Bugünkü yazımda, tam on dört kez Uygarlığa beşik olmuş, Cumhuriyet güneşinin doğduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk harcının karıldığı, kurtuluş kentimiz Amasya’dan sesleneceğim sizlere.
İlk görüşte, yüksek dağların arasında sanki kendini saklar gibi mahzun, bir o kadar da mağrur… Binlerce yıl boyunca hiç insan eli eksik olmamış buralardan; Hitit, Firg, Kimmer, İskit, Lidya,Pers, Hellen, Pontus, Roma, Bizans, Danişemend, Selçuklu, İlhanlı ve nihayet Osmanlı dönemlerinin hepsinden birer hatıra kalmamış olsa da görülmeye değer o kadar çok şey var ki…
Osmanlılarda şehzadelerin kenti olmuş; İkinci Murat, Yavuz Sultan Selim bu kentte dünyaya gözlerini aşmış, başta Yıldırım Beyazıt olmak üzere birçok şehzadenin valilik ya da dinlence kenti de olmuş Amasya…
Tarihler 22 Haziran 1919’u gösterdiğinde ise Milli bağımsızlık mücadelesinde ilk önemli adımın atılmasına imkân vermiş, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları 12 Haziran’da geldikleri Amasya’da üzerinde çalıştıkları “Amasya Tamimi” ne burada son noktayı koymuşlardır. Milli Mücadele’nin başladığı, “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” tümcesi ile yine tüm dünyaya Amasya’dan haykırılıyor…
Bölgedeki Pontus Rum çetelerinin tasallutundan, İngiliz Entellicens Servisi’nin takibinden, General Milen’in baskısından, Rus heyetinin tekliflerinden kurtulup, uzun süreden beri tasarladıklarının temelini atacak bir yer bulabilmek için 25 Mayıs’ta geldiği Havza’dan, 6 Haziran 1919 günü, Amasya Müftüsü Hacı Tevfik Efendiye gönderdiği telgrafa umduğundan daha kısa bir zamanda gelen şu cevap ile aradığı yeri bulmuştu:
—“Amasya halkı Müdafaa-i vatan, muhafaza-i din ve devlet yolunda mücahide edenleri bağrına basmakla müftehir olacaktır. Müftü Hacı Tevfik”
Havza’da kaldıkları Mesudiye Oteli’nin sahibi Ali Baba, Mustafa Kemal Paşa’nın Havza’dan Amasya’ya gidiş sebebini şöyle anlatmıştır:
“…Hakikatten bu sıralarda Rumlar pek taşkınlıklar yapıyorlardı. Rum eşkıyalarından Yağbasanlı Hinka Vasil avenesiyle Susuz Köyü’nü basmıştı. Ladikli Sokrat çetesi ise kasabalara giriyor ve yollarda Jandarmalarımızı öldürüyorlardı. Bu hal Türkleri fena halde müteessir ediyordu. İşte bu hal devam ederken Mustafa Kemal Paşa bu mıntıkada fazla kalmayarak Amasya’ya hareket ettiler.”
Mustafa Kemal Paşa, Havza’da daha fazla kalamazdı. Paşa’nın, Samsun ve Havza’daki faaliyetleri gerek İstanbul hükümeti ve gerekse İşgal Kuvvetlerinin düşüncelerinin değişmesine ve ilişkilerin gerginleşmesine yol açmıştı. Çok geçmeden de İşgal güçlerinin İstanbul hükümetine baskıları artarak devam etmiş ve Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a çağrılmasını istemişlerdi. Nitekim konu, Osmanlı Bakanlar Kurulu’nda görüşülmüş ve Harbiye Nezareti, 8 Haziran 1919’da Mustafa Kemal Paşa’yı geri çağıracaktır.
Geri çağrılma yazısını alan Mustafa Kemal Paşa, 11 Haizran 1919’da kömür ve benzin yokluğundan dolayı dönüşünün gecikeceğini bildirmiş ve aynı yazıda “…çağrılma sebebinin lütfen açıklanmasını” istemiştir. Mustafa Kemal Paşa’ya verilen ilk cevapta, hükümetin aldığı karar gereğince geri çağrılmasının söz konusu olduğu bildirilmişti. Ancak aldığı bu cevaptan tatmin olmayan Mustafa Kemal Paşa, görevden alışının gerçek nedenini öğrenmek için durumu yakın dostu olan Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa, verdiği cevapta: “…sizin gibi değerli bir komutanın faaliyetlerinin kamuoyu üzerinde iyi bir etki bırakmadığını ileri süren İngilizler, İstanbul’a çağrılmamızı istediler” demişti.Mustafa Kemal Paşa, bu durumda yol ayrımına gelmişti. Ya, İstanbul’a geri dönecek ya da vatanın düşman işgalinden kurtarılması için faaliyetlerine devam edecekti.
