22 Nisan 1926 yılında Türkiye ve İran arasında bir Güvenlik ve Dostluk Anlaşması iki ülke arasındaki sınır problemlerine son vermek ve ilişkileri arttırmak amacıyla imzalanan anlaşma ile iki ülke arasında ebedi sürecek bir dostluğun kurulması kararlaştırılmıştır. Bununla beraber, anlaşmayla iki ülke arasındaki sınır problemleri tamamen ortadan kalkmamış, aşiretler yaptıkları baskınlarla ilişkileri bozmaya devam etmişlerdir. 15 Haziran 1928’de 1926 tarihli Türk-İran Dostluk Antlaşması’na ek bir protokol imzalanmış, 23 Ocak 1932 tarihinde Tahran’da sınır hattının belirlenmesi ve uzlaşma, adli tesviye, hakemlik konularında iki anlaşma daha imzalanarak İran ile yüzyıllardır meydana gelen sınır problemleri sona ermiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ’de bu anlaşmaları 18 Haziran 1932’de onaylamıştır.
22 Nisan 1926 tarihli Güvenlik ve Dostluk Anlaşması 5 Kasım 1932’de yenilenmiş ve bu anlaşma da TBMM tarafından 28 Aralık 1933’de onaylamıştır. Bu tarihten sonra Türkiye ile İran arasındaki ilişkiler olumlu yönde ilerlemiş ve eskisinden de iyi ilişkilerin kurulması için fırsat sağlanmıştır.
Atatürk yabancı devlet adamlarının Türkiye’yi ziyaretlerine büyük önem vermiştir. Birçok devlet adamı resmi ilişkileri için ya da Atatürk’le tanışmak için Türkiye’ye gelmişlerdir. (https://www.sechaber.com.tr/ataturku-ziyaret-eden-hukumdarlar/) Şüphesiz, ilk ve son gezisini Türkiye’ye gerçekleştiren İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye’yi ziyareti tarihi öneme sahip önemli bir olaydır.
2 Haziran 1934 tarihinde Atatürk’ün daveti üzerine Tahran’dan ayrılan İran Şahı Rıza Han; İran Dışişleri Bakanı Kazemi, üç general, sekiz subay, beş sivil memur, sekreteri ve Tahran gazetelerinden birinin editörü eşliğinde Tebriz’den otomobille ayrılmış, üç gün sonra 10 Haziran sabahı Gürbulak’tan Türkiye’ye giriş yapmış, 16 Haziran 1934’de Ankara’ya ulaşmıştır.
İran Şahı Rıza Han’ın Ankara’yı Ziyareti:
O gün Ankara büyük günlere mahsus bir fevkaladelik göstermiştir. Ankara’da şehir merkezinden istasyona kadar olan caddeler insanlarla dolmuştur. İstasyondaki asker ve polisler halkı meydanın bir tarafında tutarak meydanı sadece otomobillere mahsus bir şekilde boş bırakmışlardır. Şehir baştanbaşa süslenmiştir. Güzergâhın üstünde kurulan büyük takın üzerine Türk ve İran bayrakları yerleştirilmiştir.
Tren istasyona girdiğinde yüksek sivil memurlar bir tarafta, generaller bir tarafta durmuşlardır. Askeri bando da yerini almıştır. Yüksek zevat istasyonda resmi karşılama olduğundan siyah smokin, frak ve beyaz yelek giymiş olarak birçoğunun göğsünde İstiklal Madalyaları dikkatleri çekmiştir.
İstasyonda Cumhurbaşkanı Atatürk’ten başka TBMM Başkanı Kazım Özalp, Başbakan İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Cumhurbaşkanlığı başyaveri, özel kalem müdürü, muhafız alayı kumandanı ve yaveri de yerlerini almışlardır. Atatürk, vagonun duracağı yere kadar ilerleyerek istasyonda Rıza Han’ı karşılamak için bin kişilik şeref kıtasının önünde durmuştur. Beraberinde Kazım ve Müşir Fevzi Paşalar durmuştur.
Atatürk, Rıza Han trenden indikten sonra samimiyetle onun elini sıkmıştır. Rıza Han, maiyetinde bulunanları teker teker Cumhurbaşkanı Atatürk’e tanıtmıştır. Atatürk de yanında bulunan İsmet ve Fevzi Paşaları, vekilleri, Cevat Paşa’yı ve askeri kişileri Rıza Han’a tanıtmıştır. Bu resmikabulden sonra Atatürk, büyük misafiri onurlandırmak için daha çok şey yapılacağını söylemiştir:
-…”Geçmişteki ilişkilerimize yakından bakılınca görülür ki ülkelerimiz kardeşlik ve dostluk yollarından saptıkları zaman en sıkıntılı yılları yaşamışlar fakat normal ve tabii ilişkilerine dönünce ki gerçek çıkarları bunu gerektirir, refah, kuvvet ve mutluluk yolunda başarıya ilerlemeye başlamışlardır. Türkiye bu tarihi gerçeği çok iyi bilmektedir ve bundan dolayıdır ki bugünden itibaren dış politikamızın en temel ilkelerinden birini İran’la dostluk teşkil edecektir. Majestelerinin ve İran halkının aynı hisler ve inançlar içinde olduğuna ve İran ile Türkiye arasındaki dostluğun sağlam ve devamlı olacağına ve anıtlaşacağına eminim.”
Atatürk, İran Şahı Rıza Han, Türkçeyi iyi bildiğinden akıcı bir Türkçeyle konuşmuştur.
