Bir yolcuya;
“Dur Yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tümsek Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir…
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanını akıttığı yerdir.
Düşün ki, hasrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız çetin,
Bir harbin sonunda, bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.” (Necmettin Halil Onan, d:1 Ocak 1902 – ö:17 Ağustos 1968)
Avrupa’nın, sonradan “Birinci Dünya Savaşı” adını alacak Büyük Savaşa doğru sürüklendiği zamanlardı…
28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan Veliahtı’nın öldürülüşünü takiben,-Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a, -Almanya’nın 1 Ağustos 1914’te; Rusya’ya ve 3 Ağustos 1914’te; Fransa’ya harp ilan etmesiyle I. Dünya Savaşı’nın resmen başlamasından bir hafta önce, yani 28 Temmuz 1914’te Çanakkale Boğazı’nda kısmi seferberlik ilan edilmişti.
Osmanlı Devleti’nin, İtilaf Devletlerine karşı 2 Ağustos 1914’te Almanya ile gizli bir anlaşma yapması ve bu anlaşma gereği, “Türk Ordularının fiilen Alman komutanların emrinde olarak, Alman Genelkurmayı’nın istediği anda harekâta katılması” kararı üzerine genel seferberlik ilan edilmişti.
İstanbul’un savunması için hayati önem taşıyan Çanakkale Boğazı, 3 Ağustos 1914’te kısmen kapatılmış (savaş gemilerine tamamen) ve bir gün sonra da ilk Çanakkale Boğazı’nda mayın hattının kurulmasına başlanmıştı. Çanakkale Boğazı’na döşenen ikinci mayın hattı ise 6 Ağustos günü oluşturulmuştu. Boğaz’daki 1 ve 2’nci mayın hatlarının döşenmesinin ardından 10 Ağustos günü, Goeben (Yavuz) ve Breslau (Midilli) hükümetin izni ile Çanakkale Boğazı’ndan geçerek, bir gün sonra İstanbul’a sığınmışlardır. 16 Ağustos 1914’te, Osmanlı Hükümeti, bu iki kruvazörün satın alınarak donanmaya katıldığını ilan etmiştir.
Takvimler 27 Eylül 1914’ü gösterdiğinde Çanakkale Boğazı dış dünyaya tamamen kapatılmış, bunu takip eden günlerde de, Boğaz dışında gözetleme ve keşif faaliyetlerine gemilerden sökülen hafif ve orta çaplı toplardan oluşan bataryaların hazırlanmasına, deniz nakliyatının korunmasına ve deniz denizaltılara karşı önlemler alınmasına girişilmiştir.
Çanakkale Boğazı’nın dış dünyaya tamamen kapatılmasının ardından giderek gerilen Türk-İngiliz ilişkileri, 1914 yılının Ekim ayı sonlarına doğru kriz halini almıştır. O dönemde, Yavuz (muharebe kruvazörü) ve Midilli (kruvazör) adları ile gönderine Türk Bayrağı çekilen “Goeben ve Breslau”; 27 Ekim 1914’te Karadeniz’e açılmış, Alman Amirali Souchon komutasında Türk-Alman filosu 29 Ekim’de Hükümetin kararıyla Rus limanlarından Sivastapol, Odesa, Kefe ve Novorsisk’i bombalamış ve Rus donanmasına ateş açmıştır. Bu olay sonucunda, Osmanlı Devleti de Alman ve Avusturyalıların safında fiilen I. Dünya Savaşı’na girmiş oluyordu. 31 Ekim 1914’te Kafkas sınırını aşarak Türk ordusuna taarruza geçen Rusya da 3 Kasım 1914 tarihinde Osmanlı Devleti’ne harp ilan etmesiyle savaşın Doğu Cephesi ’de resmen açılmış oluyordu.
Türkiye’nin Müttefik devletlere karşı savaş ilan etmeden, Rus limanlarını bombalaması ve Rus donanmasına ateş açmasına karşın İngilizler ’de aynı şekilde karşılık vermiş, İngilizler ’de yine resmen savaş ilan etmeden, 3 Kasım 1914’te Çanakkale Boğazı’nın girişindeki “Ertuğrul, Seddülahir, Kumkale ve Orhaniye” tabyalarını bombalamışlardı. Bu bombardımanda Seddülbahir Kalesi cephaneliğinin isabet almasıyla, Türkiye Müttefik devletlere henüz savaş ilan etmeden ilk şehitlerini vermişti. Seddülbahir Kalesi cephaneliğindeki patlamada Genelkurmay kayıtlarına göre toplam 81’i asker, 5 subay şehit olmuş ve bugün Seddülbahir Limanı’na inerken hemen sağda görülen kabristana defnedilmişlerdir (Ruhları Şad Olsun).