Mustafa Kemal Paşa, Havza’da daha fazla kalamazdı. Kendisine Erzurum (23 Temmuz – 7 Ağustos 1919)’da bir kongre toplanacağına dair tamimlerin haberi gelmişti. Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’a gitmek için hazırlıklarını tamamladı ve Havza’da kendisini son kez ziyarete gelenlere;
-…”Ben artık Amasya’ya gidiyorum. Bugün artık bir üniforma sahibi değilim. Size evvelce de bildirdiğim gibi sadece bir millet adamıyım,” demişti. Bu sözleri ile İstanbul hükümetinin memuru değil sizinle beraberim mesajı ile Havza’dan 12 Haziran 1919 Perşembe sabahı Amasya’ya doğru yola çıkmıştı.
Enver Behnan Şapolyo, eserinde Atatürk’ün Havza’dan Amasya’ya doğru yola çıkış tarihini 13 Haziran Cuma günü olarak verir:
…”13 Haziran Cuma sabahı Amasya’ya doğru yola çıktılar. Yolda Merzifon yolunun birleştiği Geyikli değirmende bir müddet istirahat ederek, öğle yemeklerini burada yediler. Ali Fuat Paşa da bir nefer kıyafeti ile Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek üzere buraya gelmişti. Buradan hareket ederek akşama doğru saat 17.00’de Amasya’ya girdiler. Şehrin dışında Gezirlik mevkiinde askeri ve mülki heyetler ve halk tarafından karşılandılar. Hükümetin önünde otomobilden inerek burada bir müddet kaldı ve daha sonra kendisine hazırlanan eve gittiler. Ertesi Cuma günü, halkı camide toplayarak ihtiyar ve müteakit bir müftüye kendisi de hazır bulunduğu halde bir vaaz verdirdi. Gerçi bu vaazın aynısını Paşa, 13 Haziran Cuma günü Havza’da yapmıştı ama vaiz korkup kaçmıştı. Amasya’da ise müftü aldığı direktiflere göre memleketin düştüğü vaziyeti halka anlatmıştır. (Bakınız: “Mustafa Kemal Atatürk”, Kopernik Kitap:71, 2018, Sf:277)”
Mustafa Kemal Paşa, 12 Haziran 1919’da Havza’dan ayrılmış ve Amasya’ya gelmişti. Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler, Cülûstepe denilen yerde Amasya’nın askeri ve sivil erkânın da katıldığı bir halk tarafından karşılanmışlardı. Oldukça kalabalık olan ‘Karşılama Heyeti’nde şu isimler yer almaktaydı:
“1-Hacı Hafız Tevfik Efendi (Müftü),
2-Mutasarrıf Vekili Mustafa Bey,
3-Topçuzade Mustafa Bey (Belediye Reisi),
4-Kadıali Himmet Efendi,
5-Cemil Cahit Bey, (Toydemir, 5.Kafkas Fırkası Kumandanı),
6-Abdurrahman Kamil Efendi (Vaiz),
7-Hoca Bahaeddin Efendi,
8-Mevlevi Şeyh Cemaleddin Efendi,
9-Veysibeyzade Nafiz Bey,
10-Kurdoğlu Hasan Bey,
11-Ulemadan İbadizade Mehmet,
12-Şirvani H. Mahmut Efendizade Mehmet,
13-Şirvanizade Mehmet Efendi,
14-Mecdizade Sabri Efendi (Muallim),
15-Mecdizade Ahmet,
16-Eytam Müdürü Ali Efendi,
17-Hacı Mahmutzade Mehmet Efendi,
18-Miralayzade Hamdi Bey,
19-Kofzade Hafız Mustafa Efendi,
20-Şirinzade Mahmut Efendi,
21-Melekzade Süleyman Efendi,
22-Kahvecizade Mehmet Efendi,
23-Veysibeyzade Sıtkı Bey,
24-Seyfizade Ragıp Efendi,
25-Arpacızade Hürrem Bey,
26-Topçuzade Hilmi Bey,
27-Mehmet Ragıp Bey,
28-Yumukzade Hamdi Efendi,
29-Mumcuzade İsmail Hakkı Paşa,
30-Yörgüçzade Rasim Efendi,
31-Lütfi Bey (Türker),
32-Komiser İsmail Bey,
