Atatürk’e doğumundan günümüze kadar, kişiliğinin ve eylemlerinin bir sonucu olarak yerli ve yabancı, kişi ve kurumlarca çeşitli ad, sıfat ve unvanlar verilmiştir. O’na yöneltilen sıfatlar, yakıştırmalar ve lakaplar onunla özdeşleşmiş, insanlık tarihin hafızasında yerini almış, yaşamı her zaman ilgi çekmiş ve çok sayıda araştırmaya konu olmuştur. O’nun yaşamında “Mustafa” ile başlayıp “Atatürk” ile biten isimleri ve bunları niteleyen unvan, sıfat, övgü ve lakapları karşılaştırarak saptamaya çalışılacak, isimlerin ortaya çıkış sebepleri, yer ve tarihler ile kişiler de gözetilerek kaynakçalı olarak sentezlemeye çalıştığım “Atatürk’e verilen Ad ve Unvanlar” başlıklı yazı dizimin 3. Bölümü’ne “Fahri Yaver-i Hazreti Şehriyarı Mustafa Kemal Paşa” ile başlayacağız.
(—)“Fahri Yaver-i Hazreti Şehriyarı Mustafa Kemal Paşa;
1.Dünya Savaşı Osmanlı İmparatorluğu için bütün cephelerde tüm hızıyla devam ederken Aralık 1915’de Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’in İstanbul’da Hariciye Nazırı Halil (Menteşe) Bey’i ziyaretinde:
-…”Ben Türk ordusunun yabancısı bir adam değilim. Ben ordu ile küçük subaylıktan beri derinden temasa gelmiş bir askerim. Ben olayların sevki ile ordunun içinde subay, nihayet komutan olarak iş görmüş ve zannıma göre muvaffak olmuş bir komutanım, Türk ordusunu, onun faziletini, kıymetini ve ordu ile neler yapılabileceğini benim kadar anlayan az olmuştur (1).” diyerek yeni görevlere ve unvanlara hazır olduğunu gösteriyordu.
16.Kolordu Komutanlığı’na atanan “Miralay Mustafa Kemal”, 26 Mart 1916 tarihinde Diyarbakır’a gelerek komutayı almıştır.
1 Nisan 1916’da Diyarbakır’da iken Mirliva (Tümgeneral/Tuğgeneral) rütbesine yükseltilmiştir (2).
Rütbe unvanı Mirliva olmasına karşın bütün hitap ve yazışmalarda yaygın olarak kullanılan “Paşa” sıfatı artık onun hayatına girmiştir. Türkçe bir terim olan ve Osmanlı İmparatorluğu zamanında yüksek sivil memurlara ve albaydan üst rütbede bulunan askerlere verilen bu sıfatın (3) Cumhuriyet döneminde karşılığı “generaldir”.
Eski Türkçedeki erkek evlat anlamına gelen “beşe” kelimesinden mi geldiği yoksa “baş ağa” sözcüklerinin birleşmesiyle mi oluştuğu tartışılsa da halen halk arasında generaller için kullanılmaya devam edilmektedir. “Mirliva Mustafa Kemal Paşa” artık ölümüne kadar, onunla görüşme fırsatı bulan büyüklü küçüklü her bürokrat, vatandaş ve yakın çevresinden hep “Paşam” hitabını işitecekti.
15 Aralık 1917 – 4 Ocak 1918 arasında Mustafa Kemal Paşa’nın, Veliaht Vahdettin Efendi ile Almanya’ya yaptıkları seyahatten 6 ay sonra, 4 Temmuz 1918’de VI. Mehmet (Vahdettin) padişah olmuştur.
