Rehine veya tutsak, savaşta veya bazı eylemlerde önleyici bir tedbir olarak güvenlik amacıyla isteğin yerine getirilmesi için varlıkların veya kişilerin ele geçirilmesi, elde tutulmasıdır.
2 Ağustos 2024’te Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayı ile Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) 7 ayrı ülkenin cezaevinde bulunan 26 kişinin rehine takas operasyonunu gerçekleştirdi. Başkent Ankara’da gerçekleştirilen bu operasyon tarihe İkinci Dünya Savaşı sonrası yapılan en büyük rehine takası olarak tarihe geçti.
Doç. Dr. Rahmi Doğanay’ın “Milli Mücadele’de Türk-İngiliz Esir Değişimi” adlı makalesine göre “Milli Mücadele’de emperyalistlere karşı cephelerde verilen silahlı mücadele yanında, özellikle İngilizlere karşı diploması alanında da önemli mücadeleler verilmişti. İngilizlerle Ankara’yı karşı karşıya getiren diplomasi savaşlarından birisi de, Malta Sürgünleri ile Anadolu’da gözaltına alınan İngilizlerin değiş-tokuşu meselesinde olmuştu. Başka bir ifadeyle bu mücadele, Ankara’nın Malta sürgünlerini kurtarmak için harcadığı mesainin hikâyesiydi. Mücadele 30 Ekim 1919 ‘da Osmanlı Devleti İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Mütarekesinden kısa süre sonra, Osmanlı topraklarının fiilen veya dolaylı olarak işgal edilmeye başlanmasıyla, İngilizlerin hiçbir ayrım göstermeden önde gelen fikir ve siyaset adamları ile askerleri tutuklayıp Malta’ya sürgün etmesiyle başlamıştı…” denilmektedir.
Esasen Osmanlı Devleti’nde ise en büyük rehine takası, Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Milli Mücadele’nin başlamasına neden olacak olan Mondros Mütarekesi/Ateşkesi antlaşmasının sağlanabilmesi sırasında yapılmıştı.
Tarihi olay ise Ahmet İzzet Paşa Hükümeti/Kabinesi sırasında gerçekleşmişti.
Sadrazam/Başbakan İzzet Paşa, İngiliz General/Tümgeneral Charles Vere Ferrers Townshend’ı serbest bırakmak (takas!) şartı ile 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi için kendisini arabulucu olarak kullanmıştı.
İngiliz Generali Townshend, Birinci Dünya Savaşı sırasında Bağdat’a doğru düzenlenen ve felaketle sonuçlanacak ilk Britanya Harekâtını gerçekleştiren Britanya Hint Ordusu’nda görev yapan bir subaydı. Savaşın ateş dolu günlerinde Enver Paşa’nın kendisinden bir yaş küçük olan amcası Halil (Kut) Paşa, Irak cephesinde Kut-ül Amare’deki parlak zafer neticesinde bir İngiliz ordusunu bütün mevcudu ile esir almış (29 Nisan 1916), o ordunun kumandanı General Townshend’ı esir olarak İstanbul’a göndermişti.
İngiliz ordusunu bütün mevcudu ile esir almış (29 Nisan 1916), o ordunun kumandanı General Townshend’ı esir olarak İstanbul’a göndermişti.
İngiliz Generali Townshend, kaçmayacağına dair namus sözü verdiğinden, 1916 Mayıs’ından itibaren İstanbul Büyükada’da misafir edilmekteydi. Esareti sırasında takas edileceği inancını yitirdiği için 1918 yılı yazında üç defa kaçma girişiminde bulunmuş, ancak şansızlık sonucu başaramamıştı. Mondros Mütarekesi’ndeki etkin rolü ise şöyle idi:
Ahmet İzzet Paşa ya da Soyadı Yasası sonrası Ahmet İzzet Furgaç (Nasliç, Manastır Vilayeti, 1864 – İstanbul, 31 Mart 1937), Birinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde, Mustafa Kemal Paşa’nın Halep’ten Padişah Vahdeddin’e iletilmek üzere Başyaver Naci (Eldeniz) Bey’e tavsiye etmesi üzerine Sadrazamlık/Başbakanlık yapmış, Arnavut asıllı Osmanlı asker ve devlet adamıdır.
