AYASOFYA
Kelime anlamı “kutsal bilgelik” olan, Evliya Çelebi’nin “Yeryüzünde benzeri yoktur” dediği İstanbul’daki Ayasofya, (Hagia Sophia) şüphesiz ki; dünyanın en önemli yapılarından biri. Paganizm, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in izlerini taşıyan evrensel ve ortak miras.
Efsanelere konu olmuş, enerji merkezi olduğu iddia edilmiş, kutsal emanetlere ev sahipliği yaptığı düşünülmüş, büyüleyici gizemler barındırdığı düşünülen bir sembol.
Seç Haber olarak; Ayasofya, özellikle de doğal taşları ile ilgili bir haber yapacaksak, merak ettiğimiz her sorunun cevabını alabileceğimiz, konusunda uzman bir araştırmacı ile görüşmeliyiz diye düşündük ve öyle de yaptık.
Biz sorduk, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maden Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği Öğretim Üyesi Dr. O. Serkan ANGI yanıtladı.
DİNLERE VE İNANCA SAYGI
Seç Haber: Ayasofya’da Pagan dönemine, Hıristiyanlığa, İslamiyet’e ait birçok sembol, değişim, düzenleme olmasına rağmen, hiçbir değişikliğin birbiriyle çelişmemesinin sebebini neye bağlıyorsunuz?
Dr. Serkan Angı: Dinlere ve inanışlara olan saygıya bağlıyorum. Yüz yıllar içinde yapılan tüm değişiklikler, yapının temel dokusuna zarar vermeden gerçekleştirilmiştir.
Aslında üç Ayasofya inşa edildi. İlk ikisinin çatıları ahşaptı ve her ikisi de meydana gelen isyanlar sonucunda, yangın sebebiyle tahrip olmuş, üçüncüsü ise (6.yy) da inşa edildi. 15. yy da, Osmanlı’nın fethi ile birlikte camiye çevrildi. Sadece burada değil, diğer birçok yapıya eklenmiş yapılar olmasına rağmen, orijinal haline sadık kalınmaya çalışılmış, yapıların sembolik ve kutsal değerlerine saygı duyulmuştur.
GİZEMLİ İZ ve İŞARETLER
Seç Haber: Ayasofya’nın inşası sırasında çalışan pagan sanatçıların, bazı paganist sembolleri yapıya yerleştirdiği görülüyor. Bunların içinde gizemli cisim ve işaretler de bulunuyor. Mesela el izi, balık sembolleri gibi. Bu tür tarihi eserlerde sanatçının bir çeşit iz bırakması geleneksel bir durum mudur, bu tür işaretlemeler ne gibi bir anlam taşıyor olabilir?
Dr. Serkan Angı: Taş mimarilerde taş ustalarının işaretleri vardır. Çok tanrılı dinlerden geçişte kullanılmıştır. Kendi izini bırakma anlamı taşıyor olabilir. Tarihi eserlerdeki balık figürü bezeme motiflerde kullanılır. Yunus figürleri de barışı simgeliyor veya Poseidon Tanrısı ile ilgili olabilir. Mesela yapıda, doğal taşlar içerisine gömülmüş haçlar da bulunmaktadır. Ancak günümüze kadar ulaşamamıştır bunlar. Muhtemelen Camiye çevrilmesinden dolayıdır.
AYASOFYA’NIN KUBBESİ VE SERAFİM MELEKLERİ
Seç Haber: Kubbenin sağlamlığı mimari açıdan nasıl sağlanmıştır? Yapının kubbesinde kullanılan malzemeler nelerdir? Kubbeye işlenen dört melek figürünün size göre ezoterik bir anlamı bulunuyor mu?
Dr. Serkan Angı: Bu melekler yapıyı koruma amacı ile işlenmiş olabilir. Belki bir çeşit tılsım anlamı yüklenerek resmedilmiştir.
Şu anda yer alan kubbe orijinal şeklinde değildir. Dikdörtgen bir yapının üzerine daire şekilli bir kubbe yapmak oldukça zordur. Bu kubbe, yapı ilk inşa edildikten 20 yıl kadar sonra bir depremde yıkılıyor. Kubbenin sağlam bir hale getirilmesi konusunda, yükseltilmesi, hafif yapı malzemeleri (tuğlalar) kullanılması, yapının dış kısımlarına payanda gibi destek yapıları inşa edilmesi ve minarelerin de eklenmesi ile önemli görev üstlenmişlerdir. Minarelerin çapları çok büyüktür. Bu yüzden, denge ve terazi (ağırlık kuleleri gibi) görevi görürler. Yaklaşık 30 metre çapında, zeminden 55.60 metre yüksekliğinde bir ana kubbe ile iç mekanda büyük bir boşluk ve yükseklik ilk kez tasarlanmıştır.
