Anafartalar kahramanı, Türk Kurtuluş Savaşı’nın önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve İlk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, 25 Kasım 1912’de Gelibolu’da bulunan Bahr-i Sefid (Akdeniz) Boğazı Kuvay-ı Mürettebesi Komutanlığı Harekât Şubesi Müdürlüğüne atanmıştır. Bu kuvvetin adı daha sonra “Bolayır 54 Kolordu” adını almış ve Mustafa Kemal de Gelibolu Kolordusu Kurmay Başkanlığına getirilmiştir.
Ancak bunu takip eden günlerde, 161 günlük kahramanca bir savunmadan sonra Edirne Bulgarların eline geçmiş, 30 Mayıs 1913’de Londra Antlaşması ile ‘Midye – Enez Hattı’nın ötesi bütün Trakya ve Rumeli Balkanlılara terkedilmiştir. Anlaşmanın getirdiği olumsuz hava içinde, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa öldürülmüş (11 Haziran 1913), bu vesile ile İttihat ve Terakki Partisi iktidara iyice yerleşmiştir. Bu arada, galipler arasında ganimetin bölüşülmesinde anlaşmazlık çıkmış ve İkinci Balkan Savaşı patlak vermiştir (5 Temmuz 1913).
Bulgar ordusu, Sırp, Yunan ve Romen orduları tarafından yenilmiş, durumdan yararlanan Türkler Edirne ve çevresi dâhil Meriç’e kadar olan ahalisi Türklerle meskûn yerleri kurtarmışlardır. Mustafa Kemal, Edirne’nin kurtarılmasını ısrarla savunanların başında olmasına rağmen, orayı kurtarmak şerefi, cemiyetin tuttuğu Enver Bey’e bırakılmış, Mustafa Kemal 10 Ağustos 1913’te Edirne’den ayrılmıştır.
Bulgaristan ile (29 Eylül 1913’de) “İstanbul”, Yunanistan ile (14 Kasım 1913) “Atina” Antlaşmaları yapılarak yeni sınırlar saptanmıştır. Adı geçen antlaşmalarla Doğu Trakya hariç, bütün Rumeli, 500 yıllık bir beraberlikten sonra, elden çıkmış, Edirne’nin ve hatta İstanbul’un savunması tehlikeye girmiş. Batı Anadolu kıyıları tehdide açık bir hale gelmiştir. Bunun sebeplerini açıklamak konumuzun sınırlarını aşmaktadır. Ancak ordunun politikaya bulaşmasının, sorumlu devlet adamlarının basiretsizliklerinin birinci etken olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Acaba bu olayların Mustafa Kemal’in biyografi bakımından etkisi ne olmuştur? Askeri açıdan Gelibolu Yarımadası’ndaki görev, Mustafa Kemal’in araziyi tanıması ve değerlendirmesi bakımından önemlidir. Bu bilgi 25 Nisan 1915’te İngiliz çıkarması esnasında Mustafa Kemal’in hayatî müdahalesini kolaylaştıracaktır.
2. Meşrutiyet’in ilânından Ocak 1915’e kadar geçen dönemde, Mustafa Kemal’in karakter çizgileri daha bir belirginleşmiştir. O mesleğinde kabiliyetli, ileri görüşlü, doğru düşünen, süratli karar veren, kararın uygulanmasını ısrarla takip eden kıymetli bir kurmay subaydır. Medeni cesaret sahibidir. Fikirlerini, eleştirilerini her çevrede çekinmeden ortaya koymaktadır. Bu tutumu ve üstün meziyetleri sebebiyle rakip olabilir varsayımı ile bazı İttihatçı çevrelerce sistemli bir şekilde geri plâna itilmeye, önü kesilmeye çalışılmaktadır.