14 Ekim 1918’de kabineyi kuran Ahmet İzzet Paşa, Sadrazamlığın yanı sıra Harbiye Nezareti’ni de üstüne almıştır. Ancak bu göreve, cepheden döner dönmez Mustafa Kemal Paşa’nın atanacağına gerek dönemin basınında gerekse sonradan yazılan anılarda kesin gözüyle bakılmakta olduğu söylenmektedir.
Nitekim Mustafa Kemal Paşa Halep Cephesi’nden padişah Vahdettin’e gönderdiği Ekim 1918 tarihli telgrafında, Ahmet İzzet Paşa başkanlığında kendisi, Fethi, Tahsin, Rauf, Canbulat, Azmi ve Şeyhülislam Hayri Beyleri içeren bir kabine önermiştir:
“Çok Gizli.
Padişahın Başyaveri Naci Beyefendi’ye,
Talât Paşa kabinesinin felç olmuş bir halde olduğunu, Tevfik Paşa hazretlerinin bir kabine oluşturmakta zorluklarla karşılaştığını haber alıyorum. Ordular muharebe gücünden yoksun ve zaten mevcut kuvvetler müdafaadan aciz bir hale getirilmiştir. Düşman her gün daha elverişli ve ezici şartlar kazanmaktadır. Müttefiklerle olmadığı takdirde ayrı olarak ve mutlaka barışı sağlamak lazımdır ve bunun için kaybedilecek bir an bile kalmamıştır. Aksi takdirde memleketin tamamen elden çıkması ve devletimizin telafi edilemez tehlikelere uğraması ihtimal dışı değildir. Muhterem padişahımıza olan sadakat ve bağlılığım ve vatanımın selametini sağlamak itibarıyla arz ederim ki, Tevfik Paşa hazretleri hakikatten zorluklarla karşılaşmışlarsa, sadaretin derhal İzzet Paşa hazretlerine verilmesi ve onun da, esası Fethi (Okyar), Tahsin (Özer), Rauf (Orbay), Canbulat, Azmi, Şeyhülislam Hayri ve benden bir mürekkep bir kabine teşkil etmesi zaruridir. Adı geçen kişilerin oluşturacağı kabinenin vaziyete hâkim olabileceği düşüncesindeyim. Tevfik Paşa hazretleri size isimlerini saydığım kişilere müracaat ettiği takdirde kolaylık sağlayabilir zannederim. Uygun ise bu kişilerin şevketmeab efendimize arzını rica ederim.
Ekim 1918
Padişahın Fahri Yaveri
Mustafa Kemal.”
Güvenilir bir asker olan Ahmet İzzet Paşa için Millî Mücadele Komutanlarımızdan Ali Fuat Cebesoy, “Askeri, felsefi, edebi yüksek kültür sahibi idi. Arnavutça, Almanca, Fransızca, Arapça ve Farsça bilirdi. Türkçesi de çok güzeldi. Tevazu içinde derin bir gururu vardı. Askerlik fenninde mahirdi. Bilhassa sevkülceyşçi (stratejist) idi” demektedir.
Ahmet İzzet Paşa Hükümeti’nin (14 Ekim 1918 – 8 Kasım 1918) en önemli icraatı İngiliz Generali Charles Vere Ferrers Townshend’ı serbest bırakmak şartı ile (takas!) Birinci Dünya Savaşı’nı 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile sonlandırması olmuştur. Dilerseniz bu süreci Osman Selim Kocağanoğlu’nun “Atatürk ve Rauf Orbay Kavgası” adlı eserinden takip edelim:
(…)”Dört yıla yakın her cephede çarpışan Osmanlı orduları 1918 ortalarında Irak ve Filistin’de geri çekilmeye başladı. Başta Talat Paşa kabinesi vardı. Enver Paşa cephelerde cereyan eden durumu kabineden sakladığı için askeri vaziyet hakkında bilgi edinilemiyordu. 1918 ortasında siyasi olmayan başka bir olay yaşandı. 3 Temmuz 1918’de dokuz senedir Osmanlı tahtında oturan Sultan Reşad vefat edecek, yerine son padişah Vahdeddin oturacaktır.
4 Temmuz 1918’de tahta oturan Sultan Vahdeddin aşırı İttihatçı aleyhtarlığı ile ayrı bir şansızlık yaşayacaktır. Diğer yandan Irak ve Suriye cephelerinin çökmesi Anadolu’yu tehlikeye düşürmüş; Bulgaristan teslim olunca Selanik’teki Fransız ordusunun önü açılmıştı. Fransız General Franche Despere bir hafta içinde İstanbul kapılarına dayanabilirdi. İttihatçı hükümetin ateşkesten başka çaresi kalmamıştı.
