“Ali Kemal Bey’in ihanetinin sonu”, (Bölüm 4):
Bir kır âlemi ve son sadaka…
Küçük motor yolcularını sahile çıkardı, köy sahilinden bir çeyrek saat içerde olduğu için sahil pek tenha idi. Ali Kemal cebinden yarım lira çıkararak fukaraya uzattı. Fakat bu tok gözlü Anadolulu parayı almıyordu.
Ali Kemal hayatının en tatlı en güzel gününü yaşadığı burada içindeki kahve kadar lezzetli hiçbir kahve içmediğini söylüyordu. Bu esnada sırtında renkli kirli yamalarla yamalanmış kirli bir cepken, ayağında köy dokumasıyla imal edilmiş kahverengi bir şalvar bulunan yalınayak bir adam geldi. Ali Kemal’in karşısında durdu:
“-Sefa geldiniz beyler.”
Ali Kemal bu garip tavırlı köylüyü süzdükten sonra:
—“Safa bulduk Ağam” dedi ve “Sen buralı mısın?” diye sordu.
“- Yoh beyim garibim.”
—“Nerelisin?”
“- Çankırılı.”
—“İsmin ne?”
“- Mehmet.”
Ali Kemal (M) Bey’e döndü ve içini çekerek anlatmaya başladı,
—“ Fakat bu güzel vatana gitmek bana nasip olmadı.”
Sonra tekrar karşısındaki garibe dönerek sordu:
—“Buraya neye geldin arkadaş?”
“-Bir iş bulmaya beyim.”
—“Buldun mu?”
“- Bulamadım.”
—“Ne iş yapıyorsun?”
“-Hiç beyim köylüler bakıyor.
Ali Kemal cebinden yarım lira çıkararak fukaraya uzattı. Fakat bu tok gözlü Anadolulu parayı almıyordu.
“- Ben dilenmiyorum, para istemem.”
—“Bu sadaka değil oğlum, hediye.”
“- Beni tanımıyorsun, ne diye hediye veriyorsun?”
—“Hemşeriyiz de ondan.”
“- Sen de Çankırılı mısın?”
—“Evet. Babam Çankırılı imiş.”
(M) Bey söze karışrak Çankırılı Mehmet’e …”Al oğlum al, beyin parası helaldir. O daima hemşerilerine yardım eder.” Dedi. Mehmet parayı aldıktan sonra cebine koydu ve uzaklaştı. Ali Kemal büyük bir borç ödemiş gibi olmuştu.
—“Bir sadakamız bulunsun,” dedi.
“- Bulunsun Beyefendi çok iyi yaptınız. Kim bilir zavallı ne kadar sevinmiştir.”
Aradan bir saat geçtiği halde hala İzmit’ten vapur gelmemişti. Cevdet Efendi vakitten istifade etmek istiyordu. Yolcular tekrar kendi motorlarına binerek İzmit’e doğru yol almaya başladılar.
Karşılama…
İzmit ile Değirmendere arasında yarı yolu alınmıştı ki derununda İzmit Merkez Kumandanlığı muavini Seyit Bey’le İzmit Liman Reis’inin ve daha iki zabitin bulunduğu bir vapurla karşılaştılar. Bu vapur Değirmendere’ye İzmit yolcularını almaya geliyordu. Motorda resmi elbiseleri ile (C) ve (M) Beyleri ve Ali Kemal’i görünce geri dönerek küçük motoru takip etmeye başladılar. Bir saat kadar devam edildikten sonra tam saat üçte İzmit iskelesine yanaştılar.
Mülazım Cevdet Efendi’nin çektiği telgraf üzerine Ali Kemal’in İzmit’e getirildiği İzmit Merkez Kumandanlığı zabıtanı arasında hâsıl olmuş birçok zabit Ali Kemal iskeleden çıkarken görmek için iskeleye gelmişlerdi. Bunlar meyanında vaktiyle Ali Kemal’in zulüm ve işkencesine uğramış nihayet bir kolayını bularak Anadolu Milli Mücadelesi ’ne iştirak etmiş olan Bakırköylü Miralay Atıf Bey de bulunuyordu.