33-Komiser Muavini Osman Bey,
34-Harputizade Hasan Efendi,
35-Gazeteci Mehmet Sırrı Bey,
36-Polis Cemalettin Efendi,
37-Mehmet Ali Bey (Posta Telgraf Müdürü),
38-Abdurrahman Rahmi (Telgrafçı),
39-Jandarma Zabiti Ziya Bey,
40-Harputizade Hasan,
41-Eşraftan Topçuzade Münir,
42-Hacı Alizade Ahmet,
43-Payaslızade Yahya,
44-Tüccardan Bicanzade Süleyman,
45-Yumukosmanzade Hüsnü
46-Eşraftan Ilıcakların Halil,
47-Şurutuzade Tevfik,
48-Tiryakizade Tahsin,
49-Hacı Osmanzade Halil,
50-Çavuşluzade Ahmet,
51-Temiz Alizade Ahmet,
52-Küsuz Taşanzade Ahmet,
53-Bosnalızde Halim,
54-Yumukzade Ahmet Efendi. (Bakınız: Hüseyin Menç, “Milli Mücadele Yıllarında Amasya, Olaylar-Belgeler-Portreler, Amasya 2007, Sf:72)”
Yukarıda oldukça kalabalık olan ‘Karşılama Heyeti’ listesinde 31’nci sırada bulunan Lütfi Türker Bey, o gün için şunları anlatmıştır:
…”Paşa’yı Gezirlik mevkiinde bekledik. Otomobille geldi. Önümüzde durdu. Hepimizi selâmladı ve ellerimizi sıktı. Üstünde liva üniforması vardı. Hükümet binasına gittik. Eşraf ve ulemayı istedi. Oradakilere kısaca: …”birçok deliller göstererek memleketin akıbetinin vahim olduğundan, İstanbul hükümetinin bunun önüne geçemeyeceğini söyledi. Türkler kendi namus ve şereflerini muhafaza edeceklerinden emin olduğunu”da ilave etti. Sonra …“İçinizden bir heyet seçiniz. Gece uzun uzun konuşalım!” dedi. Gece sekiz kişilik bir heyet seçtik. Kaldıkları eve gittik. Orada vaziyeti daha geniş bir surette izah ettiler… (Bakınız: Enver Behnan Şapolyo, “Mustafa Kemal Atatürk”, 2018, Sf:278)”
Mustafa Kemal Paşa’nın mahiyetindekilerden Hüsrev Gerede ise aynı günü şöyle anlatmıştır:
…”Havza’dan Amasya’ya gelişimizde şehre gelinceye kadar bizi karşılayan olmamıştı ama en gönülden coşkun karşılama Amasya’da oldu. Daha sonra azmi, heyecanı, hareketliliği ve karar Kat ‘iliği ile bizi hayran bırakan Müftü Hacı Tevfik Efendi yanındaki eşraf heyeti ile geldi ve neden yollara düştüğümüzün idraki içinde olduğunu anlatan hava içinde, adeta minberden vaaz edercesine kelime ve harflerin üzerine basarak;
—“Beldemize hoş geldiğiniz Paşa… Bütün Amasya emrinizdedir. Gazanız mübarek olsun ” dedi.
Asla beklemediğimiz bu hitap aynı zamanda istikbâlin teşhisi gibi idi. Paşa elini uzatan bu mübarek insanın elini öpmek ister gibi eğildi. O üzerinde üniforması olan Anafartalar kahramanını muhabbetle kucakladı. Yanındaki zevatı bir bir tanıttı. Millî mücadelede ilk defa bütün bir şehir safhalarım öğrenme ihtiyacı duymadan, çetinliği besbelli vatan kurtuluşu mücadelesinin bayrağını açma kararındaki bir evlâdının safına katılıyor ve bunu mübarek bir din adamının rehberliği, delaleti, öncülüğü ile yerine getiriyordu. Paşa’nın çok yakınında idim. Kendisi memleketin içinde bulunduğu buhranı anlatmaya hazırlanır ve gayesi yolunda yardım ve anlayış beklerken bu beklemediği tasvip ve âdeta açık kart önünde öyle heyecanlandı ki, bana döndü:
-…”Hüsrev… Görüyor musun? Müftü Efendi Hazretleri ne söylüyor” dedi.