Mustafa Kemal 1915 Ocak ayının sonunda Sofya’dan İstanbul’a dönünce (25 Ocak 1915) Enver Paşa’yı yine Harbiye Nazırlığında bulmuştur. Atatürk’ün bu buluşmayla ilgili İttihat ve Terakki liderlerini ve onların bütün yaptıklarını lanetlediği anıları, Milliyet gazetesinde 1926 yılında yayımlanmıştı. Mustafa Kemal hiçbir zaman etkilenmemişti. Yaşam öyküsü yazarı Hikmet Bayur, bu konudaki görüşlerini şöyle yansıtmıştır:
”Enver işin ayrıntılarına inmezdi. Karar ve planlarının nasıl uygulanacağı ona göre yalnızca ayrıntıydı. Genelinde askeri konularda cahil sayılırdı, çünkü ordu içinde önce bir taburun, sonra bir alayın komutanlığını yaparak adım adım ilerlemişti. Makedonya ve Libya’da haydutlar ve aşiretlerle birlikte savaşmış ve sırtını siyasiler dayayarak zirveye çıkmıştı. 1913’te Edirne’ye doğru yürümesi aktif bir komutanlık sayılmazdı. Çünkü Sırplar, Yunanlılar ve Romenler tarafından yenilgiye uğratıldıktan sonra Bulgar ordusunun var olduğu söylenemezdi. Sonuç olarak bir tümene ya da bir kolorduya emir verirken uygulanması için neler yapılması gerektiğini düşünmediğinden, sanki bir çavuşa kırk elli askeri toplayıp bir tepeyi ele geçiriyormuş gibi davranırdı. Sarıkamış’taki felaket bu yaklaşımın sonucuydu.”
Atatürk, Büyük Savaş’ın başlangıcında Enver Paşa ile karşılaşmasını anlatırken Başkomutanı hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklıyor:
…”Evet, biraz zayıf düşmüş, rengi solmuş bir halde idi. Söze ben başladım:
“Biraz yoruldun,” dedim.
-“Yok, o kadar değil,” dedi.
“Ne oldu?”
“Çarpıştık, o kadar…”
“Şimdi vaziyet nedir?”
“Çok iyidir,” cevabını verdi.
Ben daha fazla Enver Paşa’yı üzmek istemedim. Mükâlemeyi kendi vazifeme intikal ettirdim:
“Teşekkür ederim, beni numarası on dokuz olan bir fırkaya kumandan tayin buyurmuşsunuz. Bu fırka nerededir, hangi kolordu ve ordunun emrinde bulunuyor?”
Cevap verdi:
“Ha evet! Belki bunun için Erkânı Harbiye ile görüşseniz daha kat’i malumat alırsınız.”
Enver’i çok meşgul ve yorgun görüyordum; sözü uzatmadım… Başkumandanlık Erkânı Harbiyesine müracaat ettim. Kendimi on dokuzuncu fırka kumandanı Kaymakam Mustafa Kemal diye takdim ettim. Kendilerine kendimi takdim ettiğim her zat yüzüme bakıyor, benim kim olduğumu anlamakta müşkülât çekiyordu. Nihayet Başkumandanlık Erkânı Harbiye’sinde böyle bir fırkanın mevcudiyetinden haberdar olan bulunmadı. Şimdi hale bakınız, ne garip mevkideyim… Âdeta sahtekâr vaziyetinde idim…”
Mustafa Kemal’in 1917 Ocağında Osmanlı Harp Tarihi Şubesi’ne aktardığı görüşme metni daha kısadır: …”Sofya’da askeri ateşe iken, Tekirdağ’da kurulmasına çalışılan 19. Tümen Kumandanlığına getirildim (20 Ocak 1915). Henüz tümenin istendiği gibi kurulmasına zaman kalmadan, İtilaf devletlerinin Çanakkale Boğazı aleyhinde tehditkâr bir vaziyet almaları üzerine (25 Şubat’ta) tümenin yalnız 57. Alayı ile Maydos’a hareket emri aldım.” (Maydos (şimdi Eceebat); Gelibolu yarımadasının güneyinde bulunan küçük bir limandır. Çanakkale Boğazı’nın daraldığı bu noktada limanın tam karşısında Çanakkale kent merkezi bulunur. Maydos’un biraz güneyindeki Kilitbahir Kalesi Boğaz’ın girişini korur.)
Mustafa Kemal atandığı 19. Tümen henüz oluşma halindedir. Onu bir hayli uğraşmadan sonra bulacak ve 2 Şubat’ta komutayı ele alacaktır. Tümen 57 alay ile 2 depo alayından oluşmuştur. 19. Tümen 25 Şubat’ta Eceabad’a geçer. Orada 72 ve 77 alaylarla yeniden örgütlenerek Eceabad Seddülbahir savunması ile görevlendirilmiştir.