İlk önce İzmit iskelesine çıkan Ali Kemal’i görünce karşısına geçti ve:
-“Ali Kemal Bey beni tanıdın mı?” diye sordu.
Ali Kemal gözlüklerinin camını sildikten sonra lakayt cevap verdi.
—“Hayır, ne siz ne de arkadaşlarınız, hiç birinizi tanımıyorum.”
-“ Belki onları tanımazsın fakat bana iyi bak, Atıf’ı muhakkak tanıyacaksın.”
—“Fakat geçmiştir Beyefendi.
-“Evet, geçmiştir Ali Kemal Bey, geçmiştir.
Ali Kemal’i görünce Atıf Bey’in bütün hissiyatı galeyana gelmiş, kendisini İngilizlere teslim için gece gündüzlü çalışan Ali Kemal’in hıyanetleri hatırında yeniden canlanmıştı. İskeleden Merkez Kumandanlığına kadar olan mesafede Ali Kemal’in arkasından yürüdüğü müddet zarfında bu adamın hıyanetleri hakkında bütün bildiklerini arkadaşlarına anlatıyordu.
Bir müddet sonra Merkez Kumandanlığına gelmişlerdi. İçeri girilince Ali Kemal bir sigara yaktı. İlk nefesini çekmişti ki dört süngülü nefer Ali Kemal’i ortalarına alarak yine dört süngülü muhafazası altında bulunan bir odada tecrit ettiler. Ali Kemal’in İskeleden çıkarken sivillerden birkaç kişi kendisini tanımış ve şehrin içerisinde Ali Kemal’in İzmit’e geldiğini duyurmuşlardı. Bu haberi duyan İzmit halkı işlerini güçlerini bırakarak Ali Kemal’i görmeyi geliyordu. Merkez Kumandanlığının önü kadın, erkek, çoluk, çocuktan oluşan bir halk kitlesi ile dolmuştu. (C) ve (M) Beyler Merkez Kumandanlığı odasına alınmışlar, odada Ali Kemal’in derdest edilişini anlatıyorlardı.
Son saatler…
Ali Kemal İzmit’e çıkınca
Halk arasında derhal bir gaile koptu herkes bağırıyor:
“-Alçak, vatansız, din haini, millet katili, Artin Kemal, haykırıyorlardı.”
Kadınlar ellerindeki sopalarla Ali Kemal’in başına vurmak istiyorlar fakat Ali Kemal’in süngülü muhafızları buna meydan vermiyordu.
Nihayet (C) ve (M) Beylerle kumandan muavini Seyit Beyler çıktılar, kafile karargâha doğru yürümeğe başladı. En önde bir manga askerin ortasında Ali Kemal müteakiben (C) ve (M) Beylerle merkez kumandan muavini Sait Bey’den önden, sonra da bir birini geçmek için çalışan halk yürüyordu.
“-Alçak, vatansız, hain İngiliz tohumu” sözleri sokakları dolduruyor ne olduğunu bilmeyenler evlerinden dışarı fırlayarak halk kitlesine karışıyordu. Bu kafile halkın hay huyu arasında on dakika sonra karargâh kapısının önünde durdu.
Karargâh etrafı kalın ve muntazam duvarlarla çevrilmiş güzel düzenlenmiş bir bahçenin ortasında idi.
Ali Kemal ile muhafızları kapıdan girmişler, fakat nöbetçiler halkın karargâh bahçesine girmelerine müsaade etmemişlerdi. Ali Kemal karargâha girince doğru zemin katındaki istihbarat müdüriyetine götürülerek sorgu altına alındı. (C) ve (M) Beyler yukarıda Erkan-ı Harbiye Reis’inin dairesine alınarak kendilerine kahve ve sigara ikram edildi. Herkes merakla (M) Beyi dinliyor, Ali Kemal’in derdest edilişini memnuniyetle karşılıyordu. Aşağıdaki sorgu uzun sürmemişti. Paşa’nın yaveri gelerek Ali Kemal’in hazır edilmesini, Paşa’nın kendisiyle görüşeceğini söyledi. Derhal, Ali Kemal sorgu edilmekte olduğu istihbarat müdüriyetinin odasından alınarak Erkan-ı Harbiye Reis’inin odasına getirildiler.
