Ebedî Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’da yaktığı bağımsızlık meşalesinin ışığında, “Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” anlayışıyla yürütülen Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlandırılmasının ardından, bir ulusun yeniden dirilişinin simgesi olarak hayat bulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurmuştur.
Bir millete, yitirmek üzere olduğu özgüveninin ve ulus bilincinin yeniden kazandırılması, bütün imkânsızlıklara rağmen verilen İstiklal Savaşının zaferle sonuçlandırılması, yönetimde egemenliğin kayıtsız şartsız millete verilmesi ve her şeyden önemlisi; modern hukuk kurallarına dayanan çağdaş ve laik bir devletin tüm kurumlarıyla inşa edilmesi gibi başarıları, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü çağdaşları arasında farklı ve ayrıcalıklı bir konuma yükseltmiştir.
Gazi Mustafa Kemal’in kişiliği Türk milletinin binlerce yıllık birikimini sembolü olmuştur. Yüce milletimizin bağımsızlık tutkusu, cesareti, merhameti ve insan sevgisi Gazi’nin doğasının en belirgin unsurlarıyla Türk milletinin şan ve şerefle dolu tarihi onun kişiliğinde de en büyük rol modeli oluşturmaktaydı.
Mustafa Kemal iyi bir komutan olmasının ötesinde iyi bir insan olma vasfını da üzerinde bulundurmaktaydı. Merhameti, insan sevgisi ve duygusal yönüyle her kesimden insanın gönlünü alacak yüce bir birikime sahipti. Yaşadığı dönemde çok büyük takdir kazanan Atatürk’ün günümüzde acımasız hakaretlere varan şekilde eleştirilmesi eğitim sorununu gündeme getirmektedir. Başka bir ifadeyle Atatürk zamanında yaşamış, onun yanında bulunan insanların her türlü takdirine karşılık, onların üniversite mezunu torunları Atatürk’e kin kusmaktan geri kalmıyorlar. Atatürk’ü en iyi anlayanlar O’nun zamanında yaşayanlar mı, yoksa bir takım meczupların uydurma hikâyelerinden oluşan kitapları yazan din tüccarları mı?
Günümüzde Atatürk’e atılan iftiralara karşı verilecek en iyi cevap Atatürk zamanında yaşamış insanların anıları olacaktır. Binlerce anıdan 1978’de 92 yaşında vefat eden Kayseri’nin Üzerlik köyünde yaşamış Paşa Hoca olarak anılan Mustafa TUNÇ’un anılarını paylaşmak istiyorum.
Mustafa TUNÇ, birinci dünya savaşı başlayınca babası Habip ile gelen seferberlik emrine uyarak askere gider. Babası ile Sivas’a ulaşıp birliklerine dağılırlar. Daha sonra babasının şehit haberi kendisine ulaşor.
Sivas’tan Erzurum’a giden Mustafa TUNÇ, Kazım Karabekir Paşa’nın birliğinde Ermenilerle savaşır ve uzun bir süre Erzurum’da asker olarak kalır. 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı devleti yenik sayılıp ordularının dağıtılması maddesine itiraz eden Kazım Karabekir Paşa’nın birliğinde kalmaya devam etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde başlatılan Türk kurtuluş savaşının en önemli adımı kongreler dönemidir. Mustafa Kemal, doğu illerinin güvenliğini sağlamak ve direniş cemiyetlerini birleştirmek için Erzurum’a geliyor. Orada kongre toplanıyor ve Kurtuluş savaşının ana düşüncesi ilan ediliyor. Doğuda sağlanan birliğin bütün yurtta sağlanması için Atatürk, Sivas’a hareket etme kararı alıyor. Atatürk’ün yanında koruma olarak verilen Mustafa TUNÇ, onunla Sivas’a kadar gelir. Atatürk’ü yakından görme ve tanıma fırsatı bulan Mustafa TUNÇ, ömrünün sonuna kadar Atatürk’e büyük bir sevgi ve saygı besleyecektir…
Atatürk’ün yanında bulunduğu dönemlerde Mustafa TUNÇ’un etkilendiği ve hiç unutamadığı bir hadiseyi paylaşmak istiyorum.
Atatürk’ün bir plaktan sürekli Yemen Türküsü ’nü dinleyip ağlaması Mustafa TUNÇ’u çok derinden etkilemiştir. Yemen Türküsü’ nü her dinlediğinde Atatürk’ün “benim askerimin Yemen çöllerinde ne işi var” diyerek ağlaması Mustafa TUNÇ’un ömür boyu hiç unutamadığı bir anı olarak kalmıştır.
Aradan neredeyse 100 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen hayat kaynağımız, bağımsızlığımızın nedeni Atatürk’ün sorduğu soruyu soruyoruz? Türkülere konu olan Yemen çölündeki dava kimin davasıydı? Vatan bunun neresindeydi?
Hayatının önemli bir bölümünü savaşlarda cephede geçirmiş, binlerce ölü ve yaralı görmüş Mustafa Kemal’in Yemen’de şehit olan askerlerimiz için gözyaşı dökmesi çok anlamlı bir anıdır. Yaşadığımız her olumsuzluğu Atatürk’e yüklemeye çalışanlar acaba biliyorlar mı onun bu yüce merhametini…
Atatürkümüzü içlendiren, ağlatan Yemen Türküsü ile yazıma son verirken O’nun aziz hatırasına sahip çıkmanın onurunu yaşıyorum.
Havada bulut yok bu ne dumandır
Mehlede ölüm yok bu ne figandır
Şu yemen elleri ne de yamandır
Ah o yemendir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir
Burası Huş’tur yolu yokuştur
Giden gelmiyor acep ne iştir
Kışlanın önünde redif sesi var
Bakın çantasında acep nesi var
Bir çift kundurayla bir al fesi var
Kışlanın önünde üç ağaç incir
Kolumda kelepçe boynumda zincir
Zincirin yerleri ne yaman sancır
Kışlanın önünde sıra söğütler
Zabitler oturmuş asker öğütler
Yemen’e gidecek bu Koçyiğitler
Ah o yemendir gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir
Kışlanın ardını duman bağladı
Analar babalar kara bağladı
Yemen’e gidene herkes ağladı
Kışlanın ardında yüzüyor kazlar
Ayağım ağrıyor yüreğim sızlar
Yemen’e gidene ağlıyor kızlar
Kışlanın ardında bir kırık testi
Askerin üstüne sam yeli esti
Gelinlik tazeler umudu kesti
Burası Huş’tur havası hoştur
Giden gelmiyor acep ne iştir