Atatürk, 7 Ağustos 1918’de, Yıldırım Orduları Grubu Komutanı General Liman VonSanders’in emrindeki 7. Ordu’ya tekrar komutan olarak atanmıştır. Mustafa Kemal Paşa gelişen İngiliz taarruzu karşısında 7. Orduyu Şeria Nehri’nin doğusuna alma kararı ile orduyu imhadan kurtarmış ve 22 Eylül 1918’ de kendisine olağan üstü hizmetleri ve 7. Ordu’yu imhadan kurtardığı için “Fahri (onursal) Yaverlik” unvanı verilmiştir (4).
“Padişahın Onursal Yaveri” anlamında olan bu unvanı Mustafa Kemal Paşa 7. Ordu Komutanı iken kullanmaya başlamıştır: “Fahri Yaver-i Hazreti Şehriyarı 7. Ordu Kumandanı M. Kemal (5)”.
Bu unvanı 9. Ordu Müfettişliği ’ne atandığında da, Havza’dan Harbiye Nezaretine çekilen 29 Mayıs 1335(1919) tarihli bir telgrafta:
“Dokuzuncu Ordu Kıtaat Müfettişi Yaver Hazret-i Şehriyari Mustafa Kemal (6)” şeklinde, 89 no.lu vesikada ise “9’ncu Ordu Kıtaatı Müfettişi Fahri Yaver Hazret-i Şehriyarı Mirliva M. Kemal (7)” olarak kullanmıştır. Ancak Ağustos 1919’dan itibaren yapılan yazışmalarda “Fahri Yaver” unvanına rastlanmamaktadır!.
(—) “Yıldırım Orduları Gurubu Komutanlığı’ndan Sabık Üçüncü Ordu Müfettişliğine;
30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti ile İtilâf devletleri arasında Mondros Ateskeş Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Mustafa Kemal Paşa General Liman VonSanders’in yerine Yıldırım Orduları Komutanlığı’na atanmıştır.
Ardından 7 Kasım 1918 tarihinde Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığının Padişah iradesiyle kaldırılması üzerine Mustafa Kemal Paşa 13 Kasım 1918’de İstanbul’a dönmüştür. Karadeniz Bölgesi’nde Türklerin Rumlara yaptığı baskıyı yerinde incelemek ve önlemek üzere 9. Ordu Kıta’âtı Müfettişliğine görevlendirilen Mustafa Kemal Paşa Milli Mücadele’yi başlatma gayretleri için Erzurum’da bulunduğu sırada, kendisini İstanbul’a çağıran İstanbul Hükümeti’yle 8-9 Temmuz 1919 gecesi yaptığı telgraf görüşmesinde resmi memuriyetine son verildiği bildirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa’da Harbiye Nezaretine ve Padişah’a resmi vazifesiyle beraber askerlik mesleğinden istifa ettiğini bildiren bir telgraf göndermiştir (8).
O, artık resmi olarak unvansız ve rütbesizdi. Bunun neticesi olarak Erzurum Kongresi’nde Kongre Genel Kurulu; 24 Ağustos 1919’da Erzurum Vilayeti Makamına verdiği Hey’et-i Temsiliye üyelerinin isimlerini ve unvanlarını şöyle belirtmiştir: “Mustafa Kemal Paşa: Sabık Üçüncü Ordu Müfettişi, Askerlikten Müstafi (9).” Hey ‘et-i Temsiliye’nin başkanı seçilen Mustafa Kemal Paşa bu unvanını 23 Nisan 1920’ye kadar yani TBMM açılana kadar kullanmıştır.
(—) “Asi General” den Büyük Millet Meclisi Reisliği ’ne;
Samsun’dan başlattığı Kurtuluş Mücadelesi ülke içerisinde ona henüz yaygın bir ün kazandırmamış ama ona umut bağlayanlar azımsanamayacak kadar da çoğalmıştır.
Oysaki hakkında İstanbul Hükümeti ve basını tarafından aşırı bir kara propaganda yapılmaktaydı. İngilizler de bu süreçte boş durmamışlardır. Mustafa Kemal Paşa’yı The Times aracılığıyla 25 Kasım 1919’da “Türkiye’nin Asi Generali” sıfatıyla onu “çeteci” ilan etmişlerdir (10).
