İlk bölümün ardından, ikincisiyle devam ediyoruz.{ https://www.sechaber.com.tr/oguz-kagan-mu-kokenli-kozmik-khan/ }
Destan’da, Uluğ Türük isimli ak sakallı, yaşlı bir bilge adamın Oğuz’a eşlik ettiğini görüyoruz.{Tüşimel/Vezir} Uluğ Türük’ün bir gece önce gördüğü rüyayı anlatması üzerine Oğuz, oğullarına;
“Kün Ay Yultuz tang sarığa senler barung
Kök Tağ Tengiz tün sarığa senler barung”
yani;
“Gün, Ay, Yıldız! Tan yönüne sizler varın.
Gök, Dağ, Deniz! Tün (gece, batı) yönüne sizler varın.” diyor. Artık yaşlandığı için ava gidemeyecek olduğunu söyleyip, oğullarını Uluğ Türük’ün rüyasında gördüğü gibi, Doğu’ya ve Batı’ya yönlendiriyor. Doğu’ya giden oğulları Göksel eşinden olan oğulları, Batı’ya gidenlerse Yersel eşinden doğan oğulları oluyor. {Bazı kaynaklarda Batı’ya değil, Kuzey’e giderler.}
Aslında tam da burada; altın yay, gümüş oklar, kuzey, batı ve doğu kelimelerinin geçtiği bölümde ilgimi çeken bir nokta var. Derin sembolizm barındıran destanda, acaba dikkatli zihinler için bazı açık edilmiş mesajlar da mı var? Örneğin rüyada gelen Doğu’ya gitmek, sadece ilerlemek mi? Neden Doğu’ya Göksel eşten doğan oğullar, Kuzey’e Yersel eşten doğan oğullar gidiyor? Bu rastgele bir seçim mi?
Değil elbette! Doğu yönü Türkler için antik zamandan beri ilk hareket yönü olmuştur; kutsaldır. İleri gidilecekse, önce Doğu’dan başlanır. Doğu, Güneş’tir. Doğu, Gök Mavisi’dir. Doğu, Türk Mavisi’dir. Doğu, Mu Kıtası’dır.
Evet, coğrafi konum olarak baktığımızda Mu Kıtası, Uygurların doğusunda kalır. Büyük Uygur İmparatorluğu, Mu Güneş İmparatorluğu’nun devamı niteliği taşır. Pek çok kaynakta Mu, Anavatan sıfatı ile anılır. Türkler için doğunun önemi buradan gelmektedir ve hatta bu sebeple, Türk kaya resimleri genellikle doğuya bakar. Bu minvalde, Karlı Dağlardaki Sır isimli belgeseli izlemenizi önemle tavsiye ederim. Bizim gibi, doğuya bakan resimler, heykeller yapan başkaları da var. Onlar da Mu’nun kolonileşme çağında, Mu sembolleriyle tanışmışlar ve hâlen, bilerek ya da bilmeden bu sembolleri yaşatıyorlar. Daha önce Youtube videomda bahsettiğim üzre, Mısır Giza’daki Büyük Sfrenks ve Kamboçya’daki Angkor Thom ve Angkor Wat’daki heykeller, doğuya/Mu’ya bakmaktadır. Öyle ki bu heykellerin ağzı, Mu hiyeratik alfabesindeki M harfi ile inşa edilmiş ve böylelikle, Mu’ya bakarak Mu yani Anne demektedirler. James Churchward bu yönde harika bilgiler vermektedir.
Ya peki Kuzey?
