Devletin Adı: Türkiye Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanı: Gazi Mustafa Kemal
Atatürk, Türk’ün tarihine yeni bir yön, Türk milletine yeni bir hayat ve ruh veren, 29 Ekim 1923’te kurucusu olduğu laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni milletine armağan eden askerliği, devlet adamlığı, inkılapçılığı yanında düşünce bakımından da eşsiz bir lider, seçkin bir fikir adamıdır.
Atatürk’e göre, …”Türk İnkılabı kurucudur. Türk İhtilali, yüksek bir insani ülkü ile birleşmiş vatanperverlik eseridir.” Seç Haber ailesi olarak, bu inanç ile aynı ülkünün etrafında kenetlenmiş, aynı bayrak altında toplanmış ve nesillerin ötesinde bu ülkünün peşine düşmüş Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük heyecan ve sevinç gününü kutluyoruz efendim.
Vatan toprakları istiladan kurtarılmış, Lausanne Antlaşması ile tam bağımsız bir devlet oluşmuş (24 Temmuz 1923), Gazi Mustafa Kemal’in düşüncelerini uygulamasını sağlayacak Halk Fırkası kurulmuş (Parti, 11 Eylül 1923 tarihinden itibaren kurulmuş, ancak İçişleri Bakanlığına kuruluş dilekçesi 23 Ekim 1923 günü verilmiştir), yeni devletin merkezi Anadolu’nun ortasında Ankara olarak belirlenmişti. Devletin adı: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti” idi. Fakat İsmet Paşa’nın (İnönü) deyimiyle;
…“Devletin şekli açıktaydı. Gerçi iç ve dış âlem, bugünkü hal devam edecekse bunun manasının ne olduğunu pek güzel biliyordu. Fakat Cumhuriyetin kurulmasını bir ihtiyaç olarak görenlerin kudretinin, adını söyleyerek onu ilân etmeye kâfi gelmediği zannolunuyordu. Mesele bu. Tabiî böyle bir telâkkinin başlıca hedefi de Atatürk oluyordu. Demek bütün bu işlere idare edip neticeye götürmüş olan insan, fiilen idarenin başında bulunduğu halde, idareyi Cumhuriyet şeklinde ilân etmeye kudretli değildir. Bu görünüş devlete zayıflık veriyordu. Benim dışarıda Hariciye Vekili sıfatı ile yabancılara karşı gördüğüm başlıca zayıf noktam bu idi. Herkesin gözünde ve anlayışında devletin şekli ne zaman kararlaştırılacak istifhamını (sorusunu) sezerdim. Lausanne dönüşü, ben meseleyi bu görüşten ortaya koydum. Bu bir eksiklikti. Devletimize karşı yapılması lâzım olan bir vazifeyi yapmamış durumdayız. İstediğimiz halde, aklımız yettiği halde, yapmaya kudretimiz olmadığından dolayı yapamıyoruz, tefsir ile zayıf görünüyorduk. Lausanne muahedesini imzalayan devletler bu zanla bizimle münasebet kurmak için bekler vaziyette idiler. Yani devlet ve o devletin başında bulunan kişiler, zaafla karşılaşıyordu. Bu zaaf telâkkisinin mutlaka düzeltilmesi lazımdı. Benim kanaatim buydu. Atatürk ile mutabıktık.”
Ancak Gazi Mustafa Kemal’in yakın silâh arkadaşları arasında bile bu konuda fikir birliği yoktu. Bunların birçoğu Cumhuriyet İlânının vakitsiz ve sırasız olduğunu düşünmekteydiler. Meclis ekseriyetinde Cumhuriyetçiliğe çok yatkın olduğu söylenemezdi. Bu durumda işi ince politika taktikleri ile çözümlemek gerekiyordu.
Gazi’nin bu konudaki fikri, Erzurum Kongresi günlerinden beri belirlenmişti. Fikrini gerçekleştirmek için elverişli ortamın oluşmasını beklemekteydi. Ortamı hazırlamak maksadıyla 27 Eylül 1923’de Neue Freie Presse muhabirlerinden J. Hans Lazar’a verdiği demeçte …“Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Yasama kudreti ve yürütme yetkisi milletin biricik gerçek temsilcisi olan Mecliste belirmiş ve toplanmıştır. Bu iki kelimeyi bir kelimede özetlemek mümkündür: Cumhuriyet” (Veya Atatürk …“Yeni Türkiye Devleti’nin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun (Anayasa’nın) ilk maddelerini size takrir edeceğim” demiş ve üzerinde çalıştığı iki maddeyi bildirmiş, ardından şu cümleyi kurmuştur: -…”Bu iki maddeyi bir kelime ile özetlemek mümkündür: “Cumhuriyet!..” Bakınız: “Başından Sonuna Her Yönüyle Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet Gazetesi Yayını, İstanbul 2006, Sf:324)
Gerçekte yaşanılan rejim Cumhuriyetten başka bir şey değildi. Yapılacak iş, rejimin adını resmileştirmekti.
