Evlerimize seri bir şekilde girmeye başlayan temizlik robotlarıyla birlikte küçükken izlediğimiz bir çizgi film olan Jetgiller’e giden yolda ilk adımı atmış olduk sanırım. İçinde yaşadığımız çağın en hızlı ilerleyen ayakları, teknoloji ve bilimi şaşkınlık ve keyifle izlediğimi itiraf etmeliyim. Öyle bir hız ki bu bazı gelişmeleri duyamadan yıllar geçmiş gitmiş bile.
Çok düşük sıcaklıklarda canlıların üretimi ve davranışlarını inceleyen bir fizik dalı olan Kriyojeni’den üreyen bir teknik olan Kriyoni son zamanlarda zenginler arasında oldukça popüler hale gelmiş.
Kriyoni; insan ve hayvan parçalarını, uygun koşullarda dondurarak, gelecekte tekrar canlandırmak üzerine çalışan bir teknik olsa da kullanım alanı fazlasıyla genişletilmiş. Detaylarına hemen girmeden önce bu tekniği araştırmamı sağlayan habere bir göz atalım.
2016 yılında İngiltere’de yaşayan 14 yaşındaki J.S. dondurulmak istediğini söylüyor ve bunu şöyle anlatıyor:
“Bu alışılmadık şeyi neden yapmak istediğimi soruyorlar. Ben sadece 14 yaşındayım ve ölmek istemiyorum ama öleceğimi biliyorum. Dondurulmanın ise zamanımızdan yüzlerce yıl sonra bile olsa tedavi edilerek uyanmak için bana bir şans vereceğini düşünüyorum. Toprağın altına gömülmek istemiyorum. Yaşamak ve daha uzun yaşamak istiyorum. Yakalandığım kanser hastalığının tedavisini gelecekte bulacaklarını ve beni uyandıracaklarını düşünüyorum. Bu şansa sahip olmak istiyorum. Vasiyetim bu.”
Annesi ve babası boşanmış olan J.S.’nin, kendisi de kanser olan babası bu duruma şiddetle karşı çıkmış ve şöyle söylemiş:
“Tedavi başarılı olsa ve kızım 200 yıl sonra hayata geri döndürülse bile gelecekte yaşayan bir akrabasını bulamayabilir. Yaşadıklarına dair hiçbir şey hatırlamayabilir ve geleceğin dünyasında 14 yaşında yapayalnız kalabilir.”
Kızını destekleyen anne ile karşı çıkan baba arasında süren davanın sonlarına doğru baba da fikir değiştirince J.S.’nin dondurulma süreci başlamış.
Tarihte kendini donduran ilk insan California Üniversitesi Psikoloji Profesörü Dr. James Bedford. Böbrek kanseri olan ve artık tedavilere cevap vermeyen Bedford, Arizona merkezli Alcor şirketi tarafından 1967 yılında, 73 yaşında dondurulmuş.
Bir kişinin dondurulabilmesi için kanunen ölmüş olması gerekiyor. Ölüm gerçekleştikten hemen sonra ise dondurulma için işlemlere başlanıyor. Beden, sıvı nitrojen ile -196 dereceye dek soğutulurken, hücrelerin parçalanmasını önlemek içinse bedene ‘gliserol’ isimli bir madde veriliyor.
Şu an sahip olduğumuz teknoloji ile dondurulan bu bedenlerin sağlıklı bir şekilde çözülmesi mümkün değil. Bugüne dek yapılan tüm denemeler de başarısızlıkla sonuçlanmış. Bilim adamları bu çözümün nano teknoloji ile geleceğini düşünüyorlar.
Günümüzde 300 civarı insanın dondurulduğu söyleniyor fakat bunların hepsi tüm bedenlerini dondurmamışlar. Daha uygun fiyatlı olduğundan sadece beyinlerini donduranlar da var.
Türkiye’den de ünlü bir işadamının kendini dondurttuğu, cenazesinde gömülen tabutun boş olarak gömüldüğü söyleniyor.
Şimdi gelelim tüm bu dondurma işleminin kafa karıştıran kısmına. Hasta olan ve hastalığına bir türlü çare bulunamayan kişilerin böyle bir çözüm yoluna başvurmaları elbette ki normal karşılanabilir. Onlar için bu paha biçilmez bir fırsat fakat sağlıklı bir şekilde uyandırıldıklarında karşılaşacakları dünyanın nasıl olacağı, o dünyaya uyum sağlayıp sağlayamayacakları, sadece beynini donduranların başka bir bedene tutunup tutunamayacakları gibi birçok soru da bu gelişmelerle birlikte ortaya çıkıyor. Bu muhteşem çözülme işleminin fiziksel boyutunun yanı sıra ruhsal boyutu da bir başka muamma diye düşünüyorum. Hepimizin var olduğunu bildiği ‘ruh’ kısmı bu dondurma işlemi sırasında ve sonrasında ne oluyor?
Geleceği hepimiz merak ediyoruz. İçinde yaşadığımız hayat bize her gün çeşitli sürprizler sunarken gelecekte neler olabileceği sadece hayallerimizden ibaret.
Doğduğumuz zamana, yere ve olaylara seçerek geldiğimizi düşünürsek bu dondurma işlemi doğru bir seçim mi? Yoksa o seçim de bu sürecin bir parçası olabilir mi?
Size bu imkan sunulsaydı dondurulmayı mı seçerdiniz? Hiç kimseyi tanımadığınız, siz yokken neler olduğunu bilmediğiniz ve belki de ‘insan’ denilen varlığın çok değiştiği bir dünyaya uyanmak ister miydiniz?