Şah, Atatürk ile karşılaştıktan sonra ülkesi İran’ın Türkiye ile olan iletişim yollarını ve ekonomik bağlarını isteğini açıklamada vakit kaybetmemiştir. Atatürk ve Rıza Han karşılaştıkları andan itibaren ideallerinde yakın ve birbirine benzer olağanüstü karakter kuvvetine sahip olduklarından iyi anlaşmışlar, birbirlerine karşı dostluk, hayranlık ve saygı göstermişlerdir.
Atatürk ve Rıza Han’ın yanındakilerin birbirine tanıtılmasından sonra Türk ve İran milli marşları çalınmış, Atatürk ve Rıza Han 21 pare top atışıyla selamlanmışlardır. Atatürk ve Rıza Han saygı kıtasının önünden geçerlerken Atatürk’ün “İran Şehinşahı Hazretlerinin Şerefine” sözü üzerine asker birlikte üç defa ‘Yaşa’ diye dost lideri selamlamıştır. Daha sonra, iki devlet şefi istasyondan yürüyerek karşı tarafta bulunan meydana geçmişlerdir. Ankara’da halk Atatürk ile Rıza Han’ı yakından görebilmek için yoğun bir katılımla sokakları doldurmuştur. Rıza Han ve Atatürk istasyondan meydana çıktıkları vakit Ankara Belediye Başkanı Nevzat Bey refakatinde şehir meclis üyeleri olduğu halde İran Şahı’nı selamlamış ve şu hitabeyi söylemiştir:
“Ala hazreti hümayun,
Zat-ı Şehinşahilerine Ankara şehrinin hürmet ve tazimlerini arz etmekle şeref duyuyorum. Dost ve kardeş milletin büyük hükümdarını aramızda görmekten Ankara halkının hissettiği sevince payan yoktur. Zat-ı haşmetpenahilerinin şehrimizde sıhhat ve afiyetle ikamet buyurmalarını en derin tazim duygularıyla temenni ederim.”
Rıza Han, Nevzat Bey’in ve refakatinden ellerini sıktıktan sonra Atatürk ile birlikte kendilerine ayrılan otomobile binmişler ve Ankara Halkevi’ne doğru yola çıkmışlardır. İstasyon’dan Halkevi’ne kadar olan yol halılarla örtülmüştür. Yolun iki tarafı askerlerle kaplı olarak hareket eden otomobilin önünde ve arkasında bir kıta süvari müfrezesi otomobille eşlik etmiştir. Kafile halkın tezahüratları arasında Halkevine varmıştır.
Halkevi’ne vardıktan sonra Atatürk ve Rıza Han binanın geniş merdivenlerinden yukarı çıkmışlardır. Bando selam marşını çalarken, binanın üstüne İran bayrağı, balkona da Rıza Han’ın şahsına özel bayrak çekilmiştir. Atatürk ve Rıza Han balkona çıkarak halkı selamlamışlar, bir süre Ankara şehrini seyredip sohbet etmişlerdir. Rıza Han için Ankara Halkevi’nde bir daire hazırlanmıştır. Şah’ın yanında bulunan yetkililere ise modern bir otel olan Ankara Palas’ta daireler hazırlanmıştır. Atatürk, bir müddet Rıza Han’ın yanında bulunduktan sonra Çankaya’ya dönmüştür.
Saat 16:15’te ise İran Şahı Rıza Han, Atatürk’ün ziyaretini iade etmek için Çankaya Köşkü’ne gelmiştir. Rıza Han Çankaya Köşkü’nün kapısında bando ve bir piyade taburu tarafından karşılanmıştır. Şah’ı karşılayan protokol müdürü ve muhafız alayı kumandanı yaverlerle birlikte Rıza Han’ı Cumhurbaşkanı Atatürk’ün yanına götürmüşlerdir. Atatürk’ün yanında Başbakan İsmet İnönü, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Tahran Büyükelçisi Hüsrev Bey ve mahiyeti yer almıştır.
Cumhurbaşkanı Atatürk ile Rıza Han’ın konuşmalarından sonra Rıza Han’ın mahiyetinde bulunanlar Atatürk’ün yanına gelmişler ve Rıza Han onları Atatürk’le tanıştırmıştır. Daha sonra Rıza Han törenle uğurlanarak Halkevi’ne dönmüştür.
Saat 18:45’te TBMM Başkanı Kazım Özalp, Başbakan İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, CHP Genel Sekreteri Recep Peker ve Bakanlar Kurulu üyeleri Şah’ın kaldığı Halkevi’ne giderek kendisiyle görüşmüşlerdir.
İran Şahı Rıza Han’ın Ankara’da kalışı sırasında şerefine devlet yemekleri verilmiştir: 16 Haziran 1934 akşamı Çankaya’da Atatürk Rıza Han için bir davet vermiştir. Bu davette Rıza Han’ın mahiyeti ile TBMM Başkanı Kazım Özalp, Başbakan İsmet İnönü, Genelkurmay Başkanı Müşir Fevzi Çakmak, bakanlar, Dışişleri Bakanlığı erkanı ve askeri erkan yer almıştır. Davette kadınlar yer almamış, sadece Ankara Konservatuarı’ndan bir koro Avrupa operalarından seçmeler çalmış ve söylemiştir.
Atatürk, davette bir konuşma yapmış ve barış içinde gelişmekten başka amaçları olmayan Türk ve İran milletlerinin aynı zamanda genel barışa hizmet etmeyi amaçladıklarına şüphe olmadığını belirtmiştir:
“Büyük Dostum ve Aziz Biraderim Şehinşah Hazretleri,
Kardeş İran milletinin ulu reisini Türkiye’de selamlamakla duyduğum sevinç büyüktür. Ziyareti şahaneniz bütün Türk milletini bahtiyar etti.
