“ATATÜRK, MEÇHUL ASKER ANITI’NIN TEMEL ATMA TÖRENİNDE (30 AĞUSTOS 1924)”
Milli Mücadele komutanlarımızdan Mareşal Fevzi Çakmak (Resmi sicili ile Mustafa Fevzi, d. 12 Ocak 1876, İstanbul – ö. 10 Nisan 1950, İstanbul) bir konuşmasında, …”Mondros Mütarekesi’nden sonraki dönemde bir uçaktan Anadolu’ya baksaydınız pırıl pırıl yanan çoban ateşleri görürdünüz.” demiştir. Atatürk’ten sonra ikinci ve son Mareşal’i, İlk Milli Savunma Bakanı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Cumhuriyet dönemindeki ilk Genelkurmay Başkanı’nın -çoban ateşleri- benzetmesiyle kastettiği, Türk milletinin Anadolu’da yaktığı “bağımsızlık meşalesiydi.”
30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da gerçekleşen meydan muharebesinde, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın idaresindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları, Yunan kuvvetlerinin asli unsurlarını dağıtmayı başarmıştır. Zaferden sonra Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, 3 Eylül 1922’de Batı Cephesi Komutanlığı’na yazısında Afyonkarahisar ve Dumlupınar Meydan Muharebeleri’nde üstün hizmetleri görülen komutanların terfi ettirilmelerini önerince, TBMM, Erkânı Harbiye-i Umumiye Vekili Fevzi Paşa’ya Müşirlik (Mareşallik) rütbesi vermiştir. O günlerde Uşak’ta bulunan Fevzi Paşa, Meclis’e bildirilmek üzere Heyet-i Vekile Riyaseti’ne 3 Eylül 1922 tarihli telgrafında şunları kaydetmiştir:
…”Orduların, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya karşı duydukları sevgi, güven ve bağlılık duygularına yeni bir delil teşkil etmek üzere, 30 Ağustos 1922 tarihli muharebeye Batı Cephesi tarafından ‘Başkumandan Muharebesi’ namı verilmiştir.”
Başkumandan Muharebesi Zaferi, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın savaşı idare ettiği tepede ilk defa 30 Ağustos 1924 tarihinde törenle kutlanmıştır (1926’dan itibaren “Zafer Bayramı” olarak kutlanacak). Tören programını Mareşal Fevzi Çakmak Paşa, Müdafaa-i Milliye Vekili Kazım Paşa (Özalp) ve Maarif Vekili Vasıf Bey (Çınar) birlikte hazırlamışlardır. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ve tüm devlet erkânını tam kadro katılacağı tören programına göre, muharebenin geçtiği Dumlupınar’ın kuzeyindeki Çal köyünde, bir “Meçhul Asker Anıtı” temeli atılacaktır.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, Dumlupınar’a gitmek üzere eşi Latife Hanımefendi ve hükümet erkânı ile birlikte 29 Ağustos sabahı Ankara’dan özel bir tren ile hareket etmiş, Eskişehir – Afyon üzerinden 30 Ağustos 1924 Pazartesi günü Selkisaray İstasyonu’na gelmiştir. Selkisaray İstasyonu Büyük Zafer’in yapıldığı Çal Köyü’ne en yakın istasyondur ve geldiği vakit, istasyon semalarında iki uçak onları selamlamıştır.
Başkumandan Muharebesi Zaferi’nin ikinci yılında Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı Dumlupınar’a getiren özel tren, Afyon’a varıncaya kadar bayraklarla donanmış istasyonlarda, halkın sevgi ve heyecan gösterileriyle karşılanmış, Afyon’a geldiği vakit ise istasyon semalarında iki uçak onları selamlamıştır. Çal köyüne giden yolun üstünde kendisine hitaben “Yaşasın Büyük Reisicumhur!” yazılı bir tak kurulmuş, tepeye varmadan önce kurulmuş bir başka takın üzerine de “Bu Yerlerin Halaskârına Kütahya Halkının Selam ve Saygıları” yazılmıştır.
O gün, törene katılmak üzere yarım bilet ücret ödeyerek, trenle İstanbul, Ankara, İzmir, Konya ve Adana’dan gelen halk, Darülfünun, basın, Türk Ocakları, TİCİ, Hilal-i Ahmer ve barolar, töreni icra etmek üzere Çal Tepe’ye kalabalık kitleler halinde çıkmışlardır. Çal Tepe’deki tören alanında konuşmacılar için üstü yeşil dallarla örtülü, yüksekçe bir çardak kurulmuştu. Çardağın bir yanında anıt için hazırlanmış temel yeri, diğer yanında ise şehit asker mezarı vardı.