Ve o heyecan içinde diyeceğim ki, O ilk günlerin en güzel, inandırıcı, aydınlatıcı konuşmasını yaptı.
Amasya Müftüsü Hacı Hafız Tevfik Efendi’nin o aydınlık, imanlı, hakiki Türk din adamlarının vatanperverlik ve hamiyet terkibi cümlesi, benim için Millî Mücadele’nin ilk “Fetvası”dır. Kahraman, fedakâr, âlicenap Amasya halkı çok hürmet ettikleri ve değer verdiklerini ikametimiz sırasında her hadisede şahit olduğumuz Müftülerinin sözüne kalpleri ve bedenleri ile sadık kaldılar.”
Geldiği günün akşamında iftar yemeğinden sonra idare lambalarıyla aydınlatılan Hükümet Konağı’nda Amasyalılara hitaben bir konuşma yapan Mustafa Kemal Paşa, kendisine gösterilen yakın ilgiye teşekkür etmiş ve şunları söylemişti:
-…”Aziz Amasyalılar!
Padişah ve hükümet itilaf devletlerinin elinde esir bir vaziyettedir. Memleket elden gitmek üzeredir ve bu kötü vaziyete çare bulmak için sizlerle iş birliği yapmaya geldim. Hep beraber aziz vatanımızı ve istiklalimizi kurtarmak için gayretlerimizle çalışmalıyız.
Efendiler!
İzmir’in daha sonra Manisa ve Aydın’ın işgali gelecekteki tehlikeyi daha açık göstermektedir. İşgal ve ilhâk gibi hadiseleri, asil milletimizin tamamen muhafazası için mitingler yaparak milli heyecanı çok canlı bir şekilde göstermek lazımdır. Tahammülü imkansız bu acıklı vaziyetin karşısında derhal bir teşkilat kurmak ve büyük devletlerin mümessillerine tesirli telgraflar çekmek lazımdır.
Amasyalılar!
Burası Havza’dan ötesi Pontus oluyor. Sivas’tan doğusu Ermenistan’a katılıyor. Memleket, İngiliz Mandası altına giriyor. Tarihi büyük Türk milleti böyle bir esareti kabul edemez, milletimizin tarihi şerefi vardır.
Muhterem Amasyalılar!
Memleketin her tarafında ateşli çatışmalar başladı. Türk vatanseverlerin gayreti ile garp memleketlerimiz de milli cepheler kuruldu. Cenupta Fransızlarla el birliği yapan Ermenilere karşı saldırmaya başladılar. Erzurum’da Ermenilere karşı mücadele başlamıştır. Amasyalılar;…Ne diyorsunuz, burada da mutlaka her türlü haklarımızı korumak için Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurmalıyız.
Amasyalılar!
Düşmanların Samsun’dan yapacağı her hangi bir huruç (çıkartma) hareketine karşı ayaklarımıza çarıklarımızı çekerek vatanın en son kıyısına kadar müdafaa edeceğiz. Allah milletimize mağlubiyeti gösterirse bütün evlerimizi, mallarımızı ateşe vererek ve vatanı bir harebazara çevirerek boş bir halde düşmana bırakacağız. Amasyalılar, buna hep beraber yemin edelim.”(Bakınız: Ahmet Demiray, Resimli Amasya Tarihi, 1954,Sf:136)
Mustafa Kemal Paşa’nın (12 Haziran 1919)Amasya’ya geldiği günün gecesini, Yavuz Sultan Selim Han’ın doğduğu ve halk tarafından “Saray Düzü” diye bilinen yerdeki askerî kışlada geçiren Paşa’yı ziyaret edenler arasında Sultan Bayezıd Camii vaizi Abdurrahman Kâmil (Yetkin) Efendi de vardı.
Saraydüzü Kışlası, 1919 yılında 5.Kafkas Fırkası’nın Karargâhı olarak kullanılmış daha sonra, Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki askeri erkânın ikamet yeri olmuştur. Milli Mücadelenin o zor günlerinde çok önemli kararlar alınıp görüşmeler yapılmıştır. 21-22 Haziran 1919 gecesi, sabaha kadar devam eden müzakereler sonunda kararlaştırılan ve 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, 20.Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa ile birlikte eski Bahriye Nazırı Hüseyin Rauf tarafından imzalanan Amasya Tamimi’in bütün dünyaya duyurulduğu yer olması bakımından yakın tarihimizde önemli bir mekân durumuna gelmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın (12 Haziran 1919)Amasya’ya geldiği günün gecesini, Yavuz Sultan Selim Han’ın doğduğu ve halk tarafından “Saray Düzü” diye bilinen yerdeki askerî kışlada geçiren Paşa’yı ziyaret edenler arasında Sultan Bayezid Camii vaizi Abdurrahman Kâmil (Yetkin) Efendi de vardı.
