“Machu Picchu’da bir ağaç altı olsun hayal” dedi bir dost, bir minik sohbette. Ben de hayal ettim..
2.430 metre yükseklikteki Machu picchu‘da, bir ağaç altında, kulağımda Jülide Özçelik,
“Yaşam bize oyun oynar
Bazen acı bazen sürprizler yapar
Anlayamazsın tüm olanları
Ömür gelir geçer
Tükenir hayaller
Kendini bile anlayamazsın
Gelgitlerin vardır
Birde kalbin vardır
Herkesin derdi anlaşılmamak
Sen de o kendinden birini alırsın
Yine de hayat verilen en güzel hediye
Ardına bakma anını yaşa sen gönlünce”
derken, hayal ettim kendimi Peru’da.
Ve tam da işte o an zihnimde, bir aşk hikayesi belirdi.. Machu Picchu’ya gelmeden önce, 2.792 metrede, derin vadide bir kasaba var ; Ollantaytambo.. Onun muhteşem efsanesini anlatmak isterim sizlere.
İnka orduları generali olan Ollantay, İmparator Pachacutec’in kızı Cusi Coyllur’a aşık oluyor. Fakat halk ve asiller sınıfı ayrımı, o zamanlar da var ve bu aşk imkânsız. Ollantay, bilge kişilerden, rahiplerden uyarı alıyor bu sevdadan vazgeçmesi için. Sevgisi karşılık bulmuş olan Ollantay elbette vazgeçmiyor. Sevgiyle körleşen Cusi Coyllur da, sadece Kraliçe Coya Anahuarqui ile paylaşıyor bu sırrı ve gizlice sevmeye devam ediyor Ollantay’ı. Her ikisi de, bu aşka izin çıkmayacağını biliyorlar ve fakat birbirlerinden de vazgeçemiyorlar.
Bu yüzden, cesurca davranan komutan/vezir Ollantay, imparatorun karşısına dikiliyor ve kızını sevdiğini, evlenmek istediğini söylüyor. İmparator Pachacutec, cürreti karşısında azarlayıp, Ollantay’ı kovuyor. Kızı Cusi’yi de, bir nevi hapishane olan fakat eğitim kurumu olarak bahsedilen Acllahuasi’ye kapatıyor. Burada kızı Ima Sumac’ı dünyaya getiriyor Cusi. Babasını hiç görmeyen Ima’yı, annesinden de alıyorlar. Dadılar, kapalı kapılar ardında, saraydan uzak, Pachacutec’ten gizli büyütüyorlar.
Bir süre sonra Ollantay, sevdiği kadının da saraydan kovulduğunu öğrendiğinde, onun öldürülmüş olabileceğini düşünüp, savaş ilan ediyor imparatora. İsyan çıkartıyor ve taraftar buluyor kendisine. Savaş 10 yıl sürüyor. Hâlen kendi adını taşıyan, yüksek dağlarla çevrili bir vadide yer alan, Ollantaytambo (Ollantay’ın yeri) kasabasında, ona katılan askerleriyle birlikte yaşıyor Ollantay. 10 yıl süren savaş sırasında, hiçbir şekilde kuşatılamıyor kasaba. O arada imparator ölür ve yerine oğlu Tupac Yupanqui geçer.
Yeni imparator, Ollantay’ı ele geçirmek için zekice bir plan yapar. General Rumi Nawi’yi planın başrol oyuncusu yapar ve yara bere içinde, üstü başı yırtık, dağılmış bir şekilde askerleriyle birlikte, Ollantay’ın yaşadığı kasabaya gönderir. General Rumi, yönetime karşı geldiğini ve Ollantay’a katılmak istediğini söyler. Buna inanan Ollantay, bir süre sonra, doğal bir kale gibi korunaklı kasabasında esir alınır ve yeni imparator Tupac Yupanqui’nin huzuruna çıkartılır. Ölüm cezasına çarptırılır.
Bu arada, Ollantay ve Cusi’nin kızı olan Ima Sumac’ı, kendi kızı gibi büyüten dadı Pitu Salla, Ima’ya anne ve babasını, olayları anlatır ve onları kurtarması için saraya, imparatora gönderir. Bir kız kardeşi ve yeğeni olduğundan habersiz olan Tupac Yupanqui, hemen Ollantay ile birlikte Acllahuasi’ye gider ve kız kardeşini ilk kez görür. Babasına göre daha anlayışlı olan Tupac, Cusi Coyllur ve Ollantay’ı affeder. Bu olay, mutlu son ile biten bir hikaye olarak, halk arasında bugüne kadar anlatıla anlatıla günümüze gelir. Yüzümüzü tebessümle aydınlatan bir efsanedir bu aşk. Bazı kaynaklarda, minik farklı detaylar da vardır fakat özünde, sevgiyle yaşanmış bir gerçeklik vardır.
Antik İnka İmparatorluğu içinde yaşanmış pek çok acı gibi, başarı ve mutluluk hikâyesi de var pek tabii ki.. Zaman zaman bu köşede, bunları aktarmaya devam edeceğim. Ama şimdilik, bu mutlu son ile yüzünüzde bir tebessüm yarattığımı umuyorum.