Hepimiz biliyoruz ki kuzey, Kutup Yıldızı’nın yönüdür. Kutup Yıldızı da Türkler için daima önemli olmuştur. Türk kamlık geleneğinde Kutsal Âlem’e açılan kapıdır Kutup Yıldızı. Bu yıldızın Türk Mitolojisi’ndeki bir diğer adı Temür Kaznguk/Demirkazık’tır; tüm yıldızlar bu kazığın çevresinde dönerler. O merkezdir, göğün direğidir. Kaşgarlı Mahmud Divânü Lügati’t-Türk’te şöyle yazar;
“Tengri ajun türütti çıgrı udhu tezginür
Yulduzları çergeşip tün kün üze yörgenür”
yani;
“Tanrı dünyayı yarattı felek sürekli döner
Yıldızlar sıralanıp gece ve gündüz üzerine sarılır”
Kutup Yıldızı gibi, Venüs de, Sirius da Türkler için çok önemliydi.. Şöyle ki, Oğuz Kağan Destanı’nda olduğu gibi, diğer bazı destanlarda da, Börü/Kurt sembolü sık sık karşımıza çıkmaktadır. Hem türeyiş, hem de yol gösterici rehber vasfı olan kurtlar, Sirius Yıldızı ile ilişkilendirilmiştir daima. Gökyüzünde hemen Orion’un yanıbaşında olan bu Kurt/Sirius, Oğuz’a/Orion’a rehberlik eder gözükmektedir.
Şöyle yazar destanda;
“….gün doğarken Oğuz Kağan’ın çadırına güneş gibi bir ışık girdi.
O ışıktan gök tüylü, gök yeleli, büyük bir erkek kurt çıktı.
O kurt Oğuz Kağan’a söz söyledi. Dedi ki:
«Ey ey Oğuz ! Sen Urum üzerine atlanmak (yürümek) dileğindesin.
Ey ey Oğuz ! Ben senin hizmetinde yürümek istiyorum.»
Sirius, Orion, Venüs ve Pleiades kadim Mu’da ve ardından o kültürü devam ettiren coğrafyalarda da çok önemli ve kutsaldı. Özellikle Hint, Çin, Maya ve Mısır kaynaklarında çoklukla yer almışlardır. Göksel bazı bilgileri Yer’e getiren göksel varlıklar olarak tanımlanırlar. Yunan mitolojisinde de benzer aktarımlar bulunur; buna göre bazı kahramanlar ölümsüzlükle ödüllendirilir ve yıldız olarak göğe alınır.
Mu Kıtası araştırmalarını bildiğimiz, James Churchward’ın ilgili bazı kitaplarını okuyup, aynı dönem Türkçe’ye çevrilmesini de isteyen Atatürk, elbette Kurt/Börü’nün tüm bu anlamlarından haberdardı.
Destânın yine önemli bir bölümünde, Oğuz Kağan’ın çok sevdiği atından bahsedilir. Şöyle yazar;
“Oğuz Kağan bir alaca aygır ata binerdi. O, bu aygır atı pek çok severdi.
Yolda bu aygır at gözden yitip kaçtı, gitti.
Burada ulu bir dağ vardı. En üstünde don ve buz vardı.
Onun başı soğuktan ap aktı. Onun için onun adı Buz Dağ’dır.
Oğuz Kağan’ın atı Buz Dağ içine kaçıp gitti. Oğuz Kağan bundan çok acı çekti. ”
At yine Türkler için çok önemlidir, bilirsiniz. Küçük yaşta, ata binmek öğretilir. Öyle ki Kaşgarlı Mahmut, “At, Türk’ün kanadıdır” der. Orta Asya Türkleri arasında ava gitmek için, savaşa gitmek için, ‘atlanmak’ tâbiri kullanılır. Destânın devamında Oğuz Kağan’ın atı neyse ki, yiğit bir er beğ tarafından tam 9 gün sonra kurtarılıp, geri getirilir. Evet, 9 sayısı yine önemli bir sembol olarak karşımıza çıkmakta.
Yüzü gök rengi, ağzı ateş kızılı, gözleri elâ, saçları ve kaşları kara olan, Ay Kağan’dan doğan, 40 günden sonra büyüyüp yürüyen, korkusuz, güçlü yiğit Türk Kağan’ı Oğuz Kağan’ın son sözleriyle tamamlayalım yazımızı….
“Ey oğullarım!
Ben çok yaşadım. Ben çok savaşlar gördüm.
Çıda ile çok ok attım. Aygır ile çok yürüdüm.
Düşmanları ağlattım. Dostlarımı ben güldürdüm.
Gök Tanrı’ya (borcumu) ödedim.
Sizlere (de) yurdumu veriyorum.”
Gülşah Demirkaya
https://www.instagram.com/gulsahsarahdemirkaya/