Abdurrahman Kâmil Efendi, o geceki ziyaretini şöyle anlatıyor;
“…O gece, yani Perşembeyi Cumaya bağlayan gece Mustafa Kemal Paşa’yı karanlık odada” ziyaret ettim. Konuşmalar bittikten sonra müsaade istedim. Yarınki Cuma günü vaaz edeceğimi onun için erken gitmem gerektiğini söyledim. Paşa ayağa kalkarak elimi öptükten sonra:
-…”Baba yanınıza adam katayım mı? Karanlıktır!”Dedi.
Ben, Gözlerimin ışığı beni götürür, diye cevapladım. Paşa tekrar elimi öperek
-…”Baba bu işte Muaffak olmakta var, olmamakta var. İnşallah olacağız. Eğer olamazsak bizi asarlar, kelle gider ne dersin?” dedi.
Ben, Hey oğul sen ki genç yaşında başını vatan ve millet uğruna feda etmişsin koy benim bu ihtiyar kellede senin uğruna feda olsun, dedim. Tekrar elimi öperek, yanıma Komiser Osman Efendi’yi katarak uğurladı.
Sabah Kalktım camiye gitmek üzere hazırlanırken, kapı çalındı, açtım. Komiser Osman Efendi ile karşılaştım. Osman Efendi resmi bir selam verdikten sonra elimi öptü ve bir kâğıt uzattı:
—“Paşa Hazretleri gönderdi bunu” dedi.
Bende kâğıdı aldım, öptüm ve başımın üzerine götürerek baş üstüne dedim.
O günkü vaaz konum zekât-fitre hakkında idi. Paşa’dan gelen pusula üzerine vaaz konumu değiştirmek gerekti. Kısa bir zamanda ne hazırlanır? Vatanın kurtulması değil mi o kadar dedim. Camiye gittim. Cami kalabalık, halk abdest alıyor, namaza hazırlanıyordu. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları da dolaşıyordu. Bu sırada ezan okundu namazı kıldıktan sonra nasihate başladım. Namaz bittikten sonra şüheda ruhuna ithaf edilmek üzere bir mevlid-i şerif okutuldu. O gün Amasya kasabası mahşeri bir kalabalık arz ediyordu. Bütün kaza halkı bu muazzam toplantıya iştirak ve vatanî hizmetlerdeki vazifeleri paylaşmak için can atarak gelmiş bulunuyorlardı.
Mevlid-i şerif kıraatından sonra, cemaat-i İslamiye tam bir iman varlığı ile ellerini semaya doğru kaldırarak içten gelen samimi duadan sonra cami-i şeriften çıkarak, cami-i şerif haricindeki geniş sahayı bir anda doldurmuş bulunuyordu. Cemaatin kesafeti tahminen otuz binden fazla bundan eksik değildi.
Sultan Bayezid Camiinin bahçe kapısı üzerine çıkan Mustafa Kemal Paşa, hitabesine başlayıp, Türk Milletinin mukadderat-ı hakkındaki acı safahatı birer birer izaha çalışarak bir hiddet-i millîye ile bu geçirilen felâketin ancak refah yolunu aşabilecek geleceğine kani olduğunu söylemekle nutkuna son verdikten sonra, konuşma hakkını muhterem üstadımız Abdurrahman Kâmil Efendi Hazretlerine tevdî buyurdu.
Ve üstadı muhterem söze başlayarak dedi ki:
—“Muhterem Evlâtlarım! Paşa Hazretlerinin açıkça izahatta bulundukları Türk Milletinin, Türk Hâkimiyetinin artık hikmet-i mevcudiyeti kalmadığı tahakkuk edince ve milletimizin mukadderat-ı endişeli bir duruma düşünce artık bu devletin mevcudiyetine hürmet etmek bence doğru bir yol değildir. Madem ki milletimizin şerefi, haysiyeti, hürriyeti, istiklâli tehlikeye düşmüştür, artık başımızdaki bu hükümetten bir iyilik ummak bence abestir. Şu andan itibaren padişah olsun, isim ve unvanı ne olursa olsun hiçbir şahsın ve makamın hikmet-i mevcudiyeti kalmamıştır. Yegâne çare-i halas halkımızın doğrudan doğruya hâkimiyetini eline alması ve iradesini kullanmasıdır. Binaenaleyh işte size “Hazret-i Ömer gibi bir Başbuğ” diye Mustafa Kemal Paşa’yı gösteriyor ve kendileri de Paşa’ya yönelerek:
Muhterem Paşa Hazretleri;
Şu görmüş olduğunuz Türk Evlatlarının heyet-i umumiyesi başta ben olmak şartıyla şu andan itibaren size biat etmiş bulunmaktayız. Vatan ve Milletimizin refah yolunu buluncaya kadar sizlerle el birliği yapacaklarına söz veriyoruz.” diye hitabelerine son veriyor. Ve bu suretle millî mücadelenin ilk temel taşı burada atılıyordu.
