Kadın hakları, insan hakları konusu kapsamında insanlık tarihi boyunca hep konuşula gelmiş bir dünya gerçeğidir. Bir Cumhuriyet kadını olan Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. Ayşe Afet İnan, bu gerçeği tarihsel bir süreç içerisinde öne çıkaran, önemseyen, mücadele haline getiren hatta bütün hayatını bu konulara hasreden önemli kişilerden birisidir. Sayın İnan, Türk kadınının çağdaşlaşmasında çok değerli hizmetleri olmuş bir Cumhuriyet kadını olmasının yanı sıra Atatürk’ün fikir arkadaşlığını yaparak yaşadıklarını kayıt altına almış ve “Tarih Boyunca Türk Kadınının Hak ve Görevleri” adlı eseriyle tarihe not düşenlerden birisi olmuştur.
Kadın, bir toplumun, bir milletin temel ögelerinden birisidir. O, toplumun içinde, binlerce yıl geriden gelen bir yaşamın “tarih”ini taşır. “Geleceği”de o yaratacaktır. Nitekim Atatürk; -…”Şuna kani olmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” demiştir.
Türk kadını, geçmiş yüzyıllardan, yaşadığımız çağa kadar, Türk toplumu için bu görevleri başarıyla yaparak gelmiş, evinin dışındaki her konuda elde ettiği başarıları yalnız sosyal hayatın yapısını değiştirmekle kalmamıştır. Özetle, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer ve hak tanıyan Atatürk, …”çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını, artık tarihlerde aramak lazım gelecektir” demiştir.
Atatürk Araştırma Merkezi Bilim Kurulu Üyelerinden Burhan Göksel, “Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk” adlı makalesinde “Türk Kadını”nın temel hakların, yaşamını Dünya Kadınları ile kıyaslanmasını, geçirdiği evreleri ve Nihayet “Büyük Atatürk”le beraber ulaştığı aşamayı biz okurlara özet olarak vermeğe çalışmıştır. Sayın Göksel’e göre,
-İslamiyet’ten Önce ve Eski Türklerde Kadın:
…”İslamiyet’ten önce ve mitolojik çağda ve daha sonraki “yazılı eserler” döneminde çok ilginç bir yaşam tarzı vardır. “Şamanizm” döneminde Tanrı ve Tanrıçalara inanmak vardır. Türklerde ise en güçlü Tanrı’nın adı “Ana Tanrıça”dır. Mitolojik çağda, Türk’ün kadın anlayışı çok zarif ve bugünün yaşayan toplumlarından bile çok ileridedir. “Oğuz Destanı” kadına çok yer verir. Şamanizm’de kadın ve erkek eşittir. Türklerin göçebe yaşamına rağmen, doğal geleneksel milli kültüründe kadının şahsiyeti canlıdır. Türk toplumunda, Devlet Başkanlığı hizmeti bile, erkeğin tekelinde değildir. “Hatun-Hakan” ekibi yönetimden sorumludur. Emirnameleri beraber imzalarlar.”
-İslamiyet’in Kabulünden Sonra Türk Kadın Hakları:
…”Türkler İslamiyet’i hiçbir zorlama olmadan, “Karahanlılar ve Hakaniler 926’da (M.S.)” kabullenmişlerdir. Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde kadına çok yaygın yer verilir. Bu anlayış, diğer dinlerden çok üstündür. Selçuklularda Türk kadını aktiftir. Günlük yaşamda erkekle beraberdir. “Harem” henüz yoktur. Kaç-göç de yoktur. Osmanlı Devletin’nin kuruluşunda Orhan Gazi’nin eşinin davranışları, Cengiz Devri’nin “Hatun”a benzer. Sultan elçi kabul eder, yüzleri kapalı değildir. Bunlar hep “Bizans”la temastan başlar XVI. Yüzyılın sonuna kadar Monogami (Tek evlilik) vardır. Poligami (Çok evlilik) önce sarayda, üst kademede başlar.”(Not: İslam hukukuna dayalı Türk devletlerinin 9.yüzyılda İslam dinini kabul etmesiyle kurulduğunu belirten Afet İnan, bu devletlerden biri olan Selçuklularda kadınların sosyal ve kültürel meselelerde ciddi rolleri olduğunu ifade etmiştir.)