Bunun için aranılan fırsatı Meclis ’de meydana gelen bir kriz verdi. Rauf Bey’in (Orbay) 4 Ağustos 1923’de istifa etmesi üzerine, 14 Ağustos 1923’de İstanbul Mebusu Ali Fethi Bey (Okyar) İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) Başkanlığına seçilmişti. Fethi Bey üzerinde bulunan Dâhiliye Vekilliğinden 24 Ekim’de istifa etmişti. Meclis İkinci Başkanı olan Ali Fuat Paşa’da (Cebesoy) askeri kariyeri tercih ettiğinden görevinden ayrılmıştı. Ayrılanların yerine hükümetçe Dâhiliye vekilliğine Ferit Bey (Tek) Meclis İkinci Başkanlığına da Yusuf Kemal (Tengirşenk) aday olarak gösterilmiş, fakat ikinci Başkanlığa Rauf (Orbay), Dâhiliye Vekilliğine Erzincan Mebusu Sabit Bey seçilmişlerdi (25 Ekim 1923).
Bu bir tepkinin ifadesiydi. Gazi sonuçtan memnun olmadı. Melis’te gizli muhalif bir hizip oluştuğu ve Meclis çalışmalarına hissiyatın hâkim olduğu kararına vardı. Hükümet üyelerinin istifa etmelerini, yeni hükümeti teşkil çalışmalarına katılmamalarını istedi. Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak) bu kararın dışında tutuldu. Böylece muhaliflere istedikleri şekilde bir hükümet oluşturma imkânı verildi. Eğer kriz uzarsa, bu vesile ile köklü çözüm getirilmesi bahis konusuydu.
Fethi Bey 27 Ekim ‟de istifasını verdi. Meclis ’deki değişik hizipler, Meclis’ten güven alacak bir liste oluşturamadılar. 28 Ekim akşamı Gazi yemeğe aldığı arkadaşları ile durumu gözden geçirdi. Ertesi günü Cumhuriyeti ilân edeceklerini bildirerek ne yapmaları hususunda onları görevlendirdi. Alıkoyduğu İsmet Paşa ile Anayasa’da yapılacak değişiklik metnini hazırladılar. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluş öyküsünü anlattığı Büyük Nutuk’ta 28 Ekim gecesini şöyle anlatır: …”Gece olmuştu. Çankaya’ya gitmek üzere Meclis’ten ayrılırken, koridorlarda beni beklemekte olan Kemalettin Sami ve Halit Paşalara rastladım. (…) Benimle görüşmek için o zamana değin orada beklediklerini anlayınca, akşam yemeğine gelmelerini Milli Savunma Bakanı Kâzım Paşa’ya söylettim. İsmet Paşa ile Kâzım Paşa’ya ve Fethi Bey’e de Çankaya’ya benimle birlikte gelmelerini söyledim. Çankaya’ya varınca, orada beni görmek üzere gelmiş olan Rize milletvekili Ruşen Eşref Beylere rastladım. Onları da yemeğe alıkoydum. Yemek yenirken ‘Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz!’ dedim. Orada bulunan arkadaşlar hemen düşüncemi benimsediler. Yemeği bıraktık. O dakikadan başlayarak izlenecek yöntem için kısa bir program düzenledim ve arkadaşları görevlendirdim. O gece birlikte bulunduğumuz bazı arkadaşlar, erkenden ayrıldılar. Yalnız İsmet Paşa Çankaya’da misafirdi. Onunla yalnız kaldıktan sonra, bir kanun layihası taslağı hazırladık. Bu taslakta, 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa’nın devlet şeklini tespit eden… Birinci maddenin sonuna, “Türkiye Devletinin Hükümet Şekli Cumhuriyettir” cümlesini ilave ettim.”)