Amasya Tamiminin hazırlanma arifesinde ki bu ve buna benzer hadiselerin “Amasya halkı da başta Müftü Hacı Tevfik Efendi, Hoca Abdurrahman Kâmil Efendi ve Şeyh Cemaleddin Efendiler olmak üzere millî irâdeye geçişte ve Millî Mücadeleye başlamada Mustafa Kemal Paşa’ya destek olmuşlardır” ve bu maya çok geçmeden tutmuştur. Ertesi günü Sel ağzı meydanındaki Atik-i Ali mektebinde toplanan Amasyalılar “Müdafa-i Hukuk Cemiyeti”ni kurdular. Bu cemiyetin ilkmaddi yardımı yine Abdurrahman Kâmil Efendi’nin bir mendil içinde Mustafa Kemal Paşa’ya verdiği beş altın oldu. (Bakınız: Cemal Kutay,“Millî Mücadele Hutbesi ve Abdurrahman Kâmil Efendi, 67. Yılında Amasya Tamimi”- Hüseyin Menç, Samsun- 1986, Sf:30)
Amasya Tamimi,
Mustafa Kemal Paşa’nın daha önce askeri kumandanlara ve mülki amirlere gönderdiği tebliğ ve tamimlerle, halka açıkladığı hususların bir program ve karar halinde ifadesidir. Mustafa Kemal Paşa tarafından hazırlanan Amasya Tamimi; Rauf Bey (Orbay), Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Refet Bey (Bele) ve Mustafa Kemal Paşa’nın yanında bulunanlar tarafından imzalanmıştır.
Amasya’da, Amasya Tamimi’nden başka bir takım önemli kararlar da alınmıştır. Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın deyimiyle “Mukaddes İttifak” adını alan bu kararlar arasında bir tanesi de, askeri ve milli teşkilatın hiçbir suretle kaldırılamayacağı hakkındaki karardı. Buna göre, kumanda hiçbir suretle terk edilmeyecek ve başkasına bırakılmayacaktı. Silah ve mühimmat elden çıkarılmayacak, vatanın herhangi bir tarafında yeniden başlayacak düşman işgali karşısında birlikte ve müştereken hareket edilecekti.
Amasya Tamimi’nin Kapsamı Mustafa Kemal Paşa’nın yaveri Cevat Abbas Bey’e, dikte ettirdiği genelgenin esasları şunlardır:
“1. Yurdun bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir.
Mustafa Kemal Paşa, daha o günlerde vatanı bir bütün olarak görüyordu. Ancak, fikir ayrılıkları en yakın çalışma arkadaşları arasında da kendini göstermeye başlamıştı. Kazım Karabekir Paşa, Sivas Kongresi’nden önce, Erzurum Kongresi’nin toplanmasını ve Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’in bu toplantıya katılmak için Erzurum’a gelmelerini arzulamıştı.
Bütün ülkeyi içine alan Sivas Kongresi’nin toplanması kararı ve bunun Amasya Tamimi ile açıklanması, Mustafa Kemal Paşa ile Kazım Karabekir Paşa arasında fikir ayrılığına sebep olmuştur. Ali Fuat Cebesoy’a göre: …“Ne yazık ki, bu ihtilaf (uyuşmazlık) ileride ve bilhassa Sivas Kongresi’nden önceki günlerde kendisini ziyadesiyle hissettirmişti.”
