Merhaba,
Varlıklarını ilk öğrendiğimiz andan itibaren koruyup kolladığımız, kavuştuktan sonra uykusundan beslenmesine, giyiminden gideceği okula kadar her şeyini büyük bir titizlikle düşündüğümüz çocuklarımızın dijital beslenmesine gerekli özeni gösteriyor muyuz? 80’lerde doğup büyüyen ve y kuşağı bir başka deyişle milenyum kuşağı olarak söz edilen bizler, teknoloji ile ilk gençlik yıllarımız da tanıştık fakat o zaman ki internet dünyası şimdiki kadar geniş çaplı değildi.
Aslında internetin kökeni 196O yılında kendine özel bir bilgisayar ağı kurmak isteyen Amerika Birleşik Devletleri’ne dayanır. Yapılan araştırmalar sonucunda 1980’ler de yani bizim doğduğumuz yıllarda internetin temeli oluşturulmuş, 1990’larda uluslararası ağın yaygınlaşması ile ilk gençlik yıllarımızda hayatımıza girmiş ve dünya genelinde teknolojik açıdan köklü bir değişim meydana gelmiş, dijital ağ bağlantısında ve kullanımında 2000’li yıllar ile büyük gelişmeler görülmüş, iletişim akışı da giderek hızlanmıştır.
Günümüzde dijital ortam sadece veri akışı sağlamak için değil, aynı zamanda sohbet etmek, alış veriş yapmak, film izlemek, oyun oynamak, yurttan ve dünyadan gelişmeleri öğrenmek, başkalarının yaşamlarını takip etmek içinde kullanılıyor. Sosyal paylaşım ağları sadece iletişim kurmayı değil, bireylerin kendilerini ifade edebilmelerini de sağlayarak, kullanıcılara duygusal bir tatminde yaşatıyor. Sosyal medyadaki beğeni sayımız kadar sevildiğimizi düşünür hale geldik ne yazık ki.
Ailecek yaptığımız tatillerde çektiğimiz karelerden, çocuklarımızın yıl sonu gösterilerine kadar yaşadığımız her anı dijital sergilemeye kendimizi o kadar kaptırmış durumdayız ki, mevcut deneyimi iyice özümseyip ondan gerekli zevki alamıyor, aslında çoğu zaman anı kaçırıyoruz. Fakat bunun yanı sıra dijital kameralar sayesinde hayatımızdaki önemli olayların, dönüm noktalarının ve belki de geriye döndüğümüzde fotoğraflara bakıp hatırlayacağımız birçok anın kıymetli hatıralarını da oluşturuyoruz.
Bizim çocuklarımız yani 2010 yılından sonra doğanlar çok ama çok başka çocuklar. Çünkü onlar birer “Alfa”. “Alfa kuşağını” teknolojik gelişme kavramı tam olarak tanımlayamıyor. Hamilelik sürecinde çektiğimiz 3D fotoğraflar sayesinde teknoloji ile daha anne karnındayken tanışıyorlar. Bizler internet, cep telefonu, diz üstü bilgisayar gibi teknoloji değiştikçe hayatımıza giren cihaz ve kavramları sonradan kendi kendimize öğrendik. Oysa Alfa kuşağı olan çocuklarımızın hepsi dijital kuşağın çocukları olarak doğuyor. Bu nedenle ebeveynleri olarak bizler, onları bu konuda yönlendirirken kendi anne babalarımızı model alamıyoruz. Biz Y kuşağı anneler sürekli değişen dijital alemde alfa kuşağı olan çocuklarımız ile yol almaya uğraşıyoruz ama ayak uydurmak için de bir hayli mücadele ediyoruz.
Peki sahip olduğumuz teknolojiyi nitelikli kullanıp aktarabiliyor muyuz?
