“8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”.
Bu vesile ile Seç Haber ailesi olarak, dünya kadınlığına elini vererek, dünyanın barışı ve güveni için çalışan, dünyanın en aydın, en faziletli tüm emekçi Türk kadınlarının gününü kutluyoruz efendim.
1800 ‘lü yıllarda, bir tekstil fabrikasında çalışan kadın işçiler, çalışma koşullarının daha insani olması gerektiğini düşünerek bir grev tertip etmişlerdir. Ancak, fabrikada çıkartılan bir yangın ile işçiler yakılarak öldürülmüştür. İşte bu kadın hareketi ile “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” gündeme gelmiştir.
1970’li yıllarda başlatılan kadın hareketleri, kadına yapılan her türlü işkencelere dikkat çekilmesini sağlamış, Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı 26 – 27 Ağustos 1910 yılında Kopenhag’da toplanarak kadınlara özgü bir günün var olması gerektiğini savunulmuştur. Bu konferansla pek çok ülkede her yıl düzenli olarak “Kadınlar Günü” kutlamaları yapılmaktadır.
İsveç’te ise “Kadınlar Günü” 1912 yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır.
Dünya Kadınlar Günü, II. Dünya Savaşı yıllarında bazı ülkeler tarafından yasaklanmış, 1960’lı yıllarda ABD ‘de Kadınlar Günü’nün kutlanmasıyla Kadınlar Günü daha güçlü bir şekilde gündeme gelmiştir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1977 yılında “8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlamasını onaylamıştır. Kutlamalar, 1980 darbesinde 4 yıl ara verilmişse de daha sonra devam etmiştir.
Bugün, Anayasamızın 10. Maddesinde cinsiyete (Kadın-Erkek) dayalı ayırım yasağı yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin de imza koyduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Uluslar Arası Çalışma Organizasyonu (İLO), BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi gibi uluslararası hukuk belgelerinde ve nihayet Avrupa Toplulukları hukukunda da cinsiyete dayalı her türlü ayırım yasaklanmıştır.
Yazımızın ikinci bölümünde, varlığı ile ulusumuzun temelini oluşturan Türk kadının haklarının gelişimi ve hukuki durumunun seyrine özetle bakmaya devam edeceğiz:
…”Pek yakın bir gelecekte, kadının her manasıyla erkekle eş bir dünya doğacağına inanan Atatürk, 1913’te Sofya’da askeri ateşe olarak görev yaparken; -…”Türkiye’yi modern bir memleket yapmalı… Peçe kaldırılmalı, çok eşliliğe son verilmeli…” şeklindeki demecinde, 10 yıl sonra gerçekleştireceği inkılapları belirtirken kadın haklarına da yer vermiştir. 8 Temmuz 1919’da Sivas Kongresi’nin hazırlıkları yapılırken, yakın arkadaşı Mazhar Müfit (Kansu) Bey’e zaferden sonra yapılacaklar arasında tesettürün kaldırılmasını da yazdırmıştır.
Kurtuluş Savaşımız zaferle sonuçlandıktan sonra, Meclis’te seçim kanunu görüşülürken Mebus Tunalı Hilmi Bey’in; …”Her 50.000 kadın ve erkeğin bir milletvekili seçilmesi” yani, kadınlarında sayılması teklifi Meclis üyelerinin ayaklarını yere vurarak; “Millete saygı gösteriniz efendi!” ikazlarıyla protesto edilmiştir.
Kurtuluş Savaşı sırasında erkeğiyle omuz omuza çalışan, ordusuna cephane taşıyan Türk kadınlarının bu fedakârlığını Atatürk, 2 Şubat 1923 günü İzmir’de eski gümrük binasında yapılan toplantıda
-…”Dünyada hiçbir milletin kadını ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım… Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim diyemez” sözleriyle taçlandırmıştır.
