Atatürk, Cumhuriyetin kuruluş yılı olan 1923’ün Ocak ayının ortalarında İstanbul gazetecileriyle (İzmit Kasrı Mülakatı, 16-17 Ocak 1923, saat 9,5’tan sonra) konuşmasının bir bölümünde hükümet merkezinin “Ankara” olacağını ve nedenini izah ettikten sonra, Ankara’nın imarı hakkında da şunları söylemiştir: -…”Ankara inanın çok hoş bir yerdir. Ufku geniştir. Ve şimdi bir Amerikan kumpanyası ile görüşüyoruz. O da oranın imarı için bir proje yapıp hükümete vermiştir. Onun güvencesine göre dünyada bu kadar hoş bir şehir olmayacaktır. Şimdiki gar da büyük bir gar oluyor. Güneye doğru daha garlar olacak ve aynı zamanda 175 metre genişliğinde bir bulvar yapıyor; bir tepe var, o, çepçevre büyük bir park oluyor ve parkın daha güneyinde bir göl olacaktır. Zât-ı âlileri sanırım, bunu bilirler. Bu göle bakan ve büyük parkın içinde, tepenin zirvesinde gayet hoş ve büyük bir Millet Meclisi binası oluyor ve onun çevresinde bakanlık daireleri bulunuyor ve bir de toplantı salonu yapılıyor. Özetle Ankara dünyanın en güzel bir şehri oluyor. Elektrik aydınlatması da olacaktır. Kısacası her şeyi olacak. Onun için çalışmaya, her taraftan daha çok yakışır. Dolayısıyla gözlerinizi oraya dikiniz.
Falih Rıfkı Bey (Atay): …”Paşa Hazretleri, kitaplar gelecek mi?”
Gazi Mustafa Kemal Paşa: …”Bütün memleketin önemli merkezleri şimendiferle bağlı olacak, telgraf ve posta işleri şimdiye kadar olduğu gibi güçlükler taşımayacaktır. Şimdiye kadar olan uğraşımız Yunan ordusunu yıkmak ve diğer düşmanlarımızı düşürmekti. Şimdiden sonra bu uğraşın yerine hep bu düşünülen şeylerin uygulaması geçecektir.”(Bakınız: “Mustafa Kemal Eskişehir – İzmit Konuşmaları (1923), Kaynak Yayınları -136, Sf:111.)
Altı ay sonra, 9 Ekim 1923 günü, İsmet Paşa ile arkadaşlarının verdikleri kanun teklifi (“Mâdde-i kanunîye: – Türkiye Devleti’nin makarr-ı idaresi Ankara şehridir.”) 13 Ekim 1923 günü kabul edilmiş ve Ankara Türk Devleti’nin başkenti olmuştur.
Atatürk demiştir ki -…”Ankara, hükümet merkezidir ve ebediyen hükümet merkezi kalacaktır. Hiç şüphe etmemelidir ki, Anadolu ortasına süratle meydana getirilecek yeni ve mamur bir Ankara, asırlarca ihmal edilen Türk vatanı için başlı başına bir medeniyet merkezi, Türk Devleti için pek mühim bir dayanak olacaktır.”
Ankara‘da, modernliğin kentsel ve mimari ikonlarından Gençlik Parkı, dönemin gençlik ve sağlık kültünü dolaysız bir biçimde temsil eden bir başka mekânıydı. İstasyon Caddesi‘nin üzerindeki bu parkın inşasının büyük bir kısmı, 1930‘ların sonunda bitmiş, tamamı ise 1943‘ün 19 Mayıs‘ında açılmıştı. Ankara şehir Stadyumu‘nun inşasına ise 1934 yılında başlanmış, iki yıl gibi bir süre zarfında ise tamamlanmış ve 19 Mayıs 1938’de Atatürk’ün direktifleriyle “19 Mayıs Stadyumu” olarak değişmişti.
