Atatürk Tasvir-i Efkar Gazetesi’nde (29 Teşrin-i Evvel 1915)
Atatürk, Trablusgarp’tan dönüşünde 13 Ocak 1909‟da 3. Ordu Selânik II Redif Tümeni Kurmay Başkanlığına atanmış, bu görevde iken Alman Generali Litzman’ın “Takımın Muharebe Talimi” adıyla tercüme ettiği eserini 10 Şubat 1324’te Selanik’te yayınlamıştır. Bu arada İstanbul’da meydana gelen bir olay meşrutiyetin olumlu havasını bozmuştur.
Meşrutiyetin ilânını takip eden günlerde oluşan sınırsız hürriyet havasında her türlü fikir akımı pervasızca ortaya dökülmüştür. Süratle örgütlenen bu muhalif güçlerden “İttihad-ı Muhammedi” partisinin kışkırtıcı irticai girişimleri gayrı memnunların tahriki ve İttihatçıların baskısı sonucunda, tarihe “31 Mart Ayaklanması” diye adlandırılan olay meydana gelir. Taşkışla’daki bir avcı taburu diğer taburlardan da bazı erlerin katılmasıyla “şeriat isteriz” sloganı ile subaylarını hapsetmiş, Sultanahmet meydanında ve Mebuslar Meclisi önünde toplanarak taşkınlık yapmışlar ve başkentte duruma hâkim olmuşlardı.
Olay Selanik’te duyulunca, Atatürk hemen askeri kuvvetler gönderilmesini önermiş, gönderilecek kuvvetin başına kendi kumandanı Hüseyin Hüsnü Paşa’nın geçirilmesini de ileri sürmüştür. Önerisi üzerine kendisi de, hazırlanan birliğin kurmay başkanı olmuş, bu birliğe Edirne’deki 2. Ordudan da bir tümen katılmıştır. Birliğe Atatürk’ün teklifi ile “Hareket Ordusu” adı verilmiştir.
Ordu İstanbul önlerine gelinceye kadar Atatürk etkin rol oynamıştır. Öyle ki İstanbul Halkına yayınlanan ilk genelge de O’nun kaleminden çıkmıştır. Ancak İstanbul’a yaklaşıldığında, ciddi bir direnme olmayacağı anlaşılınca, Mahmut Şevket Paşa Selânik’ten gelerek ordunun başına geçmiş, Kurmay Başkanlığına Berlin Ateşemiliterliği’nden dönen Binbaşı Enver Bey, yardımcılığına Binbaşı Hafız Hakkı getirilmiştir. Hareket Ordusu önemli olmayan bir iki direnme dışında duruma kolaylıkla hâkim olmuştur ancak her şeyi düşünen ve plânlayanın adı Çanakkale Savaşı’na kadar duyulmayacaktır. (Bakınız: Atatürk ve 31 Mart olayı, https://www.sechaber.com.tr/ataturk-ve-31-mart-olayi/)
Duyulmayacaktır, çünkü Atatürk İstanbul basını için yasaklıdır. Yasak, Atatürk’ün yıldızının hiç barışmadığı sarayın damadı Başkomutan Vekili Enver Paşa’dandır. Gazetelerin sansür kurulu tarafından satır satır kontrol edildiği günlerde, Mustafa Kemalli bir yayın hem de denetçinin imzasıyla nasıl basılabilmişti?
Gazeteci-yazar Sadi Borak, “Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları (1899 – 16 Mayıs 1919)”adlı eserinde bu öyküyü çok detaylı aktarmıştır:
(…)”Çanakkale Cephesi’nden üst üste zafer müjdeleri gelmektedir. Elindeki yetersiz kuvvetlerle Müttefik kolordularını durduran, onları denize kadar süren ve iki kez İstanbul’u kurtaran, aynı zamanda Türk ve Alman birliklerinin Müttefiklerin eline esir düşmesini önleyen bu kahraman kimdir? Bu kuvvetlerin başında elbet bir komutan vardır; saldırıyı da, savunmayı da planlayan, taktik, strateji ne ise onun gereğini yapan bu savaş ustasının adından hiç söz etmez.
İstanbul’da çıkan tüm gazete sahipleri bu meçhul kahramanın Albay Mustafa Kemal Bey olduğunu bilmektedir. Fakat Çanakkale ile ilgili savaş haberlerinde ne zaman Mustafa Kemal adı geçse, sansür (kurulu) tarafından silinmekte, bu adın gazetelere geçmesine engel olunmaktadır. O tarihlerde İstanbul’da yayımlanmakta olan Tasvir-i Efkâr Gazetesi’nin Başyazarı Yunus Nadi (Abalıoğlu) Bey, Yazı İşleri Müdürü de Abidin Daver (Dav’er) Bey’dir. Gazete bu haksızlığa karşı, ne pahasına olursa olsun, Mustafa Kemal’in resmini yayımlamaya karar verir.” (Bakınız: Kaynak Yayınları, 2. Basım, İstanbul,1988. Sf:75)
Sadi Borak, kitabında Yazı İşleri Müdürü de Abidin Daver (Dav’er) Bey’le devam eder:
(…)”1914 Cihan Harbi’nin başlangıcında Tasvir-i Efkâr’ın başyazarı Yunus Nadi Bey’di. Çanakkale muharebeleri yeni başlamıştı. Boğaz Mevki-i Müstahkem Kumandanı Cevat (Çobanlı) Paşa idi. İhtiyatta bulunan 19. Tümen Kumandanı Mustafa Kemal Bey, karaya çıkan düşmanın üstüne emir almadan atılmış, Anzaklar denilen Avusturyalı, Yeni Zellandalı düşman kuvvetlerini Arıburnu mıntıkasında bir avuç yere tıkamış, ilk defa İstanbul’u o kurtarmıştı.
