23 Nisan 1920 Cuma, Ankara’da Heyeti Temsiliye Reisi (Başkanı) sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa’nın öndeliğinde toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılarak kurumsallaştığı büyük gündür. Yeni ve yüce bir tarihe başlangıç olan bu kutlu günü, milletin hatırasında ebediyen yaşatmak üzere, Meclisimiz kuruluşunun birinci yılında 23 Nisan tarihin “Milli Bayram” sayılmasını kabul etmiştir (Kanun: I. TBMM’nin ilk yevmi küşadı olan; “23 Nisan günü Milli Bayram’dır” hükmünü taşımaktadır.).
23 Nisan, Milli Bayram olması dışında, “Çocuk Bayramı’dır.
23 Nisan Çocuk Bayramı, ilk olarak 1921’de Ankara’da bir grup öğretmenin öncülüğünde kutlanmış ve Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK de bu kutlamaya katılarak, bayramın adını “23 Nisan, Hâkimiyet-i Milliye ve Çocuk Bayramı” koymuştur (23 Nisan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı).
Bu vesile ile Seç Haber ailesi olarak, Türkiye milli tarihinin başlangıcı ve yeni bir dönüm noktası olan 23 Nisan, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyor, bizlere bu kutlu günü armağan eden başta devletimizin kurucu önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Cumhuriyetimizin kuruluşuna katkı sağlayan, bütün kahramanları, şehit ve gazilerimizi şükran, minnet ve rahmetle anıyoruz efendim.
Yıl 1920. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk demiştir ki; -…”Bildiğiniz gibi egemenlik sınırsız ve koşulsuz ulusundur. Artık bunda pazarlık hakkı yoktur!”
…”Vatansever çevrelerin Damat Ferit Paşa’nın iş başına getirilmemesi tavsiyesine karşı Padişah Mehmet Vahdettin, …“Ben istersem, Rum Patriğini de Ermeni Patriğini de haham başını da getiririm” diyerek, sadaret mührünü dördüncü kez eniştesi Damat Ferit Paşa’ya teslim etmiştir.
Sadrazam ilk iş olarak Kuvayı Milliye mensuplarının asi ve öldürülmesinin farz olduğuna dair bir fetva yayınlattı ve bunu İngilizlerin de yardımıyla Anadolu’da duyurmaya çalışmıştır. Ayrıca Padişah da Anadolu hareketini kınayan bir ferman yayınlamış, siyasi durum düzelmeye giderken Anadolu hareketi olayları aleyhimize çevirmiştir. Bunlar hakkında kanuni işlem yapılacağını bildiren Padişah Mehmet Vahdettin, bütün milleti kendi etrafında toplanmaya davet ediyor ve Meclis-i Mebusan-ı tatil edip bütün otoriteyi kendine bağladığını ilan ederek kapattığını bildiriyor ve dört ay içinde yeni seçimlerin yapılacağını ilân duyurmuştur. (Bu aslında Kanun-i Esasi hükümlerine aykırı bir durumdu; Sultan’ın Meclisi feshetme yetkisi 1908 Meşrutiyet Anayasası’yla kaldırılmıştı!) Böylece İstanbul, Ankara’da Meclis’in açılmasını önlemek istiyordu (11 Nisan 1920).
Milli hareketi dağıtmak maksadıyla iş başına gelen “Damat Ferit Paşa Hükûmeti” aynı gün, var gücüyle Anadolu’da ayaklanmalar çıkarmaya gayret etmekteydi. Bu maksatla dönemin şeyhülislamı Dürrizade Abdullah Efendi imzasıyla, Mustafa Kemal Paşa ve etrafındakilerin Halife-Sultan’a başkaldırıda bulunduklarını, bunun İslamiyet’e de aykırı bir husus olduğunu içeren, Kuva-yı Milliye hareketinin düpedüz eşkıyalık olduğunu belirten fetvaları yayımlatıp, İngiliz ve Yunan uçaklarıyla ülkenin her tarafına dağıtılmasını sağlamıştı. İngilizlerin desteğiyle Kuva-yı Milliye’yi bastırmak için Ahmet Anzavur, Güney Marmara kesimine (Bandırma’ya) gönderilmiş, bir taraftan da Anadolu’yu, Mustafa Kemal Paşa’yı yola getirmek maksadıyla Kuvayı İnzibatiye (Hilâfet Ordusu) adı verilen devşirme kuvvetler hazırlama yoluna gidilmiştir.
Bunlara karşı, Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti de Ankara Müftüsü Rifat (Börekçi) Efendi başta olmak üzere, yüz elli üç Anadolu müftüsü ve din adamı tarafından hazırlanan bir karşı fetva yayınlatmıştır. Hazırlanan karşı fetvada: …“Düşmana karşı vatanı korumanın farz, bu yolda ölenlerin şehit, kalanların gazi oldukları, vatanını düşmanlara karşı koruyan ve dini vazifesini yerine getiren İslâm halkına karşı fitne çıkaran ve silâh kullananların en büyük günahı işledikleri; bu suretle düşmanların zorlamaları ve kandırmalarıyla çıkarılmış olan fetvaların geçerli olmadığı” vurgulanmıştır.