Türkiye-İran münasebetlerinin tarihi gözden geçirilirse, bu iki memleketin dostluktan ayrılıkları zamanlar en müşkül devreleri yaşamış oldukları görülür. Hâlbuki milletlerimizin tabii temayülleri ve yüksek menfaatleri icabı olan dostluk bağları kuvvetlendikçe her iki millet kuvvetli hale geldi ve refah buldu. Türkiye Cumhuriyeti bu hakikati tamamen idrak ederek İran dostluğun siyasetinin en esaslı umdelerinden biri haline getirmiştir. Nasıl ki Zat-ı Şahanelerinin kudretli idaresi altında komşu ve kardeş memlekette de aynı duygulara, aynı görüşlere kıymet ve ehemmiyet verilmiş ve böylece sarsılmaz ve silinmez bir Türkiye-İran dostluğu kurulmuştur.
Şehinşah Hazretleri, memleketinizin bütün terakkilerini alaka ve muhabbetle takip ediyoruz. Yüksek iradenizin yarattığı eserleri en derin hürmetle karşılıyoruz. Türkiye ve İran binlerce senelerden beri deruhte etmiş oldukları yükselme ve yükseltme rolünde bugün de kuvvetli ve kudretli adımlarla ilerliyorlar. Bu iki kardeş milletin, bu defa ziyareti şahanenizle, bir kat daha yakınlaşan dostlukları, medeniyet için, insanlık için, şüphesiz en sevinilecek neticelerden biridir. Sulh ve müsalemet içinde inkişaf etmekten başka gayeleri olmayan milletlerimizin aynı zamanda, umumi sulha hadim olmayı ve en şerefli vazife saydıklarına şüphe yoktur.
Türk milleti için unutulmaz bir hatıra bırakacak olan bu günü, tarih yalnız, Türkiye-İran münasebatında değil fakat cihan sulhunda sayılır günlerden olarak kaydedecektir.
Dost ve kardeş milletin büyük hükümdarı, Türkiye’nin ulu dostu olan zatı şahanelerinin daima refah ve saadetini temenni ederek sıhhati şahanelerine, kardeş milletin ikbaline ve Türkiye-İran dostluğunun feyizli inkişafına içiyorum.”
Konuşmasını bitirdikten sonra Atatürk, İran Şahı’nın sağlığına, İran ulusunun geleceğine ve Türkiye-İran dostluğunun ilerlemesine kadeh kaldırmıştır. Rıza Han’da Atatürk’ün konuşmasına cevap olarak bir konuşma yapmış, kendisine gösterilen alakadan memnun olduğuna dikkat çekmiştir.
“Büyük dostum ve aziz kardeşim Türkiye’nin azametli Reisicumhuru Hazretleri, memleketinize vürudumdan beri Türk Devleti ve milleti tarafından gösterilen hararetli kabul ve samimi hissiyat ile aziz kardeşimin meveddetle mali beyanatı bende büyük bir tesir almıştır.
Dost ve komşu milletin, büyük rehberi olan zatı devletinizin vatanperverane rehberliği altında, fevkalade süratle inkişaf ve saadet yolunda ilerlemekte ve azim terakkiyata mazhar olmakta bulunduğunu birçok zamandan beri memnuniyetle görüyordum.
Reisicumhur Hazretleri, devlet idaresini elime aldığım ilk günden beri, Türkiye ile dostluk lüzumunu hissetim ve bugünkü mesut vesileyle görüyorum ki, Türkiye ile İran arasında çok samimi rabıtalar mevcuttur. Ve işin esası o derece sağlamdır ki bu dostluk istikbalde her türlü sarsılmadan masum bulunacaktır. Komşu ve kardeş iki millet, kemal-i itimat ve güvenme ile yekdiğerine dayanarak ilerlemeyi idame etmek, medeniyetin gelişmesine çalışmak ve dünyanın umumi sulhuna hizmet eylemek mukaddes vazifesini ifa edeceklerdir. Aziz kardeşimi tekrar görmeyi çok arzu eder ve imkan usulünde İran’a teşrif buyurmak suretiyle beni mutlu edeceklerini ümit eylerim.
Samimi kalpten aziz kardeşimin saadet ve selametini ve İran’ın dost ve komşu milletinin terakki ve azametini dilerim ve selameti an dostı muazzam cami hodrabülendmikünem.”
Konserden sonra Atatürk ileri gelen bürokratları Şah’a tanıtmıştır. Bunlar arasında bulunan Celal Bayar için Atatürk, Şah’a şunları söylemiştir:
-…”Bu adamı tanıyor musunuz? Ben ona içinde gümüş dolu paralar olan bir çanta verdim, o bana bir banka verdi.”
Rıza Han, Atatürk’ün sözlerinden Celal Bayar ile el sıkışmış, Bayar’ın İran’a ziyareti ve orada yaptığı işler hakkında kendisiyle bir süre konuşmuştur.Rıza Han’ın gece erken yatmak âdeti olduğu için yemekten sonra Çankaya’dan ayrılmış, yanında bulunanlara orada kalmalarıiçin emir vermiştir.
Atatürk misafiri Rıza Han’a Halkevi’ne kadar eşlik etmiş daha sonra tekrar Çankaya’ya dönmüştür.
