ATATÜRK ‘ün sözleri yalnızca sansürlenmiyor, unutturuluyor da. Çünkü mekanizma öyle işliyor. O’nun aynı konuda değişik zamanlarda seslendirilmiş farklı görüşleri arasından seçme yapılarak, “UYGUN GÖRÜLEN” in tekrarlanmasına ve yeniden üretilmesine izin veriliyor ve teşvik ediliyor, aynı konuda “UYGUN GÖRÜLMEYEN” görüşü ise unutulmaya terk ediliyor. Resmi eğitim ve bu eğitimin tekrarın dışında hiçbir şeye izin vermeyen düşünsel atmosferi sayesinde, ATATÜRK ‘ten geriye yalnızca “HATIRLANMASI UYGUN GÖRÜŞLER” kalıyor
Günümüzde siyasi konjonktürün bu aralar sıkça dile getirdikleri meclisin nasıl açıldığı hakkında Ankara 21 Nisan 1920 tarihli Heyet-i Temsiliye Adına Mustafa Kemal imzalı bir belgeye “ATATÜRK DEMİŞTİR” diyerek bir göz atalım (Kaynak: Em. Tümg. Muzaffer ERENDİL / 1986 /T.C. GENELKURMAY BAŞKANLIĞI ANKARA “ÇOK YÖNLÜ LİDER ATATÜRK” S:315-316)
“BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN AÇILMASINA DAİR”
As. T. Ve Str. E. BŞK.: ATATÜRK Arşivi
Arşiv : 1/105
Dolap : 5
Göz : 1
Klasör : 257
Dosya : 8
Fihrist : 86
20
K. Erkânı Harbiye Şube 1 adet 607 Ankara 1920
Mevki Komutanlığı’na
Ulu Tanrı’nın yardımı ile Nisan’ın yirmi üçüncü Cuma günü Cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
Vatanın bağımsızlığı, Hilafet ve Saltanat (Padişahlık) makamının kurtarılması gibi en önemli ve hayati görevleri yapacak olan Büyük Millet Meclisi’nin açılış gününü cumaya rastlamakla bu günün kutsallığından yararlanmak ve açılıştan önce bütün Sayın MİLLETVEKİLLERİ ile Hacıbayram-ı Veli Camii’nde Cuma namazı kılınarak Kur’an ve duaların nurundan yararlanılmış olunacaktır. Duadan sonra Sakal- ı Şerif ve Sancak-ı Şerif (Peygamber’in sakalı ile sancağı)’i taşıyarak Daire-i Mahsusa (Özel Daire)’ya gidilecektir. Özel Daire’ye girmeden önce bir dua okunarak kurbanlar kesilecektir. İş bu törende camiden başlayarak Özel Daire’ye kadar, Kolordu Komutanlığı’nca askeri birlikle özel tertipler alınacaktır.
Bugünün kutsallığını doğrulamak için bugünden başlamak üzere il merkezinde Sayın Vali Efendi’nin düzenlenmesi ile Kur’an okunmasına başlanacak ve Kur’an’ın tamamlanmasının bölümleri uğur sayılarak Cuma namazından sonra Özel Daire önünde bitirilecektir.
Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde aynı suretle bugünden başlamak üzere Kur’an okunarak Cuma günü ezanından önce minarelerde dua okunacak ve hutbe (din görevlilerinin camilerde verdiği dinsel öğüt)’de Padişahımızın yüce adı ve sanı söylenirken kendilerinin (Majestelerinin) ve ülkeleri ile bütün milletinin bir an önce kurtuluş ve mutluluğa kavuşmaları için ayrıca dua edilecek ve Cuma namazının kılınmasından sonra da Kur’an okunması bitirilerek, yüce Hilafet ve Saltanat (Padişahlık) makamının ve bütün parçalarının kurtuluşu amacıyla yapılan milli çabaların önem ve kutsallığını ve her millet bireyinin kendi vekilinden oluşan Büyük Millet Meclisi’nin vereceği vatan görevlerini yapmaya zorunlu bulunması ile ilgili öğütler verilecektir. Sonra Halife ve Padişahımızın, din ve devletimizin vatan ve milletimizin kurtuluşu, esenliği ve bağımsızlığı için dua edilecektir. Bu dini ve vatani törenin yapılmasında ve camilerden çıktıktan sonra Osmanlı ülkesinin her yerinde Hükümet Makamına gelinerek Meclis’in açılışından dolayı resmen kutlamalar yapılacaktır. Her yerde Cuma namazından önce uygun bir surette “mevlid-i şerif” okunacaktır.