-Tanzimat’tan Meşrutiyet’e (XX. Yüzyıl Başına Kadar) Türk Kadın Hakları:
…”Bu dönemde Gülhane’de ilan edilen Tanzimat-ı Hayriye’den itibaren yeni bir dönem başlar. Batıya açılma, demokrasiye yöneliş gözükür. Kadın haklarında da bir canlanma hissedilir. Kızlarımıza İptidai (İlkokul), Rüştiye (Ortaokul) da eğitime 1858’de müsaade edilir. “Ebelik” ve “Öğretmenlik” meslekleri kurulur. (Not: Afet İnan “Türk Kadın Haklarının Tanınmasının Kültür Devrimindeki Önemi” isimli makalesinde (1967) 19. Yüzyılda yapılan reformların kadına sağladığı imkânlar ile ilgili şu tespiti yapmaktadır: (—)”1839-1856 tarihlerinde ilan edilen Hatt-ı Hümayunlarla devlet bünyesinde yapılmak istenen ıslahat Müslüman ve diğer dinlere mensup Osmanlı tebaası hakkında hukuki esasları ihtiva ediyordu. Bu hareket teokratik ve monarşik devlet şekli üzerinde bir tesir yapmamakla beraber, Osmanlı camiasına mensup fertler arasında, fikri bir gelişmeyi sağlamıştır. İşte bundan sonra yeni yeni okulların açılmasıyla kızlara verilen öğretim imkânları sayesinde kadınlar arasında, aydın bir zümrenin teşekkülüne sebep olmuştur. Bu devirde kadın ve aile konusunu işleyen yayınlar olduğu gibi, sadece kadınlar tarafından çıkarılıp kadınların fikren aydınlatılmasını isteyen ve kapalı hayata karşı isyanlarını belirten makaleler yazılmıştır(s.25).”
-Meşrutiyetten Atatürk Dönemine Kadar Türk Kadını:
…”Eğitim ve öğretime verilen önem artmış ve (okur-yazar) kadın oranı yükselmiştir. İlk Kız Liseleri bu devirde açılır. İstanbul’da İnas Sultanisi (bugünkü İstanbul Kız Lisesi) 1913’te açılır. Bilhassa, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra (Kadın) konusunda fikir hareketleri hızlanır. Kadın gazete ve dergileri artar. 1908’de “Mehasin”, 1912’de “Kadın Bahçesi”, 1914’de “Kadınlar Dünyası”, 1913’de “Kadın Duygusu ve Kadın Âlemi”, 1918’de “Kadın Hayatı” yayına başlar. Artık bizzat kadının sesi duyulmaya başlamıştır. Namık Kemal, Şinasi ve Ali Suavi “İslami Dini Kaynak’larına dayanarak yorumlar yaparlar.
Tevfik Fikret, Celal Nuri ve Ziya Gökalp kadınlar hakkında incelemeler yayınlarlar.
1867’de Rumeli hududndaki yaralı askerlerimize yardım için kurulan ilk kadın derneğimiz “Cemiyet-i İmdadiye” (İmdat Derneği)’nden sonra 1908’de Halide Edip “Müdafaa-i Hukuku Nisvan (Kadın Haklarını Savunma Derneği)”ni kurar.
Balkan Savaşı sırasında dernek halinde gönüllü çalışmalar artar. 1912’de “Hilal-i Ahmer (Kızılay Kadınlar Kolu), 1912’de “Donanma Cemiyeti Hanımlar Şubesi”, Himaye-i Etfal (Çocuk Esirgeme Kurumu)” kurulur. Bu arada, kadınlarımız iş hayatına alıştırmayı amaçlayan “Biçki Yurdu” kuruluşları görülür. Bu Birinci Dünya Savaşı’nda Türk kadınının Devlet hizmetinde aldığı ilk görevdir. Yavaş yavaş boşalan erkek kadroları yerine Posta Telgraf ve diğer bazı resmi daire hizmetlerine de alınır. Böylece kadınlarımızın evin dışına çıktıkları ve taassuba karşı direnişe geçtikleri görülür.