Bir defasında da Türk Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Numan Menemencioğlu Atatürk ve Rıza Han’ı kendi evine yemeğe davet etmiştir. Yemekten sonra misafirler Türk Sanat Müziği dinlemişlerdir.Bu yemeklerden bazılarına protokol dışında Ankara’daki halk da katılmıştır. Rıza Han ilk yemek ziyafeti sırasında Türk yemeklerini beğenisine uygun bulmamış, bunun üzerine özel aşçısı Tahran’dan Şah’ın sevdiği yemekleri yapmak için aceleyle getirilmiştir. Bütün ziyaret boyunca Rıza Han âdeti olduğu üzere akşam erken yatağa gitmiş, sabah ise erken kalkmayı tercih etmiştir. Atatürk ise yaşama alışkanlığı gereği gece geç saatlere kadar oturmayı tercih etmiştir. Arabayla uzun bir seyahatten sonra, gemi ve tren ile Ankara’ya ulaşıldıktan sonra Ankara’ya vardıklarında gördükleri üzerine Rıza Han yanında bulunanlara Türkiye’nin çok ilerleme kaydettiğini ve İran’ın ilerleme hızını geçtiğini söylemiştir.
17 Haziran günü sabah 11:00’de Rıza Han, kaldığı Halkevi’nin tören salonunda Ankara’daki büyükelçiler heyetini kabul ederek görüşmüştür. Elçiler orada Rıza Han’a İran Büyükelçisi Sadık Han tarafından tanıştırılmışlardır. Öğleyin Atatürk ile beraber Başbakan İsmet İnönü’nün evine gidilmiş, davetliler Pembe Köşk’te yemek yemişlerdir. Yemekte Cumhurbaşkanı Atatürk, TBMM başkanı ve eşi, dışişleri ve içişleri bakanları ve eşleri, İran Büyükelçisi Sadık Han, generaller ve Rıza Han’ın maiyetindeki kişiler bulunmuştur. Yemek sırasında ve yemekten sonra İran şahı, İsmet İnönü ile görüşmüştür. Yemekten sonra İsmet İnönü’nün çocuklarından biri Rıza Han için Türkçe bir şiir okumuştur. Şah, bundan çok memnun olmuş, teşekkür etmiştir.
Öğleden sonra ise saat 16:00’da Ankara Hipodromu’nda Rıza Han’ın onuruna askeri birliklerin, izcilerin ve okulların katıldığı bir geçit töreni düzenlenmiştir. Denebilir ki bu törene bütün Ankara halkı gelmiştir. Törende, 8.Tümen ve bağlı bulunan birlikler üstü açık bir araba içinde geçen Atatürk ve Rıza Han tarafından selamlanmıştır. Törende Türk uçakları da hipodromun üstünden geçmişlerdir. Törenin sonunda Türk ve İran milli marşları çalınmış, iki lider halkın büyük tezahüratlarıyla hipodromdan ayrılmışlardır.
Atatürk ve Rıza Han Ankara Hipodromu’ndaki törenden sonra Atatürk Orman Çiftliği’nde kısa olarak dolaşıp dinlendikten sonra akşama doğru Ankara Atlı Spor Kulübü’ne gitmişlerdir. Burada Rıza Han için at yarışları düzenlenmiştir. Burada, Rıza Han ve Atatürk yarışları ayakta takip etmişlerdir. Yarıştan sonra Rıza Han, ordu binicilik okulu müdürüne ordu binicilik okulu adına bir kupa ve subaylara çeşitli hediyeler vermiş, gösterdikleri başarıdan dolayı takdirlerini belirtmiştir. Akşamleyin ise Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Ankara Palas Oteli’nde bir yemek vermiştir. Davetliler bu yemeğe katılmışlardır. Daveti bir resmikabul takip etmiştir. Rıza Han davette saat 24:00’a kadar kalmış, daha sonra dinlenmeye çekilmiştir.
18 Haziran’da İran Şahı Rıza Han sabah saatlerinde Ankara valisi ve Belediye Başkanı Nevzat Bey ile beş kişilik belediye heyetiyle görüşmüştür. Heyet Rıza Han’a Ankara halkının iyi dileklerini iletmiş e şehrin güzel bir albümünü sunmuştur. Daha sonra Rıza Han, Ankara’da parlamento toplantısına katılmıştır. Bu ziyaret İran şahı ile kendi şahıslarında İran milleti hakkında çok samimi tezahürata sebep olmuştur. Rıza Han, TBMM ‘ye girdiğinde bütün milletvekilleri ayağa kalkarak kendisini alkışlamış, konuşmacı Kazım Paşa, İran’da bir süre önce yürürlüğe giren “Soyadı Kanunu” gibi bir kanunun benzerinin Türkiye’de de yürürlüğe konulduğunu ilan etmiştir. Meclis’te Rıza Han’ın bulunduğu sırada “Soyadı Kanunu” ilan edilerek yürürlüğe girmiştir. İran Şahı Rıza bir süre meclisin ikinci celsenin görüşmelerini TBMM Başkan Vekili Esat Bey ile Cumhurbaşkanlığı locasından takip etmiştir. Rıza Han’ın meclisteki refakatinde İran Dışişleri Bakanı Seyit Bakır Han Kazımi, Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Bey ve İran şahının yaverleri Birinci ve Üçüncü Ordular Müfettişleri Fahrettin ve Ali Sait Paşalar , İran Büyükelçisi Hüsrev Bey de bulunmuştur. TBMM Başkanı Kazım Özalp, Başbakan İsmet İnönü’nün söz aldığını bildirmiş ve Başbakan İsmet İnönü kürsüye gelerek İran Şahı Rıza Han’ın Türkiye’ye gelmesi ve TBMM ’yi ziyaret etmesi dolayısıyla bir konuşma yapmıştır:
—“Muhterem Efendiler:
Dost ve asil İran milletinin büyük Hükümdarı Şehinşah Hazretleri birkaç günden beri memleketimizi misafirlikleriyle şereflendirmişlerdir.
