Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi ve Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk’ün direktifiyle, 24 Temmuz 1923 günü İsmet Paşa (İnönü) tarafından imzalanan Lozan Antlaşması ile idari şekli Cumhuriyet olan Türkiye Devleti’nin bağımsızlığı, bütün dünya devletleri tarafından kabul edilmiş ve milli sınırlarımız belirlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek yüzölçümü 814.578 kilometre karedir. İz düşüm yüzölçümü ise 779.452 kilometre karedir. Aradaki fark 35.126 kilometre kare olup, yüzölçümünün %3’lük bölümü Avrupa kıtasında yer alan Trakya topraklarıdır. Asya kıtasında yer alan %97’lik kısmına ise Anadolu denmektedir.
Bu toprakların her köşesinde karşımıza bir Gazi Mustafa Kemal Atatürk fotoğrafı çıkıverir;
Bazen, tiril tiril bir takım elbise, bazen özenle seçilmiş bir şapka, kimi zaman da yakaları ceketin yaka üstüne düşmüş bir gömlek… Rugan ayakkabılar, uyumlu kravatlar ve çok özel gecelerde “Devlete bir nizam, bir şekil vermek için” takıştırılan fraklar, siyahlar. Festen kalpağa, kalpaktan şapkaya, bir ülkenin ömrü gibi geçirilen hayat, bir 57 yıl… Pelerin de Türkiye’de ilk kez Mustafa Kemal Atatürk’ün üstünde görülmüştür; golf pantolonlar, ipek iç çamaşırlar, kırmızı astarlı ayakkabılar, hatta süslü kırbaçlar da. Hayaller kurarken, bir yurt ararken, bir ülke inşa ederken, kişisel tek lüksü ve zevki şıklık olan, giyinmeyi bir hobiye dönüştüren, kelimenin tam anlamıyla kıyafetine özenen, hatta sökük düğmeye dahi tahammül edemeyen Atatürk, sadece kuralların, kanunların, yürütmenin değil, kostüm, kıyafet ve şıklığın sembolü olmuştur.
Kıyafetin dilini pek çok liderden önce çözen Atatürk, ülkenin kurtuluşu için cepheden cepheye koşarken de titizliği ve şık giyimiyle dünyanın dikkatini çekmiştir. Trablusgarp’ta daha binbaşı rütbesindeyken ya da albay rütbesiyle Anafartalar’da savaşırken, giyimine gösterdiği özen muhabirlerin dikkatlerinden kaçmamış; onca yoksulluğun ve kargaşanın ortasında Atatürk, Türk ordusuna cesaret, düşmana yılgınlık vermek için, kıyafeti bir savaş taktiği olarak kullanmıştır.
-…“Ah, Ben de Bir Üniforma Giysem!”
Okul çağlarında Selanik’te aynı mahallede oturan Binbaşı Kadri’nin askeri okula giden oğlunun üstünde görülüp kurulan “Ah, Ben de Bir Üniforma Giysem!” cümlesi öyle gelişigüzel kurulmuş bir cümle değildir. Genç bir adamın, Mustafa Kemal’in düşlerini özetliyor: İçinde bulunduğu koşullar, Selanik ve dünya ise düşlerine pek suç ortaklığı edeceğe benzemiyor. Ya annesi Zübeyde Hanım’ın arzusuna boyun eğerek bir tabelaya adını yazdırıp esnaf olacak ya da düşlerinin peşinden gidecek. Ama farkında ki, bir esnafın hayatı düşlerini sadece öldürebilir, evlilik, çoluk çocuk, torunlar, yaşlılık… Hayır, bu O’nun için biçilmiş bir kaftan değil…
Atatürk, o ilk gençlik tutkusu, özenle taşıdığı, en zorlu zamanlarda bile ütüsüne, temizliğine itina ettiği üniformasını Erzurum’da aldığı bir karar ile 8 Temmuz 1919 gecesi saat 22. 50’de istifa etmiş ve üstünden çıkartmıştı. Böylece 1902’de başlayıp 1919’a kadar 17 yıl süren subaylık ve generallik hayatı ile 22 Eylül 1918 günü başlayıp 8 Temmuz 1919’a kadar 9,5 ay devam eden padişahın fahri yaverliği unvanı hukuken sona ererken canı kadar sevdiği askerlik mesleğinden ayrılıyordu.