Atatürk, 21 Mart 1923 günü Konya’da “Hilâliahmer Kadınlar Şubesi”nin tertip ettiği çay ziyafeti sırasında tesettür meselesine değinerek:
-…”Muhterem Hanım ve Beyefendiler; … Şunu ilâve edeyim ki, kadınlık meselesinde şekil ve kıyafeti zahiriye ikinci derecededir. Asıl mücadele sahası, kadınlarımız için şekilde ve kıyafette muvaffakiyetten ziyade, asıl muzaffer olunması lâzım gelen saha nur ile, irfan ile, fazileti hakikîye ile tezeyyün ve tecehhüz etmektir. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının dûnunda kalmıyacak, bilâkis pek çok cihetlerde onların fevkine çıkacak nur ve irfanla tecehhüz edeceklerine kat‘iyen şüphe etmiyen ve buna sureti kât‘iyede emin olanlardanım.” demiştir.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı, kadın-erkek ayrımı yapılmamasıyla herkesin toplumun eşit haklara sahip bireyleri sayılmaları demekti. Milli Mücadele sonrasında oluşan Türk siyasal yapısı içinde kadınlar da etkinliklerini hissettirmeye başlamışlar, bu doğrultuda 1923 yılı Haziran ayında “Kadınlar Halk Fırkası” adıyla Nezihe Muhittin Hanım önderliğinde kurulan partinin programı ve beyannamesi hükümete sunulmuş ancak kabul görmemesi üzerine bu oluşum 1924 yılında “Türk Kadınlar Birliği” adı ile dernek haline getirilmiştir.
1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu, kız ve erkek çocuklara eşit, bir arada ve çağdaş bir eğitim yapma imkânı tanımıştır. 1924 Anayasası ile “Eşitlik, kamu hürriyetleri ve kadınların çalışma hakları” düzenlendi. (Bu Anayasanın hazırlık çalışmaları sırasında kadınların milletvekili seçilip seçilmeyecekleri konusu tartışılmış ve reddedilmiştir. Her Türk’ün milletvekili seçimlerine katılabileceği cümlesi, “her erkek Türk” olarak değiştirilmiştir.)
1926 Türk Medeni Kanunu ile kadın hakları alanında benzersiz bir inkılap gerçekleştirilmiştir. Kadın-erkek eşitliği getirilerek, kadının sırf cinsiyeti nedeniyle haklarından mahrum bırakılması engellenmiştir. Dönemin adliye vekili Esat (Bozkurt) Bey, kanun tasarısı Meclis’te görüşülürken yaptığı konuşmada, …”Bu kanunun Türk tarihinin en hazin siması olan, şimdiye kadar istenildiği gibi kolundan tutularak bir esir gibi yerden yere vurulan, fakat ezelden hanım olan Türk annesini hakiki mevki ve saygınlığa getireceğini” bildirmiştir. Bu kanunla evlenme, boşanma, miras, hak ve fiil ehliyeti, velayet gibi konularda mutlak bir erkek-kadın eşitliği, tek eşlilik, medeni nikâhla kurulan modern hayatın gereklerine uygun bir hale getirilmiştir.
1927-1928 öğretim yılında karma eğitime geçilmesi, kadınların yükseköğrenime devam etmeleri ve burada sağlık ve spor dersleri almaları, modern kıyafetlerle sokağa çıkabilmeleri ve erkeklerle farklı ortamlarda bir araya gelmeleri artık normal sayılmaya başlanmıştır. Daha sonra 1927 ve 1929 yıllarında Türk Kadınlar Birliğinin kadınların siyasal süreçte yer almalarını sağlamak üzere bazı girişimleri olmuş ve 1929 yılında Türkiye’yi temsilen Efzayiş Suat Hanım, “Beynelmilel Kadınlar Kongresi”ne katılmıştır. Kadının siyasal haklarını elde etme çabaları sürerken kadınların sosyal konumlarında da değişiklikler görülmeye başlanmıştır.