Büyük Millet Meclisi’ne bu vesilesiyle memnuniyetle ve sevinçle haber veririm ki halkımız, her tarafta, kendiliğinden ve iki millet arasındaki kardeşliğin yüksek menfaatlerine vukuf ve kanaatle, muhabbetle, muhabbet ve alakasını göstermektedir.
Gazi Mustafa Kemal Hazretleri yeni Türkiye Devleti için olduğu gibi, Şehinşah Hazretleri de yeni İran Devleti’nin istiklal aşkını, asil hislerini, çalışkanlığını temsil eden, yüksek bir şahsiyettir.
Halkımız her tarafta Şehinşah Hazretlerine taşkın muhabbetlerini gösterirken, İran milletine karşı muhabbetini ve ona olan itimadını göstermiş olduğu kanaatindedir.
Arkadaşlar, komşu ve kardeş iki milletin kudretli ve büyük reisleri zamanında İran ve Türk münasebatı yerleşmiş, buhranları izale ederek, yeni bir devreye girmiştir. Menfaatleri ve hisleri yekdiğerine bu kadar yakın olan iki millet, asırlardan beri, türlü anlaşmazlıktan ve türlü nifak ve fesattan, yekdiğerinden uzak kalmışlardı.
İran’la bir hudut meselesi vardı ki kaç senelik bir mesele olduğunu şimdi size rakamla söylemek müşküldür. Fakat mübalağsız söyleyebilirim ki yüz seneden beri süren bir hudut ihtilafı, iki devlet arasında her türlü emniyet hislerini zehirlemiş bulunuyordu. Bu müşküle nispetle, az bir zamanda ve daha ihtilaflı birçok müşkülat zuhur etmişken iki milletin tabii menfaat ve hislerini idrakteki isabetlerinde ve asıl müessir olarak iki milletin başında bulunan reislerinin istikbali gören, büyük millet menfaatlerini gören irade ve dirayetleriyle bu mesele halledilmiş bulunuyor.
Ondan sonra arkadaşlar; iki milletin, iki devletin hemhudut olan mıntıkaları ve arazilerinde emniyet ve asayiş müşkülatı yekdiğerine karşı daima bir düşünce tevlit ediyordu. Birkaç seneden beri hudutlar civarındaki mıntıkalarda asayişi bozmak isteyen bütün unsurlar, her iki tarafta gördükleri ciddi bir siyasetin kudreti karşısında nevmit olmuşlardır. İki memleketin hemhudut arazisi, asayiş itibariyle ve yekdiğerinin saadetini isteyen hissiyat ile gittikçe diğer memleketlere numune olacak bir sükûnet ve bir çalışma havası vücuda getirmektedir.
Arkadaşlar; hudutlar civarındaki mıntıkaların, yekdiğerini severek ve yekdiğerinin hudut ve arazisine hürmet ederek yaşamaları, iki milletin bütün münasebatı üzerinde esaslı tesiri olan kuvvetli bir amildir.
Büyük hadisenin ehemmiyetini yüksek nazarlarınızda hakkıyla tecelli ettirebildiysem, bununla takip edilmiş olan siyasetin ve bilhassa milletlerimizin başında bulunan yüksek şahsiyetlerin uzağı görmek, doğru bir siyaset takip etmekteki isabetlerini daha iyi tebarüz etmiş olurum.
Arkadaşlar;şahıslar gibi milletler arasında da her türlü siyasetin kuvvetli müessiri, samimi emniyet ve yekdiğerine karşı saygı, takdir hissidir. İnsanlar birbirlerini severler ve saydıkları vakit, bütün muamelelerinde bu duygu nasıl müessir olursa, milletler de münasebetlerinde birbirini sevmek ve birbirinin saadetini istemek duygusuyla bütün siyasetlerini kurarlar. Bu sebeple kuracağımız ve kökleştireceğimiz anane bütün nesillerde kuvvetli bir itikat halini almalıdır. Bizim kanaat ve imanımız odur ki; İran ve Türk milletlerinin yekdiğerlerinin yüksek menfaatlerini, birbirlerinin saadet ve kudretinde aramak kanaatini bugünkü nesil ile gelecek nesillere, itikat halinde telkin etmeye muvaffak olursak memleketimiz için saadet devri başlayacak demektir.
İran ve Türkiye’nin iktisadi münasebetleridâhil iki memleket için çok menfaat getirecek bir faaliyet sahasıdır. İktisadi nokta-i nazardan yekdiğerimize yakın ve birçok coğrafi ve tabii sebeplerle bağlı bulunuyoruz. İtimadımız kuvvetlidir ki bu yeni hava ve yeni devrin inkişafıesnasında, iktisaden dahi, her iki memleket çok müstefit olacaktır. Her şeyden evvel arkadaşlarımızın nazarında tecessüm ettirmeyelim ki milletlerimiz ülkü itibarıyla yakın bir vaziyettedirler ve aynı devri geçirmektedirler. Büyük bir milli mücadeleden çıkmış olan Türk milleti, istiklal azmini ve iradesini bütün siyasetinde tutmuş olan yeni İran Devleti’nin sarf ettiği gayretteki büyüklüğü ve asalet-i kemaliyle takdir etmektedir.
