Müziğin insan ve toplum üzerindeki etki gücü antik çağdan beri bilinmektedir. Kitleleri bir amaç çevresinde birleştirmek, onlara bir düşünceyi benimsetmek, toplumda bir duygu uyandırmak ve hatta yeni bir ‘ruh hali’ yaratmak için çok etkili ve hızlı bir araç olan müzik, tarih boyunca farklı amaçlar için kullanılmıştır. Ancak müziğin gücüyle, yeni bir düzen, yeni bir toplum, yeni bir yaşam tarzı oluşturmak üzere yola çıkan ilk kişi Atatürk olmuş ve …”Musikisiz devrim olmaz.” demiştir.
Atatürk’ün, yokluklar ve zorluklarla çevrili bir dönemde Cumhuriyet’i kurarken, müzik konusunu TBMM gündemine taşıyacak kadar önemsemesinin çok derin bir anlamı vardır. Cumhuriyetimizin ilk eğitim kurumunun Musiki Muallim Mektebi olması da bu anlamı pekiştiren somut bir göstergedir. Musiki Muallim Mektebi’nin kurulması ile başlayan müzik devrimi, zamanlama olarak Cumhuriyet devrimleri içinde ilk sıralarda yer alır. Müzikte değişimi ivedilikle yapılması gereken işlerden biri olarak gören Atatürk, yaşamı boyunca bu alanda yapılan çalışmaları yakından izlemiş, katıldığı konserlerde hem giyimi, hem de davranışlarıyla topluma örnek olmuş;
…”Eski musikiyi batı musikisine üstün çıkarmak için çalışanlar bir ufak gerçeği fark edemez görünürler. Bu gerçeği kısaca ifade etmek lazım gelirse diyebiliriz ki, bütün bu canlandırma işinde ele alınan musiki parçaları, Türklerin herhangi bir ayinde, şenlikte bütün maddi ve hissi kabiliyetlerini yüksek derecede kullanarak oynamalarına yarayan nağmelerdir. Bu fasıldan olan musikiyi bugünün dans parçaları gibi saymakta hata yoktur. Ancak, bugünkü Türk kafası musikiyi düşündüğü zaman yalnız basit oyunlara yaracak, insanlara basit ve geçici heyecan verecek musiki aramıyor. Musiki dendiği zaman, yüksek duygularımızın, hayat ve hatıralarımızın ifadesini bulan bir musiki istiyoruz. Bugünkü Türkler hayat ve hatıralarımızın ifadesini bulan bir musiki istiyoruz. Bugünkü Türkler musikiden, diğer yüksek ve hassas cemiyetlerin beklediği hizmeti bekliyor. İşte bu bakımdan klasik Osmanlı musikisini canlandırmaya çalışanların çok dikkatli bulunmaları gerekir. Biz, bir Türk bestesini dinlediğimiz zaman ondan geçmişin uyanma bırakması lazım gelen hikâyesini kalbimize giren oklar gibi duymak isteriz. Acı olsun, tatlı olsun biz, bir beste dinlerken ve farkında olmaksızın hislerimizin incelir olduğunu duymak isteriz. Bütün bunlardan başka musikiden beklediğimizin maddi, fikri ve hissi uyanıklık ve çevikliğin takviyesi olduğuna şüphe yoktur. Yeni şairlerimizden, ediplerimizden, musiki bilginlerimizden ve bilhassa ses sanatkârlarından istediğimiz ve aradığımız budur.” demiştir.
Atatürk, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 4’ncü Büyük Kurultayını Açarken (9 Mayıs 1935), konuşmasında;
…”kültürel ve sosyal alanda başardığımız işler, Türkiye Cumhuriyetinin ulusal çehresini, kesin çizgileriyle, ortaya çıkarmıştır. Yeni harfleri, ulusal tarihi, öz dili, ar, ilimsel müzik ve teknik kurumlariyle kadını, erkeği her hakta eşit, modern Türk sosyetesi bu son yılların eseridir. Türk ulusu ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırları ile çevreledikten sonradır ki, onun yüksek kapasitesi ve erdemi, uluslararasında tanılır. Türk ulusuna doğunsal rengini veren bu devrimlerden her biri, çok geniş tarihsel devirlerin öğünebileceği büyük işlerden sayılsa yeridir . Bütün bu işler, Partimizin programını, özenle göz önünde tutarak başarılabilmiştir. (9 Mayıs 1935)” Demiştir.