29 Ekim 1923 Pazartesi günü Meclis hükümet teşkili için toplantıya başladı ise de olumlu sonuç alınamadı. Bazı milletvekilleri krize Parti Başkanının bir çare bulmasını istediler. Neticede Genel Başkanın krize çare bulmakla görevlendirilmesi kabul edildi. Toplantı salonuna davet edilen Gazi bulacağı çözüm için bir saatlik bir süre istedi. Bu süre içinde gereken kişileri Meclisteki odasına davet ederek hazırlanan anayasa değişikliği maddesi konusunda görüş alışverişinde bulundu.
Gazi Mustafa Kemal salona dönüşünde, düşündüğü çözümü dile getirdi: …”Anayasaya göre bir hükümet kurulurken bütün milletvekillerinin her birisi bakanları ve hükümeti seçmek zorunda kalıyor. Bu güçlüğü giderme zamanı gelmiştir… Teklif ettiğim çözüm kabul edilirse, kuvvetli ve kendi içinde uyumlu bir hükümet kurmak mümkün olacaktır” diyerek bir gece önce İsmet Paşa ile hazırladıkları metni verir. Teklif Anayasanın bazı maddelerinin değişmesini içermektedir. Teklife göre;
“Türkiye Devleti’nin Hükümet Şekli Cumhuriyet’tir”.
“Türkiye Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. …Görev süresi biten Cumhurbaşkanı yeniden seçilebilir.”
“Türkiye Cumhurbaşkanı devletin başkanıdır. Bu sıfatla lüzum görüldükçe Meclis’e ve Bakanlar Kurulu’na başkanlık eder.”
“Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer bakanlar Başbakan tarafından ve yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra, Cumhurbaşkanı tarafından Meclis’in onayına sunulacaktır.”
Tartışmalar sırasında öneriye 2. Madde olarak -“Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır, resmi dili Türkçedir”- ifadesi eklenir. Amaç Muhafazakâr çevrelerin tepkisini azaltmaktır.
Öneri Meclis ‘de hararetli tartışmalara konu olur. Lehte ve aleyhte konuşmalardan sonra, öneri 43. Oturumunda hazır bulunan 184 üyenin katılımıyla 1921 Anayasa’sında yaptığı değişiklik ile devletin yönetim şeklinin Cumhuriyet olarak kabul etti (Saat: 20.30) ve Mustafa Kemal Atatürk, gizli oylamaya katılan 158 milletvekilinin 158 oyuyla Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi (Saat: 20.45). Gazi, ilk Cumhuriyet Hükümetini kurmakla İsmet Paşa’yı görevlendirdi. Meclis Başkanlığına da Fethi Bey seçildi.
Cumhuriyet’in ilânı inkılâpçı çevrelerde büyük coşku ile karşılandı. Yurt dışında olumlu karşılandı. Ankara halkına Cumhuriyet‘in ilanını, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Muhafız Komutanı İsmail Hakkı (Tekçe) Bey duyurdu: …”28 Ekim 1923 gecesi Çankaya‘da bir toplantı yapıldı ve Cumhuriyet‘in ilanına karar verildi. Ertesi gün Meclis toplandı ve uzun müzakerelerden sonra Cumhuriyet ilan edildi. Ben de meclis’teydim. Kararı alır almaz, hemen topların başına koştum. Sekizinci tümenden emrime iki batarya verilmişti. Topları Meclisin altındaki yola çıkardım. Namlular istasyona doğru çevrilmişti. ‘Ateş!‘ emrini verdim. Toplar yeri göğü inletip yeni bir devletin, Türkiye Cumhuriyeti‘nin doğuşunu âleme duyuruyordu.” (Bakınız: Hasan Pulur (Yay. Haz.), “Muhafızı Atatürk’ü Anlatıyor: Emekli General İsmail Hakkı Tekçe’nin Anıları”, İstanbul, Kaynak Yay., 2000, s. 32.)
Gazi Mustafa Kemal, Cumhur reisi seçildikten sonra, Halk Partisi Başkanlığını vekâleten İsmet Paşa’ya devretti (19 Kasım 1923). Bir gün sonra da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti teşkilat ve görevlerini Halk Partisi’ne devretti. Bu suretle Müdafaa-i Hukukçular Halk Partisi ile bütünleştiler.
Cumhuriyet’in İlânı Şerefine 26 Aralık 1923‟te bazı suçlar hariç, genel af çıkarıldı.