Bundan sonra her iki memleket için kudretli ve müstakil bir devlet halinde ilim ve medeniyetin bütün terakkilerini ve inkişaflarını tahakkuk ettirmek aziz emeldir. Bundan başka görüyoruz ki fikir sahasında ve ülkü yolunda da memleketlerimizin hayat ve teamülleri arasında yakınlık ve çok benzerlik vardır.
Arkadaşlar; bütün bu münasebetlerin beynelmilel âlemde en ciddi bir takdire mazhar olması hakkımızdır. Çünkü bütün bunlar insanlığın asil hislerine, asil fikirlerine istinat ettiği gibi yalnız sulh içinde milletlerimizin inkişafına hizmet etmek gayesini takip etmektedir.
Yeni İran ile yeni Türkiye’nin münasebetleri, sulh nokta-i nazarından, bizim memleketlerimiz için olduğu kadar, komşularımız ve daha uzak komşularımız için de nimet sayılmalıdır.
Bu tarihi hükümlerin tesiri İran ile Türkiye arasındaki şahsi kanaatlerimizce ve sizin veçhelerinizle sevk ettiğiniz siyasetin manası olarak sizin kanaatlerinizce, İran ve Türkiye münesebatında yeni bir bahtiyarlık devri başlangıcı telakki olunabilir.
Bu çok feyizli bir yoldur. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu kadar büyük eserleri tahakkuk ettirmesinden ve bu kadar büyük bir şahsiyeti sinesinde muhabbetle derağuş etmesi bahtiyarlığına nail olmasından dolayı, gelecek nesiller sizi tebrik edeceklerdir.”
Başbakan İsmet İnönü’nün konuşmasından sonra Tekirdağ Milletvekili Cemil Bey ve 7 arkadaşı, meclis başkanlığına İran Şahı Rıza Han’ın Türkiye’yi teşrifleri münasebetiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin İran Milli Meclisi’ne ve İran milletine kalbi muhabbetlerinin ulaştırılması hakkında aşağıdaki takriri vermişler, bu takrir oy birliği ile kabul edilmiştir:
“Yüksek Reisliğe,
İran Şehinşahı Ala Hazret-iHümayun’un Türkiye’ye teşrifleri mğnasebetiyle Türk milletinin hissiyatına tercüman olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin meserret ve memnuniyetlerini izharla kardeş İran milletine selam ve kalbi muhabbetlerinin arzını ve İran milletine refah ve saadet temenniyatında bulunulduğunun taht-ı karara alınarak makam-ı riyaset vasıtasıyla iblağını teklif ederiz.”
Rıza Han, meclis oturumunu bir süre izledikten sonra milletvekillerini selamlayarak alkışlar meclis oturum salonundan ayrılmıştır. TBMM Başkanı Kazım Özalp, öğleyin Rıza Han için mecliste bir yemek vermiştir. Cumhurbaşkanı Atatürk, Başbakan İsmet İnönü, İran dışişleri bakanı ve büyükelçisi, Rıza Han’ın maiyetinde bulunanlar, dışişleri ve içişleri bakanları, dışişleri genel sekreteri, cumhurbaşkanı yaveri, başbakanlık özel kalem müdürü ve protokol genel müdürü bu yemekte bulunmuştur. Yemekte Kazım Özalp’ın oğlu Teoman Bey şu konuşmayı yapmıştır:
“Ey Ulu Şehinşah,
Ülkemizi şereflendirdiniz. Milletimizi çok sevindirdiniz. Bize gelince, bunun için ne diyeyim?.. Evimizi şenlendiriniz. Şahane huzurunuzda benim küçük kalbim büyük meserret heyecanıyla çarpıyor. Ne mutluyum, önünüzde hürmetle eğilerek temiz yürek duygularımı arz ediyorum. Var ol sevgili Şahinşah.”
Öğleden sonra Rıza Şah için Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak orduevinde bir çay daveti vermiştir. Burada Rıza Han’ın maiyeti, askeri kişiler hazır bulunmuştur. Akşam ise İran Şahı Rıza Han İran Elçiliği’nde bir yemek vermiştir. Atatürk ve ileri gelenler bu yemeğe katılmışlardır. Yemek çok samimi bir havada geçmiştir.
19 Haziran günü Rıza Han sabahleyin Ankara’da Milli Eğitim Bakanı Hikmet Bayur ile beraber bazı okulları ve müzeleri ziyaret etmiştir. Bir sergiyi gezmiştir. Şah gezdiği İsmet Paşa Kız Enstitüsü’nden ve sergiden çok memnun olmuş ve enstitüden ayrılırken düşüncelerini şöyle dile getirmiştir:
“İstenilen her şey mutlaka yapılır. Türk kızı da azmetmiş muvaffak olmuştur. Bütün ev kadınlığını alakadar eden işlerde incelik, temizlik ve fevkalade bir intizam gördüm. Türkler iktisadi hayata tamamen girmiş bulunuyorlar.”Rıza Han ayrılırken öğretmen ve öğrenciler tarafından selamlanmış ve alkışlanmışlardır.
