Merhaba,
Umarım hepiniz 2019’a güzel bir başlangıç yapıp, sömestr tatilini de keyifle geçirmişsinizdir. Ben bu kısacık tatili çocukluğumda bile hiç bu kadar sabırsızlıkla beklediğimi hatırlamıyorum. Sanırım birinci sınıf annesi olmak, birinci sınıf öğrencisi olmaktan daha zor ve yorucuymuş. Biz bu arayı kültürel geziler yaparak, tiyatroya giderek ve sevdiklerimiz ile buluşarak değerlendirdik. Hem gezdik, hem eğlendik, hem bilgilendik, hem dinlendik.
Bir gün arkadaşlarımız ile kahvaltıda buluştuk. Sude kahvaltı etmeye yeni yeni başladı. Ne kadar mükellef bir kahvaltı sofrası kurulursa kurulsun, o sadece patatesli börek, menemen, sosis, fındık ve ceviz gibi şeyler yiyor ve sadece süt veya meyve suyu içiyor. O gün de öyle oldu. Arkadaşları peynirden, yumurtaya kadar tüm kahvaltılarını keyifle bitirdiler. Benim ki ise dişine uygun bir şeyler atıştırdı ve sütünü bitirdi. Hepsi bir an önce oyun alanına gitmek için sabırsızlanıyorlardı. O sırada arkadaşım oğluna “Bak Sude sütünü bitirdi, boyu da ne kadar uzamış gördün mü? Çabuk sen de bitir sütünü, bitirmezsen kısa kalacaksın işte böyle” dedi. Halbuki çocuk Sude’den çok daha sağlıklı bir kahvaltı etmişti. Midesi almamasına rağmen sütünü bitirdi. Hep beraber oyun alanına gittiler. Genelde güzel anlaşırlardı. Oyun alanında geçirdikleri yarım saatin sonunda yanımıza döndüler ve Sude, arkadaşının bugün O’na iyi davranmadığını söyledi. Sanırım arkadaşımın oğlunu motive etmek için kurduğu “kıyaslama” cümlesi, O’nda Sude’ye karşı öfkeye sebebiyet vermişti.
Ben de oldum olası başkaları ile kıyaslanmayı sevmem. Her birey özeldir, farklıdır, değerlidir, sevilmeyi ve saygı görmeyi hak eder.
Yaşı kaç olursa olsun, özellikle ailesi tarafından başkası ile mukayese edilen bir birey, kendini yetersiz, değersiz, aşağılanmış, beceriksiz ve yalnız hissedebilir.
Yetersizlik hissi de kişi de öfke ve mutsuzluğa sebep olup,özgüveninin sarsılmasına yol açıp kişiyi zamanla tüketebilir.
Yetersizlik yaşayan bireylerde diğerlerini kıskanma, öfke, küskünlükler ve hırçınlıklar gelişebilir. Bunun sonuncunda da kimi insanlarda içe kapanma, çekingenlik gibi durumlar ortaya çıkabilir. Bazı insanlarda tam tersi uyumsuzluk, saldırganlık, karşı olma davranışları görülebilir. Ya da kişiler, kıyaslandıkları kişileri geçmeye çalışabilirler. Bu durum başlarda olumlu gibi görünse de, kişinin hırs yapıp hep birilerini geçmeye çalışması onda bir kişilik özelliği haline gelirse, kaygıyı ve stresi arttırarak ileriki yaşlarda ilişkilerinde sorun yaşamasına neden olabilir.
Konu ile ilgili yapılan çalışmalarda da uzmanlar; “çocuğun sosyal ve akademik hayatta başarılı olması için yapılan kıyaslamaları; zihnin bilinç altına gönderdiğini ve bunun etkilerinin bir ömür sürebildiğini” belirtiyor.
Zihnimiz bilinç ve bilinçaltı kavramlarının tümüdür ve kıyaslama mekanizmasına sahiptir. Ancak özellikle bizi koşulsuz sevdiğine inandığımız ve güvendiğimiz ailemiz tarafından, aslında tamamen masum gibi görünüp bizi motive etmek için yapılan kıyaslamalar, biz de “anlaşılmama, sevilmeme, kıymetli olamama” düşüncesini ortaya çıkarabiliyor ve bu da zamanla onlardan uzaklaşmamıza sebebiyet verebiliyor.
Eşinizin sizin doğum sonrası veremediğiniz kilolarınız için size doğumdan kısa bir süre sonra eski formuna kavuşan iş arkadaşını örnek gösterdiğini bir düşünsenize…Aman Allahım! Ya da annenizin komşunuzun kızını örnek göstererek size “baksana ne kadar da yakışıyor eline, ne güzel yapıyor her işi, ya sen? Odanı bile hala ben topluyorum.Onu bile yapamıyorsun” dediğini…O komşu kızına ve annenize karşı o anda neler hissedersiniz? Kendiniz ile ilgili ne düşünürsünüz?
İnsanlarla iletişim kurarken neyi nasıl söyleyeceğimizi bilmek önemlidir. Özellikle çocuklarla konuşurken, söylediklerimize çok daha fazla dikkat etmeliyiz. Çünkü onların bilinçaltı kodlamaları, hayattaki duruşlarını, hayata bakış açılarını oluşturuyor.
Doğaya baksanıza kuş uçar, balık yüzer, tavşan zıplar. Her üçü de bunu çok iyi yapar. Ama balığı uçmaya, tavşanı yüzmeye, kuşu zıplamaya zorlarsanız; denemelerinde kendilerine zarar verip zamanla en iyi yaptıkları şeyleri bile yapamaz hale gelirler. İnsanlarda böyledir. Her birimizin güzel yaptığı bir şeyler vardır. Her birimizin kendimize özgü yetenekleri mevcuttur. Önemli olan o yeteneklerin farkına varıp onları geliştirebilmektir. Kendimizi başkaları ile mukayese edip mutsuzluğa sürüklemek yerine, içimizde var olan potansiyeli ortaya çıkartabilmemiz için uğraşmamız gerekiyor. Hayatta yarışımız hep kendimiz ile olmalı. Çocuklarımıza da bunu öğretmeliyiz. Başkalarını kendine rakip gören bir çocuk, çevresine odaklı yaşar. Akranlarını bir şeylerde geçtiğinde gerçek anlamda da başarılı olacağını zanneder. Halbuki geçmişteki performansı ile kıyaslanan bir çocuk yetersizlik hissi yaşamaz. Kendinde ilerlemeler gördükçe yaptığı şeylerden de keyif alır. Keyif aldıkça daha iyisini yapabilmek için çaba sarf eder ve başarıya adım adım ulaşır.
Zaten hayatta önemli olan elinden gelenin en iyisini keyifle yapmak değil midir? Boş verin başka hayatları. Siz elinizde olan güzelliklere, sahip olduklarınıza, yapabileceklerinize odaklanın. Kendinizi olduğunuz gibi kabul edin ve sevin.Kendi içinizdeki gücü fark edip, şükür edip, kendinize yeni bir şeyler katarak, bir önceki günden daha iyi olmaya çalışın. Unutmayın, kendisi ile barışık olmayı başarabilen bir kişiyi; dışarıdan esen hiç bir rüzgar yıkamaz.
Mutlu anlarımızı çoğaltabilmek dileği ile,
Sevgiyle…