İngiltere ve Fransa’nın 5 Kasım 1914 günü Türkiye’ye resmen savaş ilanının ardından, 14.500 subay ve 820.000 erden oluşan bir insan kuvvetine sahip Osmanlı Devleti ’de 11 Kasım 1914 günü harp ilan ederek Müttefiklere resmen savaş açmış ve 14 Kasım günü “Cihad-ı Ekber” ilan etmiştir. Dr. İsmet Görgülü hocamız “Atatürk ve Çanakkale Zaferi” başlıklı makalesinde 14 Kasım 1914’te ilan edilen “Cihad-ı Ekber” için şunları kaydeder:
(—)”O dönemde; bugünkü Irak, Suriye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri topraklarımız içinde, Libya kontrolümüz altında idi. Ancak, Harp başlayınca ilan edilen Cihad-ı Ekber’in hiçbir olumlu yanı görülmez. Türk unsurunun dışındaki Osmanlı tebaası olan diğer Müslüman unsurlarına İngiliz altını ve İngiliz vaatleri, Osmanlı’nın ilan ettiği Cihad-ı Ekber’den daha sıcak gelir ve Osmanlı Türk’ünü arkadan vururlar.
Çanakkale Muharebeleri sırasında da daha acısı yaşanır;
İngiliz ve Fransız’lar sömürgeleri olan Müslüman ülkelerden, Hindistan’dan yani bugünkü Pakistan’dan, Fas, Tunus ve Mısır’dan, Senagal ve diğerlerinden önemli sayıda Müslüman asker getirirler ve bunları Türkler ‘e karşı savaştırırlar. Hatta bizim cephelerdeki Kahraman Mehmetçiklerimizi etkilemek için yüksek sesle ezan ve Kuran-ı Kerim bile okuturlar. (Üzerlerinden çıkan Kuran-ı Kerim’ler halen Çanakkal, Büyük Şehitler Abidesi’nin altındaki müzede bulunmaktadır.) çıkan İşte bu tablo gerçeği görmemiz sağlarken, o dönemde oldukça ağırlıklı bir görüş olan, hatta devletin politikası olan İslam Birliği düşüncesinin, bir hayal olduğunu; ümmetçilik yerine Milliyetçiliğin esas olması gerektiğini gösterir. Böylece gerek Osmanlı Devleti’nin son dönemine, gerekse T.C. Devleti’nin milli politikasına yön vermiş olur. Ayrıca bu zafer bugün dahi bu hayalin peşinde koşanlara, İslam Birliği’ni ideoloji olarak benimseyenlere, millet gerçeğini inkâr edip milleti ümmetleştirmeye çalışanlara, düşüncelerinin çürüklüğünü gösteren tarihi bir ispattır. Böyle önemli bir vatan parçasının çiğnetilmemiş olması ile Çanakkale Zaferi önemlidir.”
İngiltere ve Fransa’nın 5 Kasım 1914 günü Türkiye’ye resmen savaş ilanının ardından 17 Kasım günü Rus donanmasın Trabzon’u bombardımanı yaşanmış, 13 Aralık 1914’te ise Türk karasularına giren İngiliz B 11 denizaltısı, Sarısığlar Koyu’nda demirli olan Mesudiye (muharebe gemisi)’yi torpilleyerek batırmıştır. 10 subay ve 24 erin şehit düştüğü olaydan sonra, denizaltılara karşı alınan önlemler arttırıldı (Ruhları Şad Olsun).
Atatürk, I. Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Başkomutanlık Vekaletine müracaat ederek cephede görev istemiş, kendisine “Sizin için orduda her zaman görev vardır. Ancak Sofya Ateşemiliterliğini daha önemli gördüğümüzden Sizi orada bırakıyoruz,” cevap verilmişti. Atatürk’ün Sofya’dan Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya yazdığıAralık 1914 tarihli mektubunda:
-…”Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben, Sofya’da Ataşemiliterlik yapamam! Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatinden mahrumsam, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz!” demişti.