Maalesef ki çocuklarımız ile baş edemediğimiz durumlarda, çok yorulduğumuz zamanlarda, çocuklarımız çok hareketli olduğu durumlarda, arkadaşlarımız ile dışarı çıktığımız, rahat sohbet etmek istediğimiz zamanlarda, çocuğumuz ağladığında susturmak istediğimizde, ısrar edip tutturduğunda akıllı cihazlarımızı ellerine veriyor ve sakinleşmelerini, susmalarını, durmalarını, bir an bile olsa kafamızı dinlemeyi istiyoruz. Sınırsız bir dünyanın içerisinde çocuğumuzun yalnız başına dolaşmasına müsaade ederek, bir araca bağımlı olarak kendini oyalayabileceğini ve sakinleşebileceğini öğretiyor, kendini yönetme becerilerinin gelişmesine engel oluyoruz. Toplum içinde etkin davranabilmek için çocuklarımızın duygularla uygun biçimde baş etmeyi öğrenmesi gerekir. Kendini yönetmeyi ve duygularımızla başa çıkmayı öğrenmek çok önemli bir yaşam becerisidir. Bu da her sıkıntılı durumda elimizi teknolojiye atarak değil; çocukların ancak deneyimle öğrenebileceği bir beceridir. Bugünkü dijital çocukların hala oyun parkındaki demirlere asılmaya, bisiklet sürmeye, tepelerden yuvarlanmaya, ağaçlara tırmanmaya ve bizimle gerçek oyunlar oynamaya ihtiyaçları var. Teknolojinin bu deneyimlerin önüne geçmesi ve bunların yerini almaması çok önemlidir.
Boston Tıp Merkezi’nin 2014 yılında yaptığı etnografik araştırmada, bir alışveriş merkezinin yemek katındaki ebeveynler gözlemlenmiş. Bu araştırmada, pek çok ebeveynin kendisini cihazlarına çok fazla kaptırdığı ve bunun çocuklarının davranışlarını olumsuz yönde etkilediği ortaya çıkmış. Dahası, cihazlarına gömülmüş ebeveynler çocukları ile daha olumsuz etkileşimlerde bulunma eğilimindeymiş. Araştırmacılar, bir çocuğun akıllı cihazını kullanan annesinin yüzünü ekrandan kaldırmaya çalıştığını ama bunda başarısız olduğunu ve anne ile “akıllı cihazın annesini kendinden çaldığına inanan” çocuk arasında o anda olumsuz bir etkileşim olduğunu ortaya koymuş.
Ebeveynler olarak bizim yoğun dijital meşguliyetimizi çocuklarımızın yanında sürdürmemiz, onların bilinç altlarına akıllı cihazımızın onlardan daha önemli olduğu mesajının gitmesini sağlar. Bu durumda çocuklarımız kendilerini ihmal edilmiş ya da önemsenmemiş hisseder ki bu da çocuklarımız ile kurduğumuz ilişkiyi olumsuz yönde etkileyebilir.
Teknolojiyi doğru biçimde kullandığımızda çocuklarımızın önemli ilişkiler kurup bunları sürdürmesine olanak sağlayabiliriz. Örneğin; uzakta olan aile büyüklerimiz ya da bireylerimiz ile görüntülü sohbet gerçekleştirerek çocuklarımızın ilişkilerini destekleyebiliriz.
Teknolojiyi bir amaç olarak kullanmalıyız ve bu konuda da çocuklarımıza rol model olmalıyız. Amaçsız bir şekilde sosyal medyada gezinmek, sosyal medyada yaşanan mutlulukların gerçek hayatın önüne geçmesi, sosyal ilişkilerin giderek zayıflaması ve sosyal medyada yapılan görüşmelerin artması sosyal medya bağımlılığını tetiklemektedir. Sosyal medyayı aşırı kullanan ve sosyal ağlarla sıkı bir ilişki kuran birey “sosyal medya bağımlısı” olarak ifade edilmektedir ki bu da hepimizin özellikle çocuklarımız adına en ürktüğümüz durum.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2019 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, 16-74 yaş grubundaki bireylerde internet kullanım oranı %72,9 dan %75,3 e yükselmiş. Geniş bant ile internete erişim sağlayan hanelerin oranı %82,5 iken %87,9 olmuş. Yine aynı kurumun yaptığı bir başka araştırmada; ülkemizde 6-15 yaş çocukların %60,5’i bilgisayar, %50,8’i internet, %24,3’ü cep telefonu kullanıyormuş. Türkiye’de bilgisayar kullanma yaşı 8’e, cep telefonu kullanma yaşı ise 10’a düşmüş. Ailelerin %84,91’i araştırma yapmak, %82.08’i sosyal medya kullanmak, %76,42’si gazete okumak için teknolojiden faydalanırken, çocukların %84,31’i oyun oynamak, %56,86’sı film izlemek ve %50,98’i eğitim amaçlı faydalanıyormuş.