Kadınlarımızın “Yüksek Öğretime” ilk adım atmaları da bu döneme rastlar. 1914’de “Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu”, İstanbul Darülfünunu (İnas Darülfünunu) açılır. Bir süre kız ve erkek öğrenciler ayrı okurlar. Kız üniversitelerimizin arzularını dikkate alan “Müderrisler Heyeti (Profesörler Kurulu)” kararıyla 1921’de kız öğrenciler erkek sınıflarına girerler. Eğitim tarihimizde ilk olarak Fen ve Edebiyat Fakültelerimizde “Karma Öğretim” başlamış olur. Bunda, kızlarımızın cüretli ve cesur davranışları etkili olmuştur.
1921-1922’de Hukuk, 1922,1923’de Tıp Fakülteleri de “Karma Eğitime” girerler. Üniversitelerimizin karma eğitime girme işinde Prof. Dr. İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun büyük emeği vardır.
İlk Kız üniversite mezunları arasında ün yapmış olan “Zehra Celasun, Şukufe Nihal, Seniha Hızak, Süreyya Ağaoğlu”nun isimlerini görürüz.
İlk kez, Kız Üniversitelerimiz zamanın Maarif Nazırı (Milli Eğitim Bakanı) topluca çıkarlar, tartışırlar ve tezlerini kabul ettirirler.
Tıp Fakültesinin ilk kız mezunları arasında ünlü hekimleri görürüz. Prof. Dr. Müfide Kazım (Kutay), Dr. İffet Naim Onur, Dr. Suat Rasim ve Dr. Fatma Celal gibi isimler vardır.
Sanat hayatında daha önceleri kadınımız tiyatroya ilgi gösterirse de, bu dönemde 1920’de (Afife) isimli bir hanım bu cesaretin sahibidir.
Hukuksal değişimlerde ilk kez bu dönemde kendisini gösterir. 1911’de Mebuslar Meclisi’nde Ceza Kanunu’nun tadiline ait görüşmeler sırasında “Zina” suçunda kadına ve erkeğe ağır cezalar verilmesi tartışılır. Bu konuda eşitlik getirilir.
Evlenmede “Devlet İzni” zorunluluğu 1917’de getirilir. Politgami (çok kadınla evlenme) de “Birinci eşin rızası”nın alınması şartı getirilir.
Dönemin son yıllarında kadına ait fikir hayatı daha canlanır. Tevfik Fikret Atatürk’ün çok sevdiği ve sık sık tekrarladığı şu dizeleri bu sırada yazar;
“Elbette değil nasibi mezellet kadınlığın”
“Elbet sefil olursa kadın alçalır beşer”
Yine şairin bu konudaki şiirlerinden “Kızlarını okutmayan millet, oğullarını manevi öksüzlüğe mahkûm etmiştir. Hüsranına ağlasın” diye başlayan sunuşu kızlarımızın da okutulmasına ışık tutar.
Türk kadınının yetişme ve hakları konusunda Ziya Gökalp ve Mehmet Akif’in değişik açıdan ilgileri fazladır. Akif, kadının yetişmesinin hararetli taraftarıydı. Ziya Gökalp’in lideri olduğu ve aralarında Ağaoğlu Ahmet, Mehmet Emin, Hüseyinzade Ali Hamdullah Suphi, Celal Nuri, Yusuf Akçura, Halide Edip, Celal Şahin’lerin bulunduğu “Türkçüler Grubu” ile Türk kadını ailede, ev dışında ve sosyal hayatta da gerekli yeri almasını savunurlar. Bu grup 1912’de kurulan “Türk Ocağı”nda Türkiye’de ilk defa olarak “Kadınlı-Erkekli” toplantılar, konferanslar düzenleme cesaretini gösterirler.
Ziya Gökalp, hemen hemen her eserinde Türk kadınını yüceltici fikirler ve iddiaların sahibidir. O; eski Türkler’in “hür ve de feminist” oldukları inancındadır. Türk’ün kadına verdiği saygıyı tekrar canlandırma çabasındadır ve “Aile” adlı şiirinde kadın haklarına duyduğu özlemi şöyle dile getirir:
“Aile;
Bir kadın var ki ya annem, ya kardeşim, ya kızım,
Odur bende en mukaddes duyguları yaşatan.
Bir diğeri sevgilim ki günüm, ayım yıldızım,
Odur bana hayattaki şiirleri anlatan.
Bu mahluklar nasıl hakir olur şerrin gözünde?
Bir yanlışlık var mutlaka müfessirin sözünde!