Bu arada Rusya, Almanya karşısında bunalmıştır. Silâh, araç ve malzemeye ihtiyaç vardır. İtilaf devletleri Rus savaş gücünü takviye etmek, Osmanlı Devleti’ni savaş dışı kılmak, Balkan Devletlerini ve İtalya’yı yanlarına çekebilmek gibi nedenlerle Çanakkale Boğazını açmaya karar verirler.
Ancak Boğaz nasıl geçilecektir? Sadece donanma gücü ile bu mümkün müdür? Bu şüphelidir. Fransızlar kesin sonuç Batı Cephesinde alınacağı için kara harekâtına şiddetle karşı çıkarlar. Dolayısıyla Çanakkale 18 Mart 1915’te güçlü müttefik deniz kuvvetiyle zorlanır. Netice ümit kırıcıdır. Saldırganlar üç muharebe gemisi, 2 zırhlı ve bir kruvazör kaybeder ve çekilmek zorunda kalırlar. Yenilgi özellikle İngiliz ve Fransız sömürgelerinde olumsuz yankılar yaratır. Olay bir itibar meselesine dönüşür. Müttefikler ister istemez kara harekâtına karar verirler. Boğaz istihkâmları susturulacak, İstanbul yolu açılacaktır.
Türk tarafı da 18 Mart’tan sonra bölgede bir çıkarma hareketi beklemektedir. Dolayısıyla bölgede 5. Ordu oluşturulmuş, başına Alman Generali Liman von Sanders Mareşal rütbesi ile atanmıştır. Mareşal ilk iş olarak Türk komutanlarınca hazırlanan düşmanı kıyı hattında karşılamak stratejisi yerine, savunmayı düşman topçu menzil hattı dışına alan esnek bir savunma sistemini benimsemiştir. 5. Ordu emrinde, 6. Piyade Tümeni bir Süvari Tugayı, 4 seyyar jandarma taburu vardır. Liman Paşa çıkarmayı Saros Körfezi veya Anadolu kıyısında beklemektedir. Bu itibarla 2 tümeni Gelibolu’da, 2 tümeni Anadolu yakasındadır, 1 tümeni yarımada güneyini savunacak şekilde konuşlandırılmıştır. Mustafa Kemal’in komutanı olduğu, 19. Tümen ordu ihtiyatı olarak Bigalıdadır. Bu plâna göre, Gelibolu Yarımadası güneyine yapılacak çıkarma harekâtı karşısında bir Türk tümeni bulunacaktır.
Buna karşılık İngiltere ve Fransa ateş gücü yüksek 5 piyade tümeni ve 1 piyade tugayını çıkarma için görevlendirmişlerdir. Arkalarında güçlü bir donanma desteği vardır. Plânları şöyledir: esas çıkarma Seddülbahir ve Kabatepe’ye yapılacaktır. Kumkale’ye çıkacak Fransız birliği 2 Türk tümeninin esas çıkarma yerine müdahalesini önleyecektir. Saros Körfezinde gösteri hareketleri düzenlenecektir. Seddülbahir’e çıkanlar birinci gün Alçıtepe’yi; Kabatepe’ye çıkanlar birinci gün Conkbayırı – Kocaçimen hattını ele geçirerek Boğaz tabyalarının gerilerine inerek onları susturacak ve İstanbul yolunu açacaklardır. Hesaplarına göre, bir hafta içinde plân gerçekleşerek ve Osmanlı Devleti savaş dışı edilecektir.
Çıkarma hareketi bu plâna göre 25 Nisan 1915 günü erken saatlerde başlar. Çıkarma bölgesinde sadece 9. Tümenin birlikleri vardır. Bu tümenin 26. Alayı Seddülbahir’de ateş gücü çok üstün olan çıkarma birliklerine karşı kahramanca direnir. Ancak İngiliz ve Fransızlar ağır zayiat pahasına güç halle kıyıda tutunurlar.
Esas sürpriz kuzeyde hazırlanmıştır. Anzak Kolordusu Kabatepe’nin biraz ilerisine sürüklenerek Arıburnu’na çıkar. Hedef Conkbayırı – Kocaçimen hattını tutmak ve Kilidülbahir platosunun kuzeyle bağlantısını kesmek ve Boğaz tabyalarının gerisine düşerek onları susturmaktır. Kıyı zayıf gözetleme birliklerince tutulmuştur.