İşbu duyurunun hemen yayın ve genellenmesi için her araca başvurulacak ve ivedi en kuytu köylere, en küçük askeri birliklere ülkenin bütün kuruluş ve kurumlarına ulaştırılması sağlanacaktır. Ayrıca büyük levhalar halinde her yere asılacak ve asılı olan yerlerde basılarak çoğaltılacak ve parasız dağıtılacaktır.
Ulu Tanrı’dan üstün başarılar yakarılır.
Heyet-i Temsiliye Adına
Mustafa Kemal
HEYET-İ TEMİLİYE BAŞKANLIĞINDAN GÖNDERİLEN BİLDİRİ YUKARIDADIR. YUKARIDA BİLDİRİLEN SİVİL MAKAMLAR İLE BERABER DİNİ VE VATANİ TÖRENLERİN YAPILMASI RİCA OLUNUR.
20 NCİ KOLORDU KOMUTAN VEKİLİ
ALBAY
İSMET
Yazımızın hemen başında ATATÜRK ‘ün sözleri yalnızca sansürlenmiyor, unutturuluyor da. Çünkü mekanizma öyle işliyor. O’nun aynı konuda değişik zamanlarda seslendirilmiş farklı görüşleri arasından seçme yapılarak, “UYGUN GÖRÜLEN” in tekrarlanmasına ve yeniden üretilmesine izin veriliyor ve teşvik ediliyor, aynı konuda “UYGUN GÖRÜLMEYEN” görüşü ise unutulmaya terk ediliyor. Resmi eğitim ve bu eğitimin tekrarın dışında hiçbir şeye izin vermeyen düşünsel atmosferi sayesinde, ATATÜRK ‘ten geriye yalnızca “HATIRLANMASI UYGUN GÖRÜŞLER” kalıyor demiştik.
“HATIRLANMASI UYGUN GÖRÜŞLER” ise, siyasal konjonktüre göre, önem sıralarını birbirlerine bırakabiliyorlar. Hatta “HATIRLANMASI UYGUN GÖRÜŞLER” için zaman zaman çatışmaların çıktığını da biliyoruz. Fakat “HATIRLANMASI HİÇ GEREKMEYENLER” in “UYGUNSUZ OLANLAR” ın hatırlanması, bunlar kesinlikle “ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ” nin dışında sayıldığından kıyameti kopartabiliyor.
ATATÜRK NE DE(ME)MİŞTİ?
Bir de “ATATÜRK’E UYGUN SÖZLER İMALATI” söz konusu. Gerek Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü ( 1981 / SAYFA 93-95) ve gerekse ATATÜRK Araştırma Merkezi (1989 / SAYFA 133-135) tarafından yayınlanmış olan ATATÜRK’ ün Söylev ve Demeçleri ’ne bir göz atalım:
Burada, 1931 yılının sonlarında yabancı bir dergide (THE CAUCASUS – ABD) çıkan ve Cumhuriyet Gazetesinde de 8 Kasım 1951 tarihinde iktibas edilen ATATÜRK ‘ün 27 Eylül 1932 tarihinde ABD Genelkurmay Başkanı Mac Arthur ile yaptığı ve dünyanın gelecekteki durumuna ilişkin kehanetini konuşmaya da yer veriliyordu.