Daha sonra kendi anlatımıyla 23 Temmuz 1919’da, milletin bir ferdi sıfatıyla Erzurum Kongresi’ne iştirak eden Atatürk, Diyarbakırlı Kazım Karabekir Paşa’ya göre başkanlık kürsüsüne general üniforması ve padişah (yaver) kordonuyla çıkmıştır. Trabzon delegesi Zeki Bey (Gümüşhane), münasebetsiz bir tavırla itiraz ederek evvela üniforma ve padişah yaveri kordonunu çıkarmasını istiyor, …“tahakkümden korkuyoruz diyor.” Kazım Karabekir Paşa’ya göre, “pek müşkül vaziyette kalan Kemal Paşa o akşam üniformayı atmaya mecbur kalmıştır.
Yazar, fikir adamı, iktisatçı, tarihçi ve siyasetçi Şevket Süreyya Aydemir, …”Kemal Paşa’nın başkanlık kürsüsüne askeri üniformayla çıktığı ve delegenin itirazıyla karşılaştığı şeklinde Kazım Karabekir’in anlatımlarını inandırıcı bulmaz; Kazım Karabekir asker olduğu için tabii, Erzurum Kongresi’nde yoktu ve bir dedikoduyu yazmıştı.”
Erzurum Kongre’sinin kâtibi olarak görev yapan Dursunzâde Cevat Bey (Pasinler)’de, Kemal Paşa’nın sivil olduğunu, hatta yanında sivil elbisesi olmadığı için Erzurum Valisi Münir Bey’in elbisesini ödünç aldığını yazmıştır. Hatta bu iğreti elbiseyle garip bir fes, Paşa’nın o zamana ait resimlerinde bile görülüyordu.
Fakat gazeteci, yazar ve siyaset adamı Falih Rıfkı Atay’da, Kazım Karabekir Paşa’nın dediği gibi Atatürk’ün Erzurum Kongresi’nin ilk günü üniformasıyla kürsüye çıktığını yazmıştır.
Erzurum Kongresi hakkında belgesel araştırmalar yapan Prof. Fahrettin Kırzıoğlu, Atatürk’ün Erzurum Vali’sinden ödünç sivil kıyafet aldığı iddiasını doğru bulmuyor, Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum’a gelirken yolculukta kullandığı spor ceket ve pantolonlu resimlerinin bulunduğunu hatırlatıyor.Prof. Fahrettin Kırzıoğlu, eseri ‘Bütünüyle Erzurum Kongresi, sayfa:172’de Mustafa Kemal Paşa’nın Haziran 1919’da Amasya’da çekilmiş bir fotoğrafını koymuştur; yanında yine sivil kıyafetli yaverleri Muzaffer Kılıç ve Cevat Abbas Gürer vardır.
Milli Mücadele döneminde ve Cumhuriyet yıllarında Atatürk’ün yanında yer alan siyaset adamı ve yönetici A. Mazhar Müfit Kansu, …”Mustafa Kemal Paşa’nın askerlikten ayrılışının ertesi günü sabahı artık Mustafa Kemal Paşa bizden, yani halktan biriydi ve sivil giyinecekti. Bütün ömrü askerlikte geçen Paşa’nın sivil elbisesi yoktu. Hemen yeni bir elbise bulmak olanaksızdı. Sabahleyin:-…”Elbiseyi ne yapacağız Mazhar?” Der demez; “kolay Paşam” dedim. Aklıma Vali’ye gitmek geldi ve gittim. Erzurum Valisi Münir (Akkaya) Bey’e Paşa için sizin elbiselerinizden birini istiyorum dedim. Vali Bey, bir hayli sıkılarak: …”Evet, ama Paşa Hazretlerine yaraşır, temiz bir elbise bende de yok” dedi. Vali Bey, haksız değildi. Savaş içinde ve savaş sonrası kimsede el dokunulmadık elbise kalmamıştı. Bununla beraber hemen akıl etti: …”Benim ya bir ya iki defa giydiğim bir jaketatayım var, Paşa’ya onu vereyim.” Gayet iyi diyerek hemen jaketatayı aldım, bende de temiz bir fes vardı. Gömlek, yaka, kravat da uydurmuştum. Paşa’nın ilk sivil kıyafetini böylelikle temin etmiş olduk. Paşa’nın birkaç ay kullanmış olduğu o fesi, hâlâ, o günlerin anılarını tazeleyerek özenle saklarım.”