Ailedir bu milletin, bu devletin esası,
Kadın tamam olmadıkça eksik kalır bu hayat,
Ailenin adle uygun olmak için binası,
Nikâh, talak, miras: Bu üç işte gerek müsavat
Bir kız, irste yarım erkek, izdivaçta dörtte bir
Bulundukça ne aile, ne memleket yükselir.
Diğer haklar için milli mahkemeler açmışız,
Aileyi bırakmışız medresenin elinde.
Bilmem niçin, kadınlığa ait işten kaçmışız.
Ya onun da bir emeği yok mu bu Türk ilinde?
Yoksa o mu iğnesinden kanlı süngü yaparak
Haklarını pençemizden ihtilalle alacak?”
Halide Edip, II. Meşrutiyet sonrası dönemin ilk kadın lideridir. “Tealimî Nisyan (Kadınları Yükseltme Derneği)”nin kurucusudur. “Yeni Turan” kitabıyla hayalindeki yeni kadın tipini çizer. Ev dışında da çalışan, ahlaklı, erdemli “Yeni tip Türk kadını” ile yeni bir Türkiye’nin kurulması inancını savunur. Taşıdığı mücadele duygusu, onu daha sonra, Anadolu’da, Mustafa Kemal’in yanında “İlk Kadın Onbaşı” olarak savaşa sürükler.”
-Atatürk Dönemi ve Türk Kadın Hakları ve Statüsü, Cumhuriyet’te Kadın:
…”Türk tarihinde her yönü ile sosyal büyük değişimlerin Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmaları ile başladığı, bütün dünya tarihçilerinin ve fikir adamlarının kabul ettiği bir hakikattir. “Atatürk Eylemi”nin, büyük ve ilginç tarafı buradadır. “Türk İstiklâl Savaşı” sadece bir memleketin dört bir yanında düşman ordularının yaptıkları işgallerde ülkeyi kurtarmak için bir askeri operasyonlar topluluğu değildir. “Milletlerin tarihinde” büyük savaşlar olmuştur. Üstün düşmanla savaşan ve zafer kazanan ordular vardır. Bunlar sadece bir “Askeri Operasyon” dur. Cemiyetlerin hayatında ekonomi büyük etkendir. Bizim İstiklâl Savaşı’mız ve “Atatürk İnkılabı” bütün bu ayrı işleri olayı birleştiren bir hareketler topluluğudur. Mustafa Kemal Paşa’da “Evvela askeri düşmanı yenelim, sonra saltanatı yıkalım, sonra da ekonomimizi düzeltelim, daha sonra da rejimimizi değiştirir ve inkılâbımızın parçaları olan reformları ele alırız” gibi sıralama görülmez. O, hepsine birden ve uygun ölçülerde el atar. O’nun “Liderlik” vasfının, diğer liderlerde olan temel farkı budur. “Sakarya Savaşı”, Türkiye için bir (hayat-memat) veya (yaşam-ölüm) mücadelesidir. Sanki William Shakespeare ünlü “To be or not to be” olmak veya olmamak deyimini Türk’ün Sakarya Dönemi için söylemiştir.
Sakarya sırasında, Mustafa Kemal milletin bütün maddi, manevi, nesi varsa ortaya dökmüştür. Hükümet Merkezinin Kayseri’ye nakli hazırlıkları başlamıştır. İşte böyle buhranlı bir dönemde Ankara’da “Türkiye Muallimler” Kongresini toplar. Bugünkü “Milli Eğitim Şûrası”dır. Kongrede Türk çocuğunun eğitim meselelerini çözmeye uğraşır (16 Temmuz 1921). Türk çocuğuna, Türk insanına verilecek “Milli terbiye ve eğitim ve öğretim reformu” görüşlerini sergiler. Atatürk’ün (Kadın Hakları)’na yeni bir düzen vermesi, diğer Müslüman ülkelerine de örnek olur. Bolu mebusu Tunalı Hilmi Bey’in “Kadınlara Seçim Hakkı Verilmesi” teklifi kızılca kıyameti koparır. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir grup kadını “vatandaş” yerine saymamaktaki fikirleridir. Mustafa Kemal, yurtiçinde yaptığı gezilerde özellikle kadınlara, öğretmenlere hitap eder. “Kadın Hakları Reformu” için görüşlerini açık bir dille ifade eder.”