Atatürk’ün sırdaşı ‘Kılıç Ali’ anılarında Atatürk’ün sevdiği şarkı, türkü ve gazeller hakkında şu bilgileri vermiştir:
—“Atatürk’ü anlatabilmek kolay değil. O, cepheden cepheye, zaferden zafere koşmuş büyük bir asker, büyük bir komutandı. Bir kahramandı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları arasından yepyeni modern bir devlet kurmayı başarmıştı. Devlet adamıydı, devrimciydi, düşünürdü, iyi bir hatipti. Yaşamayı, eğlenmeyi severdi. Şiirden, edebiyattan, müzikten hoşlanırdı. Sofrada Ömer Naci’nin “İçelim her muhibbin mutlak / Ölmeyen bir canı vardır ki / Mevcat-ı mehasin-i âlem / Ona gühvare-i terennüm olur” şiirini okur, sonra da kadeh kaldırırdı.
Müziğe düşkünlüğü vardı. Alaturka sazdan hoşlanır, şarkılara çoğu kez kendisi de eşlik ederdi. Sevdiği bazı şarkılar vardı ki onları bizzat ve büyük bir neşe ile söylerdi. Sazı peşrevinden başlayarak saz semaisine kadar bütün kaideleriyle dinlemeye tahammül edemezdi. Yarı yerde faslı kestirir, aynı makamdan olsun olmasın kendi sevdiği şarkılara başlatırdı. Sevdiği başlıca şarkılar şunlardı:
“Cana rakibi handan edersin / Ben bi nevayı giryan edersin / Bigânelerle ülfet etme / Bana cihanı zindan edersin.”
“Mani oluyor halimi takrire hicabım / Üzme yetişir, üzme beni harabım / Varsın gönül aşkınla harab olsun efendim / Cananıma nezr eylerim canımı kendim.”
“Habgâh-ı yâre girdim arz için ahvalimi / Bir perişan halini gördüm unuttum halimi.”
“Nihansın dilden ey mest-i nazım / Bana sensiz cihanda can ne lazım.”
“Saki sen icra ederken dide âlemi / Dillerimle topladım tebrik eden ikbalimi.”
“Felek bana neler etti ah / Bu gençliğim elden gitti ah / Bu iştirak cana yetti / Bende takat bitti ah.”
“Şahane gözler şahane / Yoktur üstüne bahane / Süleyman olsan cihane / Gönül eylenmez asla / Uçan kuşlar kebap olsa / Akan sular şarap olsa / Gönül eğlenmez asla.”
Atatürk’ün sevdiği ve bizzat söylediği türküler de vardı:
“Maya dağdan kalkan kazlar / Al topuklu beyaz kızlar / Vardar ovası altın yuvası / Vardar ovası, Vardar ovası.”
“Pencere açıldı Bilal oğlan piştov patladı / Varın bakın Bilal oğlana yine kimi hakladı.”
“Yemenim turalıdır / Sevdiğim buralıdır / Geçme kapımdan / Yüreğim yaralıdır / Ah allı yemenim / Pullu yemenim / Bir bahçeden bir bahçeye / Salla yemeni, salla yemeni.”
…”Atatürk elini yüzüne koyarak, büyük bir keyifle gazel de çekerdi. Özellikle iki gazeli çok sever ve bizzat söylerdi:
“Canımı canan eğer isterse minnet canım / Can nedir ki anı kurban etmeyeyim cananıma.”
“Ney ile, mey ile bir alay mahbub ile hem dem gelin / Bezm-i cem ayini kabrimde ikad eyleyin.” (Bakınız: “Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları” Derleyen: Hulûsi Turgut, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 17. Basım, Haziran 2015, -Sevdiği şarkı, türkü ve gazeller- Sf:594-595)