Çıkarmayı takip eden saatlerde 9. Tümen Komutanı Halil Sami, 19. Tümen’den bir tabur yardım ister. 19. Tümen komutanı Mustafa Kemal, bu istek ve kendi yaptırdığı gözetlemeler sonucunda, önceden düşündüğü gibi, düşmanın önemli kuvvetlerle karaya çıktığını ve hedeflerinin Conkbayırı ve Kocaçimen Tepesi olacağını isabetle tahmin eder. Durum naziktir. Boğaz savunması çökme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Hemen birliklerini hazır hale getirir. Tümen ordunun yedek gücüdür. Ancak ordu komutanının emri ile kullanılabilir. Ordu komutanı ile irtibat sağlamak ister, ama bu gerçekleşmez. Kolorduyu durumdan bilgilendirir. Bütün sorumluluğu üzerine alarak 57. Alay ve bir dağ bataryasının başına geçerek Kocaçimen Tepesi’ne hareket eder. Oraya vardığında denizdeki zırhlılar ve gemiler görülür. Ama Arıburnu görüş alanının dışında kalmaktadır. Mustafa Kemal alaya kısa bir istirahat verip, Conkbayırı’na yönelir. Yanında birkaç subay vardır. Önce atlı sonra yaya olarak Conkabayırına varılır. Görülen manzara şudur:
Bir Türk Müfrezesi Conkbayırı’na koşarak çekilmektedir. Mustafa Kemal derhal müdahale eder:
-…”Niçin kaçıyorsunuz?
– Efendim, düşman!
-…”Nerede?
– İşte diye 261 rakımlı tepeyi gösterirler.
-…”Düşmandan kaçılmaz.
– Cephanemiz kalmadı.
-…”Cephaneniz yoksa süngünüz var. Süngü tak, yere yat, komutunu verir. Gerideki birliklerinin marş marşla oraya gelmelerini emreder. Takip eden düşman birlikleri de yere yatmak zorunda kalırlar.
Gece olunca Anzaklar yeni birliklerle takviye edilir. Ertesi günü saldırıyı tekrarlarlar. Mustafa Kemal de iki piyade alayı takviye alır, taarruza kalkar. Ancak eldeki kuvvetin azlığı, askerin aşırı yorgunluğu, karşı tarafın devamlı takviye alması ve güçlü donanma desteği, arazinin durumu, düşmanı denize dökmeye mani olur. Fakat Conkbayır’ı tutulmuş, düşman baskını boşa çıkarılmış, Boğazın açılması önlenmiş, düşmanlar bir kıyı şeridine adeta hapsedilmiştir.
Bu başarılar üzerine Mustafa Kemal, 1 Haziran 1915’te harp meydanında Albay lığa yükseltilir.
Düşman Seddülbahir’den cephe saldırılarıyla, Arıburnu’nunda da çevirme hareketleriyle Boğaz tabyalarını düşürüp, donanmasına İstanbul yolunu açamamıştır. Bu durumda karşısında iki seçenek vardır:
1) Kış gelmeden önce çekilmek,
2) Yeni kuvvetler getirerek zaferi sağlamak. Türkler için önemli olan 2. ihtimal karşısında yeni saldırı hedefini doğru tahmin etmek ve ona göre isabetli tedbirler almaktır.
Albay Mustafa Kemal’e göre yeni bir saldırının temel hedefi yine Conkbayırı ve Kocaçimen Tepesi olacaktır. Bunun için düşman, muhtemelen Arıburnu kuzeyine çıkacaktır. Dolayısıyla Kabatepe’yle Suvla – Anafartalar bölgeleri, ayrı birer savunma bölgesi olarak düzenlenerek, sorumlu birer komutanın emrine verilmelidir. Fakat Albay Mustafa Kemal’in ısrarla yaptığı sözlü – yazılı uyarılar ciddiyetle dikkate alınmaz. Arıburnu kuzey mıntıkasına 2500 kişilik bir birlik yerleştirilmekle yetinilir.