Bu oda ile Nurettin Paşa’nın işgal etmekle olduğu oda arasında bir kapı vardı. Kapının karşısına tesadüf eden duvarda gayet büyük bir boy aynası vardı. Ali Kemal bu kapı ile boy aynası arasında elleri pantalanonun ceplerinde olduğu halde mütemadiyen dolaşıyordu. Birdenbire camlı kapı açıldı. Nurettin Paşa Erkan-ı Harbiye Reis’inin odasına girdi.
Sorgu…
Paşa odaya girdiği zaman herkes ayağa kalkmış, hürmet vaziyeti almıştı. Ali Kemal hiç tavrını bozmadı, yine ellerini pantolonunun cebinde olduğu halde duvardaki boy aynasına dayanarak Nurettin Paşa’nın karşısında durdu.
Paşa, Ali Kemal’e üç adımlık bir mesafede durarak sordu:
“- Hangi mezheptensin?”
Ali Kemal lakayt bir şekilde cevap verdi:
—“Müslüman’ım.”
-“Acaba…! Artin Kemal’i tanır mısın?”
—“ Artin Kemal’i mi? Hayır tanımıyorum.”
“- İsmin ne?”
—“Ali Kemal.”
-“Şu halde ben seni tanıyorum. Alim fazıl bir adamsın.”
—“Hüsnü teveccühünüz Beyefendi.”
-“Fakat bana Peyam-ı Sabah başyazarı Artin Kemal’i derdest ettiklerini söylemişlerdi.”
—“Peyamı Sabah’ın başyazarı benim.”
-“Peyamı Sabah’taki yazıları siz mi yazıyordunuz?
—“Evet, Paşa, ben yazıyordum.”
“- Size söylemiştim ki ben sizi âlim ve fazıl bir zat olarak tanıyordum. Siz alim ve fazıl olmanıza rağmen Peyam-ı Sabah’ınız da Türklüğe hıyanet etmekten çekinmediniz. Eğer cahil olsaydınız cehaletiniz hareketinizin cezasını belki hafifletirdi.”
—“Ne demek istiyorsun Paşa?”
-“Şunu demek istiyorum ki, sizin ilminiz maalesef bu vaziyet karşısında aleyhinizdedir. Çünkü hıyanetinizi bilerek yaptığınız için en ağır cezayı göreceksiniz. Siz gıyaben mahkûmdunuz.”
—“Evet biliyorum.”
-“Beğenmediğiniz Türk Milleti çok adildir.”
—“Adaleti payidar olsun.”
“- Sizin bir kere de vicahen mahkemeniz icra edilecek, ne diyorsunuz?”
—“Vicahen mahkeme edileceğim için teşekkür ederim… Paşa şüphe yok ki adalet tecelli edecektir, mahkemenin vereceği herhangi bir cezaya razıyım.”
Ali Kemal hala lakayt elleri cebinde duruyordu. Paşa Erkan-ı Harb reisine dönerek:
“- Divan-ı Harp’e götürün derhal mahkeme etsinler,” emrini verdi.”
Ve ön kapıdan dairesine girdi. Ali Kemal kapının önünde bulunmakta olan iki süngülü muhafızla Divan-ı Harp’e götürülmek üzere Erkan-ı Harb Reisi’nin odasından çıkarıldı.
Ali Kemal götürüldükten sonra (C) ve (M) Beyler Erkanı Harb reisinin odasında kalarak hikayelerini anlatmaya devam ettiler, aradan iki, üç dakikalık bir zaman geçmişti., alnından kanlar akan bir Erkan-ı Harb yüzbaşısı gelerek haykırdı: …”Herifin yüzünden bir taş da ben yedim. Fakat herifi de geberttiler.”
-“Ali Kemal’i”
-“ Ne!.. Ali Kemal’i mi?”
