Kabul, hayatın maymuncuk anahtarıdır benim için.
Yaşamın kapanmış kapılarını açan mucize anahtarıdır ve ilerlememizi engelleyen en önemli engellerden biridir.
Yaşamın dersleri, kabul etmediğimiz yanlarımızdan gelir. Ne kadar kabulsüz olursak, o kadar sıkışır ve o kadar zorlaşır yaşam.
Kimi ve neyi kabul edemiyorsak, o hayat derslerimizin baş eğitmeni olarak yaşamımızdadır. Onunla her karşılaştığımızda aslında yaşamın sırrının anahtarıyla karşılaştığımızın farkında olmadan, inatlaşır, ret ile savaşarak yaşama tutunmaya çalışırız.
Yaşam, onun varlığını her kabul etmeyişimizde canımızı biraz daha yakarak bizi uyarır. Biz bu can yanışlarımızı o kabul etmediğimiz ne ise onu suçlayarak, onun yüzünden olduğunun zannı ile kızarak, öfkelenerek kendimizi daha derinlere çekeriz. Bu kısır döngünün, farkına varıp, durduramadığımız sürece aynı bir damla suyun içinde çırpına çırpına boğulduğumuz hissi ile yaşarız.
Bu zincirleme kabulsüzlük, kendimizin varlığını dahi kabul etmemeye kadar uzanabilir. Tek yapacağımız şey , “O VAR” bunu kabul etmek.
Oğlu Sultan Velet tarafından, Mevlana’nın sohbetlerinin toplandığı bir kitap vardır. Fîhi Mâ Fih “ONUN İÇİNDEKİ İÇİNDEDİR” manasına gelmektedir…
Fîhi Mâ Fih’e göre; olan her şey o ve o benim içimde ise, kabul etmediğim her şey aslında, kendimi kabul edemediğimi gösterir.
Biz neyi kabul edemiyorsak, bu bizde arkasında başka yoğun duyguları doğuracak ve bizi biraz daha karanlığa çekecektir.
Kabul, yüzümüzü aydınlattığı gibi ruhumuzu da aydınlatır. Ne kadar kabulkâr olursak, ruhani alanımız o kadar yükselir. Sevgili Mevlana’nın “Ne olursan gel, ister kâfir, ister bin kere tövbe etmiş ol, yine gel…” demesi onun ruhunun yüceliğini bize gösterir.
Dünyanın tam da bu zamanlarında, kabul kâr olmak hiç kolay değil, değil mi?
Ama mesele dağda bir mağarada herkesten uzakta erebilmekte değil. Mesele tam da bu karmaşanın içinde, tam da olduğunuz yerdeyken kabul de olmaktır.
Kabul, varlık için aslında kendi varlığını kabul etmektir. Kabulsüz insanlara bakın, onları incelediğinizde göreceğiniz şey aslında kendilerini kabul etmedikleridir. Yaşamı “keşke” içinde olan kişi, olduğu yeri beğenmeyen, işini, aşını, aşkını kabul etmeyen insanlardır.
Yaşamı kendine de, çevresine sıkıntı vererek geçirir. Karşınızdaki bir olgu hayatınızı zorluyor ve canınızı yakıyorsa, bilin ki onu ön yargı ile suçlamış ve kendinizde de var olduğunu kabülsüz bir halde hayatınızdan çıkarmaya çalıştığınız içindir.
Kabul edebilmenin özgürlüğünü yaşayabilmemiz için, kendi duygularımızla barışık olmamız gerekir. Bunun yolu da kendini ve duygularını tanımaktan geçer. Kendinle yüzleşebilmektir, kabule giden yol.
Yüzleştiklerinle yaşayabilmek ve her şeyden önce kendini olduğu gibi tüm yanların, maskelerinle kabul edebilmektir.
Toplumca, kendimizle yüzleşmiş, kabul etmiş ve denge ile yaşamda durabilmiş olabilmek umuduyla. Benim kabulüm, ”Umut her şeydir ve inandığım umut, bir gün mutlak gerçekleşir”
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.