Artık Gazi Cumhurbaşkanıdır. Kendi kurduğu Halk Partisi, ciddi bir disiplin içinde, yapılacak yeniliklerin gerçekleşmesinde siyasî dayanak vazifesi görecektir. Bundan sonra inkılâplar daha hızlı yürütülecektir.
Ancak İstanbul siyaset âleminin görüşü oldukça farklıydı. Basın Cumhuriyet İlânının vakitsiz acele ve usule uymayan bir hareket olarak göstermekteydi. Bunların görüşü Gazi’ye göre şöyle özetlenebilir: …”Esas olan millî hâkimiyettir. Millî hâkimiyet Cumhuriyetin gelişmesiyle sağlanır. Türk milleti millî hâkimiyete kavuştu. Cumhuriyet’in ilânına lüzum yoktur, yanlıştır. Türkiye’de en sağlam devlet şekli, millî hâkimiyet esasını korumakla birlikte, cumhuriyeti ilan etmeyip devlet başkanlığında halife unvanıyla Osmanlı hanedanından birini bulunduran meşrutiyet idaresidir”.
Bu arada halife ile gösterişli temasların çoğaldığı ve ilgilenenlerin arttığı görülmekteydi.
Rauf Bey’in bir İstanbul gazetesine verdiği demeç, Halk Partisinde sert tartışmalara yol açtı. Rauf Bey demecinde Cumhuriyet’in İlânında acele edildiği, sorumsuz kimselerin buna sebep olduğu ileri sürülmüştü. Haber Ankara’da asabiyet ve teessüre yol açtı. “Rauf Bey’in İstanbul gazetelerinde çıkan Cumhuriyetin ilânına karşı gelme yolundaki demecinin Cumhuriyet’i sarsıntıya uğrattığı ve bu demeç sahibinin çevresinde muhalif bir parti kurduğu kanaatinin belirdiği” vurgulanarak Parti Grubunda açıklama yapmaya davet edildi. İsmet Paşa, Parti Başkan Vekili sıfatıyla Rauf Bey’e hitaben;
…”Cumhuriyet ilân edildiği günlerde, başlangıçtan beri millî davanın temsilcisi sayılan başlar arasında anlaşmazlıklar olduğu manzarası görülürse, bundan başların Cumhuriyetin ilânından sonra ikiye ayrıldıkları manası çıkar. Dolayısıyla Cumhuriyet üzerinde tereddütler hâsıl olur. Cumhuriyet idaresi başarılı olacak mıdır, olmayacak mıdır tartışmalarına yol açılır ve bu tartışmalar tehlikeli maceraya dökülür” diyerek ona Cumhuriyetçi olup olmadığını, parti içinde kalıp kalmayacağını sordu.
Rauf Bey’de; …”Milli hâkimiyetten yana olduğunu, milletvekilinin görüşlerini her türlü etkinin dışında ifa etmesi gerektiğini belirterek mutlak muhalif parti yapmam isteniyor, yapmayacağım. Karar sizindir. Beni partiden ihraç ederseniz yapacağım şey mezuniyet alıp gitmektir. Ben buradan gidiyorum. Kararınızı serbest olarak veriniz.” diyerek toplantıyı terk etti.
Konuşmadan duygulanan Parti Grubu, verilen bilgiyi yeterli buldu. Konuşmaların zabıtları yayınlanarak mesele kapatıldı. Fakat bu geçici çözüm yoluydu. Olayın neticesinde Rauf Bey Gazi’den gittikçe uzaklaştı. Aslında derindeki sebep, Rauf Bey ve Gazi’nin bazı yakın silah arkadaşlarının yapılan reformları tam manası ile benimsememeleri, devrimden çok, evrimden yana olmalarıdır. Ayrıca bunlar Millî Mücadele’deki değerli hizmetleri dolayısıyla, eskiden olduğu gibi, yapılacak işlere beraberce karar verilmesini istemekteydiler. Bu sebeple Gazi’nin hızlı temposunu frenlemeyi düşünüyorlardı.
