23 Eylül 1922 günü, Atatürk’e, İtilaf Devletleri Dışişleri Bakanları imzasıyla: “Askeri harekâtın durdurulması ve bir barış konferansının toplanmasıyla ilgili” bir nota verilmişti. Altı gün sonra, yani 29 Eylül günü, Atatürk, İtilaf Devletleri Dışişleri Bakanlarının notasına yanıt vermekte gecikmemiş:
-…”Mudanya Konferansı’nın kabul edildiği, açılışın 3 Ekim 1922 olmasının uygun olacağı, İsmet Paşa’nın delege tayin edildiği ve konuşulacak hususları” bildirmişti.
Yine aynı gün Franklin Bouillon, dönemin Fransız Başbakanı Poincarê’a: “Mustafa Kemal’le dört saat görüştüğünü, Mustafa Kemal’in durumunun güç olduğunu ve askerini zor zapt ettiğini,” bildiren telgrafı çekecekti.
Atatürk ise, İcra Vekilleri Heyeti Reisi Rauf Bey, Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey ve Avrupa’dan dönen Dâhiliye Vekili Fethi Bey ile beraber gece yarısı trenle İzmir’den Ankara’ya hareket edecek, 2 Ekim 1922 günü Ankara’ya gelecekti.
Mudanya Konferansı 3 Ekim günü başlayacak, Atatürk, 4 Ekim 1922 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gizli oturumundaki görüşmeler esnasında, İtilaf Devletleri Dışişleri Bakanlarının 23 Eylül 1922 tarihli verilen notası üzerine:
-…”Şimdi Mudanya Konferansı ister müspet ister menfi sonuca varsın, biz bir an evvel barış masasının başına geçmeliyiz. Biz Mudanya Konferansı menfi çıkarsa barış konferansına gitmekten kaçınacak mıyız? O zaman bir taraftan askeri hareket devam eder, diğer taraftan da barış görüşmeleri devam eder,”diyecek, yine aynı gün Ankara’da, Vakit gazetesi başmuharririne:
-…”Milli emeller dâhilinde barış elde edilecektir. Elde edilişi yakındır!”demecini verecekti.
Delege olarak Mudanya Konferansı’na katılan İsmet Paşa, Atatürk’e ilk 2 günündeki görüşmeler hakkında bilgi verirken, 5 Ekim 1922 günü çektiği telgraf üzerine Atatürk:
-…”Trakya’nın boşaltılması ve bize teslimi asla belli olmayan bir zamana ertelenemez! (6 Ekim 1922)”diyecek ve Batı cephesi ordularının Boğazlar üzerindeki harekâtının durdurulması hakkında İsmet Paşa’ya verdiği yetkiyi kaldırarak çektiği telgrafta:
-…”Trakya’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine iadesi kabul edilmediği takdirde 6/7 Ekim’de hemen İstanbul üzerine harekete geçiniz!” diyecekti.
29 Eylül 1922 günü İzmir’den, dönemin Fransız Başbakanına telgraf çekerek Atatürk’ün içinde bulunduğu durumu bildirmiş olan Franklin Bouillon, 6 Ekim günü, Atatürk’e çektiği telgrafta:
-“Dostça çalışmalarımızdan olumlu bir sonuç çıkacağını kuvvetle ümit ettiğini” bildirmiştir.
Delege olarak Mudanya Konferansı’na katılan İsmet Paşa, Atatürk’e gün ve an itibarıyla görüşmeleri rapor halinde telgraf ile bildirmeye devam ettiği 8 Ekim günü Atatürk, İsmet Paşa’ya:
-…”Konferansın olumsuz neticeye doğru daha fazla devamından hasıl olacak mahzurların ve bütün uygarlık dünyası nazarındaki büyük mesuliyetin sorumluları biz olmadığımızı ve olmak istemediğimizi, dünyanın takdir edeceğine şüphemiz yoktur,” Şeklinde çektikleri telgraf ile niyetini bildirecekti.
