Bilindiği üzere; 1465 Yılında Topkapı Sarayı’nın inşaasını başlatan Fatih Sultan Mehmed’in Beş Yüz Yıllık Sarayı Cumhuriyet’in ilanına Müteakip Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emri üzerine 3 Nisan 1924 tarihinde halkın ziyaretine açılmak suretiyle müze haline getirilmiştir…
“TOPKAPI SARAYI” FATİH SULTAN MEHMET TARAFINDAN 1478 TARİHİNDE TAMAMLATTIRILMIŞ, SULTAN ABDÜLMECİD’İN DOLMABAHÇE SARAYINI İNŞA ETTİRENE KADAR YAKLAŞIK 380 YIL BOYUNCA DEVLETİN İDARE MERKEZİ VE OSMANLI PADİŞAHLARININ İKAMETGÂHI OLMUŞTUR.”
3 NİSAN 1924’de ULU ÖNDERİMİZ GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ‘ün halkın ziyaretine açılması direktifleri doğrultusunda, bazı ufak onarımlar yapılarak, ziyaretçilerin gezebilmeleri için gereken idari önlemler de alındıktan sonra, “TOPKAPI SARAYI 9 EKİM 1924 TARİHİNDE MÜZE OLARAK ZİYARETE HAZIRLANMIŞTIR.”
1923 YILINDA İSTANBUL MÜZELERİ MÜDÜR MUAVİNLİĞİYLE GÖREVE BAŞLAYAN TOPKAPI SARAYI MÜDÜRLERİMİZDEN SAYIN TAHSİN ÖZ ;ATATÜRK’ÜN SANCAĞI ŞERİF’İ GÖRMESİYLE BAŞLAYAN BİR İLMİ ÇALIŞMANIN HATIRASINI BİZLERE ŞÖYLE AKTARIR:
Özellikle “TÜRK TARİHİ VE TÜRK SANAT” varlığının birer canlı tanığı olan şaheserler yığın halinde ortaya serpiliyor. Ancak başlangıçta (HIRKA-İ SAADET DAİRESİ) yine kapalı ve hatta hilafete bağlı olup bu dairenin kırk kadar kıdemli memuru ve bunların başındaki (HIRKA-İ SAADET SERHADNAMESİ) unvanıyla Hoca Rasim Efendi isminde bir anı bulunmaktadır.
İşte bu sıralarda ATATÜRK yanında Sayın Kâzım ÖZALP olduğu halde bu dairedeki (SANCAĞI ŞERİF’İ) görmek üzere teşrif etmişler.
Memurlar, (SANCAĞI ŞERİF)’in kıymetli muhafazasını açarak ATA ‘ya göstermişler.
Büyük bir nüfuz sahibi olan ATA, derhal:
-…”BU YALAN, ESKİ BİR ŞEY DEĞİL!…” Demişler.
Her biri yarım yüzyıldan fazla hizmet etmiş olan bu memurlar, şaşırmışlar, hatta üzülmüşler.
Aradan zamanlar geçiyor…
“TOPKAPI SARAYI TAM BİR MÜZE HALİNİ ALIYOR, BİR TARAFTAN DA ARŞİVİ TASNİF EDİLİYOR. DİĞER TARAFTAN HER ESER İMİ METODLARLA İNCELENİYOR. TASNİFLER, TEŞHİRLER BAŞLIYOR. HAREM DAİRESİ HARABELİKTEN KURTARILIYOR. DÜNYA YAINLARINA SERMAYE OLUYOR.”
Bu sırada,
“HIRKA-İ SAADET DAİRESİNDE ÇALIŞMALAR BAŞLIYOR.”
Ne gariptir ki:
“SALTANAT DEVRİNDE BÜYÜK TÖRENLER YAPILAN BU DAİREDE BİRER VARLIK (SÜYUFU MÜBAREKE) DENİLEN MÜBAREK KILIÇLAR BİLE HÂLÂ HÜKÜMDARIN MÜHÜRÜ ALTINDA YÜZLER PAS İÇİNDE.”
