Türk şair ve siyasetçi Kemalettin Kami Kamu, “Çankaya” isimli şiirinde;
…“Ebedi bir güneşle
Burada Doğdu Gazi,
Yaprak yığını gibi
Burada yandı mazi.
Burada erdi Musa,
Burada uçtu İsa,
Bülbül burada varsa
Hürriyet için öter.
Ne örümcek ne yosun
Ne mucize ne füsun;
Kâbe Arap’ın olsun
Çankaya bize yeter…” demiştir.
(Büyük tepki toplayan Çankaya şiirinin (Yozgat 25 Nisan 1931, 4.Dönem) Milletvekili olan Ahmet Tavlıoğlu’na ait olduğu söylense de bu şiirin 1934 yılında Kemalettin Kami Kamu tarafından Hâkimiyeti Milliye gazetesinde yayımlandığı ifade edilmektedir.)
Yüksek, en yüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin Kurtuluş mücadelesini başlatan komutanlarımız arasında yer bulabilen Musa Kazım Zeyrek (Karabekir) Paşa, anılarında Mondros Mütarekesi’nin hemen akabinde (13 Kasım 1918 veya takip eden günlerde) kurulduğu varsayılan ‘Karakol Cemiyeti’ne de yer vermiştir.
Fethi Tevetoğlu, “Türk Ansiklopedisi” çalışmasının “Karakol Cemiyeti” maddesine şöyle bir tanım yapmıştır: …”Karakol Cemiyeti, önce Ermeni komitacılarına, sonra İstanbul’u işgal ve kontrolleri altına almış düşman kuvvetlerine ve yerli işbirlikçilerine karşı İttihatçılar tarafından kurulmuştu. Milli Mücadele’ye personel, silah ve teçhizat kaçırma (Akbaş Cephaneliği Baskını) ve haber alma hizmetleriyle (özellikle İstanbul’dan İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin planlarının Anadolu’ya gönderilmesinde) büyük yardımlar sağlamış, gizli Milli Mücadele Gruplarının ilk ve önemlilerinden biridir.”
Türk yazar, gazeteci ve tarih araştırmacısı Ergun Hiçyılmaz, “Teşkilat-ı Mahsusa’dan Mit’e” adlı çalışmasında, Karakol Cemiyeti’nin Askeri değil vatan savunması üzerine kurulduğunu ve ittihatçı karşıtı hükümetten ve savaş suçluları için tutuklamalara başlayacak Müttefiklerden ittihatçıları korumak düşüncesi olduğunu belirtmiştir. Cemiyet yönetmeliğinin amacını ise şöyle tanımlanmıştır: …”Arapların çoğunluğu teşkil ettiği yerlerden gayrı olan Türk topraklarından düşmanlar çıkarılacaktır. Bunun için de memleket bir harabe haline gelinceye ve bütün millet yok oluncaya kadar mücadele edilecektir.” (Bakınız: Varlık Yayınları, 1990. Sf:30)
Büyük ATATÜRK ’ün Nutuk adlı eserinden Karakol Cemiyeti’nden çok memnun olmadığı (Yahya Kaptan’ın öldürülmesi olayı…; Son Osmanlı Mebussan Meclisi’nin İstanbul’da toplanması…) anlaşılmakta ise de, dönem itibarıyla durumu idare eder bir tavır içerisinde, …”İstanbul’daki teşkilatımız” şeklinde bahsetmiş; Cemiyet’in özellikle Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmasından (birleşim; 7 Eylül 1919, Sivas) hemen sonra kapatılmasını istemiştir. (ancak; Cemiyet 16 Mart 1920 tarihine kadar yani İstanbul’un işgal edilişine kadar yerine getirememiştir…)
Karakol Cemiyeti kurulmasından dağılmasına kadar tüm faaliyetlerinde olabildiğince temkinli davranmış, cemiyet üyeleri hayatları pahasına görevlerini yerine getirmeye çalışmıştır. Özellikle cemiyetin idari kadrosu farklı ve gizli kod adları kullanarak gizli şifreler oluşturmuş (‘55’, ‘88’ veya ‘555’ gibi) ve haberleşme bu şifrelerle sağlanmıştır. Büyük ATATÜRK ‘de dönemin gizliliği çerçevesinde hiçbir yerde açıkça Karakol Cemiyeti üyesi olup olmadığından bahsetmemiştir.