Mudanya Konferansı’nın 6’ncı günü olmuş, Atatürk, 9 Ekim 1922 günü Türkiye Büyük Millet Meclis’inin gizli oturumunda:
-…”Görülüyor ki Trakya’yı bize vermek istemiyorlar ve gelecekte temin etmek istedikleri şekle şimdiden bir şekil vermek istiyorlar. Hâlbuki bizim istediğimiz şey, Trakya’nın ve İstanbul’un doğrudan doğruya bizim hükümetimize teslim olunmasıdır,” diyecek, bu sırada Delege olarak Mudanya Konferansı’na katılan İsmet Paşa, Atatürk’e çektiği iki telgrafta:
-“Trakya’yı bize hakikatten vermek fikrinde görünmüyorlar!” ; “Fransızlar, bütün kuvvetleriyle İngiliz tekliflerini desteklemekle meşguldürler” diyecekti. Bu sırada Franklin Bouillion’da Atatürk’e:
-“İngiltere’nin Konferanstan evvel yapmak istediği bütün fedakârlıkları yaptığını hissettim(!)”
Bunun üzerine, Atatürk, Mudanya’dan İtilaf Devletlerinin barış şartlarını bildiren İsmet Paşa’ya görüşlerini şöyle bildirmiştir:
-…”Vuku bulacak öneriler projesi tarafınızdan kabule uygun bir hale getirildikten sonra hükümetin onayını almak kaydıyla tarafınızdan kabul edildiğini ifade edebilirsiniz,”
Takvim yaprakları 10 Ekim 1922’yi göstermektedir. Atatürk, Mudanya Ateşkes Antlaşması’nı imzalamaya yetkili olduğuna dair Delege olarak Mudanya Konferansı’na katılan İsmet Paşa’ya çektiği telgrafta:
-…”Sözleşmeyi imza ediniz! İmzanız, Meclis’in de kabulünün eklendiği kuvvetine sahip çıkacaktır,”demiş, Mudanya’da bulunan Franklin Bouillon’un 9 Ekim 1922 tarihli telgrafına da şu şekilde yanıt vermiştir:
-…”Fransız dostlarımızın Türkiye’nin belli haklarından fedakârlıkta bulunması isteyici hareketlerini yorumlamakta güçlüğe uğruyorum.(10 Ekim 1922)”
Franklin Bouillon ise Atatürk’ün 10 Ekim tarihli telgrafına Mudanya’dan:
-“Adaletten başka bir şey müdafaa etmediğimi bilirsiniz ve milletiniz karşısında şahidim olacaksınız” şeklinde yanıt verirken, Atatürk:
-…”Barış Konferansı’nın yakın zamanda ve bilhassa bizzat bulunmak fırsatını verecek olan İzmir’de olmasını teminin ne kadar mühim olduğunu takdir buyurursunuz. İzmir’in toplantı yeri olmasını temin için bizzat Paris’te vuku bulacak çalışmanızın bir an evvel başlaması uygun olur, görüşündeyim,” demişti.
Atatürk, 10 Ekim Salı günü ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin gizli oturumunda:
-…”Ordu vazifesini tamamlamıştır. Bundan sonra temini lazım gelen sonuçlar diplomatik yolla hallolacaktır!” demiştir.
Peki, Tarihi Mudanya Protokolü, Antlaşması Nasıl İmzalanmıştı?
Takvim yaprakları 10 Ekim 1922’yi göstermektedir. O gece neredeyse tüm Mudanya halkı geceyi ayakta ve uykusuz geçirmiş, görüşmelerin yapıldığı binanın etrafını doldurmuşlardır.
General Harington, 10 Ekim 1922 Salı günü, saat 17.00’de Mudanya’ya gelmiş, General Charpy ve Mombelli ile gemide bir saat kadar görüşmüş, saat 18.00’de karaya çıkmışlar ve konferans başlamıştır.