Öğleden sonra ise okul gezisine devam ederek Milli Eğitim Bakanı Hikmet Bey ve Tahran Büyükelçisi Hüsrev Bey ile beraber Ankara Ticaret Lisesi’ni gezmiştir. Okuldaki resim sergisini görmüştür. Rıza Han okulda yarım saat kalmış, öğle yemeğini özel olarak yemiştir. Aynı gün öğleden sonra saat 16:00’da Ankara Halkevi’nde, Atatürk Rıza Han ile birlikte onun şerefine oynanan ‘Özsoy’ operasını izlemiştir. Temsil salonundaki özel locaya Atatürk ile beraber gelen Rıza Han, Türk ve İran milli marşlarıyla karşılanmıştır. Atatürk ve Rıza Han beraberlerinde TBMM Başkanı Kazım Özalp, Başbakan İsmet İnönü, bütün bakanlar, İran dışişleri bakanı ve büyükelçisi, Rıza Han’ın yaverleri, sefirler, sefaret erkanı, mülki ve askari erkan hazır bulunmuştur. Eser bittikten sonra Atatürk ve Rıza Han tekrar milli marşlarla salondan uğurlanmışlardır. Operayı izledikten sonra İran Şahı Rıza Han, Türk Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile Türk-İran ilişkileri ve uluslararası durum üzerine uzun bir görüşme yapmıştır. Görüşmede iki ülke ilişkilerine ait her konuda ve barışseverlikte tam bir uzlaşma sağlanmış, daha sonra buradaki görüşmeler hakkında bir resmi tebliğ yayınlanmıştır.
İran Şahı Rıza Han’ın Türkiye’yi ziyareti münasebetiyle Türk milletinin duyduğu sevinç ve hislerinin TBMM tarafından İran meclisine bildirilmesi hakkında alınan karar üzerine, TBMM Başkanı Kazım Özalp İran meclisi başkanlığına şu telgrafı göndermiştir:
“MİRZA HÜSEYİN HAN DADGER HAZRETLERİ İRAN MECLİSİ ŞURA-YI MİLLİ REİSİ
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 18 Haziran 1934 tarihli içtimaında İran ŞehinşahIALA HAZRETLERİ HÜMAYUN’UN TÜRKİYE’Yİ TEŞRİFLERİ MÜNASEBETİYLE TÜRK MİLLETİNİN HİSSİYATINA TERCÜMAN OLARAK MESERRET VE MEMNUNİYETLERİNİ İZHAR İLE KARDEŞ İRAN MECLİSİ’NE SELAM VE KALBİ MUHABBETLERİNİN İBLAĞINI VE ASİL İRAN MİLLETİNE REFAH VE SAADET TEMENNİYATINDA BULUNDUĞUNU İTTİFAKLA TAHT-I KARARLA ALARAK BU KARARINI İBLAĞA BENİ MEMUR ETMİŞTİR. BU ŞEREFLİ VAZİFEYİ YAPARKEN EN DERİN SAYGILARIMI SUNARIM, EFENDİM.
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ REİSİ ALP KAZIM”
Ertesi gün 20 Haziran’da, Rıza Han gezilerine erken başlayarak sabahleyin saat 8:30’da Halkevinden ayrılarak Birinci ve Üçüncü Ordu Müfettişleri Fahrettin ve Ali Sait Paşalar, Milli Eğitim Bakanı Hikmet Bey ve Cumhurbaşkanlığı Başyaveri Celal Bey ile beraber Ankara’da Çubuk Barajı’nı gezmiştir. GezideRıza Han Bayındırlık Müsteşarı ve Sular Genel Müdürü’nden barajın derinliği, genişliği, ne kadar miktar su aldığı ve ne kadar arazi üzerinde faydalı olduğu hakkında açıklama almıştır. Baraj havzasını yürüyerek incelemiştir.
Baraj gezisinden dönüşte ise önce Yüksek Ziraat Enstitüsü’nü ziyaret etmiştir. Rıza Han, Yüksek Ziraat Enstitüsü’nde kapıda Ziraat Bakanı Muhlis Bey ile Rektör Gehaymrat, Profesör Falke ve diğer enstitü erkânı tarafından karşılanmış, öğrenciler tarafından alkışlanmıştır. Enstitüde önce kütüphane gezilmiş, toplantı salonu görülmüş ve enstitü büroları ziyaret edilmiştir. Daha sonra, jimnastik salonu ve enstitü müzeleri görülmüştür. Rıza Han, burada Türkiye’de yetişen bitki koleksiyonlarını ve Ankara civarında yaşayan hayvanların içi doldurulmuş örneklerini incelemiştir. Ziraat Fakültesi’nin Bitki Yetiştirme Enstitüsü’nde Rıza Han’a yerli ürünler ve İran’da yetişen tütünler hakkında projeksiyon cihazıyla açıklama yapılmıştır. Bilhassa burada yapılan inceleme sonucunda elde edilen nikotinsiz tütünler hakkında örnekler gösterilmiştir. Rıza Han, okuldaki laboratuvarları da gezmiş, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yetişen hububat ve pamuk türlerini görmüştür. Fizik Enstitüsü’nde kendisi için bazı elektrik deneyleri yapılmıştır. Anatomi Enstitüsü’nde öğrencilerin çeşitli hayvanlar üzerinde yaptıkları tecrübeleri incelemiştir. Rıza Han’a çeşitli hayvan hastalıkları ve mikroplar hakkında açıklama yapılmış ve kendisi mikroskopla gözlemde bulunmuştur. Camcılık Enstitüsü’nde camdan aletlerin nasıl yapıldığını görmüştür. İran Şahı enstitüde bir saat kalmış, okulu oldukça modern bulmuş, çıkışta;
“Hakikatten buraları görmeden gitseydim gördüklerim eksik kalacaktı.”açıklamasında bulunmuştur.