Nitekim Karabekir Paşa, anılarında Karakol Cemiyeti üyeleri ile Mondros Mütarekesi’nden sonra Sivas Kongresi’nin toplanmasına kadar zaman içerisinde gerçekleştirdikleri şifreli yazışmalar için kullandıkları müstear isimleri servis etmekten çekinmemiştir:
…”Karabekir = Âdem,
Rauf Bey = Lerzi,
*Mustafa Kemal = Nuh, (Not: …”Cemiyetin kurulmasından Sivas Kongresi’nin toplanmasına kadar geçen süre zarfında yapılan görüşmelerde yazılan gizli şifrelerde “Nuh” diye zikredilen kişi Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat kendisidir. Nitekim Sivas Kongresi’nin toplandığı tarihlerde Nuh isimli başka birisinin bulunmadığı kayıtlarda görülmektedir. Bununla birlikte belgelerde geçen Nuh isminin Kayseri mebusu Nuh Naci Yazgan’a ait olmadığı da açıktır. Nitekim Sivas Kongresi’nin yapılması ve başkan olarak da Mustafa Kemal Paşa’nın seçilmesi başkan vekilliğine de Bekir Sami Bey (; görevi kabul etmemiş yerine İsmail Fazlı Paşa getirilmiştir.) ve Rauf Bey’in getirilmesi bu kongrede Kayseri Mebusu Nuh Naci Yazgan Bey’in komuta kademesinde dahi yer almadığını göstermektedir. Bkz: Ramazan, Tosun, Millî Mücadelede Sivas’ın Yeri ve Önemi, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.XXII, S.34, Ankara 1996, s.79)
Cemal Paşa = Hud,
Harbiye Nazırı = Lut,
Ali Fuat Paşa = Salih,
İzzet Paşa = İshak,
Refet Paşa = Şuayyip,
Cafer Tayyar = Yunus,
Galatalı Şevket = İsa,
Sadrazam = Musa, (Not: Atatürk Ansiklopedisi’nde “Ali Fuat (Cebesoy)= Musa” yazmaktadır.)
Bekir Sami = Aziz,
Padişah = Muhammed. (Bakınız: Enver Ziya Karal, “Atatürk ve Devrim” TTK. 1980, Sf:218.)”
Karabekir Paşa’nın anılarında servis ettiği gizli kod isimlere dikkat edildiğinde Kemalettin Kami Kamu’nun “Çankaya” isimli şiirinde olduğu gibi peygamber isimlerinin kullanıldığı açıkça görülmektedir. Türk kadın siyasetçilerimizden Hasene Ilgaz’a göre; …”Millî Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçmek isteyenlerin geçişlerinde de Karakol Cemiyeti’nin etkisi büyüktür. İstanbul’dan Anadolu’ya geçişlerde Merdiven Köyündeki “Bektaşi Tekkesi” ve Sultan Tepesi’ndeki “Özbekler Tekkesi” menzil vazifesi görmekte, Anadolu’ya geçiş için tekkeye başvuranlar parola ile kabul edilmekteydiler. Örneğin Özbekler Tekkesine müracaat edenler “Bizi İsa yolladı” parolasını verdikten sonra içeriye kabul ve akabinde plan çerçevesinde Anadolu’ya geçirilmekteydiler.”
