-…”ELBİSEM HER ZAMAN ÜTÜLÜ, BEYAZ GÖLEĞİM KOLALI, İSKARPİNLERİM RUGANDI. DAVETLİLERİN BİRÇOĞU ŞIKLIĞIMI KISKANIR VE GİYİMİMİ BENZETMEYE YELTENİRDİ. O ZAMAN BİR ÇOK BAKAN VE MİLLETVEKİLİ BİLE PAPYONLARINI BANA BAĞLATIRLARDI..”
Bu sorunun cevabını ATATÜRK ‘ün sofracısı Sayın Cemal GRANDA ’nın gizli defterinden bir alıntıyı siz değerli okurlarımla paylaşarak cevaplamaya çalışacağım.
Cemal GRANDA anlatıyor:
ATATÜRK sabahları kalkmazdı. Geceleri çok geç, çoklukla şafak sökerken yattığı için gündüz saat on bir, on ikiye doğru kalkar zile basardı.
Hemen bir fincan kahveyle o günkü gazeteleri götürürdüm. Gayet ince ketenden yapılmış bir entariyle uyuduğu için, uyanınca da bir süre bu kıyafetle kalır, “DİVANA BAĞDAŞ KURARAK KAHVESİNİ İÇERDİ.” Çok yakın arkadaşlarından ve genel sekreterden başkası içeri giremezdi. Bazen de şezlonga uzanır, uzun uzun gazeteleri okurdu. Bu okuma bir buçuk saat kadar sürerdi.
Sonra banyosunu yapardı. Temizlik konusunda çok titizdi. “YAZ VE KIŞ AYIRMAZ, MUHAKKAK HER GÜN BANYO YAPAR, HER GÜN ÇAMAŞIR DEĞİŞTİRİRDİ. GİYİMİNE KARŞI TİTİZLİK GÖSTERİR. TRAŞSIZ KATİYEN GEZMEZDİ.”
Kışın pencereleri açtırır, soğuk havayı ciğerlerine doldururdu.
Banyodan çıktıktan sonra soğuk ayranla bir dilim francala yer, bazen ayranın yerine bir kâse yoğurt alırdı. Çok zaman hem kahvaltı, hem de öğle yemeği yerine geçerdi. Binde bir çağrılı misafir olacak ki, “AYIP OLMASIN DİYE YEMEK YESİN…” Bazen sütlü kahvesiyle çay istediği olurdu. İkindi kahvaltısı yapmaz, onu yerine bir bardak ekmeksiz ayran içerdi.
Akşam yemeklerini ise kesinlikle arkadaşlarıyla yemek alışkanlığındaydı. “ÇANKAYA VE DOLMABAHÇE SARAYI’NDAKİ AKŞAM YEMEKLERİNDE ON KİŞİDEN AŞAĞI DÜŞMEYEN BİR DAVETLİ TOPLULUĞU DAİMA HAZIR BULUNURDU.” Ülke sorunlarının görüşüldüğü bu toplantılarda herkesin düşüncesini öğrenmek isterdi. Fakat yine de kendi bildiğinden şaşmazdı. Meclis’e bir istek mi getirecek, bunu yakınlarıyla tartışmaktan zevk duyardı.
ATATÜRK ‘ün sofrada yeni ve heyecanlı konular da ortaya attığı olurdu. Bazen herkesi şaşırtan bu konulardan alacağı olumlu cevaplar da, çok hoşuna giderdi. Herkesi konuşturur, düşüncelerini öğrenir, son sözü her zaman kendisi söylerdi. “BU İŞTE YANILDIĞINI HİÇ HATIRLAMIYORUM.”
Sofra konuşmalarında konuyu hep kendisi açar, başkasının konu açmasına meydan vermez, sorduğu soruların karşılıklarını büyük bir dikkatle dinlerdi. Başkalarının yaptığı prensiplere değil ancak kendi prensiplerine uyardı. Doğruluğuna inandığı düşünceyi sonuna kadar savunurdu. “HAREKETLİ VE HEYECANLI YAŞANTISININ TEK ZEVKİNİN, AKŞAM SOFRALARI OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİM.” Akademik tartışmaların yerini saatler ilerleyince anılar alır geçmişten söz edilir, tarihsel olaylar sıralanır, bazen de hoş hikâyeler anlatılırdı.
Sofrası sanki arkadaşları ve dostları ile tartışma ve eğlence yerini birleştiren bir köprü görevi görüyordu. Bu gecelerin hiçbirine doyum olmadığını ve her birinin içinde bir tarih yaprağının yaşadığını zamanla anladım.
