Atatürk, 29 Ocak 1920’de İstanbul’da düzenlenen, Pierre Loti’yi anma törenine çektiği telgrafta;
-…”Pierre Loti, hakkı temsil eden ve mazlumlar adına haykıran ilk ve son Avrupalıdır. Avrupa’dan en ziyade ümitsiz olduğum şu günlerde, Avrupa’dan yükselen bu yegâne hak sesinin sahibini kutlarım,” demişti.
Türk dostu, tanınmış Fransız yazar ve romancı Pierre Loti, 71 yaşında Fransa’da Rochefort şehrinde köşesine çekilmişti. Birkaç kez Türkiye’ye gelerek İstanbul’da oturan, burada ilk aşkı (Aziyade) yi romanlaştıran Pierre Loti, Türkiye’yi ve Türkleri öven yazıları ile memleketimizde çok sevilmişti.
1913 yılında Paris’te yayımladığı (La TurguieAgonisante – Can Çekişen Türkiye) adlı eseriyle de Batı’da Türkiye’nin savunucusu olmuş, bundan sonra da Türkiye lehindeki yazılarını sürdürmüştü. Atatürk’ün, Milli Mücadele’yi başlatmak üzere Anadolu’ya geçtiğini, Anadolu’da milli bir hükümetin kurulduğunu, Atatürk’ün önderliğinde istilacı Yunanlılara karşı Türk milletinin topyekûn direnişe geçtiğinin gazetelerden öğrenen Pierre Loti, sevinç içindeydi.
Bir süre sonra Fransız gazetecileri Türklerin 1 Nisan 1921’de Eskişehir yakınlarındaki İnönü’de Yunanlılara ciddi bir darbe indirdiklerini yazmıştı. İkinci İnönü Savaşları olarak Milli Mücadele Tarihine geçen bu zaferden sonra Pierre Loti, 18 Mayıs 1921 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi (Başkanı) Mustafa Kemal Paşa’ya uzun bir mektup yazmış ve Mustafa Kemal Paşa’nın şahsında büyük bir sevgiyle bağlı olduğu Türk Milletini kutlamıştı. Mektup, Atatürk’ün eline ancak 12 Temmuz 1921 günü Yunanlıların Gediz’i işgal ettikleri gün geçmiş, hemen o gün Fransızca olarak aşağıda Türkçe’sini okuyacağımız şu cevabı yazmıştı (Mektubun aslı Dışişleri Bakanlığı Arşivindedir):
Ankara: 12 Temmuz 1921
-…”Aziz Mösyö Pierre Loti,
Şimdi aldığım 18 Mayıs 1921 günlü nazik mektubunuza pek duygulanmış olarak sonsuz teşekkür eder ve bütün yurttaşlarım gibi kişiliğinize karşı beslediğim saygı, sevgi ve hayranlık duygularımın içtenliğe ve derinliğine inanmanızı rica ederim.
Rahatsızlığınızı öğrenince pek üzüldüm ve tam iyileşmeniz haberini sabırsızlıkla bekliyorum.
Bu fırsattan yararlanarak tarihimizin en karanlık günlerinde, yenilgi ve iftiranın bizi ebediyen yok edecek gibi göründüğü bir zamanda bize güven bir an bile yitirmemiş olan dosta beslediğimiz ebedi minnettarlığın teminatını, talihin Türk Milletine yeniden gülümsemeye başladığı şu sırada yenilemekten pek mutluluk duymaktayım.