İhsan İdikut’a göre de; …”Burada bahsedilen İsa muhtemeldir ki Miralay Galatalı Şevket’tir. Zira Karakol Cemiyeti mensuplarının müstear isimleri mevcuttur ve Galatalı Şevket Bey, “İsa” müstear adını kullanmaktadır.” Karakol Cemiyetinin reisi olarak pek çok kaynak Kara Vasıf Bey ismini öne çıkarsa da İdikut’un “Türk Lavrensleri” adlı eserinde verilen Cemiyet Nizamnamesinin İdare kısmında, …“Cemiyeti reis temsil eder. Vatanın kurtarılması için gereken siyasî ve asgari bütün tedbirleri alır. Kumandanlar ve mümessiller tayin eder, riyasete Akdeniz müstahkem mevki kumandanı Galatalı Şevket Bey tayin edilmiştir” denilmekte, Şevket Bey’in Karakol Cemiyeti başkanı olduğu belirtilmektedir. Hatta Cemiyet’e başkan tayin edilen Şevket Bey, bir teşekkür konuşması da yaparak şunları ifade etmektedir:
…“Beni reis yaptığınızdan dolayı teşekkür ederim. Tuttuğumuz yol pek kanlıdır. Fakat kurtuluş yoludur. Tarihte bizim gibi acı günler yaşamış başka milletler de vardır bunlardan mücadeleyi göze alanlar, ölmesini ve öldürmesini bilenler kurtulmuştur.”
Resmi tarihe göre, Karakol Cemiyeti liderlerinden Galatalı Şevket Bey’in katkı sağladığı önemli bir icraat Akbaş cephaneliğine baskın yapılması ve buradaki cephanenin Anadolu’ya aktarılmasıdır. Nitekim Köprülü Hamdi Bey ve milis kuvvetleri, Gelibolu’daki Akbaş cephaneliğine bir baskın planlamış, 14’ncü Kolordu Kumandan Vekili Kâzım Bey (Özalp) Bey, Galatalı Şevket Bey’e bir telgraf çekerek bu iş için bir motor talebinde bulunmuştur.
Şevket Bey, Kâzım Bey’in talebini yerine getirerek emirlerine “Bolayır Motoru”nu tahsis etmiş ve nihayetinde Köprülü Hamdi Bey ve Dramalı Rıza Bey gibi isimlerin öncülüğünde milis kuvvetleri 26/27 Ocak 1920’de baskını yaparak ele geçirilen silah, cephane ve haberleşme araçlarını milli kuvvetlere aktarmayı başarmışlardır.
Cumhuriyet tarihimizin ilk Milli Savunma Bakanı Orgeneral Kâzım Özalp Paşa, anılarında “Köprülülü Hamdi Bey ve Akbaş Cephaneliği Olayı” şöyle aktarılmıştır (Bakınız: Ahmet Kızılırmak, “Askeri ve Siyasi Yönleriyle Kâzım Özalp”, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Başkanlığı Yayınları, TBMM Basımevi – 2012, Ankara.) :
…”İtilaf Devletlerince, Mondros Mütarekesi gereği olarak Osmanlı Devleti’nin silah ve cephaneliklerine ve her türlü harp malzemelerine el konulmuş ve bunları depolarda kendi askerlerinin kontrolüne almışlardı. Anadolu’daki depolardaki tüfeklerin sürgü kolları ile topların kamalarını da sökerek sahillere taşıttırmışlardı. En büyük depolar İstanbul’da ve Gelibolu yarımadasında kurulmuştu. Bu depolarda Türk subayları da çalışmakla beraber, sorumluluk İtilaf kuvvetlerine ait bulunuyordu.
Yunan işgal sahasındaki İzmir ve Manisa depolarındaki silahlara Yunan ordusu el koymuştu. Bu duruma 61. Tümen Komutanı olarak itiraz eden Kâzım Bey, “İtilâf temsilcilerine, silah ve cephanenin mütareke hükümleri gereği geçici olmak üzere İtilâf devletleri muhafazasına terkedildiğini, Yunanlıların depolara müdahalesinin durdurulmasını” istemiştir. Bu istek üzerine, İtilâf temsilcileri ile Yunanlılar arasında bir tartışma olmuşsa da, “İtilâf devletleri hesabına Yunan kuvvetleri tarafından muhafazası” gibi bir kararla sonuçlanmıştı.
