“Bakın ben bu krediyi ailem için istiyorum. Tekrar değerlendirme talep ediyorum.”
“Talebiniz dikkate alınmıştır. Lütfen bekleyin”
Yine bir ümit ışığı belirmişti içimde. Bankanın müşteri temsilcisinin yaptığı yüz taraması bile umurumda değildi. Ama birkaç dakika önce yine yapmıştı… Olsun alınacak halim yok. Önemli olan istediğim krediyi alabilmek.
“Kredi talebiniz reddedilmiştir.”
“Lanet olası makine, senin….”
“Bu kötü sözünüz, kredi puanınızı iki basamak daha düşürdü.”
“Öyle mi, o halde seni oraya koyanlar başta olmak üzere yazılımcına, yüklenen algoritmalarına ve tüm devrelerine saygılarımı sunarım.”
“Kullandığınız kelimeler övgü ya da hakaret sınırları içinde yer almıyor. Değerlendirme yapamadığım için nötr durumda kalma seçeneğini kullanıyorum.”
“Paslanmış bir hurda dan başka bir şey değilsin!” diye bağırdım. Hata yapmıştım tabi ki, iri yarı güvenlik robotu tarafından dışarı atılmam saniyeler sürdü. Caddeye çıktığımda ne yapacağımı bilmez halde yürümeye başladım. İşimden atılalı on beş gün olmuştu. Gerekçe olarak verim düşüklüğü gösterilmişti. Yerime, savaş nedeniyle Suriyen Cumhuriyeti’nden gelen sığınmacı bir robot işe alınmıştı. Düşük model olduğu için daha az elektrik ve yağ tüketiyormuş. Eşime ve çocuklarıma nasıl açıklama yapacaktım bilmiyorum. Hepsi de güzel bir haber getirmem için dört gözle bekliyorlardı. Bu durumda eve de gidemezdim, en iyisi bir kahve içmekti. İlk gördüğüm uzay kafeye daldım.
“Bir Mars kahvesi lütfen.”
“Üzerine Mars tozu ve karbondioksit eklememi ister misiniz?” diye sordu garson.
“Hayır sade olsun.”
Kahvemi beklerken dev saydam ekranda haberleri izlemeye başladım, 3050 yılında olmamıza rağmen politikacılar hiç değişmeden kalmayı başarmışlardı. Önce Konsey başkanımız çıkmış her Salı olduğu gibi grup konuşması yapıyordu:
“Kimsin sen yav, kimsin? RSSK’yı (Robot Sosyal Sigortalar Kurumu) sen batırmadın mı? Senin kim olduğu tüm robot vatandaşlarım biliyor…”
Konsey başkanının 3050 versiyonu hiç bıkmadan aynı konuşmayı yapıyordu. Onun konuşması bittikten sonra sıra muhalefet liderine gelmişti:
“Asıl sen kimsin, seni tanımıyorum. Hani dar gelirli robotlara daha fazla yağ sözü vermiştin. Hepsi yağsızlıktan pas tuttu. Söz veriyorum biz iktidara geldiğimizde tüm robot vatandaşlarımıza ücretsiz yağ vereceğiz. Şarj fiyatlarında yüzde elli indirim yapacağız.”
Sıkılmıştım politik kavgalardan, kahvemi yarım bırakıp sokağa çıktım. En iyisi bir pavyona gidip iki tek atmaktı. Belki psikolojik açıdan rahatlamamı sağlar diye düşündüm. Kartımda birkaç kredi vardı nasıl olsa. Az ilerideki Mavi Pavyon yazısı çekici görünüyordu. Yer altına doğru uzayan yürüyen koltuklu merdivende benden başkaları da vardı. Tek dertli ben değilmişim demek ki.
Salon doluydu, bikinili robot sahnede dans ederken müziğin ritmine tempo tutan seyirciler kendilerinden geçmişlerdi. Arka taraflardan boş bir masa seçip oturdum.