Mustafa Kemal Paşa, Amasya Tamimi’nin Erzurum’a bildirilmesinden sonra, Kazım Karabekir Paşa’nın tutumuna değinerek Ali Fuat Cebesoy’a:
-…”Erzurum’dan böyle bir cevap alacağımı tahmin etmiştim. Yanılmamışım. İstanbul’da kendisiyle görüştüğüm zaman şarkta muhtelif namlar altında toplanmış olan teşekkülleri birleştirerek Erzurum’da bir mukavemet merkezi yaratılmasının ve Milli bir Türk Hükümeti’nin esaslarını kurarak yine buradan harekete geçilmesinin isabetinden bahsetmişti.” demiş ve sonra ilave etmişti;
-…“Memleketi, şark ve garp diye ikiye ayırmak doğru değildir. Vatanı bir bütün olarak mütalaa etmeli, kurtuluş için umumi çareler aramalıdır.”
Buna karşılık Kazım Karabekir Paşa, milli bir karar olmadan ve mevsimsiz olarak İstanbul Hükümeti’ne karşı vaziyet alınacağından endişe etmekte ve vakitsiz, İstanbul Hükümeti ile ipi koparmayı bile zararlı bulmaktaydı. En önemli arzusu Erzurum Kongresi’nin toplanmasıydı. Kazım Karabekir bu konudaki düşüncelerini şu cümlelerle anlatır: …“Çünkü Erzurum Kongresi olsun, toplanıp da kararlarımızı millete verdirmek mümkün olmayacak, cihana karşı Anadolu’da birkaç kumandanın ihtilali şeklinde çirkin bir şey yayılacaktı. Bundan başka, dâhilde emir ve kumanda ile milleti yer yer aleyhimize kıyama ve vaziyeti daha berbat bir hale getirecektik. Ben bu fikri sonuna kadar muhafaza ettim. Bunun için Kemal Paşa’nın bu şiddetli harekâtını hüsnü telakki etmedim.
Mustafa Kemal Amasya Tamiminin yayınlanmasından sonra gelişen olayları şöyle anlatır:
-…“Ayın 25’nci günü, Sivas’ta aleyhimde bazı yakışıksız olaylar çıkmaya başladığını haber aldım. 25-26 Haziran gecesi, yaverim Cevat Abbas Bey’i çağırdım ve yarın sabah karanlıkta Amasya’dan güneye hareket edeceğiz, dedim. Bu gidişin gizli tutularak hazırlık yapılması için emir verdim. Bir yandan da 5’nci Tümen Komutanı ve kurmay heyetimle gizli olarak şu tedbiri kararlaştırdık:
5’nci Tümen Komutanı, tümeninin seçkin subay ve erlerinden oluşmuş, oldukça kuvvetli bir atlı piyade birliğini hemen o geceden başlayarak süratle kuracaktı. Ben 26 Haziran sabahı karanlıkta arkadaşlarımla birlikte otomobille Tokat’a hareket edecektim. Birlik kurulur kurulmaz, Tokat üzerinden Sivas’a doğru sevk edilecek ve benimle bağlantı kurmaya çalışacaktı. Hareketimiz hiçbir yere telgrafla bildirilmeyecek ve elden geldiği kadar Amasya’da da açıklanmayacaktır.
26 Haziran’da Amasya’dan yola çıktım.
Tokat’a varır varmaz telgrafhaneyi gözaltına aldırarak benim gelişimin Sivas’a ve hiçbir yere bildirilmemesini sağladım. 26-27 Haziran gecesini orada geçirdim, 27’sinde Sivas’a hareket ettim. Otomobille Tokat, Sivas arası aşağı yukarı altı saattir.Sivas Valisi’ne, Tokat’tan Sivas’a hareket ettiğimi bildirir açık bir telgraf yazdım. İmzada “Ordu Müfettişliği” unvanını kullandım. Telgrafta, bile bile çıkış saatimi kaydetmiştim. Fakat bu telgrafın yola çıkışımdan altı saat sonra çekilmesini ve o zamana kadar Sivas’a hiçbir şekilde bilgi verilmemesini sağlayacak tedbirleri aldırdım.”