Cumhuriyete geçiş olayı bazı İstanbul gazetelerinin de halifeliğin statüsü ve geleceği tartışmalarına yol açmıştır. Bu arada Hint Müslüman liderlerinden Ağa Han ve Emin Ali’nin Londra’dan İsmet Paşa’ya gönderdikleri mektubun henüz Paşa’nın eline geçmeden bazı İstanbul gazetelerinde yayınlanması, Gazi’yi harekete geçirdi. Üstelik Şiî olan bu iki şahıs halifenin Müslüman ülkelerinin güven ve saygısına lâyık bir yere konulmasını istiyorlardı. Haber Ankara’da asabiyet uyandırdı. Milli davamızın başarısına engel olmak isteyen iç ve dış düşmanların hain emellerine set çekmek için derhal İstiklal Mahkemeleri oluşturuldu. Mektubu yayınlayan gazeteciler mahkemeye verildiler. İstiklal mahkemesi mektupların yayınlamasında kasıt olmadığı sonucuna vardı ve bütün sanıkların beraatına karar verdi. Fakat Tanın gazetesinde yayımlanan halifeye açık mektup yazısı nedeniyle ve halifeyi saltanatın kaldırılmasına karşı çıkmaya kışkırttığı gerekçesiyle Lütfi Fikri Bey’i (Düşünsel) beş yıl kürek cezasına mahkûm etti. Olayların gelişmesinden hilâfetin geleceğinin yakında gündeme geleceği anlatılmaktaydı.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, devletin rejimini tespit etmişti. Bu millî egemenliğe dayalı Cumhuriyet yönetimiydi. Cumhuriyet İlânı, inkılâpların sadece başlangıcıydı. Devletin bir daha aynı duruma düşmemesi için çağa ayak uydurmasını sağlayacak atılımlar yapılması gerekmekteydi. Bunu sağlamak, akıl ve bilimi rehber almak, ayak bağı olan çağdışı olmuş düşünce ve kurumları tasfiye etmekle mümkün olabilirdi.
Bu itibarla, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal 1 Mart 1924’de Meclis’i açarken, …”Millet Cumhuriyetin halen ve gelecekte her türlü saldırıdan kat ’iyen ve ebediyen masun bulundurulmasını istiyor” sözleri ile bu konuda alınacak tedbirlere işaret etmiştir. Esasen İzmir’de Harp Oyunları vesilesiyle yapılan toplantılarda, Gazi, İsmet, Fevzi, Kâzım (ÖZALP) ve Ali Fuat Paşalarla yaptığı temaslarda, Hilâfetin kaldırılması, Evkaf ve Şer’i ye Vekâletinin ilgası ve öğretimin birleştirilmesi konusunda görüş birliğini sağlamıştı. Ankara’ya dönünce, bu konularda süratle ve enerjik bir şekilde, uygulamaya geçilecekti. ( Bakınız: Prof. Dr. Abdurrahman Çaycı, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk Milli Bağımsızlık ve Çağdaşlaşma Önderi (Hayatı ve Eseri)”,Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2002)
Cumhuriyetin İlan’ının bayram olarak kutlanması Dışişleri Bakanlığı’nın önerdiği kanun teklifi ile olmuştur. Dışişleri Bakanlığı, 2 Şubat 1925’te 29 Ekim’in bayram olarak kutlanmasını kanun teklifi olarak önermiştir. Teklif metninde “Medeni ülkelerden her biri kendisi için milli bayram olmak üzere tek bir gün kabul etmiştir. Her millet bu şekilde belirlediği günü, resmi özel gün sayarak yalnız o günü gerek ülke içinde, gerek dış temsilciliklerinde milli törenle icra eder. Yabancılara da kutlattırılması gereken, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve milletimizin resmi özel gününü öteki medeni ülkeler gibi bir gün olarak belirlemek lazımdır. O gün ise Cumhuriyet’in İlan’ı günü olan 29 Ekim’den başkası olmamalıdır” denilmiştir. Ve bu teklif daha sonra Meclis Anayasa Komisyonu tarafından incelenerek 18 Nisan 1925’te karara bağlanmıştır. T.B.M.M. Genel Kurulu, 19 Nisan 1925 günkü toplantısında kabul ettiği “628 Sayılı Kanun” ile 29 Ekim’i Cumhuriyet Bayramı olarak kabul etmiştir. Böylece Cumhuriyet Bayramı 29 Ekim 1925’ten itibaren, ülke içinde ve dış temsilciliklerde bayram olarak kutlanmaya başlanmıştır.
Kanun No: 628 / Cumhuriyet’in İlanına Müsadif 29 Teşrinievvel Günün Milli Bayram Addi Hakkında Kanun:
Madde 1- Türkiye dâhil ve haricinde devlet namına yapılacak bayram merasimi Cumhuriyet’in İlan edildiği 29 Teşrinievvel günü icra edilir.