Mağlup Generaller, mütareke günü, Mudanya iskelesinden gemilerinden inip konferansın yapılacağı Yalıya kadar yürüyerek gitmek zorunda kalmışlardır. O gün yolda gördükleri rütbesiz Türk askerlerinin, askerlik kaidelerini bir anda unutan Generaller tarafından şaşkınlıkla selamlanmalarını, o günleri yaşayan Mudanyalılar hiç unutmazlar. Konferansa delege olarak katılan mağrur İngiliz General Harington, Mudanya iskelesinde karşı koyarken hunharca şehit edilen Mudanyalı Şükrü Çavuş’un manevi huzurunda eğilmiş ve ondan özür dilemişti.
Mudanya’da ve tüm yurtta herkes heyecanlıdır. Çünkü itilaf olacaktır. Mesele yalnız imzaya kalmıştır.
Görüşmeler saat 21.00’de bitmiş ve temsilciler gemilerine dönmüştür. Tekrar gelerek protokolü imzalayacaklardı. Yalnız, çok uzun süre Müttefik temsilcilerinin gemilerinden inmemeleri, Yunan temsilcilerinin aldığı karşı tavra bağlanmaktaydı.(?)
Gece saat 03.00’te temsilciler tekrar karaya çıkmış, hemen görüşmelere geçilerek uzun protokol müsveddeleri okunmuş, hem fikir olunduğunun belirtilmesinden sonra müsveddelerin temize çekilmesi işlemi başlamış ve bu iş saat 05.00’e kadar devam etmiştir.
Saat 05.15’te oturuma dinlenmek üzere ara verilmiştir.
O sırada tüm geceyi binanın etrafında ayakta ve uykusuz geçiren Mudanya halkı binanın etrafındadır ve General Harington, sokak kapısına kadar inerek bandodan çeşitli parçalar istemiş, istediği parçalar çalınınca bunları hayret içinde dinlemiştir. Protokolde, imzanın törenden başka bir şey olmadığı anlaşıldığı zaman, halk kadar temsilciler ve özellikle de Franklin Bouillon büyük bir sevinç içindedirler.
O anda salonlarda olağanüstü bir hareket ve kaynaşma görülüyordu. 48 saatlik yorgunluk bu heyecan ve endişe içinde unutulmuş, müsveddelerin temize çekilmesi 3 saat 15 dakikada(!) bitirilecekti.
Saat 06.40 da, herkes yeşil masanın etrafındaki yerini almış, iki lamba ve dışarıdan içeri süzülen gün ışığı arasında ilk sözü alan General Harington, Yunan temsilcilerinin itirazlarını okumuş, İsmet Paşa’nın:
-“Ben bundan Yunan temsilcilerinin protokol içeriğini kabul etmedikleri anlamını çıkarıyorum,” demesi üzerine General Harington açıklamalarda bulunarak; ‘imzaya asıl yetkili kişilerin Paris’te bulunduğunu, üç güne kadar bütün imzaların tamamlanacağını temin ettiğini söylemiştir. General Harington’un bu açıklamaları üzerine vapurda beklemekte olan Yunan subaylarını konferansça hiçbir öneminin olmadığı kabul edilmiştir.
Saatler 06.43’ü gösterdiğinde, eller kalem ve hokkalara uzanacak ve protokolün her sayfası ayrı ayrı imzalanacak, imza işlemi saat 07.01’de bitecektir. İmza sonrası açık, kısa ve yumuşak bir sesle konuşma yapan General Harington, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine, Başkumandan Paşa’ya, İsmet Paşa’ya, Genelkurmay mensuplarına, Türkiye halkına ve temsilcilerine, Mudanya şehrine ayrı ayrı teşekkür edecek:
“-Tanışmayarak geldik, dost olarak gidiyoruz ve bu hissi daima muhafaza edeceğiz,” diyecekti.