1915 senesine girildiğinde Türkiye; Kafkasya, Sina, Yemen ve Irak’ta sıcak muharebeye tutuşmuş ya da tutuşmak üzereydi; Çanakkale’de ise nefesler tutulmuştu…
Her ne kadar İngiliz kurmaylarının son olarak 1906 yılında, Çanakkale Boğazı’nın sadece gemilerle zorlanarak geçilemeyeceğini; bu gerçekleşse bile, İstanbul’u teslim almanın pratik olarak mümkün görülmediğini teyit etmişlerse de; Müttefikler ’in Çanakkale’yi geçmek için ilk planları 11 Ocak 1915’te kristalize olmuştur. İşte bu plana göre, önce Boğaz girişindeki tabyalar susturulacak; daha sonra Kepez Burnu’na kadar olan Türk Savunması çökertilecek, Kilitbahir ve Çanakkale bölgesindeki merkez tabyalar devre dışı bırakılacak; mayınların temizlenmesi ve Boğaz’ın en dar yerinde ve bunun hemen kuzeyinde bulunan son savunma hattının susturulmasını takiben de Marmara’ya geçilecekti.
Boğaz’da düşman donanmasına karşı Türk savunmasının ana düzeneği de 4 bölgeye göre planlanmıştı:
Atatürk, 20 Ocak 1915’te Esat (Bülkat) Paşa komutasındaki 3’ncü Kolorduya bağlı olarak Tekirdağ’da teşkil edecek 19’ncu Tümen Komutanlığına atanmıştır. Atatürk, Sofya’dan İstanbul’a geliş tarihi kesin olmamakla birlikte 25 Ocak 1915 günü İstanbul’da, Harbiye Nazırı Enver Paşa ile yeni görevi hakkında görüşmüştür.
28 Ocak 1915’te Müttefikler Çanakkale Boğazı’nı zorlamak ve İstanbul’u ele geçirerek Türkiye’yi hemen savaş dışı bırakmak konusunda ilk somut adımı attılar. İngiliz Savaş Konseyi’nin kararına göre, Boğaz’da, yalnız donanmayla ve süratle bir harekât gerçekleştirilecek ve İstanbul düşürülecekti.
11 Ocak 1915’te planlarını yapan Müttefikler, 28 Ocak 1915 günü, Çanakkale Boğazı’nı zorlamak ve İstanbul’u ele geçirerek Türkiye’yi hemen savaş dışı bırakmak konusunda ilk somut adımı atmışlardır. İngiliz Savaş Konseyi’nin kararına göre, Boğaz’da, yalnız donanmayla ve süratle bir harekât gerçekleştirilecek ve İstanbul düşürülecektir.
Atatürk, 2 Şubat 1915’te Tekirdağ’a gelmiş ve 19’ncu Tümeni kurma çalışmalarına başlamıştır.
16 Şubat’ta ise İngilizler, planlarına kara kuvvetlerini de dâhil ederek, muhtemel Boğaz muharebesinin sınırlarını genişletmişlerdi. Türk tarafında ise, Boğaz Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa (Çobanlı), Amiral Merten ve Amiral VonUsedom idaresindeki savunmayı güçlendirme faaliyetleri yoğunlaşmıştı.
19 Şubat 1915’te, İngiliz donanması Boğaz ağzındaki tabyalarla, Kumkale ve Seddülbahir Kalesini bombalamış, tam gün süren bombardıman önemli bir hasara yol açmamış ve noktalardaki Türk topları susturulamamıştı.
25 Şubat’ta ise, bombardıman tekrar başlamış ve bu kez Boğaz girişindeki kale ve tabyaların savunma gücü neredeyse tamamen kırılmıştır. Türk kuvvetleri de, menziline giren Müttefik gemilerine karşı kısmi isabetler kaydettikten sonra, akşama doğru Seddülbahir Kalesi ve Kumkale’yle Orhaniye ve Ertuğrul Tabyaları’nı boşaltmıştır. İşte tam da o gün Tekirdağ’daki 19’ncu Tümen Komutanlığı’nın görülen lüzum üzerine Maydos (Eceabat)’a nakli ve Atatürk’ün 19’ncu Tümen Komutanlığı üzerinde olmak üzere Maydos Bölgesi Komutanı olarak görevini sürdürmüş, 9’uncu Tümenin 2’nci Piyade Alayı ve bazı topçu birlikleri de Maydos Bölgesi Komutanlığı emrine verilmiştir.