Hazırlanan karşı fetvanın haricinde Mustafa Kemal Paşa ayrıca millete hitaben bir de beyanname yayınlamıştır. Paşa’nın yayımladığı beyannamede: “İşgalci güçler vatanını korumak için silâha sarılanları, Padişahımıza karşı isyan ettikleri yalanını söylüyorlar… Millet Meclisi, Halife ve Padişahı düşman baskısından kurtarmak, başkentimizi, anavatana bağlamak için çalışıyor. İzmir’ini, Adana’sını, Urfa ve Maraş’ını velhasıl vatanın düşman istilâsına uğramış kısımlarını savunan ve milletlerinin şerefi için kan döken din kardeşlerimizi arkadan size vurdurtmak isteyen alçakları dinlemeyin. Ta ki din son yurdunu kaybetmesin, ta ki milletimiz köle olmasın” denilerek millet birleşmeye çağrılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, bir taraftan işgal kuvvetleri ile işbirliği yaparak Kuvayı Milliye’yi dağıtmaya çalışan Damat Ferit Hükümeti’nin yıkıcı faaliyetini önlemeye çalışmış, diğer taraftan da Anadolu hareketini meşru zemine oturtacak “olağanüstü yetkileri haiz” bir Meclis toplanması için hazırlıklar yapmıştır.
Mustafa Kemal Paşa bu maksatla İstanbul’un işgalinden bir gün sonra 17 Mart’ta bir genelge yayınlamıştır. Genelgede özetle;
…”Mebussan Meclisi’ne ve Hükümet Merkezi’ne İtilâf Devletlerince resmen ve zor kullanılarak el konulduğunu, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine son verildiği, devletin temel fonksiyonlarının işlemez hale geldiği belirtilerek on beş gün zarfında yeni bir Kurucu Meclis’in toplanmasını öneriyor ve bu Meclis’e seçilme şartları açıklanarak komutanların bu konudaki görüşlerini bildirmeleri…” istenmektedir.
Komutanlarla ve bazı valilerle olan yazışmalardan sonra, 19 Mart’ta karar kesinleşerek vali ve komutanlara tebliğ edilmiştir. Buna göre, eleştiriler dikkate alınarak Meclis’in adı “Olağanüstü Yetkiler Taşıyan Meclis” olarak benimsenmiş, daha sonra bu isim yerine, “Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)” adı tercih edilmiştir. Bu tebliğe göre,
-İstanbul Mebuslar Meclisi’nden gelen milletvekilleri yeni Meclise katılacaklardır.
-Seçimler il, sancak idare ve belediye Meclisi ile Müdafaa-i Hukuk Merkez Kurul üyeleri ve ikinci seçmenlerce gizli oy ve açık tasnifle yapılacaktır.
-Sancaklar seçim bölgesi olacak, her sancaktan beş üye seçilecektir.
-Seçimlerde her parti ve cemiyet üye gösterebileceği gibi, kutsal mücahedeye (çalışma, gayret)katılmak isteyen herkes aday olabilecektir.
-Seçimler en geç on beş gün zarfında Ankara’da toplanılacak şekilde tamamlanacaktır.
İstanbul’un işgalini takip eden günlerde Temsil Heyeti’nin Ankara Ziraat Mektebi’nde yaptığı toplantılarındaki bu esaslara göre seçimler yapılmış, gelen milletvekillerinin Öğretmen Okulunda kalmaları sağlanmış, Meclis’in (TBMM) 23 Nisan 1920 Cuma günü milli ve dini törenlerle açılması kararlaştırılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, 21 Nisan 1920 günü bütün Vilayet, Sancak, Mutasarrıflık, Kaza ve Kolordulara gönderdiği telgrafında,
-…”23 Nisan 1920 Cuma günü, Cuma namazının Hacı Bayram Camii’nde topluca kılınmasından sonra, Sancak-ı Şerif’in çıkarılıp onun etrafından toplanılacağını, askeri-sivil bir törenin icra edileceğini, hatimler indirilip, buhari-i şerifler okutulacağını, Kur’an-ı Kerim’in nurundan istifade edilip, meclis önünde dualar edilip kurbanlar kesildikten sonra Büyük Millet Meclisinin açılacağını” duyurmuştur.
23 Nisan 1920 Cuma günü, namazı takiben belirtilen törenlerin ardından öğleden sonra saat 14.45’te bütün Ankaralıların coşkulu tezahüratı ile Büyük Millet Meclisi, eski İttihat Terakki Kulübü binasında toplanmış ve açılmıştır.