Mustafa Kemal Paşa, 27 Haziran’da Sivas’ta ordu ve büyük halk kitlesi tarafından candan gelen bir sevinç ve heyecanla karşılanmıştı. Paşa’nın Sivas’ta İlk işi, aleyhinde propaganda yapan ve kendisini yakalamak için fırsat arayan Elazığ Valisi Ali Galib’i sorguya çekerek kendisine gereken dersi vermek oldu; Mustafa Kemal Paşa’nın, Samsun ve Amasya havalisindeki bu faaliyetinden kuşkulanan Dâhiliye Nazır’ı Ali Kemal bir tamim neşretmişti. Bu davanın büyüklüğünü ve kutsiyetini Ali Kemal de anlayamamıştı. Mustafa Kemal Paşa, Amasya’dayken Sivas’ta da aleyhinde şunlar cereyan ediyordu: Ali Kemal’in tamimi Sivas’a geldiği zaman İstanbul’dan Elaziz Valisi Erkânıharp Miralaylarından Ali Galip adında birisi on kadar adamıyla Sivas’a geldi. Ali Galip, Sivas’ta kalarak, Sivas sokaklarında “Mustafa Kemal hain, asi ve muzır bir adamdır.”Diye duvarlara yaftalar yapıştırmakla kalmamış, Sivas Valisi Reşit Paşa’ya giderek: “Mustafa Kemal’i yakala, kollarını bağlayarak İstanbul’a gönder” diye birde telkinde bulunmuştu. Bu hadiseleri Amasya’da işiten Mustafa Kemal, derhal güzide zabit ve efrattan mürekkep atlı bir müfreze teşkil etmişti.
Dâhiliye Nazır’ı Ali Kemal şu tamimi göndermişti:
“Mustafa Kemal Paşa büyük bir asker olmakla beraber siyaset-i zamana o derece âgâh olmadığı için fart-ı hamiyet ve gayretine rağmen, memuriyet-i cedidesinde asla muvaffak olamadı. İngiliz mümessili fevkalâdesinin talep ve ısrarıyla azledildikten sonra yaptıkları ve yazdıklarıyla da bu hususlarını daha ziyade meydana vurdu. Redd-i İlhak Cemiyetleri gibi Karesi ve Aydın havalisinde ahali-i İslamiyeyi nahak yere kırdırmaktan ve bu vesileden istifadeyle halkı haraca bağlamaktan başka bir iş görmeyen emirsiz, saygısız ve gayrikanuni teşkil edilen bazı heyetler için öteden beri çektiği telgrafnamelerle de hatay-ı siyasisini idareten de arttırdı. Müşarünileyhin İstanbul’a celbi Harbiye Nezareti’ne ait bir vazifedir. Lakin Dâhiliye Nezareti’nin size emri kat’isi artık o zatın mâzul olduğunu bilmek, kendisiyle hiçbir muamele-i tesmiyeye girişmemek, umuru hükümete müteallik hiçbir matlubunu is’af ettirmemektir. Bu talimat dairesinde hareket etmekle ne gibi mesuliyetlerin mündefi olacağını takdir buyuracağınızdan ve bu mühim ve vahim dakikalarda memur ve ahali; her Osmanlı’ya terettüp eden en büyük vazife, sulh konferansınca mukadderatımıza dair karar verilirken beş senedir yaptığımız cinnetlerin hesapları görülürken artık aklımızı başımıza devşireceğimizi göstermek akilâne ve müdebbirâne hareketlere imtisal etmek; fırka, mezhep ve ırk ihtilaflarını gözetmeksizin her ferdin hayatını, malını, ırzını sıyanetle nazar-ı medeniyette bu memleketi bir daha lekelemek değil midir?
Mustafa Kemal Paşa azli hakkında Dâhiliye Nazır’ının göndermiş olduğu tamime, Sivas’tan Sadrazama ve Harbiye Nazır’ına telgraflar çekerek protestoda bulundu. Valilerle, komutanlara gönderdiği tamimde ise, “Vatanı kurtarmak gayesine dayanan milli hizmetlerini milletin göğsünde bir fert olarak dahi takip etmenin kendisi için en ulvi bir vazife ve en kat’i bir emel” olduğunu bildirdi.
Mustafa Kemal Paşa, Sivas’tan Erzincan’a geçti. 2 Temmuz’da Erzincan’dan Erzurum’a geçerken, Mabeyn Başkâtibi’nden aldığı bir telgrafta, padişah adına Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a çağrıldığı öngörülmekte, şayet İstanbul’a gelmesi mümkün olmadığı takdirde, Harbiye Nezareti’nce görevinden uzaklaştırılması uygun görülmediğinden iki ay için hava değişimi alması ve barış sağlanıncaya kadar da istediği bir yerde istirahat etmesi tavsiye olunmaktaydı. Harbiye Nezareti’nden de aynı ricayı tekrarlayan aynı anlamda bir telgraf gelmişti. Mustafa Kemal Paşa, bu telgrafların her ikisine de “Anadolu’dan ayrılmayacağı ve görevine devam edeceği yönünde” bir cevap bildirdi.
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.