İsmet Paşa ise General Harigton’un konuşmasına, kısa bir konuşma ile karşılık vererek ‘bu konferansın gerçek genel barışa giriş olacağı ümidinde olduğunu,’ söyleyecek, Atatürk 11 Ekim 1922 günü Mudanya Ateşkes Antlaşması’nı takiben General Harington’a çektiği telgrafta şöyle diyecekti:
-…”Barışın kurulması için sarf edilen gayretlerin başarıyla sonuçlanmasını bütün insanlık adına arzulamakta ve ümit etmekteyim.”
Atatürk, 11 Ekim 1922 günü Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti örgütüne ve Belediye Başkanlarına, Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığını çektiği şu telgrafla bildirecektir:
-…”Kazanılan büyük zaferin ilk önemli siyasi sonucu bu suretle Mudanya Konferansı’nda elde etmiş bulunuyor. Milli sınırlarımızın içinde tam bir bağımsızlıkla yaşamımızı temin edecek olan barış devresine pek ziyade yaklaştığımız bu günlerde, milli savaşa önderlik eden ve memleketin bütün maddi ve manevi kuvvetlerini bu mukaddes mücadeleye yönelten saygıdeğer Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve fedakâr halkın temsilcisi bulunan Belediye Heyetlerini selamlamakla bahtiyarım.”
Böylece, Büyük Taarruz ile kazanılan Büyük Zafer’den sonra Marmara Bölgesinin küçük ve şirin bir sahil kasabası olan Mudanya, Büyük Bir Eser vücuda getirerek tarihte büyük yerini alacaktı.
Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı haberi İstanbul’da da olağanüstü heyecan uyandırmış, ilk defa İstanbul baştanbaşa ‘kırmızı-beyaz’ a boyanmış ve tüm şehir adeta ‘ay-yıldız’ a kavuşmuştur. Hâkimiyet-i Milliye gazetesi o günü şöyle tanımlar:
“Mudanya Zaferi ve İstanbul’daki Tesirleri” manşeti ile; ‘Bir anda Bab-ı Ali, Ecnebiler hatta Rumlar Sancağımızı çekmiş ve her tarafta Ay-Yıldız Yükselmiştir (13.10.1992),’ sf:1; …’İstanbul sokaklarının donandığı, milli şenliğimize barışa belki bizden çok muhtaç olan yabancıların da katıldıkları, hatta matem tutması gerekenlerin bile zahiren buna katılır gibi göründükleri bildirilir. İki gündür İstanbul, düğün dernek içindedir.”
Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı haberi İstanbul’da da olağanüstü heyecan uyandırmıştı. Bu kez, Bab-i Ali’, Büyük Zafer’deki soğukluğunu geride bırakacak ve bütün resmi dairelerin süslenmesini emredecekti. Bu emir üzerine midir bilinmez ama İstanbul’da bulunan yabancı kurumların kendi bayraklarının yanına şanlı Türk Bayrağını çekmeleri ve bu bayram gününe Rumların da katılarak kutlamaları dikkate şayandır. O gün İstanbul’da muazzam bir fener alayı düzenlenmiştir.
Yine, barışa esas demek olan Mudanya Barış Konferansı’ndaki başarımızın derecesini ifade eden İstanbul basını, bunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin “Büyük Bir Siyasi Zafer” olduğunu sürekli tekrarlarken, Büyük Zafer gününü Beyoğlu Yunan Basınıda saklamamakta, ‘Türklerin tam bir vatanperver olarak bu sonucu elde ettiklerini şöyle yazacaklardı:
“Türkler ne kadar şad mâni eyleseler, o kadar haklıdırlar. Çünkü bugün o milli emellerini tamamıyla tahakkuk ettirmişlerdir ve herkesin bir daha yerinden kalkmamak üzere gömdüğünü zannettikleri Türkiye’yi diriltmişlerdir…”
Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı haberi yurt dışında da olumlu karşılanmış, görüş ve yorumlar Türk kamuoyuna kısa haber başlıkları ile şöyle yansıtılmaya çalışılmıştır:
-“Türkiye, Mudanya ile yeniden doğuyordu. Doğu’da askeri çatışma tehlikesi giderilmişti. Barış konferansının toplanması için hiçbir erteleme yapılmamalı, bu ay sona ermeden toplanılmalıydı.”