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, mahiyetiyle birlikte birkaç otomobil ile bekleyenlerin hararetli alkışları arasında tören sahasına girmiş, çadırlarda bir süre dinlendikten sonra, eşi Latife Hanımefendi ile birlikte Meçhul Asker Anıtı’nın temel taşını koymuştur. Saat 14.00’e geldiğinde Mareşal Fevzi Çakmak Paşa, alkışlar arasından kürsüye çıkıp, Sakarya’dan Başkomutan Muharebesi’ne kadar geçen askeri sürecin irticalen bir tablosunu çizmiştir. Darülfünun Emini İsmail Hakkı Bey ise konuşmasını; …”Selam, hürmet Türk İstiklalini vücuda getiren insanların dehasına! Hürmet iman, Türkün bitmez tükenmez olan ebedi hayat kudretine!” cümleleriyle tamamlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti halkı namına söz alan TBMM Başkanı Fethi Bey (Okyar)’in ardından Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa kürsüye çıkmış, komutası altında geçen Afyon-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi ile onun son safhasını teşkil eden aşağıdaki tarihi konuşmasını yapmıştır:
-…”29-30 Ağustos gecesi, sabaha karşı, Garp Cephesi Harekât Şubesi Müdürü Tevfik Bey (Bıyıklıoğlu) bermutat o saate kadar muhtelif karargâhlardan ve her taraftan gelen raporlara göre, harita üzerinde tespit ve işaret ettiği vaziyeti umumiyeyi Cephe Kumandanı İsmet Paşa’ya göstermiş ve o da, derhal Paşa’ya göster emri ile Tevfik Beyi yanıma göndermişti.
Afyonkarahisar Belediye Dairesi’nde, bana tahsis edilen odada yatmakta idim. Beni uyandıran Tevfik Bey’in gösterdiği haritaya baktım. Haritada gördüğüm şey şu idi ki, ordularımız düşmanın mühim kuvvetlerini kuzeyden, güneyden ve batıdan çevirmeye müsait bir vaziyet almış bulunuyorlardı. Şu halde tasavvur ettiğimiz ve azami neticeyi temin edeceğini ümit ettiğimiz vaziyet tahakkuk ediyordu.
Derhal Fevzi ve İsmet Paşaları çağırınız dedim. Üçümüz toplandık. Vaziyeti bir defa daha mütalaa ettik ve katiyetle hükmettik ki, Türkün hakiki kurtuluş güneşi 30 Ağustos sabahı ufuktan, bütün şaşasıyla doğacaktır. Bu karara göre ordulara saat 6.30’da yeni bir emir ve talimat yazıldı. Fakat durum o kadar mühim, o kadar sürat ve şiddet talep ediyordu ki, bu yazılı emirle yetinmek ihtiyata uygun olmazdı. Onun için Fevzi Paşa hazretlerinden Altıntaş ve güneyinden Süvari Kolordumuzun yanına bizzat giderek, tasavvurlarımıza göre hareketi tanzim buyurmalarını rica ettim. IV. Kolordu ile de, hedef tuttuğumuz düşman kısmı küllisini (büyük kuvvetlerini) güneyden takip eden I. Ordu Karargâhına bizzat ben gidecektim. İsmet Paşa’nın karargâhta kalıp, umumi vaziyeti idare etmesini münasip gördüm.
Efendiler, tıpkı bugün gibi, 1338 senesi (1922) Ağustosunun 30. günü, saat 14’te, şimdi hep beraber bulunduğumuz bu tepeye (Zafer Tepesi) gelmiştim. Bu üzerinde bulunduğumuz sırtta, kahraman II. Fırkamız, şu karşıki tepelerde muharebeye mecbur edilen düşman asil kuvvetlerine taarruz için yayılarak ilerliyordu. Şu gördüğümüz Çal Köyü alevler içindeydi. Düşman kuvvetlerini tamamıyle sarmak ve düşmanın inatla savunduğu tepelere süngü hücumları ile girerek kati netice almak lazımdı. II. Fırkanın kahraman Kumandanı Derviş Bey (Paşa) bizzat ileriye atılarak bütün kuvvetleriyle düşman mevziilerine ilerliyordu. Kolordu Kumandanı Kemalettin Sami Paşa, güneyden ve batıdan saldırttığı bütün fırkalarına yeniden yeniye, hareketlerini hızlandırmak ve şiddetlendirmek için emirler gönderiyordu. II. Ordunun 16. ve 61. Tümenleri de sarma çemberini daraltıyorlardı. Süvari Kolordumuzun daha batıdan düşmanın arkasını kesmek üzere olduğu haberini bana bizzat bir süvari zabiti getirdi.