Meclis Binası olarak İttihat ve Terakki Kulübü olarak yapılmış olan çatısı yeni örtülen bir bina hazırlanmıştır. Milletvekillerinin oturmaları için okullardan sıralar getirilmiş, aydınlanma için büyük bir lüks lambası asılmış, ısınma işlemi de büyük bir soba ile ayarlanmıştır. İşte bu mütevazı dekor içinde yurdu düşmanlardan kurtarmaya kararlı insanlar bir araya gelmişlerdir.
İlk Meclis’e altmışaltı (66) sancaktan seçilen milletvekilleri ile İstanbul’dan gelebilen son Mebuslar Meclisi üyesi olan milletvekillerinden oluşmuş, İlk oturum 110 veya 115 milletvekili ile açılmıştır (“115”). Meclise katılan mebusların 90 kişi kadarı İstanbul’dan gelen diğerleri de yeni seçilenlerdi. Milletvekillerinin çoğunluğu, (133) devlet memuru, (101) serbest meslek sahibi, (52) asker, (32) din adamından oluşmuştur. Milletvekillerinin çoğu yüksek tahsillidir. Gelenlerin dünya görüşleri, siyasî düşünceleri, kültür tabanları farklıydı ancak bu insanların ortak düşünceleri, vatanı işgalden kurtarmak, devletin bağımsızlığını sağlamak noktasında birleşiyordu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin en yaşlı üyesi ise Sinop mebusu Mehmet Şerif (Avcıoğlu) Bey’dir (1845 doğumlu) ve Meclis’in ilk açış konuşmasını yapmıştır. Mehmet Şerif Bey, Türk milletinin sesini cihana duyurmak üzere açış konuşmasında özetle:
…“İstanbul’un yabancılar tarafından işgal edildiğini, hilâfet makamını ve hükümet merkezisinin istiklâlini kaybettiğini, bu durumu kabul etmenin köleliğe yol açacağını, ancak ezelden beri hür yaşamış olan Türk Milleti’nin esir olarak yaşamayı şiddetle reddettiğini, bundan dolayı Meclisi topladığını ve kendi kendisini yönetmeye başladığını belirterek “Büyük Millet Meclisi’ni açıyoruz. (“Büyük Millet Meclisini küşad ediyorum.”) ifadesiyle Meclis çalışması başlatılmıştır.
Açış konuşmasından sonra Meclis başkanlık kürsüsünün arkasında “Hâkimiyet Milletindir” yazısı ile yine büyük toplantı salonunun yan duvarına Kur’an-ı Kerim’in 42. Şûrâ suresinin 38. ayetinde geçen, “İşlerini istişare ile yürütürler” anlamına gelen (Ve emruhum şûrâ beynehüm) ilahi kelâmının yer aldığı bir hat levhası asılmıştır.
24 Nisan 1920 Cumartesi günü Mustafa Kemal Paşa davet sahibi olarak, saat 10.00’dan 14.00’e kadar 19 Mayıs 1919’dan Meclisin açılışına kadar meydana gelen olayları özetleyen uzun bir tarihi konuşma yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa bu konuşmasında o güne kadar meydana gelen olaylar değerlendirdikten sonra ne yapılması gerektiği açıklamıştır. O’na göre:
-…“Bir tarafta karşımızda hiç bir anlaşma, hiç bir insani değer ve kanunla kendisini bağlı görmeyen İtilaf Devletleri, diğer tarafta vatanın haklarını savunamayan, mütarekeye aykırı, yabancı tecavüzlerini önlemek için her türlü imkândan yoksun esir bir hükümet, öte yandan da işgalcilerin sayısız baskısı ve hükümetin esareti karşısında başvuracak yerden mahrum ve acılar içinde kıvranan bir millet vardır.
İstanbul’un işgaliyle, Osmanlı egemenliği ortadan kalkmış, devlet gücüne el konulmuştur. Yürütme gücü güdümlenmiştir. Savunma örgütü saldırganların denetimine girmiştir. Bu alçakça oluşumu kabullenen Ferit paşa Hükümeti, bağımsızlığına yürekten bağlı olan milletle her türlü bağlarını kaybetmiş ve millet aleyhinde düşmanla ittifak etme durumuna gelmiştir.
Milletlerin bağımsızlıklarının birinci şartı yargı hakkıdır.
İstanbul’daki yüzlerce kanunsuz tutuklamalar adli gücün geçersiz hale geldiğini göstermektedir. Dolayısıyla millet yedi yüz yıldan beri şan ve şerefle koruduğu ve savaştığı bağımsızlık ve varlığının devamı için, İstanbul’un işgali olaylarının meydana getirdiği hukukî vaziyeti tamir etmelidir. Düşmanlarımızın tasavvurlarının engellenmesi için, devletin egemenliğine ara verilmemekte acele edilmelidir. Bunun için inhilâl eden Anayasamızın bıraktığı boşluğu derhal doldurmak zorunluluğu vardır.
