Şu ana kadar çıkan yangınların bu plan dairesinde çıkarıldığı tespit edilmiştir.”
Nurettin Paşa’nın ve cephe komutanının raporu dışında, bu yangını azınlık Rum/ Yunan veya Ermeni çetelerinin çıkardığına dair pek çok belgenin var olması da bu iddiayı doğrulamaktadır.
İZMİR’DE YANGINI KİM ÇIKARDI?
Prof. Dr. Engin Berber’in de çalışmasında söz ettiği gibi en bilinen belge, İzmir İtfaiye Şefi Greskoviç’in yangın hakkında raporudur. İzmir’de yangın poliçesi hazırlayan sigorta şirketlerinin kurduğu itfaiyenin şefi olan Greskoviç’in yanlış bilgi vermesi için hiçbir neden bulunmamaktadır:
—“12 Eylül’e kadar geçen üç gün zarfında Ermeni Mahallesinden, Tepecik Mahallesine kadar çıkan yangınların adedi ve bu yangınlarda müşahede ettiğim haller, itfaiyenin 30 senelik istatistik cetvelinde görülmemiş bir mahiyet arz ediyordu. 11/12 Eylül gece yarısından bir saat sonra Ermeni Mahallesinde yangın çıktığını haber verdiler. İtfaiye erleriyle yangın yerine hareket edip, Rum Hastanesini geçerken 130-150 kadar çoluk çocuk ve kadın acı acı bağırıyorlardı.
-‘Ne bağırıyorsunuz?’ diye sordum.
-‘Ermeniler bizi yaktılar. Sayes Hanı içerisinde oturuyoruz,’ dediler.
Bunlar Rum idiler…
13 Eylül saat 10.30’da Ermeni Mahallesinde ateş görüldüğünü haber verdiler. İtfaiye ile birlikte giderken Ermeni Kilisesinden 50 metre mesafede bir Ermeni evinin yandığını gördüm.Evin alt katından şiddetli bir ateş çıkıyordu. Etrafa yayılmaması için söndürmeye uğraşırken Ermeni Kilisesinde yangın olduğunu haber verdiler. Kiliseye gittim. Kilisenin bahçe kapısından girmek imkânsızdı. Demir karanlıklardan atladık ve hortumu getirdik. Kilisenin binalarında ateş yoktu. Yalnız küçük bir bina civarında, bahçede 200 kadar yağlı eşya balyası ile paçavralar bir yere toplanmış, üzerine de 200 kadar yağlı eşya balyası ile paçavralar bir yere toplanmış, üzerine de 200 kadar tüfek ve çokça cephane konmuş idi. Ateş de bunlar arasından çıkıyordu. Aynı zamanda ateş içerisinde devamlı patlamalar oluyordu. Söndürmeye çalıştık.
Biz kilisede iken Ermeni Mahallesinde, Basmane karşısında yangın olduğunu haber verdiler. İtfaiye erleriyle beraber koştum. Bir Ermeni evinden ateş çıktığını gördüm. Ateşin söndürülmesine çalışırken Soğukçeşme’de yangın olduğunu haber verdiler. İki itfaiye neferiyle beraber gittim. Ateşi söndürürdüm. Tekrar Basmane’de yanan bir eve geldim. Ateş içinde, bir takım sürekli patlamalar vardı ve ateş gittikçe şiddetleniyordu. Bu esnada yine Ermeni Kilisesinin yandığını haber verdiler. Birkaç itfaiye eri ile beraber gidip şu ile söndürmeye uğraşırken etrafıma baktım ve bir evden değil, Ermeni Mahallesinin her yerinden ateş çıktığını ve herhalde en az 25 yerde yangın olduğunu gördüm. Biz ateş içerisinde kaldık. Aynı zamanda bana her taraftan kurşun sıktılar. Ateş ile abluka olduğumuzu görünce mecburi olarak daha geriye çekilerek arkamızı ateş almayan yerlere verdik ve ateşin daha gerilere yayılmaması için uğraşıyorduk. Bu esnada, yangının daha gerilerden çıktığını ve bütün Ermeni Mahallesinin yandığını haber verdiler. Aynı zamanda ateşler içerisinde devamlı patlamalar oluyordu. O zaman bu ateşleri su ile söndürmesin imkânsız olduğunu anladım. Derhal Mevki Kumandanı Kazım (Özalp) Paşa’ya gittim ve vaziyeti anlattım. Herhalde patlayıcı maddelerle… Ermeni Mahallelerinin abluka altına alınmasını (çevredeki evlerin yıkılması suretiyle yangının genişlemesini önleyecek bir güvenlik kuşağı yaratılmasını) istirham ettim. Mevki Kumandanı bir çavuş komutasında 30 kadar istihkâm eri verdi. Bir kamyon ile yangın yerine gittik. Daha geriden komşu ve yanmayan Aya Dimitri Mahallesinin evlerinin korunması için çalıştık. Mamafih duvarların zayıf olması yüzünden dinamitler yalnız delik açıyordu. Ateşlerin devam ve çokluğundan hortumlar bozuldu ve yandı. Tulumbalar kullanılamaz bir hale geldiği halde yine ateşin söndürülmesine çalışmakta iken Peştemalcıbaşı’ndan ateş çıktığını haber verdiler. Ateş şehrin her tarafını sardı. Rüzgârın devam etmesinden dolayı yangın şiddetleniyordu…”
İZMİR’DE YANGINI KİM ÇIKARDI?