Sofrasında çağının her çeşit insanına yer veriyordu. Hepsi ayrı düzeydeki bu insanlarla tartışırken sanki yurdun sesini duyardı. Güvendiklerinin ve sevdiklerinin eleştirilerine sabırla katlanmasını bilirdi. Şakayı çok severdi. Ara sıra kendisi de ara sıra şakalar yapardı. Eski arkadaşlarından Nuri CONKER, Salih BOZOK sık sık şaka yaparlar ve sofrayı şenlendirirlerdi. Sinirli zamanlarında bunların bir nüktesi ya da hikâyesi ATATÜRK ‘ün bir anda öfkesini dağıtmaya yeterdi. Ama ATATÜRK her zaman neşeliydi. Sinirlendiği zamanlar çok azdır. “O ZAMAN DA ARKA ARKAYA SİGARA VE KAHVE İÇERDİ.” En güç anlarda bile soğukkanlılığını, neşesini korumasını bilir ya da öyle görünürdü. “ÇOK KONUKSEVERDİ, SOFRADAKİLERİN AYRI AYRI GÖNÜLLERİNİ ALIP HATIRLARINI SORMADAN YAPAMAZDI.”
Açık konuşanları sever ve yanında her şeyin konuşulmasını isterdi. Bu yüzden sık sık ileri geri konuşanlara rastlanırdı. ATATÜRK ‘ün sofrasından kimler geçmemiştir ki… Mahalle arkadaşları, silah arkadaşları, politikacılar, edipler, şairler, müzisyenler, bilim adamları, iş adamları, yabancı devlet başkanları, krallar…
İşten ve yurt gezilerinden artan bütün ömrü sofrada geçmiştir, denilebilinir. “FAKAT BURASI HİÇBİR ZAMAN BİR İÇKİ VE CÜMBÜŞ BAYAĞILIĞINA İNMEMİŞ, BİR SOHBET VE TARTIŞMA MECLİSİ OLARAK KALMIŞTIR.” Eğlencenin yanı sıra en çetin devlet işlerinin karara bağlandığı bir meclis… Politikanın, aktüalitenin de ziyafet sofrası!
Resmi görüşmelerinde son derece titiz ve törenci olan ATATÜRK ‘ün özel hayatındaki içtenliği , “DÜNYADA PEK AZ DEVLET ADAMINA NASİP OLMUŞTUR DENİLEBİLİNİR.”
Danışmaya bazen o kadar büyük değer verirdi ki, aklından geçen sorunlar hakkında çok zaman hiç olmadık insanların fikrini bile aldığı görülürdü. “SONUNDA YİNE KENDİ DÜŞÜNCESİNİ UYGULAYACAĞINI BİLDİĞİ HALDE HİÇ KİMSENİN HOR GÖRÜLMESİNE KATLANAMAZDI.” Bu yüzden hiç olmadık kimselerden bir şeyler öğrendiğini de saklamaz açık açık anlatırdı. Bu alışkanlığını hayatının sonuna kadar değiştirmedi.
“HER GECE İÇTİĞİ HALDE ATATÜRK’ÜN BİR KERE BİLE İÇKİ YÜZÜNDEN KENDİNDEN GEÇTİĞİNİ, TAŞKINLIKLAR YAPTIĞINI GÖRMEDİM, DUYMADIM. AKSİNİ İDDİA EDENLER VARSA, BUNLARIN YAPTIKLARI DÜPEDÜZ DEDİKODUDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. ÖLÜMÜNDEN SONRA ÇEKEMEMEZLİK VE KISKANÇLIKLARINDAN KÖTÜLEMEK İSTEYENLER OLDU AMA BU ÇABALAR NE KADAR BOŞUNADIR. ONUN YAŞANTISI BÜTÜN KUSURLARIYLA MEYDANDAYDI. GİZLENECEK BİR KÖTÜ YANI YOKTU Kİ…
HALKIN SOFRASI İDİ…”
KAYNAK: ATATÜRK ‘ün hizmetinde bulunan Cemal GRANDA, ATATÜRK ile ilgili değerli anılarını“ATATÜRK’ÜN UŞAĞININ GİZLİ DEFTERİ” adı altında toplamıştır. Anıları Turhan BİRKAN düzenlemiştir. Bu anılar ATATÜRK ‘ün kişiliği ve psikolojisi hakkında da çok değerli birer materyal niteliğindedir.
EKSİKLİKLER BENİM, FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.