Arkadaşlar, saatlar ilerledikçe gözlerimin önünde gelişen manzara şuydu: Düşman Başkumandanının, şu karşıki tepede, son gayretiyle çırpındığını görüyor gibiydim. Bütün düşman mevziilerinde büyük bir heyecan vardı. Artık toplarının ve mitralyözlerinin ateşlerinde, sanki öldürücü hassa kalmamıştı.
Bu ovanın kuzeyinden ve güneyinden birbirlerini takip eden avcı hatlarımızın, gruba yaklaşan güneşin son şualarıyle parlayan süngüleri her an daha ileride görülüyordu. Düşman mevziilerini, içinde barınılmaz bir cehennem haline getiriyordu. Güneş batıya yaklaştıkça, ateşli, kanlı, ölümlü bir kıyametin kopmak üzere bulunduğu bütün ruhlarda hissolunuyordu…”
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın konuşmasının ardından temeli atılan şehit asker mezarının başında Fatihalar okundu, dualar edildi ve askeri birlikler ve izci gurupların icra ettikleri resmigeçit ile tören son bulmuştur.
Dumlupınar Meçhul Asker Anıtı, Cumhuriyet’in ilk anıtı olma özelliğine sahiptir ve Mimar Arif Hükmet Koyunluoğlu ve Taşçı Kadir Usta tarafından 1927’de tamamlanmış, 30 Ağustos 1927 tarihinde açılmıştır. Anıtın bilinen hikâyesi ise şöyledir:
…”31 Ağustos 1922’de Muharebenin bir gün sonrasında, muharebe alanını gezen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Berberçamı denilen mevkide bir top mermisinin açtığı çukura gömülmüş Türk ve Yunan askerlerinin cesetleri arasında toprağın üstünde sancağı dimdik tutmakta olan bir erin havadaki katılaşmış kolunu görünce bundan çok müteessir olmuş, ‘Çocuk burada ne işin vardı’ dedikten sonra yanındakilere yerde duran Yunan bayrağını işaret ederek, ‘Bayrağı oradan alıp kaldırın, O bir millet şerefidir’ demiştir. Daha sonra, o havada asılı vaziyette sancağı elinden bırakmadan şehit olan kahraman askerin kimliğinin araştırılmasını istemiş, ancak askerin üzerinde künye bulunamayınca da, savaş sonrasında yapılacak “Meçhul Asker Anıtı” için bu görüntünün sembol alınmasını ve anıta erin ismi bilinmediğinden “Şehit Mehmet” adının verilmesini istemiştir.”
Anıttaki meçhul askeri, işte bu askerin tuttuğu sancak temsil edecek; anıtın kaidesinde ise şunlar yazılacaktır:
“Adı: Mehmetçik;
Soyadı: Yenen Er;
Baba Adı: Türk;
Ana Adı: Türkiye;
Sanatı: Askerlik;
Doğumu: Tarihten Önce;
Ölümü: Yoktur.”
30 Ağustos 1937 tarihli Ulus gazetesi, Milli Mücadele’de şehit düşen binlerce Türk’ten özellikle meçhul olanını temsil ettiği için bu kabristanda yatan askeri şöyle tasvir etmiştir: …”O bütün meçhulün içinde bize en yakın bir kahramandır. O belki kimimizin şehit olan babası yahu kardeşidir. O mezarın üzerinde bütün şehit analarının, bütün öksüzlerin bütün harp dualarının, nişanlısını harpte kaybolmuş bütün genç kızların velhasıl her Türkün hakkı, yakınlığı, sevgisi ve şefkati vardır. O mezarın önünde eğilirken, en yakın akrabalarımızdan bir kahramanın tek hatırasını anıyoruz, demektir. Onun için meçhul Mehmetçik hepimizin bildiği aziz şehittir.”
Bu eser ne yazık ki büyük bir saygısızlık örneği olarak 1964 yılında 220 sayılı yasa ile Zafer Tepe’ye yeni bir Zafer Abidesi yapılabilmesi için sökülerek depoya kaldırılmış, bu sırada birçok mermer parça zedelenmiş, unutulmaya terk edilmişti.
1979 yılında Tümgeneral Ali Özveren tarafından üst makamlardan alınan izinle depodan çıkartılıp, onarılan anıt, bu kez Berberçamı Tepesi’ne yerleştirilmiş ve 30 Ağustos 1979’da tekrar ziyarete açılmıştı. Birinci Ulusal Mimarlık Akımı tarzında tasarlanmış ve inşa edilmiş olan anıtın bronz olan bayrağı orijinal halinin aksine sonradan boyanmıştır.