Yeri gelmişken, İzmir’de itfaiye teşkilatı hakkında da bilgi vermekte yarar vardır. İlk kez 1880 yılında İngiliz sigorta şirketleri tarafından İzmir İtfaiyesi kurulmuştur. Başka ülkelerin sigorta şirketleri de İzmir’de itfaiye teşkilatları kurmuşlar daha sonra 1897 yılında tüm itfaiye şirketleri birleşerek büyük bir itfaiye şirketi kurumuşlardır. Türklerin itfaiye şirketi kurmaları mümkün değildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından ancak 20 Mart 1926 tarihinde İzmir’deki itfaiye teşkilatı kurulabilmiştir.
Engin Berber’in doktora tezi olan “Sancılı Yıllar; İzmir 1918 – 1922” başlıklı çalışmasının 471. Sayfasında yer verdiği bir belge ise, Yunan ordusunun kaçarken sistemli bir şekilde yangın çıkardığının açık kanıtını bizlere sunmaktadır:
“Yunan Ordusu başlangıçta, işgale direnen yerleşim merkezlerini cezalandırmak için yakıyor ve topa tutarak tahrip ediyordu. Sakarya Savaşı’ndan sonra ise, çekildikleri bölgede kalan köyleri de yakmıştı. 1922 yılında İstanbul’daki Hüsnü Tabiat Matbaasında Fransızca basılmış; ‘AtrocitiesGregues es AsieMineure’ başlıklı bir kitabın dış kapağına dolmakalem ile yazılmış ve fotokopi edilmiş örneği arşivimizde bulunan, 17 Ocak 1922 tarihli kısa not, böyle olduğunu tartışmaya mahal bırakmadan itiraf etmektedir;
…‘Midilli’denim, adım Yoannis Eleftheriu Danglis, 7 Tümen, 23 Alay, 3. Tabur, 11. Bölüktenim. Bir süredir Sakarya cephesinden geri çekiliyoruz. Komutanlık, ordunun köyleri yakması emrini verdi. Tümenin 10 numaralı emrin alınmasından sonra, köyleri yakmakla görevli Yunan Ordusuna mensup özel mangaların ateşe verdiği köyleri bizzat gördüm.’
Ancak, küçük küçük çıkan ve söndürülen yangınlardan başka (bu küçük yangınları 8 – 9 Eylül’de Yunan Ordusunun kundakçı özel mangaları yapmış olabilir.) Ermeni Mahallesinde başlayan büyük yangının 13 Eylül günü başlaması ve o tarihte Yunan Ordusunun İzmir’den ayrılmış olması göz önüne alınca Yunan Ordusunun bu yangını çıkarmadığını söylemek yanlış olmaz. O bozgun ortamında herkes İzmir’den kaçmaya çalışırken, Yunan Ordusuna ait özel kundakçı mangaların İzmir’de kalıp yangın çıkardığını da ileri sürmek biraz zorlayıcı yorum olacaktır.
