Komplo teorilerinin temel konularından birisidir “Mavi Kanlı İnsanlar” konusu. Sayısız iddia ve görüş ortaya atılmıştır bu konuyla ilgili ancak böyle insanların varlığına ilişkin henüz bir kanıt bulunamamıştır. Anunnakilerin ve onların dünyadaki temsilcisi olan ailelerin mavi kanlı olduğu ile ilgili görüşlerde mevcuttur. Biz de bu konuyu araştırarak mavi kan konusunu iki şekilde değerlendirdik; Sembolik ve Biyolojik
“Mavi Kan” sembolik bir kavram ise bize neyi anlatıyor?
Bununla ilgili görüşlerden ilkine bakacak olursak; bu terimin aslı İspanyolca’da ‘Sangre Azul’ Olarak bilinmektedir. İspanya’da, Kastilyalı krallar “Arap veya Yahudi kanı taşımadıklarını” ima etmek için ‘Sangre Azul’ yani ‘Mavi Kanlı’ olmakla övünürlermiş.
İkinci bir görüş de; benzer şekilde İspanya merkezlidir. Güneşten korunan beyaz tenli İspanyol aristokratlarının kollarında mavi damarlar daha belirgin görünmekte oysa yakıcı sıcakta tarlada çalışan köylülerin vücudu güneş yanığı içinde kalmaktadır. “Mavi Kanlılar” terimi mavi damarlı soyluları işçi ve köylülerden ayırmak üzere İspanyol diline girmiş ancak; daha fazla sahip çıkanlar ise İngilizler olmuştur. Sürekli eldiven giyen soylu kadınların bembeyaz tene ve mavi-mora yakın el damarların olması da bu iki görüşü desteklemektedir.
Üçüncü bir görüşe göre ise; Avrupalı asiller vaktiyle Tanrı’nın adını kullanarak sık sık yemin ederler, hatta küfür ederlermiş. “Nom de Dieu = Tanrı’nın adı” yahut “Par le sang de Dieu = Tanrı’nın kanı adına” en çok kullandıkları küfürmüş. Rivayete göre, bir din adamı Tanrı’nın adını lekeleyen bu tür küfürleri yasaklamış. Asiller de, dillerini tutamadıkları için, “Dieu = Tanrı” kelimesini, sesçe benzeyen ama masum “Bleu = Mavi” ile değiştirip, “Par Sang Bleu” şeklinde küfreder olmuşlar. Bu küfürleri sadece asiller kullandığı için, halk, asil sınıfa “lessangbleus” yani “Mavi Kanlılar” adını takmış.
Bir başka görüş ise; Agryria ismi verilen bir deri hastalığıyla ilgili. O vakitler soylular kendilerini her türlü hastalıktan ve özellikle vebadan korumak amacıyla gümüş çatal bıçaklar kullanır ve hatta gümüş tabletler yutarlarmış. Gümüşün fazla kullanılması durumunda Agryria denen bir deri hastalığı ortaya çıkmakta tenleri maviye benzeyen insanlara sebep olmaktaymış. Aynı hastalıktan muzdarip olan bir diğer grup ise gümüş madenlerinde çalışan işçilerdir.
Tüm bu görüşleri sunduktan sonra diyoruz ki “Mavi Kanlılar” teriminin eğer bir sembolik anlamı varsa; bize göre en makul açıklama bu yakıştırmanın beyaz tenlerini koruyabilmiş asilzade sınıfından ortaya çıkmış olmasıdır. Mavi kan teriminin ortaya çıktığı dönemlerde, işçi sınıfı aydınlanan günle birlikte çalışmaya başlar ve gün batana kadar mesailerine devam ederlerdi. Çalışmak zorunda olmayan asil sınıf ise şapkalarıyla gezen beyler ve yaz kış ayrımı olmadan ellerinden şemsiyelerini düşürmeyen hanımlardan oluşmaktaydı. İşçi sınıfı tüm gününü güneş altında çalışarak geçirdikleri için ten renkleri esmerleşirdi. Güneşten korunabilen ve beyaz tenlerini muhafaza eden asilzade sınıfının ise damarlarından akan kan, ten renkleri sebebiyle seçilebilir hale gelirdi. İşte bu mavi kandı.
Bu yüzden de soylu kişilerin kanlarının mavi olduğuna dair bir rivayet ortaya çıkmış olabilir. Günümüzde bile “mavi kanlı” deyişi işaret edilen kişinin soylu olduğunu göstermektedir.