Sadrazam Talat Paşa Almanya seyahatinden acı haberle dönmüş, Sofya’dan geçerken sulh lehindeki fikirleri görünce zafer ümitlerinin söndüğünü anlamıştı. Bulgaristan’ın isteği üzerine Müttefiklerin mütarekeye razı olması ve 29 Eylül 1918 itibarıyla çatışmaya son verilmesi üzerine Bulgar Kralı Ferdinand ülkesini terk edip Macaristan’a kaçmıştı. Harbe devam taraftarı olan Enver Paşa bile sulhtan başka çare kalmadığını görüyordu.
Harbi yapan hükümetin barış antlaşması imzalaması doğru olmadığından İttihatçı hükümet çekilmeye karar verdi (7 Ekim 1918). Durumu Padişaha bildirmek üzere Talat Paşa, Enver Paşa’yı alarak saraya gitti. Harbin kötü neticeleri düşünülerek istifa kararı alındığını arz etti. Hükümetin çekilmesine sevinen Vahdeddin, Talat Paşa’dan bunu beklemiyordu. Acı sözlerle hırpalamayı uygun bulmadı; çünkü İttihatçılar henüz kuvvetten düşmediği için ihtilal/darbe yapabilirlerdi. Meclis harp dolayısıyla kapalı olduğu için açılana kadar Talat Paşa’dan istifasını açıklamamasını istedi.
10 Ekim 1918’de Meclis-i Mebussan Talat Paşa’nın okuduğu nutku hümâyunla açıldı. Vahdeddin locadan seyrediyordu. Riyaset kürsüsüne inerek “Şer’i Şerif ve Kanun-u Esâsî ahkâmına riayet ve vatan ve millete sadakat edeceğime vallahi” diye yemin metnini okudu ve mebusların da ayakta yemin etmesini istedi.
Hükümet kurma görevi eski Londra Büyükelçisi ve Ayan Üyesi Tevfik Paşa’ya verildi. İttihat ve Terakki Fırkası Tevfik Paşa’ya oy vermeyebilirdi. Talat Paşa bir yumuşak geçiş kabinesi düşünüyordu. Tevfik Paşa kabineyi oluşturamayacağını anlayınca görevi iade etti. Müşir Ahmet İzzet Paşa görevlendirildi. İzzet Paşa’nın Enver Paşa ile arası iyi değildi; ne var ki hassas ve çabuk heyecanlanan biri olduğu için iktidardan uzaklaştırılabilirdi. İzzet Paşa kabineyi kurduğunda (14 Ekim 1918 – 8 Kasım 1918) cepheler çökmüş, İngiliz ordusu Şam’a girmişti.
İzzet Paşa hükümeti üzerinde fazla duracak değiliz, burada bizi ilgilendiren konu Rauf Bey’in hükümette Bahriye Nazırlığı koltuğuna oturmasıdır. Talat, Enver, Cemal ve İzzet Paşalara yakın olan Rauf Bey, beklenmeyen anda siyasi bir figür olmuştu. Kabinenin en genç bakanı olan Rauf Bey zaten Bahriye Nezareti’nin ikinci adamıydı. Hükümetin ilk işi mütareke temaslarına girişmek oldu, zira İngiliz General Milne komutasındaki İtilaf güçleri Meriç kıyısına dayanmış, İstanbul’a yürümeye hazırlanıyordu.
Hükümet kiminle ve nasıl temas sağlayacaktı?
Bugünlerde hükümetin önüne hiç beklemediği bir imkân çıkacaktır. 1917’den beri esaretini Büyükada’da geçiren İngiliz General Townshend yaptığı kaçış planından vazgeçmişti. Yeni hükümetin eski 2.Ordu ve Kafkas Cephesi Kumandanı İzzet Paşa tarafından kurulduğunu duyunca, arabuluculuk yapacağı umuduna kapıldı.