…”19 Mayıs Stadı: Türkiye’nin ilk stadyum olma özelliğini taşımaktadır. Balkan oyunları için yapılmış olması genç Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal-sportif etkinliklere gösterdiği özenle birlikte uluslararası ilişkilerin geliştirilmesine verdiği önemi de yansıtmaktadır. 1933 yılında Ankara’da spor tesisi yapılması için uluslararası bir yarışma düzenlenmiş ve 19 Mayıs Stadyumu’nun tasarımı bu yarışma sonucunda belirlenmiştir. Stadyum inşaatı 1936 yılında tamamlanmış ve 15 Aralık 1936’da bitirilmiştir. Açılışta, Başbakan İsmet İnönü, …”Türkiye’yi idare edenler, stadyumu en kıymetli mektep gibi her yerde kurmaya çalışacaklardır. Türkiye’nin istikbalini idare edecek olan genç nesil, açık havada açık meydanlarda yetişecektir.” diyerek tesisin önemine dikkat çekmiştir.
Mimar Paolo Vietti-Violi ile Ladislas Kovacs tarafından yapılan stadyum, Balkan Olimpiyatları için 25 bin kişi kapasiteli olarak tasarlanmış, bir kapalı ve üç açık olmak üzere dört tribün düşünülmüştür. Zaman içerisinde tüm tribünlerin üstü kapatılmış ve seyirci kapasitesi 19 bin 125 olarak revize edilmiştir. Ulusal bayram ve önemli günlerin kutlamalarıyla birlikte değişik spor karşılamalarına ev sahipliği yapan stat bünyesinde 1965 yılında yıkılan maraton kulesi, Cumhurbaşkanlığı locasının da bulunduğu 100 metre uzunluğundaki birinci mevki tribünü yer almıştır. (Bakınız: Türkiye Mühendislik Haberleri (TMH), Binalar / Spor Tesisleri, Sayı 442-443- 2006/2-3 “imo.org.tr/resimler/ekutuphane/pdf/26.pdf”)
Türkiye Mühendislik Haberleri adlı eserde stadyumun bedeli hakkında bir bilgiye ulaşılmadığı vurgulanmış ancak 18 Nisan 1934 tarihli Akşam gazetesi, stadyumun inşaat bedeli hakkında şu bilgilere yer vermiştir:
“Ankara’da yapılacak büyük stadyumun inşası ihale edildi”
Ankara 17 (A.A.)— Şehrimizde yapılacak olan stadyumun inşaatı dün ihale edilmiştir. Münakaşaya stadyum planını hazırlayan İtalyan mühendisinin temsil ettiği grup ile diğer iki grup iştirak etmiştir. Bu üç grup tarafından inşaat heyeti fenniye ve yaman şirketi müşterek grubu tarafından verilen fiat daha müsait görülerek stadyum inşaatı mezkûr gruba ihale edilmiştir. İnşaat bedeli heyeti fenniye ve yaman şirketi müşterek grubunun verdiği fiyat keşif bedelinden yüzde 20,75 noksan ile stadyum için 1.085.552 dir. Drenaj için de 293.052 liradır.”
15 Aralık 1936 Salı günü Ankara Stadyumu’nun açılışını yapan Başbakan İsmet İnönü, Eylül 1937’de Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından başbakanlık ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Vekilliği görevinden alınarak yerine Celal Bayar getirilmiş (1 Kasım 1937), İnönü bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yalnız Malatya milletvekili olarak görev yapmıştır.
İsmet İnönü ve Stadyum olayı:
…”İsmet Paşa Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra, bir gün Ömer ve Erdal’la futbol seyretmek için 19 Mayıs Stadyumuna gidiyor. Orada yalnız olarak maç seyretmeye gelmiş olan Kâzım Özalp Paşa’nın oğlu Teoman’da varmış.