Anadolu’da birçok yerde tüfek ve top vardı ancak tüfeklerin sürgüsü topların da kaması yoktu. İstanbul’dan gizli olarak kaçırılan tüfek sürgüleri ve top kamaları ihtiyacı karşılayacak düzeyde değildi. Balya maden fabrikalarında top kaması ve tüfek sürgüsü yaptırma girişiminden de başarılı sonuç alınamamıştı. Elde bulunan Alman tüfeklerinin cephanesi azalmıştı. Osmanlı tüfeği cephanesi mevcuttu. Alman tüfeklerini Osmanlı fişeği atacak şekilde yapılan tadilat ise tüfeklerin balistikiyetini bozuyordu.
Cephelere mücadele için gelen halka verilecek silah bulunamıyordu. İşte böyle bir durumda, Gelibolu’daki en çok silah ve cephane bulunduğu bilinen Akbaş depolarının Anadolu’ya nakilleri düşünüldü.
Bu sıralarda Rusya’daki Bolşevikliği ortadan kaldırabilmek için İtilâf devletleri görevlileri Bolşevik Ruslara karşı savaşan Çarlık yanlısı bir kuvvet olan Rus Generali Vrangel (Pyotr Nikolayeviç Vrangel) ordusu askerlerine Akbaş depolarındaki silah ve cephaneleri sevk etmeyi düşünüyorlardı. Bu amaçla bazı nakliye gemileri Gelibolu önlerine geliyordu. Depolar birçok İtilâf savaş gemilerinin kontrolünde idi. Bu koşullarda Akbaş’tan bu silah ve cephanenin Anadolu’ya geçirilmesi pek güç bir işti. İtilaf donanmasının arasından karşıya geçip, muhafız müfrezeleri etkisiz hale getirdikten sonra bu cephaneleri nakledecek vasıtaları bulmak, iskeleye getirecek gemilere yüklemek ve tekrar donanma arasından karşı sahile geçirmek pek zorlu bir işti. Bu imkânsız gibi görünen işi büyük bir fedakârlıkla ve başarıyla neticelendirerek, Akbaş depolarındaki silah ve cephaneler, depoların muhafızı olan Fransız müfrezesiyle beraber bir gecede Anadolu sahiline nakledildi.
Bu önemli görevi Köprülülü Hamdi Bey üzerine almıştı;
Hamdi Bey, yanına aldığı 10 Kuva-yı Millîye askeriyle Balıkesir’den Biga’ya hareket etti. O sıralarda Gönen havalisinde Anzavur taraftarlarını takip etmekte olan Dramalı Rıza Bey’i de 61. Tümen Komutanı ve 14. Kolordu Komutan Vekili Kazım Bey, 40 askerle birlikte Hamdi Bey’in emrine gönderdi. Biga’da Hamdi Bey’le birleşen bu kuvvete, Biga ve havalisine hâkim olan Kuva-yı Milliye’den Kara Hasan da katılarak, Hamdi Bey’in emrine tabi oldu. Dramalı Rıza Bey, Biga’dan kıyafet değiştirerek iki arkadaşı ile Rumeli sahiline geçti. Bir hafta kadar Akbaş depolarının etrafında çoban kıyafetiyle tetkiklerde bulundu. Bazı köylülerle tanıştı. Muhafızların vaziyet ve mevkilerini, nöbetçilerin adedini ve ne şekilde nöbet değiştirdiklerini, telefon hatlarını, depoların ihtiva ettiği malzemenin miktarını, depolardan iskele civarına gelen yolları, sahilde kayıkların yanaşabileceği noktaları öğrendi. Sonuçta yapılacak iş için gerekli bütün bilgileri toplayarak Biga’ya döndü. Öğrendiklerini Hamdi Bey’e anlattı. Hamdi Bey, durumu bir şifre ile Kazım Bey’e aktardı. Akbaş depoları Fransız müfrezelerinin muhafazası altında bulunuyordu. Muhafaza tedbirleri de çok dikkatli alınmıştı.
O sırada İstanbul Bahr-ı Sefid ve Boğaz Kumandanı olan, Galatalı Şevket Bey’e 14. Kolordu Komutan Vekili sıfatıyla telgraf çeken Kazım Bey,
…“Lâpseki ve Karabiga civarında kalan kolorduya ait eşyanın Bandırma’ya nakli için bir motor göndermesini ve motor kaptanına da, Lâpseki’de tarafımdan gönderilen memurun kendisine vereceği emre göre hareket etmesi lüzumunun tebliğini rica ettim” demektedir.