Atatürk’ün, Erzurum’da sivil giyimine ilişkin anılar farklılık göstermeye devam ediyor: …”Yeni emir eri Ali’ye bir miktar para verip onu çarşıya gönderiyor. Ali, siyah bir yelek, ceket ve pantolon bir de fes alıyor. Mustafa Kemal fesi görünce, Ali’yle dalga geçiyor. Fesin zamanının dolduğunu, artık yeni bir zamanın başladığını söylüyor. Kendisini daha düne kadar üniformayla gören halka da, yeni zamanı, yeni giyimiyle işaret etmek istiyor. Ali’yi astragandan bir kalpak bulması için yeniden çarşıya gönderiyor. Ali Çavuş’un da askerlikten ayrılmasını istiyor, 48 saat içinde haki renkte asker kumaşından bir elbise diktiriliyor, ona da bir kalpak bulunuyor. Emir erini siviller içinde gören Mustafa Kemal, -…”Çocuk, sen iki halinle de iyi ve hoşa giden adamsın,”diyor. Ali’nin gözlerinin dolduğunu görünce de hemen lafı değiştiriyor, kendisine bir kahve yapılmasını istiyor. Ertesi gün kendisinin “çuvaldan” diye tanımladığı yelekli takım elbisesi, yakasında çifte kılıçlı altın madalyası ve kalpağıyla gördüğünde, bakışlardaki hayranlıktan, istediği etkiyi yarattığını anlıyor.” (Bakınız: Nebil Özgentürk, “Daima Şık”, İstanbul, Karakarga Yayınları, 2018, Sf:27)
Mazhar Müfit Kansu’nun “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber” başlığı altında 4 Mart 1948’den başlamak üzere ‘Son Telgraf Gazetesi’nde çıkmış olan hâtıraları, Türk Tarih Kurumu tarafından da Kurtuluş Savaşı Mücadelemizin en önemli belgeleri olarak kabul edilmektedir. Türk Tarih Kurumu’nun Yeni Çağ Kolunun 26 Nisan 1963 tarihli toplantısında alınan karar üzerine, Son Telgraf gazetesi sahibi Sayın Ethem İzzet Benice’ye başvurulmuş ve hatıraların Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanmasına müsaade edilmesi rica edilmiştir. Sayın Benice, hiçbir maddi karşılık beklemeden hatıratların Türk Tarih Kurumu tarafından kitap halinde basılmasına izin vermiş, ancak hâtıralar çok uzun olduğu için iki cilt halinde yayımlanabilmiştir (Atatürk Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Birinci Baskı 1966).
Başta Atatürk’ün direktifiyle kurulan Türk Tarih Kurumu’na ve Sayın Ethem İzzet Benice’nin gösterdiği bu asil anlayıştan dolayı kendilerine teşekkürü bir borç biliyor, eserin Cilt I, sayfa 77’de konumuzla ilgili satırları aktarıyorum efendim:
…”(23 Temmuz 1919-Erzurum),Tam saat on buçuğa beş vardı. Delegeler kongrenin toplanacağı mektep bahçesinde Mustafa Kemal’le Rauf Bey ve arkadaşlarını bekliyorlardı. Bahçe kapısında birbirini müteakiben 3 araba durdu. Birinci arabada Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir ve Kolordu Yaveri bulunuyordu. İkinci arabada Rauf, İbrahim Süreyya Beylerle ben vardım. Üçüncü arabada da Hayati Bey’le Kâzım Dirik ve iki tümen komutanı vardı. Delegelerin birçoğu ve sokaktaki halk hemen arabaların etrafını sardı. En önce arabadan Mustafa Kemal Paşa ve onu takiben de Kazım Karabekir Paşa indi. Paşa, Vali Münir Bey’in hediye ettiği jaket atayı ve benim verdiğim fesi giymiş olarak sivildi. Kazım Karabekir Paşa ve Kazım Dirik, tümen komutanları resmi kıyafet içindeydiler. Mustafa Kemal Paşa önde ve hepimiz arkada delegelerle ve Müdafaai Hukuk Cemiyeti Faal Heyeti ile konuşa ve selâmlaşa Kongre salonuna vasıl olmuştuk. Paşa çok neşeliydi. Fakat yüzündeki granitlik ve hareketlerindeki dinamizm bütün hâkimiyeti muhafaza ediyor, delegeler konuşur ve hal hatır sorarken dahi herkes üzerinde muhakkak bir sonsuz sevgi ve saygı uyandırıyordu. Biraz sonra, Kazım Karabekir Paşa ile diğer ordu mensupları kongreden ayrılmışlar ve kongre tam on birde mesaisine başlamıştı.”
Bizler Atatürk’ü görmedik, ancak tanıyanlardan dinledik ve kendisini tanımış olan şanslı kişilerin anılarını paylaştıkları kıymetli eserlerden okuduk, öğrendik. Çoğu zaman da karşılaştırmalı olarak paylaşımları tartıştık. Kanaatimce, Atatürk, 23 Temmuz 1919 günü Erzurum’da başlayan Kongre’nin Başkanlık kürsüsüne, aşağıdaki Amasya, 21 Haziran 1919 tarihinde görülen sivil kıyafeti ile çıktığıdır:
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.