İngiliz General Townshend, İzzet Paşa’yı tanıdığı için 15 Ekim 1918 tarihli bir mektupla görüşme talebinde bulundu ve ertesi gün davet edildi. İzzet Paşa’nın Türbe semtindeki konağında yapılan görüşmede, “Esaret günlerindeki iyi muameleden dolayı teşekkür ederek, İngiltere ile müzakere edilecekse hükümette arabulucu olmak istediğini” bildirdi. İzzet Paşa İngiliz General Townshend’ın teklifini memnunlukla karşıladı. Kut-ül Amare’deki direnişini Gazi Osman Paşa’nın Plevne savunmasına benzeterek onu okşadı. Kırım Savaşı’ndan beri İngiltere’nin yardımlarını unutmadıklarını söyleyerek sözlerine devam etti:
“Onurumuzu ve şerefimizi ihlal eden şartları kabul edemeyiz. Biz başkaları gibi değiliz. Namusumuz vardır ve onur kırıcı şartları kabul etmektense sırtımızı duvara dayar, sonuna kadar savaşırız. Asırlardan beri yerleşmiş bulunduğumuz İstanbul’dan bizi çıkarmaya çalışmayınız. Bu şartları kabul edemeyiz…”
Ahmet İzzet Paşa, temasların altyapısını hazırlamak için Bahriye Nazırı Rauf Bey’i görevlendirmişti. Rauf Bey gizlice İngiliz General Townshend,’ı ziyaret ederek görüş birliği sağladılar. Bir yıldır İstanbul’da serbest dolaşan İngiliz General Townshend, Türkiye’ye minnet duyuyor, bunun karşılığında serbest kalacağını umuyordu.
İngiliz General Townshend, Akdeniz’deki İngiliz Kuvvetlerinin Mondros’ta bulunan karargâhına gidip mütareke teklifimizi iletecekti. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa Hahambaşı Hayim Naum Efendi’yi de Köstence üzerinden Amerika’ya göndermeyi düşündü. Temasların son derece gizli tutulması gerekiyordu. Duyulduğu takdirde fırsat bekleyen azınlıklar taşkınlık yapabilirlerdi. Almanlar da tek başımıza sulh yapıyoruz diye bir çılgınlık yapabilirdi.
İngiliz General Townshend anılarında Rauf Bey’e “bir arkadaş gibi tanıdığım biri” ifadesini kullanır. Aracılık yapmak üzere 15 Ekim’de İzzet Paşa ve Rauf Bey’e mektupla kendisi başvurur. Ertesi gün İstanbul’da İzzet Paşa ile görüşen Townshend İngiltere’yle temasa geçmesi için serbest bırakılır. Aynı günün akşamı Büyük Ada’ya hükümetin şartlarını getiren Rauf Bey, bu temasların Almanlar tarafından duyulmamasını ve ertesi gün hareket edilmesini istedi.
Mütareke temasları İngiliz General Townshend ile sınırlı kalmadı. Ahmet İzzet Paşa’nın tanıdığı bankacı Marcel Savoa da Paris’e gönderildi. Bern Askeri Ataşesi devreye sokuldu. Bu çerçevede Haham Başı Hayim Naum Efendi de Köstence üzerinden Amerika’ya yollandı. Hükümet, Naum Efendi’yi gizlice götürecek vasıtayı hazırlama görevini Rauf Bey’e vermişti. Rauf Bey bunu da hazırladı. Bunlardan sadece İngiliz General Townshend’ın temasları sonuç verecektir.
Çanakkale Boğazı torpil döşeli, istihkâmlar Almanların elinde bulunduğu için İngiliz General Townshend Çanakkale yoluyla gönderilemezdi. İstanbul ve çevresine Alman Askeri Heyeti hâkimdi. Ahmet İzzet Paşa’ya muhalifler cephe almıştı. 18 Ekim’de İstanbul’dan ayrılan İngiliz General Townshend, İstanbul’da bulunan İzmir Valisi Rahmi Bey’le yola çıkarıldı. Bandırma üzerinden 19 Ekim’de İzmir’e geldiler. 20 Ekim akşamı Midilli’ye ulaştı. Akdeniz Filosu Komutanı Vis-amiral Calthorpe’un karargâhı Midilli’nin Mondros limanındaydı. Burası müttefiklerin hem deniz üssü, hem bakım-onarım merkeziydi.
İngiliz General Townshend’ın, 1916 Mayısından beri süren esareti bitmiş, kendi bayrağı altına girmişti. 24 Ekim 1918’de telgraf çeken Calthorpe’un İngiliz hükümetinin kendisini görevlendirdiğini, dolayısıyla Türk heyetini beklediğini bildirdi… (Bkz: Temel Yayınları, Eylül 2012 – İstanbul, Yayın Nu: 168, Tarih Dizisi: 60. S:101…105. ISBN: 978-975-410-109-6)”