-“İtalya’da memnuniyetle karşılanan antlaşma ağır bir göreve işaret etmektedir.; doğuda kesin barışın sağlanması.”
-“Yunan basını, Mudanya Antlaşması’nın Yunanistan Hükümeti tarafından kabul edildiğine hiç şüphe etmemek gerektiğini belirtmekte ve imza haberinin Atina’da soğukkanlılıkta karşılandığını,” vurgulamaktaydı.
Yunan basını her ne kadar imza haberini soğukkanlılıkla karşıladıklarını yansıtmaya çalışmışsa da, Atina, askeri antlaşmanın imzalanmasına karar vermek için çok sıkıntı çekmiş geceli gündüzlü görüşmelerden sonra, Yunanistan’ın hiçbir şeye hayır diyecek durumda olmadığı düşüncesi ağırlık kazandığından, İhtilal Hükümeti üyelerinden başka birçok adamın da Atina’ya davet edilerek düşüncelerine başvurulduğunu ve sonuçta protokolün derhal imzalanması kararlaştırılmıştı. Bu görüşmeler sırasında Atina’ya giderek katılan General Mazarkis, açıklamalarda bulunmuş:“-durumun hiçbir şekilde değiştirilme imkânı bulunmadığını anlatmıştır.”
Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasında önemli bir rol oynayan Fransız basınını neredeyse tümü, Türkiye’nin gösterdiği barış düşüncesini ve dost hareketini takdirle karşılamakta, uzun makalelerde dostane düşünceler dile getirilmekteydi. Fransızlara göre:
-“Mudanya Mütarekesi Ankara Antlaşması’nın maddelerine ve ruhuna uygun bulunmaktadır ve güvenlik ve bağımsızlık teminatı ile bugün Türkiye’nin ihya edildiği, ancak dünyanın geleceğini tayin eden 1918 müttefik muzafferiyetinin unutulmaması gerektiğini vurguluyorlar, boğazların kapatılmasına engel olmak gereğini de”ayrıca belirtiyorlardı.
Genel olarak Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı haberi dünya ve doğu barışı için olumlu karşılanırken, İngiliz basını da Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı haberini ayrıntılarıyla incelemeye almakta, genelde doğu barışına doğru atılmış kesin ve önemli bir adım olarak değerlendirmektedir. Ancak, İngiliz Başbakanı Lloyd George’un Manchester’da yaptığı açıklamalar tepkilere neden olmuştur. İngiliz Başbakanı Lloyd George’a göre:
-‘İngiliz hükümeti doğuda barış yolunu tutmuş ve bunu sağlamıştır. İngiltere bu barışı fazlasıyla General Harington’a borçlu olduğu kadar, Lord Curzon’un sabır ve gayretine de borçludur. Eğer General Harington’ca, şark zihniyeti üzerine etki eden, kuvvet gönderilmesi suretiyle kararlılık ve dayanıklılık gösterilmese idi, barışın gelişmesi imkân dışında idi. İngiliz hükümeti hareketinde üç amaç takip ediyordu;
Birincisi, boğazların bütün milletlerin ticareti için serbestisinin sağlanması idi.
İkincisi, savaşın Avrupa’ya yayılmasına fırsat vermemekti. Çünkü bu yüzden meydana gelecek işgaller tasavvur edilemezdi.
Üçüncüsü ise, son altı sene zarfında Anadolu’da meydana gelen müthiş olayların İstanbul ve Yunanistan’da tekrarını men etmekti.