-Atatürk’ün “Kadın ve Türk Kadın Hakları Anlayışı”
…”Atatürk’ün kendisine özgü bir “kadın” anlayışı vardır ki; bugün “Birleşmiş Milletler Teşkilat İlkeleri” temelinde görüşüne, daha o zamandan O’na sahip olduğunu görüyoruz. 1923’de İzmir’deki konuşmasında: -…”Şuna kani olmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” der.” (Not: Birleşmiş Milletlerin anayasasında milletler ve ırklar için eşit hak ve görev olduğu gibi erkekler ve kadınlar için de aynı şartların olduğunu belirten Afet İnan, şu açıklamayı yapmıştır: (—)”Bir milletin bütün fertleri elbette mebus olmayacaktır, fakat her fert muayyen bir yaştan sonra, kanuni şartları haiz olunca seçme ödevini yerine getirecektir. İşte bu durumda eşit hakka sahip olan Türk kadını, meslek hayatında çalışkan, iktisadi hayatta verimli, aile hayatında vazifelerini müdrik bir vatandaş olmakla, dünya kadınlığı içinde şerefli mevkiini almaktadır.”)
-İstiklâl Savaşı ve Türk Kadını:
…”Topyekûn Savaş’ta kadında erkekte eşittir. (1919 – 1922)’de bu doktrini uygulamayan ilk asker, ilk lider bizdendir. Atatürk’ün yaşamı boyunca övdüğü Türk kadınının İstiklal Savaşı’nda yaptıkları ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki hizmeti, elindeki silahla gönüllü olarak dövüşerek, kan dökerek, şehitler vererek, analık görevlerinin yanında bu koşullar içinde başarmıştır.
Cephe gerisindeki bütün cephane, yaralı ve hastaların, bütün ikmal maddelerin taşınmasında, Türk kadınının sırtına ve kağnısına yüklediğini görürüz. Diğer taraftan eline silahı, cephelerde pek çok bacımız, bugünlerin deyimiyle “Gerilla Savaşı” yapmışlardır;
1919’da Yunanlılar, Aydın’a giderken, bir anne silahını kapar, ileri atılır. “Ayşe, Emine ve Seher” isimli savaşçılar tarihe geçmiş hakiki kadın savaşçılardır. Güney Cephesi’nde bir müfrezede “Tayyar Rahmiye” Fransızlara karşı dövüştü. Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanaklarında, İstiklal Madalyası ve Tuğgeneral rütbesi verilmesi teklif edilen bir “Nezahat” kızımız var. “
-Atatürk’ün Kadın Eğitim ve Öğretimi ile Kültürünün Gelişmesi Üzerindeki Görüşleri:
…”Atatürk, Milli Eğitim derken kız ve erkek çocuğunu hiç ayrı düşünmez, bütün tahsil derecelerinde eğitimlerinin eşit olmasını ister. Atatürk’ün kadının eğitim ve öğretimi konusunda konuşmalarında dört esas üzerinde durduğunu görürüz:
1-Kadın-erkek öğretim ve eğitim eşit olmalıdır.
2-Kadının en önemli görevi “Kadınlık” tır.
3-Kadın toplum hayatının her yönünde yer almalıdır.
4-Kadın, analık hizmetini ve toplumdaki görevini iyi yapabilmek için çok ilgili ve faziletli olmalıdır.”
-Türk Kadınının Siyaset Alanındaki Eylemleri ve Siyasi Haklarının Alınması:
…”Kadınlarımız, İstiklâl Savaşı’nda yalnız askerlikle ilgili konularla ilgilenmişlerdir. Kadınlarımızı Batı ülkelerinden evvel elde ettikleri hakları için de mücadele etmişlerdir. 15 Mayıs 1919’da, Yunanlıların İzmir’e asker çıkarması üzerine İstanbul’da yapılan mitinglere de aynı heyecanla katılmışlardır. Bunlardan, 19 Mayıs 1919’daki “Sultan Ahmet Mitingi” pek ünlüdür. 50.000 Türk’e (Halide Edip) haykırır. Onu (Meliha) adlı genç kız izler. Anadolu Kadınlar Müdafaa-ı Vatan Cemiyeti Erzurum ve Sivas Kongrelerine paralel destekleyici çalışmalar yaparlar. Kadınlarımızın “Seçme, Seçilme Hakları”nda ilk defa 1926’da Trabzon Türk Ocağında “Süreyya Hulusi” isimli hanım toplantısında konuşur. (Not: Afet İnan bu konuda şu açıklamaları yapmıştır : (—) “Cumhuriyet ilan edildikten sonra Türkiye yeni bir devlet rejimine girince, Büyük Millet Meclisinde kanunlar tedvin edilirken, kadın vatandaşların durumu da dikkate alınmaya başlanmıştır. 1926’da Medeni kanunun kabulü ile aile hayatına getirilen yenilik ve kadına erkekle beraber eşit hakların tamamen tanınması prensibi, Türk Müslüman cemiyetine içtimai ve hukuki nizam bakımından yeni bir veçhe vermiştir.”)