(C) Bey bin bir zorlukla İzmit’e kadar getirmeyi başardığı Ali Kemal’in bu akıbetine kızmıştı. O istiyordu ki Ali Kemal’e tertip edilen ceza hükümet tarafından verilsin ve şu suretle hükümet satvetini göstersin.
Derhal (M) Bey’le beraber yerlerinden fırladılar, süratle merdivenlerden inerek caddeye çıktılar ve orada ayağında bir kısa don çırılçıplak bir halde iple bacağından bağlanan iple halk tarafından sürüklenirken gördüler.
Feci ve mukadder akıbet…
Ali Kemal muhafızlar ile karargâh kapısından çıkınca halk arasında yeni bir velvele başlamış, kadınlar, erkekler “yuha, hain Artin Kemal, millet katili” diye haykırmaya başlamışlardı.
Ali Kemal önce muhafızı olan Erkan-ı Harb yüzbaşısına bu çirkin hale bir son verilmesini rica etti, fakat halk galeyan elmiş olduğundan hiç kimse söz dinlemiyordu. Sonunda:
Ali Kemal ahaliye dönerek yüksek sesle:
—“Utanmıyor musunuz? Bu yaraşır mı?” diye haykırdı. Bu kelimeler Ali Kemal’in felaketini hazırlamıştı. Kalabalıktan bir ses yükseldi:
“- Ne için utanalım, sen bu kadar ihanetinden utandın mı?” Bunu ince bir kadın sesi ve oldukça büyük bir taş parçası takip etti.
“- Sana öyle değil böyle yaraşır hain!”
Bu sesten sonra gelen ilk taş Ali Kemal’in muhafızlarından olan Erkanı Harp yüzbaşısının başına tesadüf etmiş ve kanatmıştı. İlk taşı müteakip bir taş yağmuru başladı. Al Kemal’in iki muhafızı da canını kurtarmak için çalışıyordu. Ali Kemal’in gözlüğü düşmüş, fesi yere yuvarlanmıştı. Sürekli taş darbeleri altında ellerini yüzüne kapamış, başını öne eğerek taşlardan kurtulmaya çalışıyordu. Halk sürekli taş atıyordu. Yine kalabalıktan bir ses yükseldi:
“-Geber hain!.. Bizim binlerce evladımız öldü de sen acıdın mı?
Ali Kemal’in durumu artık değişik bir hal almıştı. Yüzünden ve ellerinden kanlar akıyordu. Kuvvetlice bir taş darbesiyle yere düşünce çok büyük ikinci bir taş başına isabet etmiş ve Ali Kemal’in her gün bir boş söz yumurtlayan kafası bu taşla kaldırımlar arasında kalarak ezilmişti.
Halk, Ali Kemal’in öldüğünü farkında değildi. Onlar sürekli taş atıyorlardı.
Nihayet Ali Kemal’in öldüğünü anladılar ve tamamen kanaat getirdikten sonra Ali Kemal’in cesedinin başına üşüştüler. Kimisi ceketini, kimisi kravatını, kimisi saatini kordonunu… Herkes bir şeyini hatıra olarak aldı ve Ali Kemal’i ayağındaki kısa donu ile çırılçıplak bıraktılar.
İdam!..
Her iş bittikten sonra yine kalabalıktan bir ses yükseldi.
“- Arkadaşlar iti öldürene sürükletirler. Haydi bakalım.”
Külhan bey tavırlı bir adam belindeki kırmızı kuşağı çözüp Ali Kemal’in sağ ayağına bağladı, herkes kuşağa yapışmış:
“- Millet haini Artin Kemal”
Diye bağırarak Ali Kemal’in cesedini sürüklemeye, cadde ortasında topaç çevirir gibi çevirmeye başladılar.
Bütün bu macera bir an içerisinde meydana gelmiş, hükümet tedbir alıncaya kadar Ali Kemal linç edilerek sürüklenmeye başlamıştı. İzmit Merkez Kumandanlığı Ali Kemal’in linç edildiğinden henüz haberdar değildi. Onu halkın elinden alarak Merkez Kumandanlığı kapısının önündeki iki süngülü neferin muhafazasına terk ettiler. Derhal hazır edilen beyaz patiska ile Ali Kemal’in cesedini örttüler. Fakat halkın galeyanı sükun bulmamıştı. Ahali haykırıyordu:
“- Asın kefereyi idam edin. Biz Artin Kemal’i darağacında görmek istiyoruz.”