Size acil şifalar dileyerek derin bağlılığına inanmanızı rica ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal
Atatürk, mektubu, Konya Yetimler Yurdu’nda şehit çocuklarının dokudukları bir seccade ile birlikte, Pierre Loti’ye verilmek üzere, Milli Hükümet’in Paris Mümessili Ferid (Tek) Bey’e göndermişti.(Not: Sadi Borak, 1980’de yayımlanan “Öyküleriyle Atatürk’ün Özel Mektupları” Sf:260-61’de, Atatürk’ün Fransız edibi ve Türk dostu Pierre Loti’ye halı gönderilişi nedeniyle 3 Kasım 1921 tarihli bir mektuptan bahseder ve o mektupta Atatürk’ün:-…”Tarihin en karanlık günlerinde sihirli kalemiyle daima Türk milletinin hakkını doğrulamış ve savunmuş olan büyük üstat için Türk milletinin beslediği derin ve sarsılmaz sevgi hislerine, bağımsızlık mücadelesinde şehit düşen erkeklerimizin yetim bıraktığı kızlarımız tarafından gözyaşları arasında dokunan bu halı şahitlik edecektir,” şeklinde yazdığını belirtir.) Ferid (Tek) Bey mektubu ve seccadeyi aldıktan sonra eşi Müfide Ferit Hanım ve iki memuru (memurlardan biri H. Ragıp Baydur), Rochefort’a göndermiş, Pierre Loti’ye Atatürk’ün mektubunu ve armağanı olan seccadeyi elden teslim etmişti.
Ne var ki, o günlerde Pierre Loti çok hastadır.
Müfide Ferit Hanım’ın ziyaretinden ve Atatürk’ün mektubundan çok duygulanmış, hele Türk şehit çocuklarının dokuduğu halı gözlerini yaşartmıştır.
Birkaç gün sonra, 12 Ocak 1922 günü özel sekreteri M.G.N. Jean Berger adıyla Atatürk’e şu cevabi mektubu yazdırmıştır:
Rochefort: 12.1.1922
—“Mareşal Hazretleri,
Mösyö Pierre Loti el yazınızla mektubunuzu ve babaları kutsal davanız uğruna şehit düşen yetimlerin gözyaşları arasında dokudukları halıyı, yüce kişiliğiniz adına gelen Ankara Hükümeti’nin bayan elçisi Müfide Ferid ve heyeti ile birlikte kabul etmekle pek duygulandı.
Göz yaşartıcı bu yüksek iltifata nasıl teşekkür edeceğini bilemiyor. Hiç olmazsa bu teşekkürlerini kendi elleriyle yazmalıydı. Ne yazık ki bu sevinçten de mahrumdur.
Şu dakikalarda çok hastadır.
Sevgili vatanınız, lehinde verdiği mücadelelerden, Yunan sempatizanı güya Hristiyan Avrupa’nın istihzalarından çok yıpranmış ve üzülmüştür. Bu yüzden mazur görmenizi rica etmektedir. Size ve şahsınızda Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine en samimi minnet ve şükranlarını sunuyorlar.
Bunu size iletmekle şerefli bir hizmeti yapmış olacağım Mareşal Hazretleri.
N. Jean Berger”
Pierre Loti’nin sekreterine yazdırdığı bu mektup, Paris Elçiliğimiz aracılığı ile Atatürk’e ulaşmıştı. Ne var ki giderek hastalığı artan Pierre Loti, bir süre sonra doktorların tavsiyesi ile İspanya sınırına yakın Hendaye kasabasında bir hastaneye yatırılmış, 1923 yılında da bu kasabada ölmüştür. (Kaynak: Atatürk Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: IV, Kasım 1987, Sayı: 10 Sf:93,94, Ayrıca Bkz: Bilal N. Şimşir, “Atatürk ile Yazışmalar”, Sf:126,170 – Ankara, 1981)
Gittiği her yerde Türkiye’yi anlatmasına ve Türk sevgisini aşılamaya çalışmasına rağmen, büyük seyyah Pierre Loti üzerine yazılmış ve yeterince Türkçe araştırma ve kitap bulunmamaktadır. 1958’de İstanbul Fetih Cemiyeti tarafından, Türk yazar Abdülhak Şinasi Hisar tarafından Türkçe olarak “İstanbul ve Pierre Loti” adlı eser yayımlanmıştı.