İzleyiciler İsmet Paşa’nın stadyuma gelişini fark edince aşırı tezahürat yapmışlar. Maçın sonunda da kapıda büyük bir kalabalıkla karşılaşınca İsmet Paşa, hemen arabaya binmiş ve Teoman’ı da kolundan çekerek içeri alıp, şoföre acele hareket et demiş. Ancak kalabalık arabayı kaldırarak hareketi engellemişler ve sonunda İsmet Paşa Teoman’la güçlükle stadyumdan ayrılmışlar. İsmet Paşa’yı Ankara Palas’a bıraktıktan sonra Teoman, arabayla stadyuma geri dönerek Ömer ve Erdal’ı da alıp, Pembe köşke gitmişler.
Olay Çankaya’da Atatürk’e çok büyütülerek anlatılmış. Hatta İsmet Paşa’nın bu olayı kendisinin düzenlettiğini söyleyenler dahi olmuş. (İnönü, Hatıralarında Teoman ve kendi çocuklarının ısrarı üzerine onları maça götürdüğünü, Ayrıca Atatürk’ün Özel Kalem Müdürü Süreyya Bey’in de stadyumda olduğunu, gidip yanına oturduğunu belirtiyor. Muhtemelen olayla ilgili haberleri Atatürk’e Süreyya Bey iletmiştir.)
Hâlbuki İsmet Paşa, bu gibi tezahüratların ne şekle dönüşebileceğinden kuşku duyduğu için çocuklarını bile almadan kalabalıktan uzaklaşmış. Ancak, Atatürk kendisine aktarılanlardan üzüntü duymuş. Çünkü kendisi ile ilgili kalabalıktan tahkir edici sözler sarf edilmiş. Atatürk de hakikati öğrenmek için Akşam Kâzım Paşa’yı köşke davet etmiş. Kâzım Paşa’ya, …”Stadyumda Teoman da varmış, hatta İsmet Paşa ile arabada yalnız kalmışlar. Araba göndereyim de getirsinler. Olayı bir de ondan dinleyelim” demiş.
Kâzım Paşa, Teoman bana anlattı. Paşam büyütecek bir şey yok. İsmet Paşa’nın tedbirli davranışı ile olay büyümeden kapanmış. Şimdi vakit de geç oldu 12-13 yaşında bir çocuğu yataktan kaldırıp getirmek onu şaşırtabilir. Her şeyi tam anlatamayabilir, sonra çocuktan alınan bilgiye göre davranmak doğru olmaz diye Atatürk’ü ikna etmiş. Kâzım Paşa, sağduyu ile abartılarak anlatılan tahriki önlemeye çalışmıştır.
Stadyum olayının yankıları devam etmiş. TBMM’de Salih Bozok bir önerge vererek İsmet Paşa’yı olayı açıklamaya davet etmiş. İsmet Paşa da kürsüye gelerek, …“Arkadaşlar, politika hayatında bu kadar çetin bir azizlik ilk defa başıma geliyor. Salih Bozok arkadaşımız çekilen bir başvekilin niçin çekildiğini bilmediğini ve ortalıkta dönen dedikodulara cevap vermemi istiyor. Bu çetin bir vazifedir. Şimdi arkadaşımın ne işittiğini ve şöyledir böyledir diye hangi ihtimalleri bertaraf etmek için benden izahat istediğini bilmiyorum. Fakat parti de onun arzusuna uymuş olmak için hiç sesini çıkarmayarak bekler gibi bir vaziyet gösterdiğinden, buna hürmet etmek mecburiyetindeyim. Ortada merak edilecek hiçbir şey yoktur” dedikten sonra İsmet Paşa, Nyon olayından sonra, çiftlik olayı ve Atatürk’ün bazı davranışlarına doğan tepkisinden sonra, yorgun olduğu için de ayrılmayı istediğini belirtip, …“Bendeniz terbiyeli bir insan olduğumu bilirsiniz. Benim resmi işlerimde olduğu gibi hususi hayatımda da Atatürk benim velinimetimdir. En mühim resmi hayatımda ve karşılaştığım hadiselerin hepsinde muvaffak olmam için Atatürk’ün çok emeği geçmiştir. Fakat kendisi silinmiş ve bütün muvaffakiyet şerefini bana vermiştir. Tabi bütün bunlar meydana çıkmıştır. Muharebede de böyle yapmıştır” diyerek Atatürk’e bağlılık içinde olduğunu belirtmiştir.