İtilaf kuvvetleri 6 Ağustos’ta Arıburnu cephesinde şiddetle saldırıya geçerler, biraz ilerlemeden sonra durdurulurlar. 7 Ağustos’ta 19. Tümene yapılan saldırı da arzu edilen neticeyi vermez. Gerçekte bütün bu hareketler, Türk kuvvetlerini ve yedek güçlerini yerlerinde tutmak amacına yöneliktir. Asıl sürpriz saldırısı kuzeye, Albay Mustafa Kemal’in ısrarla söylediği yöne yöneltilmiştir. 6/7 Ağustos gecesi iki düşman tümeni Arıburnu kuzeyine çıkar ve Conkbayırı istikametinde saldırıya geçer. Daha kuzeyde Suvla’ya çıkarılan 3 tümenin amacı ise, Saros körfezi mıntıkasından gelecek Türk takviye kuvvetlerini önlemek ve Kocaçimen Tepesi kuzeyinden geniş bir çevirme hareketiyle Boğaza inmektir. Durum kritik, her an kıymetlidir. Ordu Komutanı Liman Paşa Anafartalar Grup Komutanına derhal taarruz emri verir. Komutan askerin aşırı yorgunluğu nedeniyle saldırının bir gün ertelenmesini ister. Komutan derhal emekliye sevk isteğiyle görevden alınır. 8/9 Ağustos gecesi Albay Mustafa Kemal Anafartalar Grup Komutanı olmuştur. Henüz 34 yaşındadır. Ortaya çıkan tehlikeli durumu önlemekle görevlendirilmiştir. O zamanki İngiliz Bahriye Nazırı Churchill’in deyimiyle “kaderin adamı” 9 Ağustos 1915’te süngü hücumu ile düşmanı Anafartalar’da geriletir. 10 Ağustos sabahı “İlahî bir süngü hücumu” ile cephenin kilit noktası Conkbayırı’nda durumu düzeltir. Bu savaşlarda Mustafa Kemal’in göğsüne bir şarapnel parçası isabet eder. Saat parçalanır, kendisine bir şey olmaz. Bundan sonraki hareketler savaşın gidişini etkilemez. “İyi sevk ve idare edilen, cesaretle, yiğitlikle dövüşen asil Türk Ordusu karşısında” İtilâf kuvvetleri siperlere gömülürler.
Bu arada takviye kuvvetleri isteyen İngiliz Başkomutanı General Hamilton 16 Ekim 1915’te görevden alınmıştır. Yerine atanan General Monroe; …“En iyi çözüm Gelibolu Yarımadası’nı boşaltmaktır.” görüşündedir. İngiliz Millî Savunma Bakanı Kitchener durumu yerinde gördükten sonra boşaltma kararını alır ve 19 – 20 Aralık 1915 Arıburnu ve Anafartalar, 8 – 9 Ocak 1916‟da Seddülbahir boşaltılır.
Mustafa Kemal tahliyeden önce 10 Aralık’ta görevi Fevzi Paşa (Çakmak)’ya devretmiştir. O’nun Çanakkale’den ayrılış nedeni sağlık sorunlarına bağlanmaktadır. Aslında esas sebebin Liman Paşa ile aralarında çıkan görüş ayrılığı olduğu anlaşılmaktadır.
Çanakkale Savaşı birçok açıdan önemli sonuçlar doğurur. Bunlar arasında savaşın iki yıl uzaması, Çarlık Rusya’sından çökmesi, Balkan Devletleri’nin ve İtalya’nın savaş politikalarının değişik yönlenmeleri, Türk Ordusuna kazandırdığı moral gücü ilk önce söylenmesi gereken şeylerdir.
Ancak Çanakkale Savaşlarının en önemli sonucu Mustafa Kemal’in askeri dehasını gözler önüne sermesidir.
Mustafa Kemal olaylar karşısında durumu çabuk kavramak, süratle ve soğukkanlılıkla gerçekçi, yürekli ve kendine güven içinde doğru karar vermek, verdiği kararı büyük bir enerji ve cesaretle bizzat uygulamak, inisiyatifini cüretle, fakat isabetle kullanmak, sorumluluğu çekinmeden üzerine almak, gibi üstün komutanlık kabiliyeti göstermiş ve savaşın genel gidişi üzerinde birinci derecede etkili olmuştur.