Kolorduya ait nakledilecek eşya mevcut olmadığını belirten Kâzım Paşa, …“Sadece bir motor getirtebilmek düşüncesiyle bu telgrafı yazdım. Lâpseki’de bulunacak memur ise kolordunun bir subayı kıyafetine girmiş olan Hamdi Bey’di” demektedir.
Müstahkem Mevki Kumandanlığından gönderilen motor Lâpseki’ye gelmişti. Gece Anadolu sahilinde bulunan kayık ve mavna gibi vasıtalar da motora bağlatıldı. 30 kadar silahlı Kuvayı Milliye askeri 26-27 Ocak 1920 gecesi Rumeli sahiline hareket ettiler. İtilâf gemilerine görünmeden karşı sahile geçtiler. Evvela telefon hatlarını kesen millî müfreze askerleri, Fransız nöbetçileri esir aldılar. Sonra da, muhafız müfrezesinin oturduğu binayı sardılar. Şaşkına dönen Fransızlar teslim oldular. Oradaki Türklerin de yardımıyla depolardaki silah ve cephaneleri sahildeki vasıtalara naklettiler. Hava aydınlanmadan sekiz bin (8.000) tüfek, beş bin (5.000) sandık cephane ve üç yüz (300) mitralyöz kayıklara yerleştirildi. Planlar o kadar mükemmel ve muntazam yürütülmüştü ki civardaki depoların muhafızları ile görevli diğer müfrezeler ve İtilâf savaş gemileri sabaha kadar hiçbir şeyden haberdar olmamışlardı. Sabah olmadan evvel, esir alınan Fransız müfrezesinden yirmi (20) asker de dâhil olmak üzere silah ve cephane ile dönen fedakâr ve kahraman Kuvayı Milliye askerlerimiz Lâpseki civarına vardılar.
İtilaf kıtaları ile donanmasının sabah olur olmaz hadiseden haberdar olacakları muhakkak olduğundan, Anadolu sahilinde de boşaltma tertibatı tamamen hazırlanmıştı. Boşaltma işi de kısa bir zamanda tamamlandı. Silah ve cephanenin sahilden içeriye nakline hemen başlandı. Bu malzeme evvela en yakın sırtlar gerisine, bütün civar halkın gayretiyle getirildi. Bu suretle sahilden vuku bulacak herhangi bir saldırıya karşı emniyete alındı. O gün Lâpseki’ye bir Fransız gemisi gelmiş, fakat ortada kaptan ve mürettebatı karaya çıkarılmış boş bir motordan başka bir şey bulunmadığından bütün hiddetini bu boş tekneden almış ve motoru batırmışlardır. Fransızların esir alınan müfrezesi askerleri ellerine iki günlük yiyecekleri verilerek geri yollandılar.
Kazım Bey, 20. Kolordu Komutanlığı aracılığı ile Köprülülü Hamdi Bey’in bu başarılı askeri hareketi hakkında Mustafa Kemal Paşa’ya da bilgi verdi;
“Balıkesir, 28 Ocak 1920
Ankara’dan 20 K. O. Kumandanlığı’na,
Aşağıdaki şifrenin Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine sunulmasını rica ederim:
Rumeli kıyısında, Gelibolu dolaylarındaki Akbaş denen yerde Fransızların koruması altındaki depolarda bulunan silah ve cephaneler İtilaf Devletleri tarafından Denikin ordusuna verilmiş. Rusya’ya taşınması girişiminde bulunulmuş ve bu iş için dört gün önce bir Rus vapuru Gelibolu’ya gelmişti.
Balıkesir merkezi kurulu üyelerinden ve özverili arkadaşlarımızdan Köprülülü Hamdi Bey, Kuvâ-yı Milliye’den bir birlikle Lâpseki’ye oradan, 26-27 Ocak 1920 gecesi sallarla Rumeli kıyısına geçerek Akbaş depolarına el koymuş ve depo bekçileri olan Fransız askerlerini de tutuklu olarak Lâpseki’ye götürmüş, silah ve cephaneyi Anadolu içlerine yolladıktan sonra Fransız askerlerini geri göndermiştir.
