Yekta Kopan’ın Can Yayınları ’ ndan çıkan son romanı Aile Çay Bahçesi ’ nde genç bir kadının,
‘’ Müzeyyen ‘’ in hikayesini anlatıyor. Saatçi Nejat Bey ile ev hanımı Meral Hanım’ın biricik ‘’uslu’’ kızlarıyken, kızkardeşinin doğmasıyla belki de her çocuğun yaşadığı travmayı atlatamaz Müzeyyen. ‘’Akıllı, iyi’’ bir kızdan, içinde filizlenip yeşermeye başlayan ‘’kötü’’ kıza gidip gelmelerle yaşam boyu arayacağı gerçek kimliğini bulma mücadelesine girişir. Kız kardeşi Çiğdem’in doğumuyla başlayan ve yoğunluğunu gün be gün arttıran bir şiddetle kendi varlığının lanetlendiğini hisseder. Öfkelenir, öyle öfkelenir ki sonunda yaşamını belirleyen bir nefret ve kin kusmaya döner hissettikleri. Aileden uzaklaşır, kız kardeşi ile görüşmez, yok sayarak varlığını unutmaya çalışır, ailenin isyankar, uzlaşılmaz ve yaklaşılmaz kızıdır artık o…
‘’ Nefret bir yerlerimde irinli bir yaraydı, hiç kapanmayacak olan. Ama göstermeyecektim onu kimseye, gösteremeyecektim. Korkaktım. Kendi hikâyemin en kuytu köşelerine saklanarak uzak duracaktım o yaradan. Gün gelecek o köşeler de tükenecekti. Tuvalin sınırları belliydi. O sınırların dışına taşıramayacaktım resmimi. Yine merkeze dönecek, boyadığım yerlerin üstünden geçecektim. Bir hatayı başka bir hatayla örterek geçecekti ömrüm. Pentimento. Yine pentimento. Hamlet avuçlayacaktı Yorick’in kafasını, Turgut fısıldayacaktı Olric’e ‘Ne kadar kazısam hep pentimento Olric’ diye. Anlaşılmasın diye bütün bu hatalar karmaşası, kimsenin hayatıma yakından bakmasına izin vermeyecektim.’’ Müzeyyen’in ailesinden, toplumdan uzaklaşarak kendi kabuğuna çekilip yabancılaşmasını vurgulayan bu satırlar, aynı zamanda ‘Tutunamayanlar’ ve ‘Oğuz Atay’ a bir saygı duruşu olarak da kabul edilebilir belki.
Babasının ikinci eşi Hayriye Hanım’ın telefon edip, yaşlı adamın ölüme yaklaştığını ve kızlarını görmek istediğini söylemesi Müzeyyen’i alt üst eder. Bu telefon konuşmasının ardından, kendine ait küçük dünyasında çırpına çırpına oluşturmaya çalıştığı dengeler bozulur yeniden, çatlaklar oluşur özenle kapattığı yamalarda, sızar içeriye öfke, nefret, isyan… Unutmaya çabaladığı, ama aslında yaşamının odak noktasında yer alan bir hesaplaşmanın içinde bulur kendini yine.
Yekta Kopan bir aile içi hesaplaşmasını, Müzeyyen’in hem geçmişle hem gelecekle hem de kaderle hesaplaşmasını anlatırken, pek çok kadının kendini yakın hissedeceği bir başkahramanın yanına, kitaplarında yer vermekten vazgeçemediği ‘baba figürü’ nü, Nejat Bey ‘i oturtuyor.
Yazar her bölümde farklı bir başlıkla küçük bir hikaye anlatıyor aslında. Değişik temaların işlendiği bu hikayeler bir araya geldiğinde bütünlük oluşturarak romanı tamamlıyor.
Her hikaye ile yarattığı anaforun içine okuru daha çok çeken ve çarpıcı bir sona doğru sürükleyen bu roman ‘hikayeci’ Yekta Kopan’a yakışıyor doğrusu.
Yazar Hakkında : 1968’ te doğan Yekta Kopan’ın ilk kitabı ‘Fildişi Karası’ 2000 yılında yayımlandı. ‘Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri’ 2002’de Sait Faik Hikaye Armağanı’na, ‘Karbon Kopya’ Dünya Kitap 2007 Yılın Telif Kitabı Ödülüne, ‘Bir de Baktım Yoksun’ 2010 yılında Yunus Nadi Öykü Ödülü ve Haldun Taner Öykü Ödülü’ne değer görüldü. Seslendirme de yapan Kopan, pek çok dergide yazı ve öyküler yazdı. Milliyet Sanat/Kitap’ta ve ‘Fil Uçuşu’ adını verdiği bloğunda yazmayı sürdürüyor. Uzun Yıllar NTV’de Gece/Gündüz programını sunan yazar, şu anda Artı Bir TV ‘de ‘Yekta Kopan’la Cumartesi’ programını hazırlayıp sunuyor.