Mustafa Kemal Bey, Yunus Nadi (Abalıoğlu) Bey’le tanışıyorlar ve mektuplaşıyorlardı. Gazetede bu kahramanca müdafaayı canlandırmak için büyük resimli ve haritalı bir yazı hazırladık. Haritanın bir tarafındaki yuvarlağın içine Boğaz’ın deniz cephesinin celadetli (şanlı) müdafii Mustafa Kemal Bey’in resmini koyduk. Askeri sansür memuru, Mustafa Kemal Bey’in resmini çıkardı. Meğer devrin Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili meşhur Enver Paşa, Mustafa Kemal Bey’den hoşlanmazmış, O’nu kıskanırmış. Bizim bunlardan haberimiz yok ya. Bu resmin çıkarılması bizi çok üzdü. Evvela o resmi bin bir müşkülatla elde etmiş ve güzel bir sayfa hazırlamıştık, sonra da Çanakkale haritasının iki tarafındaki yuvarlağın biri boş kalıyor, gazetenin tenazuru (simetriği) bozuluyor, bilhassa müdafaanın hakiki kahramanını halka tanıtmak imkânı kalmıyordu.
Telefonla sansür zabitlerinin amirini aradık.
“Ben müsaade edemem. Karargâh-ı Umumi İkinci İstihbarat Şubesi Müdürü Bey’e müracaat ediniz,” cevabını aldık.
O zamanki İstihbarat Şubesi Müdürü Kaymakam (Yarbay) Seyfi Bey ise gazetecileri kendi hizmet neferi gibi sayan mağrur, ser bir zattı. Bizimle konuşmaya bile yanaşmaz, silsile-i meratibe (rütbe sırasına) riayet edilmesine son derece riayet ederdi.
Her müracaatımızda da:
“Sansüre müracaat ediniz,” cevabını verirdi.
Nitekim telefonla:
“Bir ricamız var beyefendi,” diye söz başlarken.
“Sizinle konuşamam, sansür zabitine müracaat edin, o bana söylesin,” dedi.
Sansür zabitine müdürün böyle söylediğini söyledik:
“Aman” dedi, “beni mazur görün. Ben ona ir şey söyleyemem, korkarım,” deyip kestirip attı.
Bu durum karşısında taarruza geçmek lazım geldiğini anladık. Kararı da verdik. Biraz sonra sansür zabitine tekrar müracaat ederek Karargah-ı Umumi İkinci İstihbarat Şubesi beyefendinin telefonla resmin neşri müsaadesi verdiğini söyledik. Zavallı da inandı(!), amirine bir dah bir şey sormaktan çekinerek provanın kenarına imzayı bastı. Ertesi gün de gazetede Arıburnu Kahramanı, yani Mustafa Kemal’in ilk resmi intişar etti (Tasvir-i Efkar gazetesi, 29 Teşrin-i Evvel 1915)
Sansürü atlatmıştık, diğer gazeteleri de… Bizdeki sevince payan yoktu.
Gazete basılınca her şey unutulup gitmedi. Gazetenin birinci sayfasında olanlar Enver Paşa’nın gözünden kaçmadı: …”Enver Paşa’nın Mustafa Kemal’i fena halde kıskanıp çekemediğini söylemiştim ya, Paşa bu resmi görünce küplere binmiş. İstihbarat Şubesi Müdürü Seyfi Bey de esasen fena halde köpürmüş. Evvela sansür zabitini üç gün hapsettiler, bizi de cepheye göndermek tehdidiyle müthiş surette haşladılar. Bereket versin ki, Yunus Nadi Bey mebus ’tu. Bu yüzden gazeteyi kapatmaktan çekindiler. Fakat sonra bir bahane icat ettiler, Tasvir-i Efkâr’ı on gün müddetle kapattılar. Buldukları bahane şuydu: “Şehremini İsmet Bey’in kardeşi Savni Bey Yeniköy Dairesi Belediye reisi tayin edilmişti.”
”Vay kardeşi kelimesi ilave ederek bu haberi yazdınız, bunda kötü niyet var,” demişlerdi.
Mustafa Kemal’in ilk fotoğrafının yayımlanması böyle zorlu bir süreçten geçmişti. Sonrası da kolay olmadı. Ama yine de bu fotoğraf ve haber dikkati çekmişti. Pera’da özellikle yabancı gazeteciler, “Kim bu Mustafa Kemal?” diye soruyorlar, “Çanakkale Kahramanı” yanıtını alıyorlardı.
Kaynakça:
1-Prof. Dr. Abdurrahman Çaycı, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk Milli Bağımsızlık ve Çağdaşlaşma Önderi (Hayatı ve Eseri), Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara-2002.
2- İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kültür A.Ş. “Atatürk Fotoğraflarının Hikâyesi”, İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri Tic. A.Ş. 2020, Sf:27…29.