İşte bu lüzum ve zaruret dolayısıyla, milli egemenliğin her şeyden önce tecellisi maksadıyla yüce Meclisiniz olağanüstü yetkilerle toplanmıştır. Meclis’te tecelli olan millî gücümüz, hilâfet ve saltanatı yabancı baskısından ve Devleti esaretten kurtaracak önlemleri alacaktır, İstanbul faciasından bu yana, Temsil Heyeti millet arasındaki birlik ve dayanışmayı korudu. Kanunların geçerliliğini sağladı.
Bu dakikadan itibaren yedi yüz yıllık bir azamet ve şevketten sonra, yok olmanın eşiğinde henüz ayakta durabilen milletin akıbetinden sorumluluk artık yüksek heyetinizin olacaktır.”
Mustafa Kemal Paşa bu konuşmasıyla Meclis’in toplanma gerekçesini açıklayarak, milletvekillerini sorumluluk almaya davet etmiştir. Ancak her şeyden önce yürütme erkinin nasıl kullanılacağının saptanması gerekmektedir. Keza o gün yapılan oturumda, Mustafa Kemal Paşa, verdiği bir “önerge” ile konuya açıklık getirmiştir. Özetle: -…“Ülkeyi bölünmekten ve dağılmaktan korumak için milli güçleri esaslı bir örgüt içinde birleştirmek gereklidir. Bunun için Meclis’te toplanan millî iradeye dayalı bir hükümet oluşturmak zorunludur. Saltanat makamı aynı zamanda halifelik makamı olduğundan geçici bir hükümet başkanı seçmek veya padişah kaymakamı tanımak mümkün değildir. Dolayısıyla başkansız bir hükümet meydana getirmek zorunluluğu vardır. Yüce Meclis olağanüstü yetkilerle donanmıştır. Onun üstünde hiçbir güç yoktur. Yüce Meclis milletle ilgili bütün işlere el koyacaktır. Ancak işlerin ayrıntılarına her zaman girme imkânı bulamayacağından, kendi içinden vekil kılınacak üyelerinden görevlendirilecek, her biri ayrı ayrı ve tümünün ortaklaşa Meclise karşı sorumlu olduğu bir hükümet işleri yürütecektir. Meclis Başkanı bu heyetinde
başkanıdır. Padişah ve Halife düşman baskı ve zorlamasından kurtulduğu ve kendini tamamıyla özgür ve bağımsız olarak milletin sinesinde gördüğü gün, Meclisin düzenleyeceği kanuni esaslar çerçevesinde durumu alır”.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 24 Nisan Cumartesi günü, “Geçici Anayasa” niteliği kazanan bu önergenin kabulünden sonra, ayrıca Meclis Başkanlık seçimi yapılmıştır. Mustafa Kemal Paşa “110 oyla Meclis Başkanı”, Celalettin Arif Bey “109 oyla” Başkan yardımcısı, Hacıbektaş Şeyhi Celaleddin Efendi ile Mevlâna Dergâhı Şeyhi Abdülhalim Çelebi Başkan vekili seçilmiştir. Böylece Anadolu insanının inanç önderleri de Meclis’te etkili olarak yer almıştır. Sonra Başkanlık Divanı ve Encümen seçimleri yapılarak o günkü oturum tamamlanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı seçildikten sonra;
-…”Bugün muhterem heyetimizin umumi olaylarında belirmiş olan milli itimadı, liyakatimin çok üstünde görmekle beraber şahsım için bir amaç olarak değil, beraber giriştiğimiz kutsal mücadelenin yöneldiği amaçları elde etmek için milletin bahşettiği bir dayanak olarak kabul ediyorum. Gerek askeri gerekse siyasi hayatımın bütün dönem ve evrelerini işgal eden mücadelelerimde daima hareket kuralım, milli iradeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu amaçlara yürümek olmuştur.” teşekkür konuşmasını yapmıştır.
Meclis, ilk işlerden biri olarak Meclis Başkanı Mustafa Kemal imzası ile metni daha önce özetlenen bir beyanname yayınlamıştır (25 Nisan 1920). Yayımlanan bu beyanname ile Büyük Millet Meclisinin Padişah ve Halifeye isyan için değil, aksine onu düşman baskısından kurtarmak, başkenti anavatana tekrar bağlamak için çalıştığı belirtilerek düşman yalanlarına inanılmaması isteniyor ve millet kurtuluş için birlik ve beraberliğe çağrılmıştır. Ayrıca, Meclisin 25 Nisan 1920 Pazar günkü toplantısında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal’in önerdiği gibi, yürütme yetkisini kendisi kullanacak olan Meclis’in bu yetkiyi nasıl kullanacağı ele alınmıştır. Bunu tespit etmek kanunlaştırmak üzere de, 15 kişilik kanun teklif etme komisyonu oluşturulmuştur. Yasa tasarısının Meclis’çe kabulüne kadar 6 kişilik geçici bir yürütme kurulu seçilmesi belirlenmiş ve bu 6 kişilik heyete Genel Kurmay Başkanlığı’na getirilen İsmet (İnönü) Bey’in katılması Meclis’çe uygun görülmüştür. Böylece Mustafa Kemal’in başkanlığında 7 kişilik bir geçici hükümet göreve başlamıştır.