Akbaş’ta, bence sekiz bin (8.000.) Rus tüfeği, kırk (40.) mitralyözü, yirmi bin (20.000.) sandık cephane kayıtlıydı. Eğer bir aydan beri Akbaş deposundan bir yere silah verilmemişse, sekiz bin (8.000.) Rus tüfeği elinize geçmiş demektir.
Bu olay üzerine, İtilâf Devletleri’nin ne gibi bir girişimde bulunacağı henüz bilinmemekte olup, şimdiye kadar İstanbul’un ve Kolordu’nun da bu konudan bilgileri olmadığı arz olunur.
Tümen 61 Kumandanı
Kâzım”
Hadise duyulunca Kuvayı Milliye mensupları ve taraftarları sevinçlerini ilan ettiler. Her taraftan tebrik telgrafları yağıyordu. Bu vesile ile Mustafa Kemal Paşa da, Heyet-i Temsiliye namına bir tebrik telgrafı gönderdi:
“Ankara, 29 Ocak 1920
Balıkesir’de Tümen 61 Kumandanı Kâzım Beyefendi’ye,
Köprülülü Hamdi Bey’in özverili ve yiğitçe hareketle elde ettiği imrenilecek başarısından dolayı içten teşekkürlerimizin kendisine bildirilmesine aracılık buyurulmasını rica eder, böyle büyük bir başarıya fırsat hazırlayan siz kardeşimizi kutlarız.
Heyet-i Temsiliye Adına
Mustafa Kemal.”
Türk kurtuluş savaşı mücadelesi döneminde, Sovyetler Birliği’nin Ankara Büyükelçisi Semyon İvanoviçh Arolov ‘da anılarında “Köprülülü Hamdi Bey ve Akbaş Cephaneliği Olayından şöyle bahsetmiştir;
-…” Bir gün Mustafa Kemal Paşa bana dönerek, Aralov yoldaş, dedi…
Biz Türkler 1920 yılında size yardım etme fırsatı bulduk. Herhalde siz bunu bilmiyorsunuz. Gelibolu’ya yakın Akbaş iskelesinde, daha Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma bir silah ve cephane deposu vardı. Bu depoyu Fransız askerleri korumakta idi. Fransızlarla, İngilizler bu silahları Vrangel’e (Pyotr Nikolayeviç Vrangel) vermeye karar vermişlerdi. Beyazlara ait bir Rus gemisi, silah ve cephaneleri almak üzere Akbaş’a gelmişti. Biz bu silah deposunu biliyor, İtilaf Devletlerinin niyetlerini seziyorduk. Bu deponun korunmasında Osmanlı Hükümeti de yardım ediyordu. Cesaretli ve fedakâr arkadaşımız Köprülülü Hamdi Bey bu silahları ele geçirme işini organize etti. Telgraf ve telefon kablolarını kesti. Kendisi gibi cesur ve fedakâr arkadaşlarıyla, 1920 yılı 26/27 Nisan gecesi, sallarla gizlice Boğazı geçerek, Fransız askerlerinden silahları aldı. Çabucak silah ve cephaneleri yükleyerek Lâpseki’ye getirdiler. Köprülü’lü, silahlarını aldığı Fransız askerlerini de getirmeyi unutmadı. Böylece biz, sekiz bin (8.000) Rus tüfeği ve kırk (40) makineli tüfek almış olduk. Bu, çok işimize yarayan, çok güzel bir hediye idi. Böylece, siz bize biz de size yardım etmiş olduk. Bunu haber alan İngiliz emperyalistleri deliye döndüler, hemen bu işin peşine düştüler, ama tabii hava aldılar. (Bakınız: “Rus Büyükelçisi’nin Hatıralarında Atatürk ve Türkiye” Erol Cihangir, Kum Saati Yayınları, İstanbul – Mayıs 2015, Sf:111.)”