Kamuoyuna ilk kez o sırada açıklanan bu konuşmada, ATATÜRK, özetle, daha bu tarihte:
—“ALMANYA’NIN GELECEKTE MİLLİ İHTİRASLARINI KAMÇILAYABİLECEK SİYASİ BİR CEREYANA KENDİSİNİ KAPTIRMASI HALİNDE VERSAY’I TASFİYE EDECEĞİNİ, İNGİLTERE İLE SOVYETLER DIŞINDA BÜTÜN AVRUPA’YI İŞGAL EDEBİLECEĞİNİ, SAVAŞIN 1940 – 1946 YILLARI ARASINDA BAŞLAYACAĞINI, MUSSOLINI’NİN SEZAR ROLÜNÜ OYNAMAK HEVESİ’NE KAPILMAKTAN KENDİSİNİ ALAMAYACAĞINI, ABD’NİN BU KEZ SAVAŞTA TARAFSIZ KALMAYACAĞINI VE ALMANYA’NIN DA ABD’NİN MÜDAHALESİ SONUCUNDA YENİLECEĞİNİ SÖYLEMİŞ. ATATÜRK ‘E GÖRE, “BUGÜN AVRUPANIN ŞARKINDA BÜTÜN MEDENİYETİ VE HATTA BÜTÜN BEŞERİYETİ TEHDİD EDEN YENİ BİR KUVVET BELİRMİŞTİ VE AVRUPA’DAKİ BİR SAVAŞIN GALİBİ YALNIZCA “BOLŞEVİZM” OLACAKTI. TÜRK’LER, (…) TEHLİKEYİ BÜTÜN ÇIPLAKLIĞI İLE GÖRÜYORLARDI. UYANAN ŞARK MİLLETLERİNİN ZİHNİYETLERİNİ MÜKEMMELEN İSTİSMAR EDEN, ONLARIN MİLLİ İHTİRASLARINI OKŞAYAN VE KİNLERİ TAHRİK ETMESİNİ BİLEN BOLŞEVİKLER, YALNIZ AVRUPA’YI DEĞİL, ASYAY’YI DA TEHDİD EDEN BAŞLICA KUVVET HALİNİ ALMIŞLARDI.”
ATATÜRK NE DEMİŞTİ?
Elimizde bulunan ve bu görüşmenin özetini aktaran resmi bir rapor, yukarıdaki sözleri / bilgileri tamamen ve kesinlikle yalanlıyor!
Rapora göre, “DÜNYADAKİ HARP TEHLİKELERİ MEVZU BAHİS OLDUĞUNDA, GAZİ HAZRETLERİ, ÖNÜMÜZDEKİ ON SENE ZARFINDA CİHAN ŞÜMÜL HARBİN HEMEN İMKÂNSIZ OLDUĞUNU SÖYLEMİŞ’Tİ!”
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hikmet BAYUR, 28 Eylül 1932 tarihinde İçişleri Bakanlığı’na yazdığı (ve Başbakanlık ile Dışişleri Bakanlığı’na da iletilen) raporunda şöyle diyordu:
“GAZİ HAZRETLERİ İLE AMERKA ERKÂNI HARBİYE REİSİ ARASINDAKİ MÜLÂKÂTIN HULÂSÂSI ZİRDE MÂRUZDUR:
AMERİKALI, TÜRKİYE’DE GÖRDÜĞÜ İYİ KABÜLDEN TEŞEKKÜR VE AMERİKA REİSİCUMHUR’UNUN SELAMLARINI ARZ ETMİŞ, GAZİ HAZRETLERİ BEYÂNI MEMNÜNİYET ETMİŞ VE AMERİKA REİSİ CUMHURU’NA MUKABİL SELAMLARININ BİLDİRİLMESİNİ SÖYLEMİŞ, AMERİKA’LI ANKARA’YI METH İLE ON SENE SONRA BÜYÜK VE YÜZ SENE SONRA PEK BÜYÜK BİR ŞEHİR OLACAĞINI SÖYLEMİŞ, ÇİFTLİK (AOÇ) HAKKINDA PEK TAKDİRKÂR LİSAN KULLANMIŞ, GAZİ HAZRETLERİ, ÇİFTLİĞİN BEŞ, YEDİ SENE EVVEL ÇIPLAK VE BATAK BİR YER OLDUĞUNU, İŞE BİR AYGIR VE İKİ KÜÇÜK TRAKTÖRLE BAŞLANILMIŞ OLDUĞUNU VE BUNUN MÜTEREDDİTLERE ANKARA’DA YERLEŞMENİN MÜMKÜN OLDUĞUNU İSPAT MAKSADI İLE YAPTIĞINI SÖYLEMİŞLERDİR.
AMERİKALI, DÜNYA BUHRÂNINDAN AMERİKA’DA ON MİLYON İŞSİZ BULUNDUĞUNDAN VE VAZİYETİN GÜÇLÜĞÜNDEN VE TÜRKİYE’DE BUHRAN YOK DENECEK KADAR HAFİF OLDUĞUNDAN BAHİS VE BUNUN SEBEBİNİ MEMLEKETİN BİLHASSA ZİRAAT MEMLEKETİ OLMASINDAN GÖRMÜŞTÜR. GAZİ HAZRETLERİNİ YİNE DÜNYA VE AMERKA BUHRÂNININ İLİM, FEN VE GAYRET SAYESİNDE ÇARESİ BULUNACAĞINI VE VAZİYETİN NORMALE DOĞRU GİDECEĞİNİ ÜMİT ETTİĞİNİ VE TÜRKİYE’NİN BUHRANDAN DAHA ZİYÂDE HİSSEDER OLMAK BAHASINA İNKİŞÂF ETMİŞ BİR SANÂYİYE MÂLİK OLMAYA KÂNİ OLACAĞINI SÖYLEMİŞTİRLER. AMERİKA İNTİHÂBÂTINDA TEKRAR BUGÜNKÜ FIRKANIN KAZANMASI TEMENNİSİ TARAFINDA GÖSTERİLMİŞTİR.