Meclis, uzun istişarelerden sonra “kendi anayasası”nı hazırlamış, 20 Ocak 1921’de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilerek artık anayasal bir devletin oluşumuna uzanan sürece girilmiş, ilgili komisyonun hazırladığı yasa tasarısı, 2 Mayıs 1920’de kanunlaşmıştır. Buna göre, “Bakanlar Kurulu on bir (11) üyeden oluşacak, Bakanlar arasında çıkacak anlaşmazlıkları Meclis çözümleyecektir. Bakanlar görevleri ile ilgili işlerde, ilgili meclis komisyonunun görüşünü alabilecektir. Meclis toplantıda olmadığı zamanda istifa eden vekil olursa, Büyük Millet Meclisi Başkanı Meclis üyelerinden birini geçici olarak görevlendirebilecek, daha sonra Meclisin onayına sunacaktır. Yasanın tümünün 3/2 çoğunlukla kabul edilmesi benimsenir.”
Yıl 1921. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk demiştir ki; -…”Ulusal egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar mahvolur. Ulusların tutsaklığı üzerine kurulmuş kurumlar her yanda yıkılmaya mahkûmdur.”
20 Ocak 1921’de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edilerek artık anayasal bir devletin oluşumuna uzanan sürece girilmiş, ilgili komisyonun hazırladığı yasa tasarısı, 2 Mayıs 1920’de kanunlaşmış, 4 Mayıs 1920’de bakanların seçimi tamamlanmış ve Hükümet şu şekilde oluşmuştur:
-Adalet: Celalettin Arif, (Erzurum Milletvekili).
-İçişleri: Cami (Baykurt), (Aydın Milletvekili).
-Dışişleri: Bekir Sami (Kunduh), (Tokat Milletvekili).
-Milli Savunma: Fevzi (Çakmak), (Kozan Milletvekili)
-Maliye: Hakkı Behiç (Bayıç), (Denizli Milletvekili)
-Şeriye-Efkaf: Mustafa Fehmi (Gerçeker), (Bursa Milletvekili)
-Sağlık ve Sos.Yard.: Dr. Adnan (Adıvar), (İstanbul Milletvekili)
-Bayındırlık: İsmail Fazıl Paşa, (Yozgat Milletvekili)
-Milli Eğitim: Dr. Rıza Nur, (Sinop Milletvekili)
-İktisat: Yusuf Kemal (Tengirşenk), (Kastamonu Milletvekili)
-Genel Kurmay Başkanı: İsmet (İnönü), (Edirne Milletvekili).
Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Birinci TBMM’nin kozmopolit yapısı içinde Meclisi hakkaniyetle idare edip, Türk İstiklal Mücadele’sini bu meclisin desteğiyle zaferle sonuçlandırmasını bilmiştir.
TBMM’nin açılışından sonra ilk kabinenin kuruluşu ve faaliyete geçmesiyle birlikte yeni bir dönem başlamış olmuştur. Artık,
-Ankara’da ülkenin kaderine el koymuş yeni bir Meclis ve yeni bir hükümet vardır.
-Meclis Başkanı Hükümetin de başkanıdır.
-Bu bir Meclis Hükümeti’dir.
-Bakanlar atanmayla değil, seçimle işbaşına gelmişlerdir ve teker, teker meclise karşı sorumludurlar.
-Genel Kurmay Başkanının hükümete girmesiyle “Ordu üzerinde olan Meclis, kendi tam egemenliğini Genel Kurmay Başkanı aracılığıyla uygulamış oluyordu”.