TAŞ OCAKLARINDA ÖZEL OLARAK ÜRETİLDİLER
Seç Haber: Bize Ayasofya’nın yapımında kullanılan malzemelerin özelliklerinden bahseder misiniz?
Dr. Serkan Angı: M.S 6. yy yapısı Ayasofya’da kullanılan birçok malzeme özgündür. Tuğla, ahşap, metal ve doğal taş kullanılmıştır.
Yapıda kullanılan malzemelerin büyük bir çoğunluğu Doğu Roma yani, Bizans İmparotorluğu’nda kullanılan taş ocaklarında özel olarak üretiliyor. Mesela en çok dikkat çeken yeşil renkli sütunlardır. Toplamda yüz küsur sütun vardır. Yarısına yakını bu yeşil taştan yapılmıştır. Bu taş günümüzde Yunanistan, Teselya diye anılan bölgedeki taş ocaklarında üretilmiş ve deniz yoluyla getirilmiştir. Eski Yunanca’da yılan anlamına gelen serpantin taşıdır. Dokusu, deseni yılana benzediği için bu isim verilmiştir. Serpantin breşi Ayasofya’da en çok kullanılan taştır.
Seç Haber: Ayasofya’da gerçekten büyüleyici etkide bir süsleme sanatı göze çarpıyor. Özel olarak kullanılan süsleme tekniklerinden kısaca söz edelim mi?
Dr. Serkan Angı: Aysofya’nın skoutlosis süsleme tekniği kullanılmıştır. Bir diğer ifadeyle “bookmatch” süsleme tekniği. Bu teknikle bir desen ayna gibi yansıma özelliği taşır. Duvar kaplamalarındaki süslemede, bu teknikle birçok doğal taş türü kullanılmıştır. Örneğin, Fransa’nın Pirene dağlarından Kelt mermeri getirilmiştir.
Kuzey Afrika – Tunus’tan getirilen Giallo antico (antik sarı taşı) oldukça yaygın olarak kullanılmıştır. Mısır oniks ya da alabaster taşı (yarı saydam, sarı renkli) bir taştır. Bunlar da duvar kaplamalarında kullanılan diğer doğal taş türünü oluşturur.
JUSTINIANUS RÜZGARI
Seç Haber: Ayasofya’nın dünyanın en gösterişli mimari eserlerinden biri olmasında yukarıda bahsettiğimiz değerli taşların katkısı kuşkusuz bir gerçektir. Ancak ben yine de bu görkemin sebebini sizden öğrenmek istiyorum. Ayasofya’nın içinde esen rüzgar gücünü nereden almıştır?
Dr. Serkan Angı: Ayasofya’da kullanılan taş çeşitleri İmparator Justinianus’un gücünün bir göstergesidir. Hakim olduğu bütün coğrafyanın taş ocaklarını bu başyapıt için kullanılan taşları üretmeleri için kullandı. Tüm taşları, İmparatorluğunun hakim olduğu taş ocaklarında ürettirdi. Fransa, Yunanistan, Tunus, Mısır ve Anadolu, özellikle Batı Anadolu.
Seç Haber: Çok etkileyici… Peki şimdi biraz da yapıda bulunan ihtişamlı kapılardan konuşalım. Mesela İmparator Kapısı hangi malzemeden yapılmıştır?
Dr. Serkan Angı: Yunanistan’dan gelen bir başka taş İmparator Kapısının sağ ve sol tarafında kullanılmıştır. İç ve dış duvar taraflarında, yeşil renkli porfir taşı. Kapının üstündeki yunuslarbu taştandır. Hemen yanında da Mısır kırmızı/mor porfir taşı kullanılmıştır. Kırmızı porfir taşının Roma İmparatorluğu zamanında çokça kullanılmış olduğunu da ekleyelim.
Mor renkli porfir taşı da imparatorluğa aittir. Mor porfir: İngilizce’deki purple(mor) buradan terminolojiye girmiştir. Porfir volkanik bir taştır. Mineral içeriklerine göre renkleri değişir. Yeşil, kırmızı ve mor olabilirler.
ANADOLU’DAN GETİRİLEN TAŞLAR
Seç Haber: Ayasofya’nın yapımında kullanılan ve Anadolu’dan getirilen taşlar hangileridir?
Dr. Serkan Angı: Özellikle Batı Anadolu ve Marmara Bölgesi’nden getirilen birçok taş vardır. Marmara Bölgesi’nden Muğla’ya kadar olan bölüm malzeme sağlamaya olanak sağlamıştır diyebiliriz. Batı Anadolu’daki taş ocakları da diğerleri gibi özgün malzeme üretiminde kullanılmıştır.