O tarihten bu yana, Türk kadınına verilen seçme ve seçilme hakkına göre Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girenlerin adedi şunlardır:
Mesela; 1935 seçiminde (18 milletvekili kadınımız vardır. Bu rakamlar, 1939’da (15), 1943’de (16), 1949’da (9), 1950’de (3)’tür. Kurucu Meclis’te (4), 1961’de (3), 1965’de (8), 1969’da (5), 1981’de Danışma Meclisi’nde (4), 1983’te (12), kadınımız vardı. Bu rakamlardan da anlaşılmaktadır ki parlamentomuza katılan kadın sayısı çok yetkisizdir.” (Not: Türkiye’deki işgallere karşı direniş hareketlerinin kadınların ve erkeklerin ortak çabası ile örgütlendiğini savunan Afet İnan şu sonuca varmıştır: (—)”1919 yılında Türkiye’deki halk hareketi, her bakımdan örnek olacak önemli gelişmeler göstermiştir. Atatürk’ün askeri ve siyasi idaresi ile ilk önce fikir, sonra da uygulamaya geçilmiş ve milli bütünlüğü temin ederek Cumhuriyet İdaremiz kurulmuştur(29 Ekim 1923). Türk kadınına Cumhuriyet devrimizde tanınacak olan kanuni eşitlik hakkı da (1929-1930-1933- 1934) bu yurt ödevlerini yerine getirmiş olmanın bir sonucudur.”)
-Aile Hukuku ve Evlilik Müessesi:
…”Atatürk’ün aştan beri eline aldığı bir konudur. Daima karı-koca’da eşit şartlar ister. Yeni ve Türk Medeni Kanunu’nda buna dikkat eder.
-Türk Kadınının Sosyal Yaşamında Atatürk Döneminin Etkileri:
…”Kafes gerisindeki yaşam ve çarşafla örtünmeden sonra ve Türk kadınının Atatürk Dönemi’nde, sosyal yaşam bakımından birden ileri fırladığı görülür. Artık Türk kadını her meslekte vardır. O’nun çok sevdiği manevi kızı “Sabiha Gökçen”e havacılık eğitimi verir. “Dünyanın ilk kadın savaş pilotudur” dur. Türk kızı, ilk kez düzenlenen Güzellik Yarışmalarında Dünyaca ünlenir. Keriman Halis’in Dünya Güzeli olmasının arkasında Atatürk vardır.
-Atatürk Döneminin “Kadın Hakları” Yönünden Kazandırdıkları:
…”19 Mayıs 1919’dan u yana Büyük Atatürk’ün reformları ile değişen “Kadın Hakları” şöyle özetlenebilir:
1-İstanbul’da kadınlarımız Milli Mücadele’ye mitinglere destek olmuşlardır.
2-İstkilâl Savaşı’nda kadınlarımız geniş çaplı silah kullanarak muharebelere fiilen katılmışlardır.
3-Sivas ve Erzurum Kongrelerinde siyasi mücadeleye katılmışlardır.
4-İlk kez İstanbul’da kızlarımız üniversitede erkeklerle aynı koşullarda okumuşlardır.
5-“Medeni Kanun”un çıkması ile kadın-erkek eşitliği reformu pek çok ülkelerden evvel gerçekleşmiştir.
6-Kadınlarımızın giyim-kuşamı hızla gelişmiştir.
7-Kadın konusunda yazanlarımız ve yazarlarımız çoğalmıştır.