Durum çok tehlikeli idi. Bundan dolayı kararlılık ve dayanıklılık içinde hareket etmemiz gerekiyordu. Askeri uzmanlarımız boğazların iki tarafını tutmadıkça, boğazların serbestliğini sağlayamayacağımızı ihtar ettiler. Fransa’yı takip etse idik, Kuva-yi Milliye Çanakkale’ye gelecek ve boğazları geçmeye çalışacaklardı. İstanbul’a geleceklerdi. Birinci sınıf muharibe karşı blöf tecrübesinde bulunmak adet değildir. Türkler de ne olsa birinci sınıf muhariptir. Blöf ancak korkaklara karşı yapılabilir. Eğer isterseniz diyebilirsiniz ki biz Türklere karşı tehdidatta bulunduk. Ancak kesin karar vermemişseniz tehdit daima hatalıdır. Biz sadece tehditlerde bulunmadık, kesin karar da vermiştik. Türkler bunu anlamış oldukları içindir ki şu anda barışı elde etmiş bulunuyoruz. (Bakınız: Hâkimiyet-i Milliye “Lloyd George’un Ma’hud Nutku” 19.10.1922, Sf:2)
Londra basını bu konuşmayı eleştirmiş ve bunu Lloyd George’un yeni bir seçim işi veya iktidardan çekilmesini duyurması şeklinde kabul ettiklerini belirtmişlerdir.
Lloyd George’un bu konuşması Büyük Millet Meclisi’nde de yankı bulacak ve görüşme açılmasına neden olacaktı. Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey, Mudanya Mudanya Mütarekesi’nin imza edildiğine ilişkin notayı resmen okuduğu zaman söylediği sözleri hatırlatarak; bırakışmanın önemini takdir ettiğini, bunun Büyük Millet Meclisi’nin barışseverliğinin en büyük delili olduğunu, barış konferansında haklarımızın incelenmesi vaadlerine esas olması nedeniyle ve barışa bir an önce ulaşmak için imza edildiğini, bu konuda bir tehdit olmadığını, ateşkesin bir tehdide boyun eğme sonucu imza edilmediğini, karşımızda bulunanların da barış ümidine dayanarak imza ettikleri ne inandığını, konuşmanın geçmişe ilişkin olaylar münasebetiyle yapılmış olduğunu, yayımlanan beyanatın bir özetten ibaret olduğunu belirtmiştir. Mudanya Konferansı için, Büyük Millet Meclisi Orduları İstanbul’u tehdit ederken bir teklif gelmiş, gelen teklif milli isteklerimizi bir an önce sağlayacak içerikte olduğu görüldüğünden kabul edilmiştir. Görüşme esnasında Osman Bey’in:
“-Bu mukavelenamenin imzası yüzünden asıl korkan Lloyd George’dur “ sözleri de işitilmiştir (Bakınız: Hakimiyet-i Milliye, “Dün Meclis’te Pek Mühim Hararetli Müzakereler Cereyan Eyledi – Dördüncü Celse”, 19.10.1922, Sf:2)
İngilizler, Mondros’u imzalattıkları Türkler karşısında yenik görünmemek için çaba harcıyor, mevcut durumu İngiliz Hükümeti ve basınının bir kısmı içine sindiremiyordu. Hatalar temelde Kurtuluş Savaşında, I. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra izlenmeye başlanan politikalara bağlanıyor, Mudanya öncesi çabaların bu hataları örtmeye yönelik olduğu yapılıyordu.
Mudanya Mütarekesi’nin imzalanması, “Mr. Lloyd George’un son macerasının faturası ödenmiş oldu” biçiminde aktarılmıştır. İngiliz politikasının iflası, O’nun uygulayıcısı Lloyd George’un hükümetinin sonunun geldiğinin de kanıtı olmuş, hükümet 19 Ekim 1922 tarihinde istifa etmiş, Lloyd George’un Türkiye karşısındaki hezimeti politik yaşamının da sonu olmuştur.