Kısaca “Mavi Kan” Avrupa soylularının damarlarında akan, asilzadelerin beyaz derilerinin altında görülen mavimtrak grimsi bir kan olarak görülmektedir. Hatta Avrupa Birliği bayrağında bulunan mavi fon üstündeki yıldızlarında bu aileleri simgelediği iddiaları mevcuttur.
“Mavi Kan” eğer sembolik değilse, fiziksel olarak nasıl olabilir?
İnsan, hayvan ve bitkide oksijen taşıyıcı moleküller mutlaka bir metal içermektedir ve Oksijen bu metale bağlanıp taşınmaktadır. Metali sırtlayan/taşıyan protein zincirlerine”Globulin”demekteyiz.
Omurgalılarda, oksijen taşıyıcı moleküllerin genel adı “hemoglobin” olarak bilinir ve metal olarak demir kullanan moleküllerdir. Demir oksijene bağlandığında paslanan çivilerde de görüldüğü üzere kırmızı rengini almaktadır. Hemoglobin metali % 90 demirden oluşmakta, ancak içinde küçük bir miktar bakır da bulundurmaktadır.
Yerküremizdeki omurgasız, küçük deniz hayvanlarında metali bakır olan oksijen taşıyıcı moleküllerde keşfedilmiş ve “hemocyanin” adi ile adlandırılmıştır. Bakır oksijen ile birleştiğinde mavi renk almaktadır. Avrupa’daki kiliselerin mavi çatıları bu sayede olmaktadır. Kısaca mavi renkli kanı olan canlılarda oksijen taşıyıcı moleküldeki metalin bakır olduğunu direkt söyleyebiliriz.
O zaman şöyle diyebilir miyiz?
İnsan kanında demir hâkim ama; biraz bakır bağlanan kısmı da var hemoglobinin. Bu yüzden de insan kanı kırmızıdır. Anunnakilerin ve onların dünyadaki temsilcileri olan ailelerin kanında ise yüksek miktarda bakır hâkim olabilir ve düşük oranda ikinci bir metal de olabilir. Bu sayede kan renkleri mavi olanlar olabilir. Kısaca kırmızı kanlı varlıklara sıcakkanlı –mavi kanlı varlıklara soğukkanlı da diyebiliriz.
Biz de mavi kanlı olsaydık ne değişirdi?
Kanımızda demir yerine bakır daha fazla olsaydı, yani mavi kanlı olsaydık çok daha farklı olabilirdi belki de çünkü bakırın iletkenliği çok yüksektir. Hatta bakır, altın ve gümüşten sonra en iletken metaldir. Bakırın sağladığı bu yüksek iletkenlik zihin ve beden fonksiyonlarına algı açıklığı, uzun mesafe iletişim gibi ekstra özellikler kazandırıyor olabilir. Bakır ayni vücut içinde iletişimi de yükseltebilir. Sağlıklı insanda her tür yara çok daha çabuk iyileşmekte ve hücreler birbirleriyle hücre zarı tonusu /elektrik potansiyelini her an paylaşmaktadır. Yaralı doku çevresindeki sağlıklı hücre sinyalini bakır iletkenliğiyle ne denli güçlü alırsa o kadar çabuk toparlanabilir.
Bakırın ikinci faydası dokuya oksijen sağlama gücü olabilirdi. Hemoglobin molekülünde demire bağlı oksijenin, demirden ayrılıp dokuya salınımı ve hemocyanin molekülünde bakıra bağlı oksijenin bakırdan ayrılıp dokuya salınım dinamikleri farklıdır. Demirden ayrılış çevre şartlar ile çok ilgilidir. Dokudaki düşük oksijen yanında demir mitokondrial aktiviteden etkilenmektedir. Mitokondri aktif enerji üretiyorsa demir dokuya daha yoğun oksijen serbest bırakmakta aksi halde ise daha düşük miktarda oksijen bırakmaktadır. Bakırdan oksijenin serbest bırakılması ise çevresel şartlardan göreceli olarak daha bağımsızdır.
Bakır; altın ve gümüşe kıyasla daha ulaşılabilir olduğu için tek başına ya da başka metaller ile karıştırılarak tarih boyu hep kullanılmıştır. Örneğin; kalay ile karıştırıp bronz üretilmesi gibi…
Sonuç olarak; mavi kanlı bir insan ortaya çıkana kadar burada anlatılanlar hep bir olasılık olarak kalacaktır.
Bu araştırmamda bana yardımcı olan sevgili dostum Hematopatolog Dr. Özden Özer’e teşekkürler.
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.