Meclis Başkanlık Divanı, çoğunluğun eğilimini dikkate alarak ve Padişahın Meclis’e karşı tepkisini azaltmak maksadıyla, 27 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi emriyle Mustafa Kemal imzasıyla Padişaha hitaben bir telgraf göndermiştir. Telgraf ’ta …“İstanbul’un işgali ve bunu takip eden facialar üzerine, saltanat hukukunu, milli bağımsızlığımızı sağlamak amacıyla Ankara’da Büyük Millet Meclisi halinde toplandık” cümlesiyle başlıyor, “Anadolu’nun o zamana kadar devlet için yaptığı fedakârlıklar” belirtiliyor, “isyan iddiası” reddediliyordu. Meclis’in mücadele kararlılığı ise şu cümlelerle ifade ediliyordu:
…“Millî Müdafaamızı düşmanların bayrakları babalarımızın ocakları üstünden çekilinceye kadar terk edemeyiz… İstanbul mabetleri etrafında düşman askerleri gezdikçe, öz vatan toprakları üstünden yabancı adamların ayakları çekilmedikçe, biz mücadelemize devam etmeğe mecburuz… Kendi hükümetimizin idaresi altında bedbaht ve fakir yaşamak yabancı esareti bahasına nail olacağımız huzur ve saadete bin kere tercih edilir” denildikten sonra, “Meclis’in Halife ve Padişah’a olan sadakati” teyit ediliyordu. Bununla da yetinmeyerek Meclis’in Padişaha bağlılığını belirtmek için İstanbul’a bir heyet gönderilmesini isteyen milletvekilleri vardı. Bu yolda verilen önerge üzerine, Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa, görüşme açılmadan o gün İstanbul’dan gelen Fevzi (Çakmak) Paşa’nın orada gördüklerini anlatmasını teklif etti. İstanbul’un işgali sırasında Harbiye Bakanı olan Paşa konuşmasında:
—“Padişahın İstanbul’da esaret hayatı yaşadığını, Cuma namazı törenlerinde bile asker bulundurmasına İtilâf Devletlerinin müsaade etmediklerini, Kuvayı Milliye’nin ortadan kaldırılması için kabinenin bildiri yayınlaması isteği kabul edilmeyince, Bakanların süngü ile yerlerinden atılacakları tehdidi üzerine, hükümetin istifa ettiğini, İngilizlerin baskı ile istedikleri hükümeti iş başına getirdiklerini ve bilinen fetvayı aldıklarını, bu fetvanın milleti birbirine düşürmek için düzenlenmiş bir belge olduğunu, milletin birbiri ile çatışmasının Anadolu’nun istilâsını kolaylaştıracağını, dolayısıyla milletin birlik ve beraberlik içinde olması gerektiğini” ifade etmişti.
Fevzi Çakmak Paşa’nın bu konuşması milletvekilleri üzerinde büyük etki yapmıştır. Bundan yararlanan Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa, bu açıklamadan sonra, …”Çelebi hazretleri İstanbul’a bir heyet gönderilmesi önergesini geri alıyorlar” diyerek gündemdeki öteki maddelere geçt
. Görüldüğü gibi, “Meclis ekseriyeti itibarıyla Halife ve Padişah’ı esaretten, vatanı da istilâdan kurtarmak fikri etrafında birleşmiş görünmektedir (!).”
Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa, muhafazakâr eğilimli bu Meclis’i adım adım ihtilalci, devrimci bir Meclis istikametinde sabırla, beceriyle adım adım yönlendirecektir. Bugünlerde tehlike Ankara çevresine kadar yaklaşmıştır. Gerek Şeyhülislam fetvası, Padişah’ın beyannamesi, gerekse Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin Anadolu’da ayaklanma çıkarmaya yönelik faaliyetleri ciddi sıkıntılar yaratmakta ve Meclis’in yasallığı ise tartışma konusu olmaya devam etmektedir.
Tüm bu çabaları yok etmek ve Büyük Millet Meclisi’ni tartışma konusu olmaktan çıkarmak, düşmanla işbirliği yapanları etkisiz hale getirmek gerekmekteydi. Bunu sağlamak için 29 Nisan 1920’de “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” çıkarıldı. Buna göre, …”Büyük Millet Meclisi’nin meşruluğuna karşı ayaklanmaya yönelik sözle yazıyla karşı çıkan veya fesat hareketlerine girişenler vatan haini sayılacaklar, idam dâhil ağır şekilde cezalandırılacaklardır. (Olağanüstü hallerin ihtiyaçlarına cevap verecek hükümlerle donanmış olan bu kanun ülkede birliğin sağlanmasında başlıca nedenlerden biri olmuştur.)”.
Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa aynı gün (29 Nisan 1920) Avrupa Devletleri ve ABD hükümetleri nezdinde, İstanbul’un süngü zoruyla işgal, milletvekillerinin tutuklanmasını protesto ederek Büyük Millet Meclis’inin yönetimi ele aldığını İstanbul kanalıyla alınan karar ve emirlerin geçersiz olacağını duyurmuştur.
Üstte de belirtildiği üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 4 Mayıs 1920’de İcra Vekilleri Heyeti seçiminin tamamlanmış, kabine 5 Mayıs 1920’de ilk toplantısını Mustafa Kemal’in başkanlığında gerçekleştirmiş, 6 Mayıs tarihli bir kararname ile de İstanbul basınının Anadolu’ya girmesi yasaklanmıştır. (Bu suretle Damat Ferit taraftarı basının Anadolu’yu karıştırması önlenmiş oluyordu.)
Türkiye Büyük Millet Meclisi 9 Mayısta 1920’de, İslam âlemine hitaben Mustafa Kemal imzalı bir beyanname yayımlanarak manevi destekleri istenmiş, iç ayaklanmaların doludizgin yayıldığı bu günlerde, Meclis, Damat Ferit Paşa’nın vatandaşlıktan çıkarılmasına, kendisi ve yardımcılarının “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” gereğince yargılanmalarına karar vermiştir. (Ayrıca 7 Haziran da, İstanbul hükümetince yapılacak anlaşma ve her türlü muamelelerin geçersiz olduğunu belirten bir yasa yayınlanmıştır.)