İşte hummalı çalışmalar sırasında:
“SANCAĞI ŞERİF’DE MAHFAZASINDAN ÇIKARILINCA 0.30 x 113 EB’ADINDA YEŞİL İPEKLİ KUMAŞTAN OLUP ÜZERİNE (NASRUN MİNALLAH VE FERHÜN KARİP) ALLAH MUHAMMED VE AŞERE-İ MÜBEŞŞİRE YAZILARI İŞLENMİŞ BİR HALDE GÖRÜLMÜŞTÜR.”
Bu hususta bilhassa Silahtar tarihinde geniş tafsilat bulunmaktadır ki,
“UKAP DENİLEN VE SİYAH RENKTE OLAN SANCAĞI ŞERİF’İN ÇÜRÜDÜĞÜ İŞBU SANCAĞIN DİKİLDİĞİ BELİRTİLMEKTEDİR.”
Hakikatten mahfazanın altındaki bir torbada da:
“SİYAH ÇÜRÜMÜŞ KUMAŞ PARÇALARI BULUNMAKTAYDI. ATATÜRK’ÜN NÜFUZLU NAZARLARI BURDA DA BELİRMİŞTİ.”
Nitekim ATATÜRK:
-…”TOPKAPI ZİYARETLERİNDE BU HUSUSU KENDİLERİNE ARZ EDİLİNCE, MEMNUNİYETLERİNİ BİLDİRMİŞLERDİR.”
İşte bu esasa göre çalışmalar sırasında:
“HZ. DAVUD’UN KILICI TEMİZLENMİŞ, KİTABESİ BULUNMUŞ, ÜZERİNDEKİ RESİMLER VE YAZILAR HALLEDİLEREK BİRER VARLIK HALİNDE DİĞER NİCE ESERLERLE ORTAYA KONMUŞTUR.” Mamafih bu meyanda hiçbir asıl ve esasa bağlanamayan, izafe edildiği devir ve şahıslarla alakası bulunmayan bu hurafeye dayanan birçok eser ve eşya bulunmaktaydı.
Bunların İlim Âlemine tanıttırılması bir zaruret ve görev olduğunu düşünerek (HIRKA-İ SAADET VE EMANATI MUKADDESE) adıyla kırka yakın resmi havi bir broşür yazmış ve aziz dostum Niyazi Ahmet BANOĞLU ‘da basımını deruhte etmişti.
Bu ufak himmeti gören o vaktin Müze Müdürü, Milli Eğitim Bakanlığı kandırarak yazar ve tabii hakkında “BEŞER YIL HAPİS VE ONAR BİN LİRA PARA CEZASI TALEBİYLE” Ceza Mahkemesine müracaat ettirdi. Kitaplar toplattırıldı. Bazı ellerde kalanlar birkaç misli fiyatla satılmaya başladı.
Mamafih onu da söylemek lazım ki:
“BAKANLIK DAVAYI AÇTIKTAN BİR SÜRE SONRA KEYFİYETİ MİLLİ EĞİTİM MÜFETTİŞLERİNE HAVALE ETTİ.”
Başta merhum Reşat Nuri (GÜNTEKİN) olmak üzere, dava mevzu bir cürüm olmadığına dair raporlar verdiler. Fakat dava devam ediyordu. Birçok tanıklar ikame ediliyordu. İçlerinden ancak üç dört tanesi doğruyu veyahut yaranmak üzere tezviratta bulunuyorlardı.
Kültür Tarihimiz yönünden bu acayip dava tam on ay sürdü. Neticede, TÜRK Hâkimi, adaleti belirtti. Beraat kararını verdi.
İŞTE, ATATÜRK’ÜN SANCAĞI ŞERİF’İ GÖRMESİYLE BAŞLAYAN BİR İLMİ ÇALIŞMANIN SONU HAZİN BİR MACERA İLE SONUÇLANDI.
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.