Kalabalık içerisinden siyah çarşaflı siyah peçeli bir kadın çıkarak Ali Kemal’in yanına geldi.
Nöbetçiler kimseyi cesedin yanına bırakmıyorlardı. Kadına sordular:
“- Ne istiyorsun hanım?”
“-Görmek istiyorum.”
“- Yasak!”
“- Kuzum evladım bir kere göreyim.”
Nöbetçiler bu zavallı kadının ısrarına dayanamayarak Ali Kemal’in yüzünü açtılar. Kadın peçesini kaldırıp baktıktan sonra elindeki şemsiyenin ucuyla Ali Kemal’in suratına vurdu ve:
”-Allah seni cehennemin derin bir yerine alsın, kâfir!” diyerek yürüyüp gitti.
Ahali hala gürültü ediyordu. Nihayet bu galeyanın önüne geçilemeyeceği anlaşılarak Ali Kemal şimendifer köprüsüne asıldı.
Ahalinin hazırladığı “Hain-i Vatan Artin Kemal” yazılı bir yafta boynuna takıldığı zaman saat beş olmuştu. Bu esnada Lozan Konferansı’na gitmek üzere Ankara’dan hareket eden İsmet Paşa (İnönü)’nın başkanlığındaki heyet trenle Ali Kemal’in idam edildiği köprüden geçerek İzmit’e ulaşmıştı. Halk barışı getirmeye giden bu heyeti karşılamak için istasyona koştu ve Ali Kemal’i unuttu.
Ali Kemal’in Mirası…
Ali Kemal linç edildiği zaman üzerinde miktarı iki bin lira kadar tahmin edilen bir servet vardı fakat bu o kargaşalıkta ahali tarafından gasp edilmiş, herkes Ali Kemal’in üzerinden ne alabildiyse bir hatıra olmak üzere saklamıştı. Ali Kemal’in saati bu esnada bir tulumbacının eline geçmiş ve olaydan tam üç gün sonra İzmit çarşısında münadi tarafından Ali Kemal’in saati diye müzayedeye konulmuştu. Bu saat müzayede sonucunda altmış liraya satıldı. Ali Kemal’in diğer mirası tespit edilemedi. Memur (M) ve (C) Beylerden (C) Bey iki gün kadar İzmit’te kaldıktan sonra İstanbul’a dönmüş, (C) Bey’in hareketinin ardından İzmit karargâhına bir telgraf çekerek memurlardan haber gelinceye kadar İzmit’te kalmıştı.
Nurettin Paşa, (M) ve (C) Beylere yol ve ikamet masrafı olarak yüz yirmişer lira ikramiye verdi ve bu neticeden müteessir olduğunu bildirerek vatan hizmetlerinden dolayı kendilerine teşekkür etti.
Olaydan Çıkaracağımız Hisse:
Dokuz haftadan beri neşrettiğimiz vatan haini Ali Kemal hadisesi burada son bulur. Hayata henüz atılmış veya atılacak olan genç kardeşlerimize bu vesile ile şunu hatırlatmak istiyoruz: Vatanınızı seviniz, ona ihanet etmeyiniz ve ona yapılacak hareketi ise hiçbir zaman affetmeyiniz.
Muharriri: Mehmet Sait
Resimli Gazete: (10 Ocak 1925 – 8 Mart 1925)
Not: Ali Kemal’i İzmit’e sevk etmek cesaretini gösteren en kıymetli iki memurumuz bugün iki önemli zabıta makamını işgal etmekle olduklarından isimlerini neşr etmiyoruz.” (Bakınız: Atilla ORAL, “Kuvayı Miiliye” Jotun, Ofset Yapımevi, İstanbul -1.Baskı 2007, Sf:425…442)