O, kendisine, milletine ve muharebe meydanlarından tanıdığı askerlerine çok güvenmiştir. Bunun ayırdına ne Saltanat, ne İstanbul Hükümeti ne de İşgal Güçleri varmıştır. Rütbesiz ve unvansız Mustafa Kemal olağanüstü mücadeleler sonunda 23 Nisan 1920 yılında Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni açmış ve o tarihten sonra 29 Ekim 1923’ e kadar yürüteceği Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisliğine seçilmiştir.
O artık istiklal mücadelesinin “Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa” unvanlı lideri olmuştur. Bu unvan, artık bütün yazışmalarda kullanılmaya başlanmıştır. Bunlardan bir örnek Adliye Vekili Celalettin Arif’in 18 Eylül 1336 (1920) tarihinde Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği telgraf gösterilebilir: “Ankara’da Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine….(11)”
Askerlik mesleğinden çıkarılmış, sahip olduğu nişanları geri alınmış, fahrî yaverlik rütbesinin kaldırılmış ve idam kararı Padişah tarafından onaylanmış Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’da mütareke basınında “Kemal” ismiyle anılmış, mücadelesine ortak olanlar ise “Kemalist” olarak nitelendirilmiştir.
Alemdar Gazetesi’nde “Anadolu, Kemalistlerden temizlenecek” manşeti atılmıştır (12).
(—) “Başkomutan;
Batı Anadolu’nun büyük bir kısmını işgal etmiş Yunanlılar, Türk kuvvetlerinin Kütahya-Eskişehir Muharebeleri neticesinde Sakarya’nın doğusuna çekilmesi üzerine cesaretlenmişler ve Ankara’yı ele geçirmek için yeni bir maceraya hazırlanmaya başlamışlardır.
İngilizlerin “Asi General”, İstanbul’un “Hain Kemal” olarak gördüğü “Anafartalar Kahramanı” “Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa” asker ve devlet adamı özelliklerinin gereği olarak Çanakkale’deki gibi tüm sorumlulukları sırtlanmaya hazırlanıyordu.
Sakarya Meydan Muharebesi öncesinde Millet Meclisi tarafından 5 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal Paşa’ya geniş salahiyetlerle ve 3 ay müddetle “Başkomutanlık” tevcih eden kanun kabul edilmiştir (13).Mustafa Kemal Paşa’ya bir unvan daha verilmiş ve “Büyük Millet Meclisi Reisi Başkomutan Mustafa Kemal Paşa” olmuştur.
Ona bu rütbe ve unvanların verilmesi; etkileyici liderliği yanında her unvan ve rütbenin gereğini hakkıyla ve başarıyla yerine getirmiş olması ve mutlak bir güven ortamı sağlamasıyla olmuştur. Başkomutan artık, İstanbul ve tüm Anadolu’da bir simge olmuştur. Adına toplu dualar, hatimler okunuyor, ona inananların sayısı hızla artıyordu. Yahya Kemal, Milli Mücadeleyi heyecanla destekleyen makalelerinde Atatürk’ten “Milli Timsal” olarak bahsetmiştir (14).
Sakarya’nın doğusuna çekiliş doğal olarak ülke içerisinde büyük bir ümitsizlik ve karamsarlığa sebep olmuştur. Başkomutan bir dizi emirler yayımlayarak olağanüstü tedbirler almıştır.
23 Ağustos’ta başlayan ve 22 gün 22 gece süren Sakarya Muharebesi’ nin 13 Eylül 1921’ de kazanılmasından sonra Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa cepheden “Edirne Mebusu İsmet ve Kozan Mebusu Fevzi” imzalarıyla 15-16 Eylül 1921’de gönderdikleri önerge ile Başkomutana “Müşirlik ve Gazilik” tevcihini önermişlerdir (15).