26 Şubat 1915’ten itibaren Boğaz ağzında susturulan kale ve tabyalara küçük çıkarmalar yapan İngilizler, buralarda sağlam kalan Türk toplarını tahrip etmişse de, bu çıkarma grupları, zaman zaman, karşılarındaki 9’ncu Tümen’e bağlı kıyı savunma birlikleri tarafından zayiata uğratılmıştır. Atatürk, İngilizlerin Seddülbahir’e asker çıkarma girişimi üzerine o bölgede bulunan 26’ncı Alay Komutanı’na 27 Şubat tarihli telefon emrinde:
-…”Bizzat şimdi yanınıza hareket ediyorum. Benim oraya varışıma kadar sahile çıkmış olan düşman mutlaka denize dökülecektir,” demiş, bu emri takiben Atatürk de Maydos (Eceabat)’dan Kirte’ye, oradan da Seddülbahir’e gelmiş; varışında düşmanının karaya ayak basmış olan küçük bir kuvvetinin oradaki kuvvetlerimizin süngü hücumu ile yok edildiğini ve düşmanın Seddülbair’den uzaklaşarak Kumkale’ye yöneldiğini görmüştür.
Türkü Dünyaya tanıtan destanın yazılmasına, Çanakkale Deniz Zaferi’nin kazanılmasına, Çanakkale Geçilmez deyiminin yazılmasına sayılı günler kalmıştır:
1 Mart 1915’te: “Venizelos, Gelibolu Yarımadası’na 3’ncü Tümen çıkarılmasını önermiştir.”
2 Mart 1915’te:“General Limon Van Sanders’in Çanakkale’deki Osmanlı Kara Kuvvetleri Başkomutanlığına atanmıştır.”
4 Mart 1915’te: “İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Boğazların taksimini öngören “İstanbul Antlaşması” imzalanmış, 3’ncü Avustralya Tugayı, Mondros Limanına gelmiştir.”
5/6 Mart 1915’te: “Çamkoyu Batısından Queen Elizabeth Savaş Gemisinin Merkez Tahkimatını aşırma biçiminde bombardımana başlamıştır.”
7/8 Mart 1915’te: “Nusrat Mayın Gemisinin elde kalan son 26 mayını Çanakkale Boğazı girişindeki Karanlık Limana döşemiştir.”
11 Mart 1915’te: “SirIan Hamilton, Akdeniz İtilaf Devletleri Güçleri Komutanlığına atanmıştır.”
12 Mart 1915’te: “11’nci Tümen; Ezine, Bayramiç Bölgesine gelmiş, İngiliz Deniz Piyade Tümeninden artanın Limni Adasına getirilmiştir.”
13 Mart 1915’te: “İngiliz Savunma Bakanı LordKitchener’in, Ian Hamilton’a Kara Güçlerinin kullanılması konusunda talimat vermiştir.”
Atatürk, 13 Mart 1915’te 19’uncu Tümen birliklerine gönderdiği yazısında:
(—)“İlk Fırsat çıktığında, bütün subay arkadaşlarımın en büyük taltiflere hak kazanacak kahramanlıklar göstereceklerine inanıyorum.”Demiştir.
15 Mart 1915’te: “General d’Amade’nin emrindeki “Fransız Doğu Sefer Gücü” Mondros Limanına gelmiştir.”
16 Mart 1915’te : “Amerika Büyükelçisi, Adliye Nazırı, Avusturya Askeri Ataşesi’nin Çanakkale’ye gelmiş, Amiral Carden’in sağlık nedeniyle görevinden ayrılmıştır.”