Bu konuda Prof. Dr. Kemal Arı’da “Üçüncü Kılıç” adlı yapıtında,
…’İzmirli Türkler, Yunan askerlerinin çekilişi sırasında, kentlerine gelen bu öfkeli insan selinin bir kıyım yapmasından korkmuşlardı. Ancak bunlar, Yunanlı askerler, İzmir’e geldiklerinde o denli yorgun, bitkn ve üzgündüler ki hiçbir şeye yönelmediler; tek istedikleri bir an önce kaçıp uzaklaşabilmekti. Bu açıdan İzmir’den tahliye işleri çok hızlı yapılmıştı. 8 Eylül akşamı İzmir’in Yunanlılar tarafından boşaltılması tamamlanmıştı. O gün boşaltma işlemi biter bitmez, Yunan Yüksek Komiseri ile Yunan donanması kenti terk etmişti.’
Bilge Umar da “İzmir’de Yunanlıların Son Günleri” isimli değerli çalışmasında, Yunanlıların şehirden çekilirken büyük yangını başlatmış olmadıklarını, güvenilir nitelikteki bütün bilgi kaynakları kesinlikle göstermektedir diyerek, yangını Yunan Ordusunun çıkarmadığını belirtiyor.
Türklerin bu yangını çıkarmadığına dair bir başka kanıt ise, 7 Eylül 1922 tarihinde Meclis Reis Vekili Dr. Adnan Adıvar’ın yapmış olduğu basın açıklamasıdır. Bu açıklamada Adıvar;
—“Yunan Ordusunun geri çekilirken her yeri yakıp yıktığını belirtmiş ve Bursa ile İzmir’de bunu yapmaması için uluslararası temelde uyarıda bulunmuştur,” demiştir.
Yine, Engin Berber’in çalışmasından öğreniyoruz: İzmir Yolcu Gümrük Salonu Başkâtibi ve Sandık Emini Fadıl Bey’in, daktilo edilmiş ve Engin Berber’in özel arşivinde olan “İzmir’in İşgaline dair Hatıralar”adlı çalışmasında; Türklerin, herhangi bir saldırı olabileceğini göz önüne alıp, Kadife Kale civarında nöbet tuttuklarını, Ermeni çetelerin saldırılarına karşı kendilerini savunduklarını, Arnavut Ali Ağa ve Giritli Lütfü Efendi’nin bu çatışmalarda şehit olduğunu belirtmektedir.
İZMİR’DE YANGINI KİM ÇIKARDI?
İzmir büyük yangını ile ilgili olarak; büyük yangının Ermeni Mahallesinde çıktığı konusunda bir anlaşmazlık yoktur. Aksine, bütün belgelerde yangının Ermeni Mahallesinde çıktığına dair fikir birliği vardır. Bir başka konu, yine tüm belgelerde Türk Ordusunun itfaiyecilere yardımcı olduğu ve yangının söndürülmeye çalışıldığı noktasındadır. Türk Ordusunun İzmir’e girmesine 2 – 3 gün kala başlayan, azınlık mahalleleri ile Türk Mahalleleri arasında yağma ve çatışma Türk Ordusunun İzmir’e girişine kadar devam etmiştir. Büyük yangının Nurettin Paşa’nın emri ile çıkarılmadığı bence eldeki belgelerden anlaşılmaktadır. Burada belki gerekli önlemin alınmasında Nurettin Paşa’nın ihmali daha doğrusu isteksizliği söz konusu olabilir. Onun dışında İzmir yangının Türk Ordusu tarafından çıkarıldığı tezi tamamen düzmece ve kötü niyetli bir yaklaşımdır. Hele hele “gâvur” İzmir’i Türkleştirmek için bu yangın çıkarıldı iddiası tamamen Türk düşmanlığıdır. Bazı kaynaklar inatla yangını Nurettin Paşa’nın çıkardığı konusunda ısrarcıdır. Nurettin Paşa’nın emrinde gizli paramiliter Türk veya İslamcı çeteler bulunmamaktadır. Sözlü emirle (çünkü yazılı bir emir olmadığı gibi yangını söndürmek için emir vermiştir) böylesine organize bir yangını çıkarmak da zorlayıcı bir yorum olmaktadır.
