Sevgili okurlarım çok uzun süredir devam eden salgın hastalık nedeniyle yazılarıma birkaç ay ara vermek zorunda kaldım. Bildiğiniz gibi yazılarım genelde röportaj şeklinde olduğu için kişilerle birebir görüşme şeklindeydi. Salgın hastalık bu görüşmelerimizi maalesef olumsuz yönde etkilemekte; sosyal medya yoluyla yapmaya kalktığım zaman ise gerekli verimi alamamaktayım.
Son günlerde tiyatrolarımızda ve özellikle Devlet Tiyatrolarında yönetim ve işleyiş yönünde birtakım değişikliklerin olduğu sık sık gündeme gelmekte olduğunu duyunca sizlere Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Tiyatrosu için yaptıklarını anlatmak istedim.
İslâm öncesi Türklerin kendilerine özgü sahne oyunları vardı. Türkler Müslüman olduktan sonra bu oyunlar zamanla azalmış, kadınlar bu oyunlardan tamamen dışlanmıştır. 19. (on dokuz) yüzyıl sonuna kadar Türk tiyatrosu, Köy Oyunları, Halk Tiyatrosu ( Kukla, Karagöz- Ortaoyunu ) ve Saray Tiyatrosu olarak üçe ayrılmıştır. Atatürk ve Cumhuriyeti kuranlar, Türklerde tiyatronun öneminin bilincindeydiler.
Atatürk , Bulgaristan Sofya Ateşemiliterliği ve Avusturya Karlsbad günlerinde batı tiyatrosuyla tanışmıştır. 1930 yılında Ankara Türk Ocağı’nda seyrettiği bir oyundan sonra sanatçılara ‘’Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz, fakat SANATKÂR OLAMAZSINIZ.’’ demiştir. O her fırsatta tiyatroya gitmiş, sanatçıları temsilden sonra tebrik etmiş, Türk kadın sanatçıların yetişmesini istemiştir. 12 Temmuz 1923 tarihinde Darülbedayi sanatçılarının bir oyununu izledikten sonra Türk Kadınının sahneye çıkmasını sağlayacağına da söz vermiştir. Atatürk verdiği sözü tutarak Türk kadınının sahneye çıkmasını sağlamıştır. 1923 yılında Bedia Muvahhit ve Neyyire Nehir Hanım , Nezire Sedat Hanım müzikli oyunlarda rol alıp sahneye çıkmışlardır.
Atatürk yazılan oyunların Türkçe olmasına, anlaşılmasına , edebi yönüne ve mantık zincirine dikkat etmiştir. Dil sohbetlerinin birinde Fransız diline ve tiyatrosuna çok hâkim olan MÜNİR HAYRİ EGELİ’ye üç piyes yazma görevi vermiştir. Taşbebek, Bayönder, Bir Ülkü Yolu üç piyes yazan Münir Hayri Egeli yazılan eserleri Atatürk’e Afet Hanım aracılığı ile iletmiş; Atatürk bu eserler üzerinde iki defa düzeltme yaptıktan sonra oynatılmasını emretmiş. Fakat bu eserler ikinci düzeltmeden sonra kullanılan Türkçeden hayli uzaklaşmışlar. Münir Hayri Egeli Atatürk’e ‘’ Bunları müzikli yapmazsak alâka ile izlemek mümkün olmaz.’’ Dedikten sonra ; bir müzik festivali yapılmasına karar verilerek Bayönder’in müzikleri Necil Kâzım Akses, Taşbebek’i Ahmet Adnan Saygun’a ve Ülkü Yolu ‘da Ulvi Cemal Erkin’e havale edilmiştir. Atatürk sahnelenen oyunlarda en az bir kadın karakterin bulunmasını istemiştir.
Atatürk ,oyunlar sahnelenmeden önce sık sık gelip provaları izlerdi. Oyunları gelip izledikten sonra ki bu oyunlar yukarıda ismini yazdığım oyunlara ek olarak ‘’Akın , Özyurt Kahraman, Oğuz Destanı,Timurhan ,Bozkurt,
Atillâ’nın Düğünü, Albayrak, Sümer Ülkeleri, Ergenekon’’ v.b.’’ Tiyatro bir memleketin aynasıdır. Bu faaliyetlere devam edelim.’’demiştir. Yazılan oyunların konuları genelde Türk tarih ve kültüründen beslenmiştir.