Rıza Han, Yüksek Ziraat Enstitüsü’nden sonra Gazi Eğitim Enstitüsü’ne gitmiştir. Burada da kapıda Ankara’da bulunan izciler ve enstitü öğrencileri tarafından alkışlanmıştır. Enstitü Müdürü Halit Ziya Bey kısa bir açıklamayla Rıza Han’ı selamlamıştır. Rıza Han, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde laboratuvarları, tarih sınıfını gezmiş, çevresindekilere orada bulunan İran haritası üzerinde İran’ın yeni demir yolları hakkında açıklama yapmıştır. Daha sonra kendisi için hazırlanan iş ve resim sergisini gezdikten sonra, enstitünün spor sahasında beden eğitimi öğrencilerinin öğretmenleri Nizamettin Bey yönetiminde yaptıkları jimnastik, spor ve atlama gösterisini seyretmiş ve yapılan işleri takdir etmiştir. Burada beden eğitimi şubesi öğrencileriyle birlikte fotoğraf çektirmiştir. Rıza Han enstitüden ayrılırken izciler ve öğrenciler tarafından selamlanmıştır. Şah Gazi Eğitim Enstitüsü’nden sonra Numune Hastanesine gitmiştir. Hastanenin her tarafını, laboratuvarlarını, radyoterapi kısımlarını, ameliyathanelerini gezmiş ve hastalara karşı büyük bir ilgi göstererek hastalıkları hakkında açıklama almıştır. Daha sonra hastanenin büyük solaryumuna çıkarak buradan Ankara şehrini bir süre seyretmiştir. Rıza Han, hastaneden ayrılırken modern bir kurum olan hastaneyi beğendiğini belirtmiştir.
Öğle yemeği için tekrar Halkevi’ne dönen Rıza Han, öğle yemeğini özel olarak yedikten sonra Hıfzıssıhha Enstitüsü’ne gitmiştir. Enstitüde yapılan aşılar, çeşitli serumlar ve toksin aşıları hakkında bilgi almış, Türkiye’de bu gibi kurumların olmasının sevinecek bir şey olduğunu ifade etmiştir. Çıkışta Rıza Himaye-i Eftal Cemiyeti’nin (Çocuk Esirgeme Kurumu) genel merkezine gitmiştir. Kapıda kendisini cemiyet başkanı Doktor Fuat Bey ve genel merkez memurları karşılamıştır. Rıza Han’a tören salonunda cemiyetin mesaisi ve teşkilatı hakkında açıklama yapılmıştır. Rıza Han, genel merkez dairelerini, konferans salonunu, poliklinikleri, diş muayenehanesini görmüş ve bu dairelerin çalışma şekillerine ilgi göstererek açıklama istemiştir. Daha sonra kendisine çocuk bahçesi, gündüz bakımevi gösterilmiş, buraya çocuk kabul şartıyla, mesai hakkında açıklama verilmiştir. Rıza Han cemiyet merkezinden ayrılırken cemiyetin mesaisini ve teşkilatını takdir ettiğini belirtmiş, Doktor Fuat Bey’de kendilerine gösterilen ilgi için Rıza Han’a teşekkürlerini bildirmiştir. Ayrılırken Rıza Han’a takdim edilmek üzere Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin yayınladığı bütün eserlerden oluşan bir koleksiyon İran dışişleri bakanına verilmiştir. Çıkışta, Rıza Han, Ankara’nın bazı caddelerinden geçerek askeri fabrikaları ve bazı atölyeleri gezmiştir. Rıza Han fabrikaya gelişinde ve ayrılırken fabrika genel müdürü ve fabrikalar erkânı tarafından selamlanmıştır. Kendisi ayrıca, Milli Savunma Bakanlığı’nı ve yeni yapılan Genelkurmay Başkanlığı binasını ziyaret etmiştir. Atatürk de görüşmede yer almıştır. Genelkurmay binasında farklı bölümler ziyaret edildikten sonra Rıza Han, Fevzi Çakmak’a dönerek:
“Sizin her iki ordunun Genelkurmay Başkanı olmanızı dilerim.” demiştir.
Bu arada TBMM tarafından çekilen telgraf İran meclisinin 20 Haziran tarihli celsesinde okunmuş ve bu münasebetle şiddetli alkışlarla kesilen nutuklar söylenmiştir. Bu konuda eski bakan İsfendiyari Han açıklamalarda bulunarak özetle şunları söylemiştir:
“Türkiye’ninher saadeti İran’ı samimiyetle sevindirmiş ve ümitlere düşürmüş, Türkiye’nin her elemi İran’ı müteessir ve meyuz eylemiştir. Biz İranlılar, iki büyük reisin sayesinde iki millet arasındaki kardeşliğin ve birliğin tahakkuk etmiş bulunmasından bahtiyarız.
İran Meclisi kendi hükümdarlarına karşı kardeş milletin gösterdiği tezahürattan dolayı bütün İran milletinin hissiyatını aleni bir surette iblağa zaten bir vesile arıyordu. Büyük Millet Meclisi’nin telgrafı bize bu vesileyi bahsetmiştir. (Bakınız: “Atatürk ve Şah” Dr. Tarık Saygı, Parola Yayınları, 1.Basım Temmuz 2014, Ayrıca bakınız: Cumhuriyet gazetesi 17-18-19-20-21 Haziran 1934, Görsel Arşiv: TC Genelkurmay Başkanlığı Ankara, Genelkurmay Personel Kurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt (ATESE) Daire Başkanlığı Yayınları 2015, Görsel Arşiv: “Dahi Kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk, Ata Basın Yayın” )
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.