Son yıllarda bu konunun özellikle ABD Senatosunda tekrar ortaya çıkması, sigorta şirketlerinin ardılı konumunda olan bazı çevrelerin lobi çalışmaları yolu ile Türkiye Cumhuriyeti’nden tazminat isteme düşüncesinden başka bir şey değildir. Yangını Türkler çıkardı tezini inatla savunanların kime hizmet ettiklerini bir kez daha düşünmeleri bence gerekledir.
Bu konuda, İzmir yangının nasıl çıktığı ve kimler tarafından çıkarıldığı konusunda o zaman oluşturulan heyetin raporu da önemlidir.
…”İstanbul’daki Amerikan Robert Koleji Vakıf Heyeti, İstanbul Hükümeti aracılığıyla Ankara’ya, içlerinde Türk öğretmenlerinde bulunduğu bir heyet İzmir’e gelerek iddiaları yerinde görmek ve yapılacak yardımı tespit ederek başta Amerika ve bütün dünyaya duyurmak arzusunda olduğunu bildirmişti.
Hükumet bu teklife müspet/olumlu cevap vermiş ve dördü kadın, yedi kişilik heyet, Amerikan mümessili Amiral Bristol’un tavsiye mektubunu hamil olarak İzmir’e gelmişti. Amerikan heyetinin görüş ve kararını Amiral Bristol şöyle özetlemişti:
—“Türklerin İzmir’e girişlerinden sonra, şehre ilk giren müttefik heyet olan Amerikan Kolejleri kadrolarından tarafsız bir grup, yaptıkları tahkik ve tetkikler sonunda; yangınların Türkler tarafından çıkarıldığı iddiasının, tamamen yersiz ve mesnetsiz/dayanaksız olduğunu tespit etmiştir. Yangınların muayyen plan dâhilinde Türklerden gayrıları tarafından çıkarıldığı ve söndürmek isteyenlerin üzerine silah depo edilen yerlerden ateş edildiğini, bunun için de kiliselerden dahi istifade edildiğini tespit etmiştir. Tamamen yanmış bazı binaların enkazı arasından çıkarılan, elleri ayakları bağlanmış, ağızları tıkanmış cesetlerin Türk ve Müslümanlara ait olması da ayrıca dikkati çekmiştir. Bu tasavvuru dahi imkânsız facia, yangının Türkler tarafından değil, düşmanlarınca çıkarıldığı hakikatini tasdik etmektedir.”
Yangının Yunan Ordusu tarafından çıkarıldığı tezi ise; her ne kadar Yunan Ordusunun beş yıl önceki Selanik büyük yangını ve Anadolu’da özellikle geri çekilirken etrafı yakıp yıkmaları göz önüne alınırsa da yani Yunan Ordusunun sicili bu konuda pek parlak olmasa da bizce küçük bir ihtimal olarak görülmektedir. Kundakçı özel mangaların, herkes kaçarken bir de bozgunun manevi moral bozukluğu altında, İzmir’de kalıp, Türk Ordusunun varlığında yaşamlarını tehlikeye atıp yangın çıkarmaya çalışması ve bunu Ermeni Mahallesinde yapması pek akılcı gelmemektedir.
İzmir’deki yangını, Ermeni veya Rum/Yunan çetelerinin çıkardığı tüm belgelerden anlaşılmaktadır.Pararmiliter niteliğe sahip Ermeni veya Rum/Yunan çetelerinin bilinçli bir şekilde yangının oluşmasına neden olduğu düşüncesindeyim. Ancak aşağıda gördüğümüz Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesinde yer alan belgelerde, Fransız askeri yetkililerinin İzmir yangınına ilişkin resmi raporlarında da hiçbir şüpheye yer vermeyecek bir biçimde sorumlu olarak Ermeniler gösterilmektedir.
Gözden kaçan bir konu da; yangın sırasında rüzgârın ters esmesidir. Eğer rüzgâr alışılmış şekilde esmiş olsa, Türk Mahallelerinin de yangına muhatap olacak yerler göz önüne alınmalıdır.
Belgelerden de anlaşılacağı üzere, ırksal bakış açısından uzak, objektif yorumda; yangını büyük olasılıkla Ermeni çetelerinin çıkardığı noktasındadır.