1923 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla Tiyatro ve sinemacılığa ait alanlarda faaliyet göstermek üzere Türk Umumi Tiyatro A.Ş. kurulmuştur. 1927 Yılında Güzel Sanatlar Birliği kurulmuştur. Amaç tiyatronun yaygınlık kazanmasını sağlamaktı. Tiyatro bölümünün başına Muhsin Ertuğrul getirildi. Konser ve temsillerden vergi alınmaması 25 Haziran 1927 tarihli kararla alındı.1931 yılında İstanbul’da Tiyatro Meslek Okulu açılmıştır. Bu okul İstanbul Belediye Konservatuarı’nın temeli olmuştur. Bu okul sanatçıların yetiştirilmesi için açılan temel bir okul olmuştur. Bu kapsamda Ankara Cebeci semtinde bir Tiyatro Okulu açılmıştır. Darülbedayi 1934 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu’na dönüştürülerek başına Muhsin Ertuğrul getirilmiştir. 1934 yılında Ankara’da Milli Musiki ve Temsil Akademisi kurulmuştur. Öğretmen ve sanatçı yetiştirmek amacıyla kurulan bu kurum, 1936 yılında Ankara Devlet Konservatuarına dönüştürülmüştür. Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü ilk mezunlarını 03 Haziran 1941 yılında vermiştir. Törene zamanın Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’de katılmıştır. İlk mezunlar 3 (üç) kız 5 (beş) erkek olmak üzere 8 (sekiz) kişiydiler. İlk mezunlar Muazzez Yücesoy, Melek Saltıkalp, Nermin İlgün, Ertuğrul İlgin, Mahir Canova, Salih Canar, Nüzhet Şenbay ve Esat Tolga’dır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında sahne sanatlarının gelişmesinde yabancı uzmanlardan C. Ebert’in çok özel bir yeri vardır. Ebert Maarif Vekilliği’nin ( M.E.Bakanlığı) Tiyatro ve Opera bölümünün başına getirilmiştir. Ebert dışında Muhsin Ertuğrul’da Türk Tiyatrosunun gelişmesi konusunda çok emek sarf etmiştir.
Tiyatrocular oyun yazmakla ,oynamakla, tiyatro sanatçısı yetiştirmekle ilgilendikleri kadar; tiyatro seyircisiyle de ilgilenmek zorunda kalmışlardır. Tiyatronun nasıl seyredileceğini bilmeyen; fındık fıstık yiyerek, ıslık çalarak , ayaklarını yere vurarak ve sigara içerek tiyatroya gelen seyirciler vardı. Bunun üzerine 1924 yılında Muhsin Ertuğrul tiyatro sevenlere 6 (altı) maddelik bir uyarı yazısı yazmıştır.
İşte bu uyarı yazısı:
1- Tiyatro eğlence yeri değil, büyüklerin mekânıdır
2- Tiyatroya mümkün mertebe temiz giyinilip gidilir ve gürültüsüzce bir mevkie oturulur.
3- Perdenin açılacağını ihbar eden işaretten sonra perde kapanıncaya kadar artık bir kelime bile konuşulmadan yalnız eser dinlenir. Bir milletin bilgi ve anlayış seviyesi sanat eserlerine ve sanatkârlarına gösterdiği alaka ile ölçülür.
4- Tiyatroda sigara içmek doğru değildir. Fakat mecburiyetse ancak perde aralarında içilir.
5- Perde aralarındaki istirahat müddetleri evvelce tayin ve ilan edilmiştir. Sabırsızlanmak bu müddeti kısaltmaz.
6- Islık çalmak , ayakları yere vurmak ,gereksiz yerde alkışlamayı takdir etmek mümkün değildir.
Cumhuriyetle birlikte hızla gelişen Türk Tiyatrosu Atatürk’ün ölümünden sonra da onun verdiği direktifler doğrultusunda yayılmış gerek yazarlarıyla gerekse seyircisiyle inanılmaz bir hıza erişmiştir. Bugün Devlet Tiyatrolarının Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Trabzon, Diyarbakır, Antalya, Erzurum, Konya, Sivas,Van, Gaziantep,Kahramanmaraş,Elazığ,Malatya,Samsun,Çorum, Zonguldak, Denizli, Ordu, Edirne, Kayseri’de olmak üzere 23 (yirmi üç) şehrimizde Tiyatro sahneleri vardır. Ayrıca ülkemizin birçok şehrinde özel ve amatör tiyatrolar sahnelerini açarak Tiyatro kültürünü Halkımıza yaymaktadırlar. Gezici tiyatrolar, çocuk tiyatroları, büyük holdinglerin ve bankaların finansmanını sağladıkları özel tiyatrolar da günden güne artmaktadır. Özel ve Resmi Üniversiteler Konservatuarlar açarak sanatçı yetiştirilmesine önemli katkılar sağlamaktadırlar. Özel yetiştirme kurslarını da bu arada belirtmek isterim.
Bu eğitim kuruluşlarında yetişen sanatçı adayları gerek devlet gerekse özel tiyatrolarda mesleğin inceliklerini öğrenmekte harikalar yaratmaktadırlar. Fakat son senelerde tüm devlet kuruluşlarında olduğu gibi Devlet Tiyatrolarında kadrosuzluk nedeniyle sıkıntılar yaşanmakta yeni kadrolar açılmadığı için ve özel tiyatroların ekonomik kriz içinde olmaları nedeniyle yeni mezun sanatçı adayları birçok zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Tamamen Özerk bir yapıya sahip Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balelerinin bu özelliklerini korumaları, sanatçıların özgür sanat yapmalarının olmazsa olmazıdır.
Salgın hastalık nedeniyle alınan sağlık tedbirleri ülkemiz çapında sanat faaliyetlerinin aksamasına neden olmaktadır. Biz tiyatro severler sabretmek ve bir an evvel eski günlere dönmenin özlemi içinde heyecanla ‘’VE PERDE’’ denilecek güzel va sağlıklı günleri bekliyoruz.
Daha iyi günlerde buluşmak dileğiyle siz sevgili okurlarıma SAĞLIKLAR DİLİYORUM.
www.coskunnehir.com.tr