Daha sonra, Fransa’nın Atlantik sahilindeki Rochefort’da doğan, öğretmen, gezi edebiyatında uzman ve edebiyat – tarih alanında doktora sahibi Alain Quella Villeger’in yazdığı Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan “Pierre Loti: Gezegen Seyyahı” adlı 2002 yılında yayımlanmıştı. Bu iki kitap, bence bu boşluğu doldurmak için önemli bir adım. Yazarın ilk gençlik yıllarından Boğaziçi’nde yaşadığı aşka, kutsal topraklardan Bask ülkesine ve Uzakdoğu’ya…
Pierre Loti:
14 Ocak 1850’de Fransa’nın Atlantik sahilindeki Rochefort’ta doğan Pierre Loti, küçük yaşlarda resme yönelir, piyano çalmaya başlar. Fotoğrafa olan ilgisi arttığında resmi bırakır ama piyanoyu ihmal etmez. Daha 15 yaşındayken ağabeyi gibi denizci olmaya karar verir. Ancak bu kararından pek emin değildir. Askeri denizcilik Okulu’na girdikten sonra ablası Marie ile mektuplaşmaya başlar. Kararsızlığını mektuplara da yansıtır:
…”Ne istediğimi bilmiyorum, sevgili ailemi asla terk etmek istemiyorum, tam bir bohem gibi dünyayı dolaşmak istiyorum… Gerçek hayata atılmak ve kendimi talihin peşinde koşarken görmek için her zamankinden de fazla yanıp tutuşuyorum…”
İleride aynı kalem, …”denizcilikten asla ayrılmayacağını” da yazacaktır.
İlk kez asteğmen olarak 1870’te ‘Jean Bart’gemisiyle çıktığı uygulama gezisinde İzmir’e ayak basar (20-25 Şubat 1870). Tuttuğu günlükler ve yazdığı mektuplar yazarlık tarafının ortaya çıkmasını sağlar. Artık tek bedende iki kişi vardır: “JulienViuad ve Pierre Loti”
Julien Viuad, Rochefort’da aile huzurunu, yazıyı, olmadığı yerlere özlemi bulurken; Pierre Loti, kibar sınıflarla ilişkiler kurar, kendisini sürekli yazışmalara verir. Bundan böyle, denizcinin çapası kadar kalemin mürekkebinden de kopamaz.
Julien Viuad’a “Loti” adını ‘Tahiti’ seferi sırasında karşılaştığı Kraliçe Pomare’nin nedimeleri verir. “Loti: Tropikal pembe bir bitkinin adıdır.” Kim bilir belki de bu adı Julien’in pembe yanaklarını görünce söylemişlerdir.
İlk kez İstanbul’a 1 Ağustos 1876 ’da gelir ve Doğunun havasını bir de İstanbul’da içine çeker. Bağlılığı ve tutkusu bir kat daha artar. Burada yaşamak onun için hiç de zor olmayacaktır. Türkçeyi ve Türk geleneklerini çok kısa bir zaman içinde öğrenir. İstanbul’da ilk kalış tarihi 1 Ağustos 1876’dan 17 Mart 1877’ye kadar uzanır. Kısa bir süre Beyoğlu’nda bir otelde kaldıktan sonra Beyoğlu’nun tenha yerinde, Haliç’e ve Türk kentinin uzaktaki panoramasına bakan bir eve yerleşir.
Pierre Loti, aşkı aramaktan, harcamaktan, aşk için pişmanlık duymaktan ve ondan kaçmaktan hiç vazgeçmez. Neredeyse gittiği her ülkede farklı bir kadın seven Loti’nin en büyük aşkı Aziyade olur. Kendisine eş olarak seçtiği kadın ise Jeanne Amelie Blanche’dir. Bu evlilik onu bir oğul sahibi yapacaktır. Loti’nin evliliği konusunda en doğru sözü Sacha Guitry söyler:
“Erkek evlenmişti. Subay pek evli sayılmazdı. Loti ise hiç evlenmemişti.”