Söz konusu araştırma sonuçlarına baktığımızda “Çocuklarımızı dijital bakımdan yetersiz kılmadan, teknolojiden sağlıklı ve kullanışlı biçimde en fazla nasıl yararlanabiliriz? Çocuklara doğru teknoloji ve internet kullanımı nasıl öğretilmeli?” soruları düşüyor aklımıza. Ben de bu soruların cevaplarını bulmak için; ‘Sosyal Girişimcilik’, ‘Çocuklara Finansal Yönetim Nasıl Öğretilir’, ‘Dijital Beslenme’, ‘21. Yüzyıl Becerileri’ konularında eğitim ve seminerler veren, Nest & Rest Atölye, Organizasyon ve Etkinlik ’in kurucusu, 9 yaşındaki Işılsu’nun annesi, sevgili arkadaşım Birsu Turan Şentürk ile görüştüm. Öğrendiğim bilgileri de sizler için derledim.
Dijital Beslenme Nedir?
“Dijital Beslenme, dijital denge ve dijital vatandaşlık çerçevesinde sağlıklı teknoloji kullanım alışkanlıkları edinerek, eğitsel teknolojiden oyun bazlı öğrenmeye teknolojik yetilerin bilinçli ve planlanmış bir şekilde gelişimini sağlamaktır.
Çocuklarımızın dijital beslenmesine ne zaman başlamalıyız?
İleride bu çocukların yapacakları mesleklerin bugünden henüz bilinmediği ve tanımlanmadığı düşünülürse, çocuklarımızı dijital dünya içerisinde nasıl yol almaları gerektiği konusunda daha onlar bebekken bir plan ve çalışma içerisinde olmak gerekmektedir.
Nasıl ki hangi ayda hangi yemeğe başlayabilir, neyi hazmedebilir, ne zararlı olur diye çok dikkatli ve planlı davranıyorsak, aynı özenle ve belki daha büyük bir özenle dijital beslenmelerini de sağlamalıyız.
2 yaşına kadar çocuklara ekran ve herhangi bir dijital cihaz kullanımı önermiyoruz. 2 yaşından sonra günde 15 dakika gibi kısa sürelerle öğrenim ve eğitimlerine katkıda bulunacak şekilde iyi ve doğru olanı bizzat seçerek ekrandan öğrenme ve gelişme süreci başlatılabilir. Zamanla arttırılacak sürelerde hem okulda öğrendikleri konuları destekleyen çalışmalar, hem de robotik kodlama, yapay zekâ ve yabancı dil öğrenme için dijital mecralar ve cihazlar kullanılabilir. Tabi ki, eğlence için de kullanacak, oyun oynayacak, çizgi film ve film seyredecekler. Burada en büyük görev anne-baba ve çocuğun hayatında yer alan diğer bakıcılara düşüyor. Tüm ebeveynlerin çocukların neyi seyredip neyi oynayacağını titizlikle ayrıştırması aslında çocuklar için birer ‘dijital pusula’ olması gerekmektedir.
Çocuklarımız dijital dünyada ne kadar vakit geçirmeli?
Çocuklar kuralları severler. Dijital bir cihaz çocukların kullanıma verilmeden önce kurallar belirlenmeli. Kullanım şartlarını ve sürelerini önceden anlatarak, cihaz kendileri için alınmış olsa bile nihai söz sahibinin siz olduğunu bilmeli. Okul çocuklarına günde en fazla 90 dakika bilgisayar kullanımını öneriyoruz. Uyku saatinden en az bir saat önce çocuğun ekran başından kalkmasını sağlamak gerekiyor. Çocuğunuz eğer oyun oynamak, aileyle vakit geçirmek ya da ders çalışıp uyumak yerine teknoloji kullanımına daha çok zaman harcıyor ve görevlerini aksatıyorsa problem var demektir.