8-Aynı konuda pek çok dernekler kurulmuştur.
9-Ve nihayet Hava Kuvvetlerinden başlayarak kadın subaylarımız Harp Okulu’nda yetişmektedir. (Not günümüzde tüm birimlerimizde görev yapmaktadır.)
10-Bütün gelişmelerden, “Türk Anası”nın daha iyi eğitilmesini sağlamış, dolayısıyla da yeni ve daha iyi yetişmiş bir kuşağın doğmakta olduğu görülmüştür.” (Not: Bu yazı Atatürk Araştırma Merkezi Bilim Kurulu Üyelerinden Burhan Göksel’in aynı ismi taşıyan ve Kültür Bakanlığı’nca ikinci baskısından (1993) kendisi tarafından özetlenmiştir.)
Profesör Dr. Ayşe Afet İnan’ın Atatürk’ün manevi kızı olması dolayısıyla farklı değerlendirmeler yapılmış olsa da kadın ve kadın hakları ile ilgili konularda 10’dan fazla gazete ve dergilerde makalesi olduğu, 20’den fazla konuşma ve konferansa katıldığı bilinmektedir. Sayın İnan, Atatürk’ün hayatta olduğu dönemde daha çok Atatürk’ün yönlendirmeleri ve direktifleri doğrultusunda çalışmalar yapmaya başlamış, tecrübe kazandıkça kendisini geliştirmiştir. Atatürk’ün ebediyete intikalinden sonra akademik çalışmalarını artırarak devam ettiren Profesör, Türk kadınını en güzel şekilde temsil etmiştir. Türk kadın haklarının kazanılmasında sahnenin pek önünde gözükmeyen Afet İnan’ın aslında bir figüran değil, aksine başrol oyuncusu olarak görmek gerekir. Tarihe düşülmüş bir kayıt niteliğinde olan Afet İnan’ın sözleri ile makalemi bitirmek sanırım en doğrusu olacaktır:
(—)”Asıl amacımız ise, bütün bu tarihi bilgilerin temeline dayanarak Türk kadınının ulusumuza gerekli hizmetlerde bulunabilmesi, günün koşullarında verimli olarak çalışmayı sağlaması ve geleceğe güvenle dayanarak, eserler verebilmesidir. Her meslekte bu ideale erişmek için emek veren kadın ve erkeklerin güç birliği ulusumuza olduğu gibi, dünyadaki insanlara da mutluluk getirir inancıyla… Her sahada çalışmak verimli olmak gereklidir. Eşit hak, eşit görev prensibinde Türk Kadını milli bütünlük içinde yerini almıştır ve alacaktır.” (Not: Makalede Prof. Dr. Ayşe Afet İnan’a ait notlar Dokuz Eylül Üniversitesi İnkılap Tarihi Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi İsmail Uzun tarafından Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı danışmanlığında yürütülen doktora tezinden üretilmiştir.)
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun.
Ayrıca okuyabilirsiniz:
Türk Kadınının Haklarının Gelişimi ve Hukuki Durumu (1.Bölüm) https://www.sechaber.com.tr/turk-kadininin-haklarinin-gelisimi-ve-hukuki-durumu-1-bolum/
Türk Kadınının Haklarının Gelişimi ve Hukuki Durumu (2.Bölüm) https://www.sechaber.com.tr/turk-kadininin-haklarinin-gelisimi-ve-hukuki-durumu-2-bolum/
Atatürk ve Türk Kadın Kıyafetinde İnkılap https://www.sechaber.com.tr/ataturk-ve-turk-kadin-kiyafetinde-inkilap/
Cumhuriyet Baloları https://www.sechaber.com.tr/cumhuriyet-balolari/
Biliyor musunuz ben de evliydim! https://www.sechaber.com.tr/biliyor-musunuz-ben-de-evliydim/
17 Şubat 1926 – Türk Medeni Kanunu https://www.sechaber.com.tr/17-subat-1926-turk-medeni-kanunu/
Cumhuriyetin Türk kadınını daveti https://www.sechaber.com.tr/cumhuriyetin-turk-kadinini-daveti/
Atatürk’ün cumhuriyet kadını https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-cumhuriyet-kadini/
Atatürk’ün Türk kadınına hitabı https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-turk-kadinina-hitabi-23-mart-1923-konya/