Gazi Mustafa Kemal’in eşsiz güzelliklerinden birisi de, devrimlerinin bizzat tatbikatçısı oluşudur.
Yaptıklarının iyiliğine ve hayrına öylesine inanırdı ki, bunları en çok karşı fikirlerin sahipleri sanılan bölgelerdeki kişilerin önünde tartışır, savunur ve onların sağ duyularını tazeleyerek kabul ettirirdi. Hem de şekilde ve nazariyede kalan bir kabul değil, akılda ve ruhta benimseyişle…
1958 senesinde, Demokrat Partinin son Diyanet İşleri Reisi olan Eyüb Sabri HAYIRLIOĞLU, Batı Trakya’da çıkan ve devrimlerimizin aleyhtarlığı ile tanınan, halen Arap harfleriyle çıkmakta olan “SEBAT” gazetesine verdiği bir demeçte; “KUR’ANI KERİM’İN NAZİL OLDUĞU ŞEKİLDE OKUNMASININ ZARURİ OLDUĞUNU SÖYLEMESİ” yurdumuzun aydın din adamları topluluğunda derin yankılar yapmıştı. Ekim 1958’in ilk haftaları bu demecin tartışmaları ile geçti. Diyanet İşleri Reisi’nin bu fikri, Türk Milleti’nin ulu tanrısına kendi öz dili ve vicdan anlayışı ile ibadetin önüne Arap Militarizmi’nin yüz yıllarca maharetle diktiği engelin, bir halk idaresi olduğu iddia edilen zamanda yeni fetvası idi.
Gazi’nin, harf devriminin asıl gayesini bilenler için, Diyanet İşleri Reisi’nin fetva taşıyan demeci, gerçekten üzüntü olmuştu. Hakiki Türk ve Müslüman aydınlar bu garip ve asla dini ve mantıki temeli olmayan gerici davranışa cevap verirken, Gazi’nin ruhu, kendi görüşünü, işte bu belgeyle savundu:
Bu vesika, Cumhuriyet gazetesinin genç muharrirlerinden Sedat AĞRALI’nın eline, Tekirdağ’da geçmişti. Mustafa Kemal bir devrimini yaptığı zaman, onu halk üzerindeki tepkilerini şahsen inceler ve tereddütleri giderici hiçbir emeği çoğumsamazdı.
Nitekim Harf Devrimi’nden sonra da bir yurt içi seyahatine çıkmış, Tekirdağ’a gitmişti.
Şimdi, Cumhuriyet Gazetesi’nin 5 Ekim 1958 tarihli sayısında çıkmış olan yazıyı okuyalım:
Harf inkılâbından kısa bir müddet sonra Mustafa Kemal Paşa, Ertuğrul yatı ile 1928 yılının 23 Ağustos günü Tekirdağ’a ayak basmıştı. O gün orada konuşulan tek mevzu da bu yeni inkılâp hareketi olmuştu.
Dün Tekirdağ’a gittiğimde aynı mevzu tazelendi, hatıralar tekrar canlandı. Bugüne kadar pek az kişinin mevcudiyetinden haberdar olduğu mühim bir vesika da ortaya çıktı.
Atatürk, 30 yıl önce kendi el yazısı ile, bugün Diyanet İşleri Reisi Eyüp Sabri HAYIRLIOĞLU’nun ortaya attığı iddiaya cevap vermişti. 23 Ağustos 1928 günü Mustafa Kemal Paşa Tekirdağ’a ayak bastığında kendisini karşılayanlar arasında bir hoca da vardı. Rahmete kavuşmuş olan Mevlana Hafız Mustafa Efendi’nin oğlu İrfan ÖZEREN Bey ile dün görüşürken o günün hatıralarını şöyle anlattı:
Babam o zaman Tekirdağ’daki Eski Camii’nin İmamı ve Müftü vekili idi. Kendisi halk tarafından Mevlana Hafız Mustafa Efendi olarak tanınırdı. Atatürk geldi. Kalabalık arasından babamı yanına çağırdı ve beraberce yol üzerindeki eczaneye girdiler. Eczanede benimle beraber Muhterem Bey ve Yeniceli Mehmed Efendi bulunuyordu. Hepimiz heyecanlandık. Atatürk babamı ısrarla bir iskemleye oturttu. Kendisi de orada bulunan masanın yanına yaslanarak, bizden kalemle kâğıt istedi. Hemen istediklerini uzattık.
Atatürk ile babam arasında şöyle bir muhaverenin geçtiğini hatırlıyorum:
-…”HOCA EFENDİ, YENİ YAZI BİLİYOR MUSUNUZ?”
—“BİLMİYORUM.”
-…”ESKİ YAZIYI NE KADAR ZAMANDA ÖĞRENDİNİZ?”
—“EPEY UZUN ZAMANDA.”
-…”YALNIŞSIZ ESKİ HARFLERLE YAZMAK KOLAY MI?”
—“YANLIŞSIZ ESKİ HARFLERLE YAZMAK KOLAY DEĞİL.”
Hadiseye aynı şekilde yakından şahit olan Muhterem Bey ise şunları nakletmiştir:
“Atatürk eline kâğıt ve kalemi alıp hocaya vererek, eski yazı ile bir sure yazmasını söyledi. Hoca, Kuran’dan aklına gelen bir sureyi yazdı. Bundan sonra kâğıdı önüne çeken Ata, yeni harflerle aynı sureyi altına yazdı. Hepimiz dikkatle hareketlerini takip ediyorduk.
Ata, Hoca’ya dönerek:
-…”HANGİSİ DAHA KOLAY YAZILDI DERSİNİZ?”
Mevlana Mustafa Hoca hiç tereddüt etmeden:
—“SİZİNKİ EFENDİM.” dedi.
Atatürk yeni harflerle Kuran’ın yazılabileceğini bu şekilde belirttikten sonra Hoca’ya hitap ederek demişti ki:
-…”BİR DAHA GELİŞİMDE SİZİ YENİ HARFLERLE OKUYUP YAZMAK GÖRMEK İSTERİM.”
Hoca, bundan bir ay gibi kısa zamanda yeni harflerle yazıp okumayı öğrenmiş ve Millet mekteplerinde de bu harfleri başkalarına öğretmeye başlamıştı.
Rahmet hocanın oğlu İrfan ÖZEREN bugün şöyle diyor:
“ATA’NIN YENİ HARFLERLE VE KENDİ ELİ İLE YAZDIĞI SUREYİ OĞLUM HAYDAR’A EN KIYMETLİ MİRAS OLARAK BIRAKACAĞIM.”
Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir diyor ve yıllar sonra benimle birlikte ortaya çıkan bu vesika, muhakkak ki, bu gün Türk Milleti için de büyük ehemmiyeti haiz bir miras olarak kalacağına inanıyorum.
Bir başka yazımda görüşmek üzere…