O günlerde Meclis’i ve Başkanı’nı en fazla meşgul eden konulardan biride para sorunuydu. Dolayısıyla Meclis gelir artırıcı vergiler konusunda ilk kararları çıkarmıştı; Bu suretle “gümrük resimlerinin artırılması, harcırahların azaltılması, kazanç vergisi tuz fiyatı, damga resminin artırılması, posta ücretlerine zam yapılması… vs.” yanı sıra “düğünlerde israfın yasaklanması gibi”, yasalar çıkarılmak suretiyle parasızlığa çareler aranmıştır. Ardından bunu yönetimle ilgili, ordunun düzenlenmesiyle ilgili kararlar takip etmiştir.
Nitekim 1920 yılı Haziran ayında cephe taksimatına göre kurulan ordu, 1921 Ocak ayından itibaren ilk başarılarını kazanmaya başlamıştır. Bu arada bir yarışmayla belirlenen ve kahraman ordumuza ithaf edilen Mehmet Akif ’in “İstiklâl Marşı” Büyük Millet Meclisinde coşku ve heyecanla okunarak 12 Mart 1921’de “Milli Marş” olarak kabul edilmiştir.
1921 yılı yazı başında Anadolu içlerine ilerleyen Yunan ordusuyla yapılan mücadelede Sakarya Irmağı’nın doğusuna çekilen Milli Ordu, yeniden düzenlenmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tamamına yakınının oyuyla Mustafa Kemal Paşa 5 Ağustos 1921’de üç aylığına “Başkomutan” olarak yetkilendirilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları Başkomutanı olduktan sonra da Meclis’in meşruluğundan hiçbir zaman vazgeçmemiş, alınan bütün kararları meclise dayandırmaya gayret etmiştir. Başkomutan olduktan sonra yayınladığı “Tekâlif-i Milliye Emirleri” ile ordunun iaşe, ibate ve silah teçhizatının tamamlanmasına büyük gayret harcamıştır. 10 ayrı emir şeklinde yayımlanan Tekâlif-i Milliye Emirleri topyekûn harp için gerekli olan ve ordu-millet dayanışmasını bütün yönleriyle ortaya koyan tarihi belgelerdir; (https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-tekalif-i-milliye-emirleri/).
Anadolu’da istiklal mücadelesi veren Türklere, İslam dünyasından da maddi-manevi destek gelmişti. Hint Müslümanları, topladıkları yardımları bizzat Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya göndermişlerdi. Türkistan Türkleri ise topladıkları yardımları Moskova üzerinden Türkiye’ye ulaştırmak istemişler; 150 milyon ruble yardımın ancak 11 milyon küsuru ulaştırılabilmiş, geri kalanına ise Ruslar yapılan silah ve teçhizat yardımına karşılık saymışlardır.
Başkomutanın Tekâlif-i Milliye emirleriyle donatılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Milli Ordu’su, 23 Ağustos 1921’de başlayan Sakarya Meydan Muharebesi’ni, milletten aldığı güç ve destekle 13 Eylül 1921’de büyük bir zaferle taçlandırmış, Sakarya Zaferi, bütün yurt sathında olduğu gibi İstanbul’da ve İslam dünyasında geniş yankı uyandırmıştır. Bu Büyük Zafer, Anadolu Türklerinin muzaffer olacakları inancını tüm dünyada hâkim kılmıştır. Nitekim Türkistanlı şair Abdülhamit Süleyman Çolpan, “Anadolu Kışlağının Muzaffer Orduları”na ithaf ettiği “Tufan” şiirinde şöyle seslenmiştir:
…”Ey İnönü, ey Sakarya, ey istiklal erleri
Misak-ı Millî alınana kadar durmadan ileri
Bilemezler ki, cennet gibi toprağınız, düşmanların
Bebekleri de çiğneyen ayakları altında(dır)
Bilemezler ki, sesiniz; haksız işgallerin
İnsafsızca şamatalarının içinde (boğulmuş)…
Ey istiklal, ey Sakarya, ey İnönü erleri,
Yürüyün, mazlumlar tufanının öç alıcı selleri!”
Sakarya Zaferi uluslararası alanda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hükümetinin tanınırlığını artırırken, Orta Asya Türk ve İslam dünyasından maddi-manevi desteğin daha da artmasına zemin hazırlamıştır. Buhara Hanlığı tarafından Anadolu’da istiklal mücadelesi yapan Türk ordularının komuta heyetine hediye edilmek üzere biri Timur Han’a ait olmak üzere üç kılıç gönderilmiştir. Bunlardan Timur’a ait olan kılıç, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya, ikinci kılıç Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya, üçüncü kılıç da Büyük Zafer’den sonra İzmir’i kurtaran Süvari Birlik Komutanı Yüzbaşı Şerafettin Bey’e hediye edilmiştir.