Mermer (Marmara Adasından gelen anlamını taşır) Marmor; parıldayan ışık anlamına da gelir. Antik ismi ise Prıkonnessos’tur.
(Prıkonnessos mermeri – Marmara Adası Mermeri)
Afyonkarahisar’dan menekşe renkli mermer (Docimenium Mermeri), Denizli’den alabaster ve Muğla’dan Cipollino rosso – bordo renkli mermer, Yunanistan’dan ise Cipollino verde (yeşil renkli mermer) getirilmiştir. Bu taşlar, yapının iç mekân duvarlarında simetrik pano şeklinde, ayna yansımalı kaplama tekniği ile kullanılmıştır.
DIŞ YAPININ ÖZELLİKLERİ
Seç Haber: Ayasofya’nın içindeki görkemi ne kadar konuşsak da bitiremeyeceğiz gibi anlaşılıyor. Biraz da dışından bahsedelim istiyorum. Dış yapısında ne kullanılmıştır, biraz da dışarıdan bakalım mı yapıya?
Dr. Serkan Angı: Dış yapıda tuğla ve taş kullanılmıştır. Almaşık duvar örgüsü dediğimiz bir sistemle döşenmiştir. Yani bir sıra tuğla, bir sıra taş (çoğunlukla Bakırköy Küfeki taşı) ya da 2 şer sıra tuğla, 2 şer sıra taş şeklinde ardaşık düzenli bir dizim uygulanmıştır. Minarelerden bahsedecek olursak; minarelerin biri (ilk yapılan) tuğladan, diğerleri ise Bakırköy Küfeki taşından inşa edilmiştir. Duvarlarda ve payandalarda, Bakırköy Küfeki taşı haricinde kullanılan bir diğer doğal taş türü; “Od Taşı” diğer bir ifadeyle “Ateş Taşı”dır. Yeşil renkli volkanik bir tüf olan bu taş, aynı zamanda, Osmanlı mimarisinde özellikle ateşe dayanıklılığı sebebiyle ocaklarda ve külhanlarda kullanılmıştır.
MİMAR SİNAN ve AYASOFYA
Seç Haber: Şimdi gelelim Mimar Sinan’a… Mimar Sinan’ın Ayasofya’ya katkıları nelerdir? Neler eklemiştir?
Dr. Serkan Angı: Mimar Sinan’ın en büyük katkısı minareler ve payandalar (destek yapıları) üzerinde olmuştur. Ayrıca Ayasofya’nın bahçesine Sultan II. Selim’in türbesini de inşa etmiştir.
OMPHALION TAŞLARI
YAPIDA KULLANILAN TÜM TAŞLARIN ENVANTERİ NİTELİĞİNDEDİR
Seç Haber: Belki de tek başına bir röportaj konusu olabilecek, “Dünyanın Göbeği” Omphalion Taşları’na sonunda gelmiş bulunuyoruz. Açıkçası Ayasofya’nın Omphalion’unu sona bırakarak her bir köşesine parmak izimizi bırakalım istiyoruz.
Dr. Serkan Angı: Ayasofya’da bulunan Omphalion; doğal taşlar kullanılarak yapılan “Opus Sectile/Kesme İşi” olarak bilinen bir zemin süsleme tekniğidir. Yapıda kullanılan doğal taşların bir “envanteri” niteliğinde olan bu bölgede; Anadolu, Yunanistan, Mısır, Tunus ve Fransa’nın doğal taşları kullanılmıştır.
Yapıya daha sonradan eklendiği bilinen (tahminen 10. yy civarında) bu bölümde toplam; 15 farklı tür ve kökende doğal taş kullanılmıştır.
Yunanistan’dan Teselya serpantin breşi ve Laconia yeşil porfiri ile Lesbos mermeri, Mısır’dan kırmızı porfir ve Aswan graniti, Tunus’tan Chemtou sarı kireçtaşı, Anadolu’dan Kutluca rudistli kireçtaşı,Teos, Iassos ve Marmara mermerleri ile Hierapolis alabasteri ve Bilecik-Vezirhan breşi kullanılmış.
Kenar uzunlukları 5.65 m olan kare formundaki omphalionun ortasındaki gri renkli ve yaklaşık 3 m çapındaki doğal taşın ise kesin olmamakla birlikte; Mısır’dan Mons Claudianus graniti olduğu tahmin edilmektedir.
Omphalion’un bir bölümünde tessera mozaik şeklinde kullanılan Lapis Lazuli (Lacivert taş) süs taşı. Kökeni; büyük olasılıkla Afganistan.
Seç Haber: Çok değerli araştırmalarınızı bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.
Dr. Serkan Angı: Rica ederim.
Röportaj: Ç. Pelin ÜSTÜN
Seç Haber / Genel Yayın Yönetmeni