17 Mart 1915: “Amiral de Robeck’in, İtilaf Devletleri Donanma Komutanlığı görevine başlamıştır.”
18 Mart 1915: “ÇANAKKALE BOĞAZI DENİZ SAVAŞI ZAFERİ:
“Çanakkale Boğazını geçmeye teşebbüs eden Amiral de Robeck komutasındaki İngiliz ve Fransız donanmaları yaklaşık 30 savaş gemisiyle savaşın en geniş kapsamlı saldırısını başlattı. Altı büyük gemiden Bouvet, Irresistible ve Ocean zırhlıları batırıldı; Üçü ise kullanılamaz duruma geldi. Çanakkale Boğazı’nı denizden geçme girişimi Türk Deniz ve Kara savunması karşısında başarısızlığa uğradı…
Müttefikler ’in 18 Mart günü gerçekleşen büyük deniz saldırısı öncesinde, Çanakkale Boğazı’nda 11 Mayın hattı ve 403 mayın bulunuyordu. Bu tarihe kadar Erenköy Koyu’yla, Kereviz Dere – Domuz Dere ve Tenker Tepe civarındaki topçu muharebeleri: İngiliz donanmasının gün boyu zaman zaman yoğunlaştırdığı bombardımanlar ve Türk set bataryalarının, geceleri projektörler eşliğinde mayın tarama gemilerine ve muhriplerine karşı yürüttüğü amansız mücadele şeklinde devam etti. Bu arada bölgeye gelen Turgut Reis ve Barbaros muharebe gemileri, son savunma hattının gerisinde, Müttefik donanmasına karşı ateş desteği sağlamaktaydı. Ayrıca Nağara Burnu ile Kilya Koyu arasında denizaltı ağları oluşturuldu.
18 Mart’tan on gün önce 8 Mart sabahı erken saatte, Erenköy Koyu’nda kıyıya paralel 26 mayın döşeyen Nusrat mayın gemisi, savaşın kaderini etkileyen en önemli hamleyi gerçekleştirdi. Bölgedeki en modern toplara sahip Anadolu Hamidiye tabyasının ölü zaviyesinde kalan Erenköy Koyu, Müttefik donanması için ideal bir manevra ve atış tanzim bölgesi oluşturmaktaydı.
18 Mart 1915 günü, o zaman kadar tarihin yazdığı karayla deniz arasındaki, en büyük muharebe başladı. Sabah saat 11.15’teki ilk salvoyla Boğazın ağzından giren Amiral De Robeck komutasındaki büyük Müttefik donanmasının ana hedefi, Çanakkale ve Kilitbahir’deki ana savunma hatlarıyla, Kepez bölgesindeki mayınları koruyan bataryalardı. Tabya ve bataryaların susturulmasına paralel olarak mayın tarama gemileri Boğaz’ı temizleyecek ve donanmaya İstanbul yolunu açacaktı. Bu kademeli plandaki amaç, büyük savaş gemilerini riske atmamaktı.
O gün Müttefik donanmasının ateş gücünü, orta ve uzun çaplı (15cm ve yukarısı) 250 namlu sağlıyordu. Türk tarafında ise tabya ve bataryalarda toplam 74 kıyı topu (8’i gemi topu); 82 adet havan, muhasara ve obüs topu (12cm ve üstü) ve 58 adet muhtelif küçük top bulunmaktaydı. Kıyı toplarının önemli bir bölümü eskiydi ve tür, çap, mekanizma bakımından rahatsız edici bir çeşitlilik vardı. Modern ve etkili topların cephane stokları sınırlıydı.
Boğaz’ın içine giren ve üç hat halinde tertiplenmiş 18 muharebe gemisiyle başlatılan saldırı, yoğun karşı ateşe rağmen saat 13.45’e kadar İngilizlerin planladıkları doğrultuda gelişti. Türk tabya ve bataryaları giderek susturuluyor, buna mukabil donanması ciddi bir hasar görmeden (Gaulois hariç) yoluna devam ediyordu.
Müstahkem Mevkii (güçlendirilmiş savunma bölgesi) savunması tarafından, bataryaların yanına eski, hatta antika toplar (8cm’lik) yerleştirilmişti. Bunlar manevra mermisi atarak düşmana duman gösteriyor ve donanma ateşini üstlerine çekmeye çalışıyordu.
Saat 14.00’te, o ana kadar sürdürdüğü öncülük görevini İngilizlere bırakmaya hazırlanan Bouvet zırhlısı, manevra yaparken, Erenköy Koyu’nda, Nusrat tarafından döşenen ve fark edilmeyen mayınlardan birine çarpınca, harekâtın seyri değişti. Çok kısa sürede, 600’ün üzerinde mürettebatıyla batan Bouvet’in ardından, Inflexible da mayına çarptı. Hemen akabinde Irresistible ve sonrasında ona yardıma giden Ocean da aynı kaderi paylaştı.