Türk Medeni Kanunu ile kadınların bazı haklara kavuşmuştur. Cumhuriyet öncesinde başlayan kadın hareketinin anılan girişimlerle gelişmesi sonucunda 1930 yılında kadınların Belediye seçimlerine katılmalarına ilişkin olarak yapılacak olan düzenlemeyi esas alan Belediye Kanunu kabul edilmiş ve kadınlara Belediye seçimlerine katılma hakkı verilmiştir. Bu durum kadınlara Meclis için verilecek haklar için bir hazırlık niteliği taşımaktadır.
Atatürk, 2 Şubat 1931 günü, İzmir’de Karşıyaka Kız Öğretmen Okulu’nu ziyareti sırasında, Öğretmenlerle yapılan söyleşide, Türk kadını hakkındaki tartışmayı özetleyerek; bugün için kadının askerlik yapması mevzuu bahis olmasa bile, bütün kızlarımızın vatanın ve milletin yüksek menfaatlerini her suret ve vasıta ile müdafaa ve muhafaza edebilecek kabiliyette yetiştirilmesinin milli terbiyede esas tutulması ve kız çocuklarımızın buna göre bedenî, fikrî ve hissî terbiyeye mazhar edilmesi lâzım geldiğini izah buyuran Gazi Hazretleri şu cümleleri ilâve ettiler:
-…”Türk kadınının esasen bu cevherde olduğuna şüphe yoktur. Onun içindir ki, Türk kadınları memleketin mukadderatını millet namına idare eden siyasi zümreye dâhil olmak arzusunu izhar ile memleketin, milletin vatandaşlara tahmil ettiği vazifelerin hiçbirinden kendilerinin uzak bırakılacağını düşünmezler. Çünkü vazife mukabili olmayan hak mevcut değildir.”
Bu arada kurulan Serbest Fırka’ya ve Cumhuriyet Halk Fırkasına kadın üyeler alınmaya başlanmıştır. 1933 yılına gelindiğinde de kadınlara Muhtar olma hakkı verilmiş ve Halk Fırkası kadınların milletvekili olma hakkını prensip olarak tanıdığını ancak hayata geçirilebilmesi için kanunun çıkmasını beklemek gerektiğini ifade etmiştir.
Atatürk, 29 Haziran 1933’de Ankara Hukuk Fakültesi’nde sınavlarında bulunmuş, Profesör Sadri Maksudi‘nin öğrencilerinden Enise Hanıma sorduğu sual üzerine şu muhavere geçmiştir:
Profesör: — Gazi Hz. kadınlara ne verdi? diye sormuş. Enise Hanımda Türk inkılâbının Türk kadınına verdiği hakları birer birer saymıştır.
Gazi hazretleri bunun üzerine:
-…”Pekâlâ, niçin mebusluk istiyorsunuz da, askerlik istemiyorsunuz?” demiştir.
Enise Hanım,
– Bünyece zayıfız da, ondan efendim cevabını verince, Büyük Gazi, buna:
-…”Şehirlerde belki biraz… Fakat köylerimizde kadınlarımızın hepsi gürbüz ve kuvvetlidir. Erkeklerle beraber çalışırlar…”
5 Aralık 1934’de İsmet İnönü ve 191 arkadaşının teklif ettiği Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bunun üzerine kadınlar milletvekili seçimlerine katılabilmek için başvuruda bulunmaya başlamışlar ve Ankara ve İstanbul’da bu durumu sevinç gösterileriyle kutlamışlardır.
Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisi IV. Büyük Kurultayı’nı açış konuşmasının başlangıcında:
-…”Kurultayın Sayın Üyeleri!
Karşılarında bulunmakla haz duyduğum delege arkadaşlarımı selâmlarken; yüce ulusumuzu saygı ile anarım (alkışlar). Bu anda, bundan önceki kurultayları ve partimizi dolduran ilk Sivas Kurultayını -ki dış ve iç düşmanların süngüleri altında kurulmuştur- hatırlatmak, geçen on altı yılın bütün hâdiselerini göz önüne getirmeği kolaylaştırır.
Uçurum kenarında yıkık bir ülke… türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… yıllarca süren savaş… ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet (sürekli alkışlar) ve bunları başarmak için arasız, devrimler… İşte Türk genel devriminin bir kısa diyemi…”