DÜNYADAKİ HARP TEHLİKELERİ MEVZU BAHİS OLDUĞUNDA, GAZİ HAZRETLERİ ÖNÜMÜZDEKİ ON SENE ZARFINDA CİHANŞÜMÜL HARBİN HEMEN İMKÂNSIZ OLDUĞUNU SÖYLEMİŞ, FAKAT TERKİ TESLİHÂTIN DA ESASLİ OLMAYACAĞINI, ZİRÂ EMNİYETİN TEESSÜS ETMEMİŞ OLDUĞUNU İFADE BUYURMUŞLARDIR. (Kaynak: Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Başkanlık Muamelat Genel Müdürlüğü Kataloğu Numarası: 0 30 10/1 3 1)
NEDEN VE NASIL BÖYLE OLUYOR?
Elimizde resmi tutanak varken, Cumhuriyet Gazetesinin haberine iltifat etmemiz için hiçbir neden bulunmuyor. Hatta bu görüşmeyi sanki gerçekleşmiş gibi ATATÜRK ‘e mâl eden resmi kurumlara da itimat etmemiz için herhangi bir neden yok.
Ama neden böyle yapıyorlar? Sanırım iki nedenden ötürü:
İlki, Soğuk Savaş yıllarını Komünizm – Bolşevizm karşıtlığını ATATÜRK ‘e de söylettirerek, meşruluk kazanmış oluyorlar. Oysa İNÖNÜ, 1939’da ya da en geç 1945’de kökünden değişen Sovyet Politikası için ATATÜRK ‘e dayanmak ihtiyacını hiç hissetmemişti. Daha o zaman günümüzün “ATATÜRK YAŞASAYDI NE YAPARDI?” sorusuna yanıt vermek ihtiyacı hissedilmiş. ATATÜRK ‘ün, zamanında Bolşevizm ya da Sovyetler Birliği hakkında yaptığı açıklamalar ya yeterli değil ya da yeterli bulunmamış olmalı ki, uydurmalar başlıyor. Tıpkı bir zamanlar Çetin ALTAN ‘ın arada yazdığı şu meşhur “KOMÜNİZM HER YERDE EZİLMELİDİR” özdeyişinde olduğu gibi!
İkincisi de, O’na, günümüzde de kimi zaman yapıla geldiği gibi, kâhin rolü atfetmek. ATATÜRK, bütün 1940’lı 1950’li yılların gelişmelerini daha 1930’ların başında böylesine net görüyordu dedirtmek.
Görüldüğü gibi, yok böyle bir şey. Tabii bazıları, bu iki metnin birbiri ile gayet tutarlı olduğunu da söyleyebileceklerdir! Ayrıca O’nun siyasi öngörüsünü kanıtlamak için buna ne lüzum var? Siyasi hayatı zaten büyük ölçüde bunu kanıtlamış bir lidere haksızlık.
ATATÜRK ‘ün bu “SÖZDE” konuşması, yeteri kadar sık ve yoğun tekrarlanırsa, ATATÜRK ‘ün siyasi öngörüsü hakkında bilgiçlik taşlanacak klasik bir örneğe dönüşüyor. Nedenli tekrarlanırsa, o kadar gerçek halini alıyor. Resmi eğitim, tekrar ile gerçeklik arasında doğrudan ve olumlu bir ilişki kurmuş olduğundan, pek az kişi “GERÇEĞİN” gerçekten de gerçek olup olmadığını sorma ihtiyacını hissediyor. Hemen hemen herkesin her zaman hep (bazen bir ağızdan) tekrar ettiği “GERÇEK”, nasıl olup ta gerçek olamaz? Ama korkarım yine de olmaz!.(Kaynak Cemil KOÇAK Geçmişiniz İtinayla Temizlenir S: 47-50 / Ayrıca Bkz: Radikal 2 (Pazar Gazetesi), Sayı 532, (17 Aralık 2006).
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.