Saat 18.00’de durdurulan harekât neticesinde, Müttefiklerin üç muharebe gemisi (Bouvet, Ocean, Irresistible) batırılmış, diğer dördü de (Inflexible, Gaulois, Suffren, Agamemnon) savaş dışı bırakılmıştı. Böylelikle Müttefikler, donanma güçlerinin üçte birini ve 800 denizcilerini kaybetmiş oldular. Türk tarafında ise toplam 176 toptan 8’i kullanılamaz hale gelmiş, batarya ve tabyalar büyük zarar görmüş, 4 Subay ve 40 Er şehit olmuş; 74 kişi de yaralanmıştı. Alman askerlerinin zayiatı ise 3 ölü, 15 yaralı idi. Çanakkale şehrinde de 35-40 civarında ev yıkılmış, sivil halktan yaralananlar olmuştur (Ruhları Şad Olsun).
İşte her yıl köklü Türk Tarihimizin altın sayfalarından biri olarak kutladığımız 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferinin başarı öyküsü budur.
Hiç şüphesiz bu anma gününde Ne Mutlu Türküm Diyen herkesin duyması gereken heyecan çok büyüktür; Çanakkale Savaşı Türk Milletine bir Mustafa Kemal çıkarmış, yeni bir millet olabilmenin ulusal bilincini ortaya koymuş, Millet olma bilincinin 1914’te ilan edilen “Cihad-ı Ekber” den öte bir değer taşıdığı gerçeğini gözler önüne sermiştir.
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin üstünden bir ay geçer…
25 Nisan 1915 günü aynı güçler, Gelibolu Yarımadası’na asker çıkartarak yeniden şanslarını denemeye kalkarlar.
Ancak, unuttukları çok önemli bir şey vardır: Çanakkale’deki Türk Ordusu sadece Alman Mareşal ve Kumandanlar demek değildir. Belki de hesaba katmadıkları bu memleketin gerçek sahipleri Türk Komutanlar onlara tarihin en acı yenilgisini tattıracaklardır.
Özellikle; Albaylığa terfi eden Mustafa Kemal’in 10 Ağustos 1915’te ConkBayırı’nda yaptığı baskın sonucunda Arıburnu ve Seddülbahir cephelerindeki düşman güçlerinin tüm zafer hayallerini sona erdirmesi ile 24 Eylül 1915’te Kitchener’in gönderdiği şifreli bir mesaj ile Çanakkale Cephesinden çekilme kararı alınır. Bunun ardından Alman Komutanla olan anlaşmazlığı üzerine Atatürk 10 Aralık 1915’te Çanakkale/Gelibolu’dan ayrılır. Düşman güçleri de 20 Aralık 1915 tarihinde Arıburnu ve Anafartalar Cephesini, 9/16 Ocak 1916 tarihinde de Seddülbahir Cephesini terk ederler.
Tarihe “Çanakkale Geçilmez” deyimini yazdıran bu savaş sonucunda 213.882 Türk, 47.000 Fransız, 205.000 İngiliz/Hintli/Avusturyalı, Yeni Zellandalı (Anzak), Senagalli kayıpla noktalanan Dünyanın en büyük savaşı olarak tarihe geçer.
Atatürk demiştir ki;
-…”Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır. (1934)”
Yararlanılan Kaynak Eserler:
Gürsel Göncü/ Şahin Aldoğan, “Çanakkale Savaşı Siperin Ardı Vatan”, HanriBenazus “Fotoğraflarla Çanakkale”, Prof. Dr.Utkan Kocatürk, “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü”
Ayrıca aşağıdaki makalelerimi de okuyabilirsiniz:
https://www.sechaber.com.tr/turku-dunyaya-tanitan-destan-18-mart-1915/
https://www.sechaber.com.tr/canakkale-sehitleri-ve-canakkalede-olen-dusman-muharipleri/
https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-canakkaleyi-anlatiyor-1-bolum/
https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-canakkaleyi-anlatiyor-2-bolum/
https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-canakkaleyi-anlatiyor-3-bolum/
https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemalin-canakkale-hatirasi-iki-tufegi/
https://www.sechaber.com.tr/unutma-canakkale-gecilmez/
https://www.sechaber.com.tr/edebiyat-canakkalede-sinifta-mi-kaldi/
https://www.sechaber.com.tr/18-mart-canakkale-zaferi-ve-ataturk/
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.