Nitekim İngiliz resmi tarihi bunu şöyle özetler: …”Bir tümen komutanının 3 muhtelif yerde vaziyette nüfuz ederek, yalnız bir muharebenin gidişine değil, aynı zamanda bütün sefer ve hatta bir milletin mukadderatı üstünde bu kadar derin tesirler yaptığı tarihte pek ender rastlanan bir olaydır.”
Zamanın İngiliz Bahriye Nazırı, İkinci Dünya Savaşı’nın yılmaz İngiliz Başbakanı Churchill, O’nun rolünü şöyle ifade eder: …“Mustafa Kemal 9 Ağustos’ta Anafartalar’daki başarılı harekâtından sonra geceyi, bu paha biçilmez sırtı alma hazırlığı içinde büyük çaba harcayarak geçirdi. Bizzat yönettiği şiddetli baskın hücumu ile bu dar bölgede yerleşmiş olan bin kişilik İngiliz kuvvetini yok etti. Türkler Conkbayır’ını aştılar ve zaferin sonuna kadar da orada kaldılar. Bu başarı perdeyi kapatan olaydır.”
Gelibolu’daki birliklerin başkomutanı General Hamilton 9 – 10 Ağustos 1915 Savaşları için şu kaydı düşmüştür: …”Conkbayırı’nda Türkler en etkili savaşlarını veriyorlar. Mamafih, kayıpları bizden fazla. Çok mükemmel komuta edilen ve cesaretle dövüşen Türk Ordusuna karşı savaşıyoruz.”
Gelibolu savaşları esnasında Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın Harekât Şube Müdürlüğü’nü yapan İsmet Bey’in (İnönü), bu konudaki değerlendirmesi çok dikkat çekicidir; …”Çanakkale’ye müttefiklerin ilk asker çıkarmasının hemen ilk gününden itibaren Atatürk bir yıldız gibi parlamaya başlamış ve her gün biraz daha dikkati çeker hale gelmiştir. Burada Atatürk kumandanlık imtihanını tasavvur olunabilecek en büyük güçlükler içinde, her gün yeni bir muvaffakiyetle yürütür bir yola girmiştir. Çanakkale’de ilk günden itibaren üzerinde toplanmış olan şerefler ve ümitler Atatürk’ü dokunulmaz hale getirmiştir.”
Öyle ki Enver Paşa cepheyi ziyaret ettiğinde, Anafartalar Grubuna uğramaması üzerine, Mustafa Kemal istifasını Liman Paşa’ya verdiğinde Paşa bunu kabul etmediği gibi, Enver Paşa’dan da kabul etmemesini ve bir yazıyla Mustafa Kemal’in gönlünü almasını istemiş ve bu istek yerine getirilmiştir.
Özetle Çanakkale Zaferinin en önemli neticesi Millî Mücadele liderini ve Türkiye Cumhuriyeti’nin banisini, bütün üstün nitelikleriyle ortaya çıkarması ve ona bir nevi dokunulmazlık kazandırmasıdır. Artık bundan sonra hiçbir güç, O’nun zirveye tırmanmasını engelleyemeyecektir.
Seç Haber ailesi olarak 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı Zaferi’nin yıldönümünde, Yüce Atatürk ve silah arkadaşlarını, kahraman şehitlerimizi saygı ve gönül borcuyla anıyoruz.
Ayrıca 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı Zaferi ve Şehitleri Anma Günü ile ilgili aşağıdaki makalelerimi de okuyabilirsiniz:
https://www.sechaber.com.tr/turku-dunyaya-tanitan-destan-18-mart-1915/
https://www.sechaber.com.tr/canakkale-sehitleri-ve-canakkalede-olen-dusman-muharipleri/
https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-canakkaleyi-anlatiyor-1-bolum/
https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-canakkaleyi-anlatiyor-2-bolum/
https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-canakkaleyi-anlatiyor-3-bolum/
https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemalin-canakkale-hatirasi-iki-tufegi/
https://www.sechaber.com.tr/unutma-canakkale-gecilmez/
https://www.sechaber.com.tr/edebiyat-canakkalede-sinifta-mi-kaldi/
https://www.sechaber.com.tr/18-mart-canakkale-zaferi-ve-ataturk/