Aralık ayı olmuştu. ATATÜRK Dolmabahçe Sarayı’ndaydı…
Maestro Nubar TEKYAY heyecanla çaldığı kapının açılmasıyla dostları SENAR Ailesi’nin evine girdi.
—“Hadi kızım, çabuk hazırlan saraya gidiyoruz,” diye haykırdı. Müzeyyen Hanım çok şaşırmıştı.
—“Ne sarayı, ne işimiz var saraylarda?” dedi önce.
Ama sonrasında söylenenin doğru olduğunu anlayınca sevincini üst kattan salona inen eşi Ali Bey’e aktardı, hiç vakit kaybetmeden hafif bir makyaj yapıp, olabildiğince düzgün giyinip hazırlandı.
Kapıda saray tarafından bekletilen otomobile bindiklerinde Nubar Bey olanı biteni anlattı:
—“Gazi Paşa Hazretlerimiz, sesinizin güzelliğini öğrenmiş, “HANIMEFENDİ GELSİN DE DAVETLİMİZ OLSUN,” diye emretmiş.”
Saraya vardıklarında yaver, Müzeyyen ve Ali SENAR çiftini alarak büyük salona götürdü. ATATÜRK ve konukları uzun bir masanın etrafında oturmuş yemek yiyor, sohbet ediyordu.
Müzeyyen başını uzatıp salona baktığında ATATÜRK ‘ün eli çenesinde anlatılanları dinlediğini, tebessüm ettiğini gördü.
ATATÜRK ‘ün sofrada konuşulanlara odaklanan dikkati Müzeyyen SENAR ‘ın usul adımlarla salona girmesiyle son buldu. Müzeyyen SENAR masaya yaklaştıkça ATATÜRK dikkatini üzerine doğru gelen kuğu zarafetindeki kıza yöneltti. Genç kız tam ATATÜRK ‘ün karşısında durduğu vakit yaver:
—“Müzeyyen SENAR huzurlarınızda,” dedi. “Beyefendi de kocası,” diye ekledi.
ATATÜRK:
-…”ÖYLE Mİ? PEK GÜZEL. GEL BAKALIM HANIM KIZIM. OTUR ŞÖYLE YANIMA .” dedi.
Sağ tarafına bir sandalye çekti.
Müzeyyen çekine çekine sandalyenin ucuna ilişti.
Heyecanını anlamış olacak ki:
-…”OTUR BAKALIM. ÇEKİNME. EĞER BÖYLE YAPARSAN O GÜZEL SESİNİ NASIL DİNLERİZ,” diye ekledi.
ATATÜRK bir an Müzeyyen’in yüzüne bakarak:
-…”AAA! BU SAÇLARIN HALİ NE?” deyip yavere işaret etti.
Kulağına fısıldadı.
Yaver:
—“Lütfen beni takip ediniz Müzeyyen Hanım,” dedi.
Salondan çıkıp siyah mermerlerle kaplı büyük banyoya gelindi. Müzeyyen birden korkuya kapıldı.
Yaver:
—“Merak etmeyin efendim, berberimiz Mehmet sadece sizin saçınızı yardımcısı Rıdvan da eşinizin bıyığını kesecek,” dedi.
ATATÜRK kadehini tokuşturduğu arkadaşı Nuri CONKER ‘in kulağına eğilerek,
-…”SAÇLARINI ENSESİNDE TOPLAMASI İYİ OLMAMIŞTI. MODERN BİR GÖRÜNÜMDE DEĞİLDİ NURİ,” dedi.
Ali Bey bıyıklarını kaybederken, Berber Mehmet Müzeyyen’in saçlarını “ALAGARSON” keserek görünümünü değiştirdi.
Genç karı koca gene huzurdaydı. ATATÜRK ‘ün sesi duyuldu:
-…”İŞTE ŞİMDİ MÜKEMMEL OLDU. VER BAKALIM ŞU KOLTUĞUNUN ALTINDAKİ DEFTERİ. HERHALDE ŞARKI DEFTERİNDİR DEĞİL Mİ?” diye sordu.
Müzeyyen defteri uzatırken heyecanının uzaklaştığını ve kendine güveninin geldiğini hissetti.
ATATÜRK masanın üzerine koyduğu repartuvarın yazılı olduğu defterin sayfalarını tek tek açıp inceledi. Rakısını yudumlarken, tabaktaki leblebileri de meze yapıyordu. Öyle bir keyifli içmesi vardı ki, Müzeyyen’in imrendiğini fark etti. Tam o sırada ATATÜRK,
-…”KIZIM SEN BUNLARIN HEPSİNİ BİLİYOR MUSUN? ŞİMDİ SENDEN BİR ŞARKI İSTESEM SÖYLEYEBİLECEK MİSİN?” diye sordu.