“Aziyade” ile olan aşkı Selanik’te başlar. Fransız ve Alman Başkonsoloslarının öldürülmesi olayına karışanların idamını izlemek için Selanik’e bir filo gönderilir. Loti de filo da görev almaktadır. Yabancılar için tehlikeli sayılan Müslüman mahallelerinde dolaşırken eski bir camiin önünde iki yeşil gözün kendisine dikilmiş olduğunu fark eder. Bunlar, yaşlı tacir;‘Abeddin’in hanımlarından Çerkez kızı Aziyade’nin, Loti’nin Türklere karşı beslediği sevginin kaynağı olarak gösterilen kadının, gözleridir.
Aziyade’nin İstanbul’a taşınmasıyla ilişkileri gelişir. Genç kadın, eşinin şehir dışında olduğu zamanlarda, Eyüp halkına karışan Loti’nin evine gelip gitmeye başlar. Loti’ye göre durum halk tarafından “üstü kapalı şekilde” kabul edilmiştir. Başka birisinin haremindeki Müslüman kadının, Hristiyan bir erkekle ilişkiye girmesinin olanaksızlığı üzerine çok yazılıp çizilir. Kimileri Aziyade’nin hiç var olmadığını savunurken; Fransız yazar kardeşler “Edmond de – Jules de Goncourt” ise onun aslında bir erkek olduğunu ileri sürerler.
Aziyade ile yaşadığı bu aşkla birlikte gönlünün, haritadan silinmek istenen bu güzel ülkeden yana olduğunu ve hiç farkına varmaksızın Türkleştiğini itiraf eder Pierre Loti. Artık kendi ülkesi için duyabileceği endişeleri Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda onun adına da duymaktadır.Genç subay 17 Mart 1877’de, Türk – Rus Savaşı’nın çıkmasından bir süre önce, sevgilisine döneceği sözünü vererek İstanbul’dan ayrılır.
Türkiye’ye yedi kez gelen Loti, Avrupa devletlerinin Osmanlı politikasına karşı hayatı boyunca hep Türklerin yanında yer alır ve değişmez bir Türk dostu olarak kalır.Dünyanın dört bir yanını sırf gezmekle kalmayıp gördüklerini yaşamına ve yazılarına yansıtan Seyyah’ın üzüldüğü bir şey vardır:
…”Aynı zamanda her yerde olabilmenin sadece bir rüyadan ibaret olması…”
Böylesi bir rüyayı gerçekleştirmenin tek yolu da evinde kendi dünyasını yaratmak olur. Pierre Loti’nin evinde Arap odasından Türk salonuna, mumyalar salonundan camiye, Rönesans ve Gotik salonlarından Çin salonuna çok renkli bir atmosfer vardır.
73 yıllık ömründe yaşadıklarını bu salonlara sığdırmaya çalışır. Zaman zaman bu odalarda anılarını tazeler, konuklarını ağırlar. Küçük bir dünyayı andıran bu evden bozuk olan sağlık durumuna rağmen, Bask ülkesindeki dostlarını son bir kez görmek için haziranın ilk günlerinde ayrılır. Bu gezegen seyyahının son yolculuğudur. 10 Haziran 1923’te Hendaye’de yolculuğuna son noktayı koyar.
Akciğer ödemiyle çok şiddetli bir üre krizi yazarın ölüm nedeni olur. Pierre Loti’nin naaşı Oleron’daki evinin bahçesinde gömülür.
Fransız aktör, dramatist ve yönetmen Sacha Gutiry’ye göre, ileride Pierre Loti’nin hayatı anlatılırken yalan söylemek gerekecektir:
“…Bir zamanlar ülkesinde o kadar sevilen bir yazar vardır ki, dünya turuna çıktığı zaman kendisine bir filo eşlik ederdi…”
Yazarın Türkiye üzerine yazdığı kitaplar arasında, “Aziyade”, “Şarktaki Hayalet”, “Sevgili Fransa’mızın Doğudaki Ölümü” bulunurken, ayrıca “Ermeni Katliamları” ve “Kaybettiğimiz Dostlar” gibi makalelerinde Avrupa’nın Osmanlı’yı paylaşma girişimlerine karşı Türkiye’yi savunmuştur.