16 Ekim 1922 tarihinde Bursa’ya gelen Mustafa Kemal Paşa’ya Sadrazam Tevfik Paşa bir telgraf çekerek; yakında toplanması gerekecek barış konferansına İstanbul ve Ankara delegelerinin birlikte katılmalarının uygun olacağı ve bu amaç ile önceden bir zatın görüşmek üzere İstanbul’a gönderilmesi isteği, Mustafa Kemal Paşa tarafından:
-…”Sulh konferansında Türk Devleti yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından temsil olunur” sözleri ile reddedilmiş, Saltanatın kaldırılması süreci başlamıştır.
Sonuç olarak, Mudanya Mütarekesi, askeri başarılarımızdan sonra siyasal alanda kazandığımız ilk zaferdir. Büyük Taarruz ile kazanılan Büyük Zafer’den sonra Marmara Bölgesinin küçük ve şirin bir sahil kasabası olan Mudanya’da ateşkes görüşmelerine 3 Ekim 1922 Salı günü saat 15:15’te başlanmış ve sekiz gün süren ateşkes görüşmeleri bir hayli şiddetli geçmesine rağmen, Mustafa Kemal Paşa ile sürekli görüşme halinde olan İsmet Paşa, savaştan galip çıkmış olmanın psikolojik üstünlüğünü de kullanarak Türk tarafının ateşkes şartlarını tavizsiz bir şekilde savunmuş ve sonunda 11 Ekim 1922 günü sabahı saat 07.01’de Mudanya Ateşkes Antlaşması’nı imzalamıştır.
Mudanya Mütarekesi ile Lozan Barış yolu açılmış, meşum Sevr Muahedesi parçalanmış ve Türk Milletinin kaderi değişmiştir. Yine Mudanya Mütarekesi ile Edirne, Trakya ve Boğazlar savaşsız kazanılmış, Misak-ı Milli ‘nin (Ulusal Andın) toprak ile ilgili hükümleri gerçekleşmiştir.
Mütarekenin şartları:
1-Doğu Trakya (Edirne dâhil) Meriç ırmağının sol sahiline kadar 15 gün içinde Yunan Ordusu tarafından boşaltılacak.
2-Boşaltılmanın bitmesinden sonra 30 gün içerisinde, Doğu Trakya, Yunan hükümeti memurları tarafından müttefik memurlar vasıtasıyla Türk memurlarına devir ve teslim edilecek.
3-Lozan Konferansının bitmesine kadar, Doğu Trakya’da Türkler ancak 8.000 Jandarma bulunduracaklar.
4-Mütarekenin imzalanmasından sonra İstanbul ve Boğazlar da Büyük Millet Meclisi Hükümeti idaresine bırakılacak, İtilaf Kuvvetleri barışın imzalanmasına kadar, İstanbul’da kalacaktır.
Atatürk diyor ki:
-…”Dört seneli mesaiden sonradan kat’i muzafferiyetimiz üzerine Mudanya Askeri Anlaşması yapıldı ve barış görüşmeleri devresine geçildi.
Bu görüşmelerin seyrinde de tesadüf ettiğimiz müşkülat pek çoktur. Fakat ben bunu pek tabii buluyorum.
Çünkü bu barış görüşmelerinde neticeye bağlanan hesaplar dört senelik değil, dört yüz senelik bir devrin kötü mirası idi. Gerçekten Osmanlı İmparatorluğu en haşmetli, azametli ve kuvvetli devirlerinden itibaren milletin bağımsızlığı zararına, hayati menfaatleri zararına o kadar çok şey feda eylemiş idi ki, netice yalnız kendisinin çöküp batmasından ibaret kalmadı;
Belki kendinden sonra da memleketin hakiki sahibi olan milleti, hak ve mevcudiyetinin ispatı için büyük müşkülatla karşı karşıya bıraktı (Atatürk’ün Söylev Demeçleri, I, Sf:306)”
Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.