Bu tartışmalar daha uzayıp gidecektir. Konuya noktayı da Atatürk koyacaktır. Şöyle ki yine Çankaya’da mevzu açılınca Atatürk, …“Ne olmuş? İnönü bunca zaman devlet hizmetinde bulunmuş, hizmetler etmiş, takdir görmüş ve ayrıldığı zaman kendisine nümayiş yapmışlar. Elbette yapacaklar. Bir milletin hayatında bunlar tabiî şeylerdir. Büyük bir millet elbette bunları yapar. Bunu yapmayan millete millet denilmez. Bundan sonra bu mesele bitmiştir, kapanmıştır. İnönü’yü gördüğünüz yerde hürmet edeceksiniz. Hiçbir aksi tavır göstermeyeceksiniz” diyerek bundan sonra konunun açılmasını istemediğini belirtmiştir…” (Bakınız: Ahmet Kızılırmak, “Askeri ve Siyasi Yönleriyle Kâzım Özalp”, T.B.M.M. Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları No: 154, Ankara 2012, 3.Bölüm, Sf:231)
Yıl 1938…
Şubat ayının 24’ü günlerden Perşembe: Atatürk, 5 Şubat gününden beri 20 gündür zatürreden yatmakta ve henüz nekahet döneminde bulunmaktadır. Bu dönemde de, doktorların mutlak dinlenme tavsiyesine rağmen ve henüz hastalığı henüz atlatamadan, o gün saat 17.00’de Haydarpaşa’dan trenle Ankara’ya hareket etmişti. Atatürk, 25 Şubat günü Ankara’ya varışından itibaren, Balkan Antantı delegelerini kabul edecek, yoğun bir çalışma dönemine girecektir. Oysa Atatürk’ün bu nekahet döneminde “mutlak istirahati” gerekmektedir. Bu, bir insanın, yurt hizmetini sağlığından üstün tutuşun en görkemli örneklerinden biridir.
Atatürk, 28 Şubat 1938 günü Başbakan Celâl Bayar’ı huzurlarına kabul buyurmuş, Bayar’ın kendisine kontrol için yabancı bir hekim getirilmesi isteğine karşın: -…”Ortada Hatay meselesi var; hastalığım dışarıda duyulursa fena olur. Dr. Neşet Ömer’le konuş; bizim doktorlar bir muayene ve konsültasyon yapsınlar…” demiştir.
Atatürk’ün bu isteği 6 Mart günü gerçekleştirilmiştir. Kedisini Çankaya’da Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, Prof. Dr. Akil Muhtar Özden, Dr. Hüsamettin Kural, Dr. Ziya Naki Yaltırım ve Dr. Asım Arar’dan oluşan bir hekim grubu tarafından muayene ve görüş alışverişi yapılmıştır. Atatürk, daha sonra, 12 Mart günü İstanbul’dan davet edilen Prof. Dr. Frank tarafından muayene edilmiş, Başbakan Celal Bayar’ın yabancı hekim getirilmesi hususunda isteğinin tekrarlanması üzerine Atatürk: -…”Çocuk, ne yapacaksan yap; ben hastayım!” demiştir.