“Ne arzu etmiştiniz?”
“Mavi kokteyl lütfen.”
Mini etekli kadın robot gülümseyerek siparişimi kaydettikten sonra uzaklaştı. Neden hala aptalca kağıt kalem kullanıyorlardı ki bu robotlar? Zaten ne söylesek kaydediyorlardı. Nostaljik olsun diye herhalde.
“ Yanına oturmak ben?”
Bir zamanlar pavyonlardaki konsomatrislerin yerini dişi robotlar almıştı. Bu bozuk dille konuştuğuna göre kuzey komşumuzdan gelmişti büyük olasılıkla “Otur bakalım dedim.”
“Nasıl sen?”
“Beni boş ver. Sen nereden geldin onu söyle.”
“Raşa Cumhuriyetinden.”
“Kendi ülkende iş bulamadın mı?”
“ Sistem değiştikten sonra işssiz kaldım.”
“Mesleğin neydi?”
“Uranüs profesörüydüm.”
“Yok artık,” dedim içimden. Koskoca profesör gelmiş ülkemde konsomatrislik yapıyordu. Moral da olmuştu açıkçası, ben de onun ülkesinde erkek konsomatris olarak çalışabilirdim. Şansıma şükrettim. Ona koyu bir makine yağı ısmarladıktan sonra iki güzel saat geçirdim. Eve gitme zamanı gelmişti garsona işaret ettim:
“Hesap lütfen.”
Anında gelmişti hesap, kağıda bakmamla gözlerimin dışarı çıkması bir oldu: 100. 000 Ay lirası… “Bu da ne!” diye bağırdım. Robot garson kadın “Hesaap,” diye yayvan bir ağızla yanıt verdi. Demek ki alay etme yazılımları da eklenmişti bu yaratıklara.
“Ödemiyorum kardeşim. Zaten o kadar kredi de yok yanımda.”
“Ödemezsen boynunu kırarım. Pavyonlar Kanunu 32. Madde bana bu hakkı veriyor.”
Doğru söylüyordu kanuna göre boynumu kırma hakkı vardı. Ne yapacaktım şimdi? Tek çarem vardı: Geçici kölelik hakkı talep etmek…
“Kölelik hakkımı kullanmak istiyorum”
“Seyirciye sorma joker hakkını kullanmayacak mısın?”
Ne pislik bir robottu bu, yazılımını kim yaptıysa iğrenç esprilerle doldurmuştu beynini. “Çok komiksin,” diye mırıldandım. Beni duymamış gibiydi elindeki kağıda bir şeyler yazıp çizdikten sonra “Bir ay köle olarak çalışacaksın,” dedi.
“Bu ne ya bari öldürseydiniz!”
“Borcunu ödeyecek mirasçın varsa olur.”
Neler demiştim ben, “Yok yok,” diye itiraz ettim. “Tamam işe ne zaman başlıyorum?” diye sordum.
“Başladın bile. Hemen 4 numaralı masaya git. Erkek konsomatris isteyen iki kadın robot var.”
Söylemeyi unutmuşum, pavyonlara sadece insanlar değil robotlar da gidiyorlardı. Ve bu makinelerin en büyük zevki insan konsomatrislerle eğlenmekti. Çarem yoktu mecburen gidecektim artık. 4 nolu masaya ağır adımlarla ilerledim. Beni gördüklerinde gözlerinde kırmızı ışıklar yanıp söndü kadın robotların. Şimdi yanmıştım işte, ikisine de psikopat yazılımları yüklenmişti. Demek ki benim kaderimde de böyle yazılımlar vardı. Masaya otururken, “Gel bakalım bebek,” dedi kadınlardan biri. Derin bir iç çektim; modeli eskimiş robot eşim ve üç yıl önce üretilen Z kuşağı robot oğlumu şimdiden çok özlemiştim. Yokluğumda evin önündeki elektrik direğine kaçak kablo çekip kendilerini şarj ederler artık diye düşünüyorum.