Akbaş cephaneliğindeki silah ve cephanenin mevcudu çeşitli eserlerde değişik olarak verilmektedir. Zeynel Kozanoğlu’nun Kurmay Binbaşı İsmail Hakkı Bey’e dayanarak verdiği bilgiye göre, Akbaş cephaneliğinde;
-Sekiz bin (8000) tüfek,
-Yüz otuz yedi bin yedi yüz on bir (137. 711) Alman piyade fişeği,
-Beş milyon beş yüz bin (5.500.000) mavzer cephanesi,
-On dört milyon (14.000.000) Rus tüfeği cephanesi,
-Yedi bin yedi yüz otuz bir (7331) sahra topu mermisi,
-Yüz dört (104) adet on beşlik Skoda mermisi,
-Üç yüz doksan sekiz (398) on buçukluk obüs mermisi vardı.
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi’ndeki belgelere göre Akbaş cephaneliğinde 8500 tüfek, 30 makineli tüfek ve yarım milyon miktarında piyade fişekliği bulunmaktaydı.
Yine bazı eserlerde, cephanelikte bulunan silâh ve cephane miktarı hakkında değişik rakamlar göze çarpmaktadır. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı’nın yayınladığı Türk İstiklâl Harbi isimli eserde bu sayı 8.000 adet tüfek, 5.000 sandık cephane ve 200 adet ağır makineli tüfek olarak verilmektedir. Akbaş cephaneliğindeki silâh ve cephanelerle ilgili olarak böyle değişik rakamların verilmesi, buradaki silahlara ait bir kaydın olmayışı ile açıklanabilir.
Köprülülü Hamdi Bey, başarıyla yönettiği Akbaş Cephane baskınından sonra Yenice’de görevliyken isyancı Anzavur Ahmet kuvvetleri tarafından (17 Şubat 1920) günü esir alınarak Gâvur imam (İmam Fevzi) kuvvetlerine teslim edilmiş, Biga’ya getirilirken yolda işkence edilerek şehit edilmiştir.
Akbaş kahramanı Şehit Hamdi Bey’in cansız bedeni günlerce sokak ortasında kalmış, sahip çıkmaya kimse cesaret edememiş ancak Bandırma’ya giden bazı vatanseverlerin şikâyeti üzerine, 14 ncü Kolordu Komutanı Yusuf İzzet (Met) Paşa Biga’ya gelip şehitleri tören yapmadan Hükümet Konağı’nın yakınındaki cami avlusuna gömdürmüştür (Küllük Mezarlığı). Aynı zamanda Yusuf İzzet Paşa aracılığıyla hapishanede tutuklu bulunan on-on beş kadar Kuvayı Milliye yanlısı kişiler de serbest bırakılmıştır. Akbaş kahramanı Şehit Köprülülü Hamdi Bey’in cenazesi daha sonra (1941’de) törenle Biga Şehitliği’ne defnedilmiştir.
Miralay Galatalı Şevket Bey ise, başarılarından ötürü İstiklal Madalyası ile taltif edilmiş, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra emekliye ayrılmıştır. 1956 yılında İstanbul’da ölen Miralay eski Kozlu Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Ayrıca Yararlanılan Kaynaklar:
1-İlhami Bebek, “Milli Mücadelede Akbaş Cephaneliği Baskını”, T.C. Genelkurmay Başkanlığı, Ankara Genelkurmay Basım Evi 1994.
2-Hasan Ali Polat – Osman Akandere, “Karakol Cemiyeti Liderlerinden Galatalı Şevket Bey’in Hayatı ve Milli Mücadele’deki Hizmetleri”, Tarih İncelemeleri Dergisi XXXVI / 2, 2021, 643-673 DOI: 10.18513/egetid.1050209.
3-“Atatürk’ün Nutuk’ta Kullandığı Belgeler”, Hazırlayan: Kemal Bek, Bordo Siyah Klasik Yayınlar, 3. Baskı; İstanbul 2007.
4-Aslıhan Kılınç, “Osmanlı İstihbaratı Karakol Cemiyeti’nde Kod Adı Kullanımına Örnekler” TAD,C.40/S.70, 2021, s.252-275.