Paris’ten davet edilen Prof. Dr. Fisennger, 28 Mart 1938 günü Ankara’ya gelmiş, Çankaya’da Atatürk’ü muayene etmiş, hazırladığı raporu Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne sunmuştur.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nin Fransa’dan davet edilen Prof. Dr. Fisennger’in Atatürk’ü muayenesini takiben “Atatürk’ün hastalığı hakkında “ ilk resmi tebliği yayımlamıştır. Bu Tebliğ’de: “Atatürk’ün sıhhatinde endişe verici bir durum olmadığının belirlendiği ve kendisine 1,5 ay kadar istirahat tavsiyesinin yeterli görüldüğü bildirilmiştir.”
Atatürk’ü Ankara’da muayene eden Prof. Dr. Fisennger, 31 Mart akşamı ekspresle İstanbul’dan Paris’e hareketi esnasında gazetecilere Atatürk hakkında: …”Bu kadar dinamizmin, bu kadar zekâ ve canlılığın bir arada toplanması pek enderdir. Zamanımızın birçok adamlarıyla temas ettim; fakat Büyük Şefiniz Atatürk, bunlardan hiçbiriyle bir tutulamaz.” demiştir.
11 Mayıs 1938 günü, Atatürk, Başbakanlığa çektikleri 5 Kasım 1937 tarihli telgrafla hazineye hediye ettikleri çiftliklerinin resmî işlemlerinin tamamlanarak kendisi tarafından imza edilmiş, ayrıca Atatürk’ün mülkiyeti üzerinde olan 11 Haziran 1937 günkü bağışı dışında- Ulus Matbaasını, bütün demirbaş eşyası ve civarındaki arsaları ile Cumhuriyet Halk Partisi’ne bağışlamıştır. (Atatürk bugün ayrıca Hipodrom ve Stadyum civarındaki arsaları ve çarşı içerisindeki bir otel ve altındaki dükkânları da Ankara Belediyesi’ne bağışlayarak resmî işlemlerini imzalamıştır)
Tüm bu bağış işlemleri 12 Mayıs 1938 Perşembe tarihli Akşam gazetesinden şöyle duyurulmuştur:
“Atatürk Partiye ve Ankara belediyesine yeni teberrülerde bulundular;
Ankara 11 (A.A.) — Ulu Önder Cumhur Reisi Atatürk, beraberlerinde Salih Bozok ve başyaverleri Celâl Öner bulunduğu halde çiftlikte Marmara köşkünü teşrif buyurmuşlar ve umumi kâtipleri Hasan Rıza Soyak, Dahiliye Vekili ve C. H. Partisi genel sekreteri Şükrü Kaya, Ziraat Vekili Faik Kurdoğlu ve Ankara Valisi Nevzad Tandoğan’ı huzurlarına kabul buyurmuşlardır.
Atatürk, 5/11/937 tarihinde Başvekâlete yazdıkları mektupta hazineye hediye ettiklerini bildirdikleri çiftliklerin muamelesi biten evrakını imza buyuracaklardı. Bir müddet sonra, Ankara defterdarı ve tapu müdürü Marmara köşküne gelerek kanunun tarifleri dâhilinde teberru takririni telakki etmişlerdir. Büyük Önderimiz listesi evvelce bildirilen, hazineye teberru buyurmuş oldukları gayrimenkullerden başka, Ulus matbaasını, bütün demirbaş eşyası, civarındaki arsaları ile Cumhuriyet Halk partisine, Hipodrom ve stadyum civarındaki arsaları ile çarşı içerisindeki bir otel ve altındaki dükkânları Ankara Belediyesine terk etmişlerdir. Bu teberrülerin resmi muamelesi de bugün yapılmıştır.
Atatürk, imza ve takrir muamelesinden sonra, Dâhiliye ve Ziraat vekilleri ile Ankara Valisini yemeğe alı koymuşlar, teberru buyurdukları çiftliklere ait hatıralarını, maksadlarını — (13 üncü sayfadan devamla); ve Türk çiftçiliği hakkındaki emir ve direktiflerini, bu sahadaki yüksek ideallerini büyük neşesi içinde nakil buyurmuşlardır.”