Müzeyyen SENAR boynunu büktü,
—“EMREDERSİNİZ EFENDİM,” dedi.
ATATÜRK açtığı sayfalardan birini uzattı:
-…”HAYDİ, BAKAYIM, ŞUNU BİR OKU DA DİNLEYELİM.”
Saz kapıya yakın bir yerde hazır bekliyordu. Ekip sağlandı. Necati TOKYAY, Şükrü TUNAR, Nubar TEKYAY, Selahattin PINAR, Kemal Niyazi SEYHUN, YORGO ve Aleko BACANOS, Müzeyyen Hanım’dan talimat bekliyordu.
ATATÜRK Taytos Efendi’nin hicazkâr şarkısını seçmişti:
“MÂNİ OLUYOR HALİMİ TÂKRİRE HİCÂBINI, ÜZME YETİŞİR ÜZME FIRÂKINLA HARABIM…”
Saz heyetine makam ulaşınca kısa bir giriş taksiminden sonra Müzeyyen eseri icra etmeye başladı. Zaten “ÜSKÜDAR MUSUKİ CEMİYETİ” nde öğrendiği ilk şarkılardan biriydi. Birden kendini çok mutlu hissetti.
Artık gözünün önünde sadece ATATÜRK, kendisi ve söylediği şarkının notaları vardı.
“MÂNİ OLUYOR HALİMİ TÂKRİRE HİCÂBINI, ÜZME YETİŞİR ÜZME FIRÂKINLA HARABIM ‘ı söylerken ATATÜRK yüksek sesle eşlik etmeye başladı.
Hicazkâr başlayan müzik ziyafeti Lavtaci OVRİK ‘in,
“MESTİM BU GECE SEN DE BANA MEST OLARAK GEL.” Şarkısıyla sürdü.
Üçüncü şarkıya gelindiğinde ATATÜRK elini havaya kaldırınca herkes sustu, salonda çıt çıkmadı.
ATATÜRK herkesin duyabileceği bir sesle,
-…”BU NE GÜZEL SES. HADİ BAKALIM DURMA, DEVAM BAKALIM,” dedi.
Müzeyyen SENAR ve saz heyetinin coşkusu arttı. Emre uydular, devam ettiler. Sofra büyük keyif içindeydi. Herkes coşmuştu.
Vakit geçti.
ATATÜRK,
-…”HADİ BAKALIM, ŞİMDİ RUMELİ TÜRKÜSÜ,” dedi.
Müzeyyen SENAR coştu coşturdu, birbiri ardına şarkıları patlattı o güzel sesiyle…
“ESTARGON KAL’ASI BRE DİLBER AMAN SUBAŞI DURAK…”
“ALİŞİMİN KAŞLARI KARA…”
“GİDE GİDE YÂRELERİM DELİNDİ…”
“KÖŞKÜM VAR DERYAYA KARŞI…”
ATATÜRK beyaz leblebisi, rakısı ve keyifle tüttürdüğü ucu yaldızlı sigarasıyla Müzeyyen’e eşlik ediyordu.
Sabahın ilk ışıkları Sarayın penceresinden içeri süzülürken, sofradan kalktı. Gece öylece sona ermişti. Müzeyyen için endişeyle başlayan gece büyük bir keyifle sona ermişti. Ancak eşi Ali Bey için tam eziyet olmuştu. Eve dönerken somurtup durdu ve tek bir kelime etmedi.
Müzeyyen, ATATÜRK ‘le tanışmanın onu fazla etkilemesine şaşırmıştı, hatta yaverin ayrılırken uzattığı zarftan çıkan “700 LİRA” bile Ali Bey’i mutlu etmemişti.
Değerli yazarımız Radi DİKİCİ, 2005 yılında YAYINLADIĞI “CUMHURİYET’İN DİVASI MÜZEEYEN SENAR” adlı değerli eserinde:
—“EVE DÖNÜLDÜĞÜNDE ÇINGAR KOPTU. ALİ MÜZEYYEN’İN ÜZERİNE YÜRÜDÜ; DÖVMEYE YELTENDİ…” demekle kalmamış evliliklerine son noktayı aklının bir köşesine not eden Müzeyyen Hanımı bizlere dikte etmiştir.
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
Bu yazı www.sechaber.com için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.