Madde 2- İşbu Milli Bayram merasiminin icrâsiyle sâir bayramlarda icra olunacak merasimin tarzı icra Vekilleri Heyetince tayin olunur.
Madde 3- Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.
Madde 4- Bu kanunun icrasına İcra Vekilleri Heyeti memurdur.
Atatürk, millî bayram tebriklerini 1925‘ten beri Meclis‘teki özel dairesinde kabul ediyordu. Kabul törenine katılacak zevat, tören başlamadan yarım saat önce Meclis‘e gelir, kendisine Protokol Genel Müdürlüğünce gönderilen davetiyeyi, ilgili memurlara göstererek, Meclis bahçesine girerdi. Diplomatlar, idare odasında; Genelkurmay Başkanı, Meclis Başkanı‘nın odasında; diğer zevat ise Meclis genel kurul salonunda, kabul töreninin başlamasını beklerdi. Törenden çıkan rical, tribünde kendisine gösterilen yere geçerdi. Törenden önce ve tören esnasında gazeteciler, ancak Meclis bahçesinde bulunabilirlerdi; binaya giremezlerdi. Bunun için Matbuat Umum Müdürlüğü‘nden alınacak vesikayı Meclis‘te imza ettirtmiş olmaları gerekirdi. Meclis avlusuna sadece Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı, Başvekâlet ile Genelkurmay Başkanlığı’nın otomobilleri girebilirdi. Diğer konuk otomobiller ise ancak Akköprü Caddesi‘nde uygun görülen mevkilere park edebilirlerdi. Tören kıyafeti: ―frak, ―siyah yelek, ―silindir şapka ve ―beyaz boyunbağından oluşurdu.
Atatürk, 1925 ile 1937 yılları arasında Ankara‘da yapılan tüm Cumhuriyet Bayramı törenlerine eksiksiz bir şekilde katılmıştır; 1938‘deki kutlamalarda ise hasta yatağında olduğu için, yerine Meclis Başkanı Abdülhalik Renda vekâlet etmiştir.
Atatürk diyor ki: …”Bütün dünya bilsin ki, benim için bir taraflılık vardır: Cumhuriyet taraftarlığı. Bu noktada, yeni Türkiye topluluğunda bir ferdi, hariç düşünmek istemiyorum.”
Huzurlarınızdan ayrılırken başta ülkemizin kurucusu Büyük Önder Atatürk’ü, silah arkadaşlarını, kahraman şehit ve gazilerimizi bir kez daha şükran ve minnetle anıyor hepimizin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutluyoruz efendim.
Ayrıca okuyabilirsiniz:
– Yaşasın Cumhuriyet, https://www.sechaber.com.tr/yasasin-cumhuriyet-2/
– Hükümet şekli zamanı gelince Cumhuriyet olacaktır, https://www.sechaber.com.tr/hukumet-sekli-zamani-geldiginde-cumhuriyet-olacaktir/
– Cumhuriyetin hafta tatili, https://www.sechaber.com.tr/cumhuriyetin-hafta-tatili/
– Cumhuriyet baloları, https://www.sechaber.com.tr/cumhuriyet-balolari/
– Cumhuriyetin Türk kadınını daveti, https://www.sechaber.com.tr/cumhuriyetin-turk-kadinini-daveti/
– Cumhuriyetin ilan belgesi, https://www.sechaber.com.tr/cumuriyetin-ilan-belgesi-29-ekim-1923/
– Atatürk’ün Cumhuriyet kadını, https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-cumhuriyet-kadini/
– Atatürk ve Cumhuriyet Bayramı, https://www.sechaber.com.tr/ataturk-ve-cumhuriyet-bayrami/
– Yarın Cumhuriyeti İlan edeceğiz, https://www.sechaber.com.tr/yarin-cumhuriyeti-ilan-edecegiz/
– Benim en büyük eserim Cumhuriyettir, https://www.sechaber.com.tr/benim-en-buyuk-eserim-cumhuriyettir/
– Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı ile ilgili söylev ve demeçleri, https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-cumhurbaskanligi-ile-ilgili-soylev-ve-demecleri/
– Cumhuriyet bu binada ilan edildi, https://www.sechaber.com.tr/cumhuriyet-bu-binada-ilan-edildi/