Çocuklarımızın teknolojiyi doğru ve yerinde kullanması için neler yapmamız gerekir?
2-6 yaş grubunda teknoloji eğitsel oyun biçiminde çocukların bellek, el-göz koordinasyon, problem çözme alanında, dil öğrenme, yazı çalışmaları yapma, ses tanıma gibi pek çok işlevde yararlı olabilir. Ancak okul öncesi dönemde telefon ve sosyal medya kullanımı kesinlikle özendirilmemeli. 6-12 yaş grubu için de eğitsel teknoloji kullanımı önemli. Sosyal medya ve internet kullanımında ise ailelerin ve eğitimcilerin denetim ve düzenlemeler yapmaları gerekiyor. Sosyal paylaşım sitelerinde nelerin paylaşabileceği, kişisel bilgilerin ve resimlerin paylaşılmasının sınırları, arkadaşlarla konuşma stilleri, küfür kullanımı gibi konuların üzerinde özenle durulması gerekiyor. Akran şiddetinin sanal ortamda devamı, pornografi ve yasa dışı kullanımlarla karşılaşma gibi konular hakkında çocuklarımızı bilgilendirmeli ve uyarmalıyız. Sosyal medya depresyonu, sanal kişilikler, internet dolandırıcılığı, veri ve kimlik hırsızlığı gibi kavramlar hakkında öncelikle ebeveynler bilgi sahibi olmalı.
Çocuklar ellerinde tabletle, akıllı telefonla, evdeki veya bulundukları yerdeki televizyon ve bilgisayar ile baş başa bırakılmamalıdır. İnteraktif oyunlarda kiminle konuştuğu, yazıştığı takip edilmeli, yaşı uygun değilse bu interaktif alanlarda olmaması gerektiği unutulmamalıdır. Oyunlar doğru seçilmez ise, sürekli şiddet içeriklerine, kötü görsellere maruz kalacaklar, bunları günlük hayatlarına yansıtacaklar ve bu kötülüğü duygu olarak taşıyamayacaklardır. Hele ki, interaktif oyunlarda karşısındakini kendi yaşıtı sandığı kötü niyetli yetişkinlerle hiç başa çıkamayacaklardır. Mavi Balina, Momo, Mariam gibi haberlerden takip ettiğimiz ve sonu ölüme kadar giden tehlikeli oyunlar var. Ve ne yazık ki, bir süre sonra gündemden düşseler de ya hala oradalar ya da isim değiştirerek başka bir oyun olarak yine karşımıza çıkıyorlar.
Fornite, PUBG ve bunun gibi şiddet içerikli oyunlardan kaçınmalı, bazı oyunların ise hangi modda oynanacağına dikkat etmeliyiz.
Çocukların ilgi alanlarına göre internette ulaşabilecekleri konular üzerinde onlara yol göstermeliyiz. İnternetten edindikleri bilgilerin doğruluğunu test etmeyi, sorgulamayı öğretmeliyiz. Aslında kısaca onlar da bizler de “dijital medya okur-yazarı” olmalıyız.
Günün sonunda çocuklar anlatmaktan değil, taklitten ve rol model almaktan öğrenirler. Anne-baba ve çocuğun bakımından sorumlu kişiler de dijital cihazları ve interneti doğru kullanmalı. Çocuğa tableti kapat, yeter seyrettin/oynadın derken biri eli Instagram’da bir gözü televizyonda bir anne veya baba bir yere varamaz. Bizler de dijital denge içerisinde olacağız ki, çocuklarımız da bunu görerek büyüsün.”
Ben sevgili Birsu ile yaptığım bu sohbetten çok şey öğrendim.
Hiçbir ekran anne ve babaların sıcak bir gülümsemesinden, ailecek sohbet ederek, oyunlar oynayarak geçirilecek zamanlardan daha yararlı değildir. Çocuklarımıza en büyük mirasımız sahip olduğumuz değerler ve bitmeyen gelişimimize duyduğumuz inanç olacaktır. Şimdi evinizdeki ekranları sınırlı kullanmak üzere yavaşça kapatın ve çocuklarınızı kucaklayarak dinlenme zamanınıza başlayın.
Mutlu anlarımızı çoğaltabilmek dileği ile,
Sevgiyle