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya Büyük Millet Meclisi tarafından 19 Eylül 1921’de kanunla “Müşir”(Mareşal) rütbesi ile “Gazi” unvanı verilmiştir (16).
Gazi kelimesi, Arapça olup, Müslümanlıkta düşmanla savaşan veya savaş yapmış kimseye verilen isimdir. Ayrıca, olağanüstü yararlıklar göstererek düşmanı yenen komutanlara devlet tarafından verilen onur unvanıdır (17).
Kamus-i Türki’de de Gazi, Gazâ eden; Düşmana karşı harb etmeğe giden; Bir memleketi feth ile memalik-i islamiyye dairesine idhâl eden askeri kumandan olarak tanımlanmıştır (18).
O’nun isminin soluna eklenen her rütbe ve unvan kendisine verilmiş bir ödül olmakla birlikte aynı zamanda görevi de olmuş ve o bunun bilincinde olarak meclise şöyle teşekkür etmiştir:
-…”Kazanılan bu başarı, Yüksek Heyetinizin iradesi ile kuvvet bulan ordumuzun iradesi sayesinde düşman ordusunun iradesinin kırılmasıyla belirmiştir. Bu sebeple ödüllendirilişimizin gerçek muhatabı yine ordumuzdur (19).”
Güçlü bir kişiliğe sahip ve gerçek bir liderdi.
Kendisine takdir edilen orduda ki en büyük rütbe “Müşirlik ve Türkler için şehitlikten sonra en kutsal unvan sayılan “Gaziliği komuta ettiği orduya mal ederek, yayımladığı bildiride minnettarlığını güçlü bir hitabetle sunmuştur;
-…”Zaferden dolayı sizin kahramanlıklarınızla, sizin gösterdiğiniz nihayetsiz fedakârlıklar pahasına kazanılan bu büyük muzafferiyetlerin millet tarafından takdirini gösteren bu rütbe ve unvanı, ancak size mal ederek bütün askerlik hayatımın en büyük iftihar sermayesi olarak taşıyacağım (20)”.
Gazi artık Atatürk soyadını alacağı 1934 yılına kadar hemen her yerde “Gazi Hazretleri” unvanıyla anılacaktı.
Bibliyografya:
(1): Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2007, s.92.
(2): Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2007, s.95.
(3): TDK, Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, Ankara, 2005, s.1582.
(4): Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2007, s.119,EK-A,EK-B.
(5): Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Harp Tarihi Dairesi , E.U. Basımevi, Sayı.27, Ankara, 1959, 702 Nolu vesika, EK-C,EK-D.
(6): Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı 5, 1953, 90 Nolu Vesika.
(7): Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, Sayı 5, 1953, 89 Nolu Vesika.
(8): Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi, 1973, s.48.
(9): Kemal Atatürk, Nutuk, C. III, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1969, Vesika 41, s. 933.
(10): Ergün Aybars, “Milli Mücadelede İngiliz Basını”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. IV/ Sy.12, 1988, s.615.
(11): Kemal Atatürk, Nutuk, C. II, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1973, s.476-477.
(12): Alemdar Gazetesi, 29 Nisan 1920.
(13): Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi, s.185.
(14): Yahya Kemal, Eğil Dağlar, Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbul, 1970, s.32-36.
(15): Taner Lüleci, Tarihi ve Siyasi Tefrika Birinci Millet Meclisi, Edirne Me’busu Mehmet Şeref, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2011, s.202.
(16): Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi, s.192.
(17):TDK, Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, Ankara, 2005, s.732.
(18): Şemseddin Sami, Kamus-i Türki, Sahhaflar, İstanbul, 2011, s.960.
(19): TBMM Zabıt Cerideleri, 1921, Devre:I, Cilt:12, s.261.
(20): Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi, s.193.
Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Dördüncü bölümde görüşmek üzere esen kalınız efendim.