Sakarya Meydan Muharebesi dünya tarihinde en geniş cepheli savunma savaşlarından biridir. Savaşın en ateşli günlerinde “Hatt-ı Müdafaa yoktur, Sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır, vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla ıslanmadıkça asla terk edilemez!” emrini veren Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, harp tarihinde yeni bir savunma kavramı geliştirmiştir. Kendisi yaralı olduğu halde cephe hattında muharebeleri idare etmiş ve zaferin kazanılmasında etkili olmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’na Büyük Zaferden sonra “Mareşal rütbesi ile Gazi Unvanı”nı layık görmüştür.
Büyük Sakarya Zaferi’nden sonra taarruza devam edilmeyip yeniden ordunun güçlendirilmesine girişilmiştir. Diplomasi alanında birtakım başarıların kazanılması, Anadolu’da kurulan yeni devletin uluslararası alanda tanınırlığını da artırmıştır. Mustafa Kemal Paşa ve komuta heyeti 1922 yılı başından itibaren sık sık Batı Cephesi’ne giderek hazırlıkları yerinde görüp gerekli tedbirleri almaya çalışmıştır. 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz Harekâtı kısa zamanda büyük zaferle sonuçlanmıştır. Yahya Kemal (Beyatlı) Bey “Ordunun Duası” başlıklı şiirinde TBMM ordularının zaferi için şu yakarışta bulunuyordu:
…”Şu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rabbi!
Senin uğrunda ölen ordu budur, Ya Rabbi!
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın,
Galip et çünkü bu son ordusudur İslam’ın!”
Türk ordusu tarafından 27 Ağustos’ta Afyon şehri Yunan işgalinden kurtarılmış, 31 Ağustos günü Başkomutan Meydan Muharebesi kazanılmış ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa …“Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini vererek orduya yeni bir şevk ve heyecan aşılamıştır.
Türk ordusu bu emir üzerine 400 km’lik cepheyi dokuz günde aşarak 9 Eylül 1922’de İzmir’e ulaşmıştır. 2 Eylül’de ise, Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis Uşak’ta esir edilmiştir. Aslında Büyük Taarruz Zaferi, beklemeyi bilen, zamanlamayı iyi yapan, düşmanı yanıltma ve aldatma stratejileri ile dize getiren bir komutan ve O’nun kurmay heyetinin başarısı, bir milletin varını yoğunu ortaya koyarak istiklali uğruna her şeyi göze aldığı büyük bir hadise olarak tarihe geçmiştir. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Büyük Zafer’den sonra orduya ve millete yayınladığı mesajda, …”Bu zaferin milletin bağrından çıkan kahraman Türk ordusunun eseri olduğunu, İstiklal Mücadele’sinde bütün millet fertlerinin topyekûn yaptığı katkıyı dile getirerek kutlamış, zaferde en büyük payın ve övüncün millete ait olduğunu” ifade etmiştir.
Tarih boyunca müstakil bir devlet çatısı altında yaşamayı ilke edinmiş bir milletin fertleri, sivil-asker, genç-yaşlı, kadın-erkek dayanışmasıyla Türk İstiklal Mücadelesi ’ne tek vücut olup katkı sağlamış ve bugün üzerinde yaşadığımız vatanımızı bizlere emanet bırakmışlardır. İstiklal Mücadele’sinden zaferle çıkan Türkiye, yaptığı mücadeleyle sömürge altında kalmış dünyaya, özellikle de Türk-İslam dünyasına örnek olurken, Lozan Barış Antlaşması’nın ardından 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in İlanıyla çağdaş ülkeler arasında yerini almıştır.
Ayrıca okuyabilirsiniz:
-23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ne zaman bayram olarak kutlandı? (1. Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/23-nisan-ulusal-egemenlik-ve-cocuk-bayrami-ne-zaman-bayram-olarak-kutlandi-1-bolum/
-23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ne zaman bayram olarak kutlandı? (2. Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/23-nisan-ulusal-egemenlik-ve-cocuk-bayrami-ne-zaman-bayram-olarak-kutlandi-2-bolum/
-23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı TBMM’nin açılışı; https://www.sechaber.com.tr/23-nisan-ulusal-egemenlik-ve-cocuk-bayrami-tbmmnin-acilisi/
-İki bayram bir arada; https://www.sechaber.com.tr/iki-bayram-bir-arada/
-Bu bayram bütün çocuklar tarafından kutlanmalı; https://www.sechaber.com.tr/bu-bayram-butun-cocuklar-tarafindan-kutlanmali/
-23 Nisanlar Bizimdir; https://www.sechaber.com.tr/23-nisanlar-bizimdir/
–Anıtkabir ve Meclis arsaları kimlerden ve kaça alındı; https://www.sechaber.com.tr/anitkabir-ve-meclis-arsalari-kimlerden-ve-kaca-alindi/
-Atatürk’ün 21 Nisan 1920 tarihli genelgesi; https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-21-nisan-1920-tarihli-genelgesi/