Atatürk’e doğumundan günümüze kadar, kişiliğinin ve eylemlerinin bir sonucu olarak yerli ve yabancı, kişi ve kurumlarca çeşitli ad, sıfat ve unvanlar verilmiştir. O’na yöneltilen sıfatlar, yakıştırmalar ve lakaplar onunla özdeşleşmiş, insanlık tarihin hafızasında yerini almış, yaşamı her zaman ilgi çekmiş ve çok sayıda araştırmaya konu olmuştur. O’nun yaşamında “Mustafa” ile başlayıp “Atatürk” ile biten isimleri ve bunları niteleyen unvan, sıfat, övgü ve lakapları karşılaştırarak saptamaya çalışılacak, isimlerin ortaya çıkış sebepleri, yer ve tarihler ile kişiler de gözetilerek kaynakçalı olarak sentezlemeye çalıştığım “Atatürk’e verilen Ad ve Unvanlar” başlıklı yazı dizimin 4. ve son bölümü ‘ne “MüşirGaziMustafaKemalPaşa” ile başlayacağız.
(…) Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa:
Sakarya’nın doğusuna çekiliş doğal olarak ülke içerisinde büyük bir ümitsizlik ve karamsarlığa sebep olmuştur. Başkomutan bir dizi emirler yayımlayarak olağanüstü tedbirler almıştır.
23 Ağustos’ta başlayan ve 22 gün 22 gece süren Sakarya Muharebesi’ nin 13 Eylül 1921’ de kazanılmasından sonra Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa ile Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa cepheden “Edirne Mebusu İsmet ve Kozan Mebusu Fevzi” imzalarıyla 15-16 Eylül 1921’de gönderdikleri önerge ile Başkomutan’a “Müşirlik ve Gazilik” tevcihini önermişlerdir (1).
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya Büyük Millet Meclisi tarafından 19 Eylül 1921’de kanunla “Müşir”(Mareşal) rütbesi ile “Gazi” unvanı verilmiştir (2).
Gazi kelimesi, Arapça olup, Müslümanlıkta düşmanla savaşan veya savaş yapmış kimseye verilen isimdir. Ayrıca, olağanüstü yararlıklar göstererek düşmanı yenen komutanlara devlet tarafından verilen onur unvanıdır (3).
Kamus-i Türki’de de Gazi, Gazâ eden; Düşmana karşı harb etmeğe giden; Bir memleketi feth ile memalik-i islamiyye dairesine idhâl eden askeri kumandan olarak tanımlanmıştır (4).
O’nun isminin soluna eklenen her rütbe ve unvan kendisine verilmiş bir ödül olmakla birlikte aynı zamanda görevi de olmuş ve o bunun bilincinde olarak meclise şöyle teşekkür etmiştir:
-…”Kazanılan bu başarı, Yüksek Heyetinizin iradesi ile kuvvet bulan ordumuzun iradesi sayesinde düşman ordusunun iradesinin kırılmasıyla belirmiştir. Bu sebeple ödüllendirilişimizin gerçek muhatabı yine ordumuzdur (5).”
Güçlü bir kişiliğe sahip ve gerçek bir liderdi.
Kendisine takdir edilen orduda ki en büyük rütbe “Müşirlik ve Türkler için şehitlikten sonra en kutsal unvan sayılan “Gaziliği komuta ettiği orduya mal ederek, yayımladığı bildiride minnettarlığını güçlü bir hitabetle sunmuştur;
-…”Zaferden dolayı sizin kahramanlıklarınızla, sizin gösterdiğiniz nihayetsiz fedakârlıklar pahasına kazanılan bu büyük muzafferiyetlerin millet tarafından takdirini gösteren bu rütbe ve unvanı, ancak size mal ederek bütün askerlik hayatımın en büyük iftihar sermayesi olarak taşıyacağım (6)”.
Gazi artık Atatürk soyadını alacağı 1934 yılına kadar hemen her yerde “Gazi Hazretleri” unvanıyla anılacaktı.
(…) Fahri Yaverlikten Fahri Profesörlüğe; Aziz Şef:
Büyük Taarruz’dan sonra Yunan Birliklerinin kesin yenilgiye uğratılması neticesinde kazanılan Büyük Zafer üzerine Gazi’nin 10 Eylül 1922 tarihinde İzmir’e gelişinde kendisinin idam fermanını çıkarmış olan İstanbul Hükümetinin ona “Kumandan-ı Besâlet (Kahraman Komutan)” unvansıfatıyla tebrik telgrafı göndermesi ise manidardı (7).
Atatürk, İstanbul Üniversitesi’nden fahri profesörlük unvanı almıştır.
Bu paye kendisine o zamanki adı “İstanbul Darülfünunu Medresesi” olan bugünkü Edebiyat Fakültesi tarafından 19 Eylül 1922 tarihinde verilmiştir. Teklif, Yahya Kemal’den gelmiş ve karar ittifak ile alınmıştır. Karar, Mustafa Kemal Paşa’ya aşağıdaki gibi başlayan ünvan ve isimlerle ile bildirilmiştir: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine, İstanbul Darülfünunun Edebiyat Medresesi Meclisi Müderrisleri 19 Eylülde akdettiği celsede Zât-ı Müncî-i kumandanîlerini fahrî müderrisliğe müttefikan intihap etmekle kesb-i fahreyler.” İstanbul Darülfünunu Edebiyat Medresesi Riyaseti Necip Asım (8)”
Lozan görüşmelerinde Gazi Mustafa Kemal’in 19 Temmuz 1923 tarihli telgrafına cevaben, İsmet Paşa telgrafında Gazi için “Şef” sıfatını kullanmıştır:
“Her dar zamanımda Hızır gibi yetişirsin. Dört beş gündür çektiğim azabı tasavvur et. Büyük işler yapmış ve yaptırmış adamsın. Sana bağlılığım bir kat daha artmıştır. Gözlerinden öperim, pek sevgili kardeşim, Aziz Şefim. İmza: İsmet 20 Temmuz 1923 (9).”
Cumhuriyet’in ilanına kadar geçen süre zarfında gazetelerin tamamına yakınında ondan bahsedilirken “… Gazi Paşa Hazretleri,
… Gazi Paşa Kumandanımız,
… Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri” unvan ve isimleri kullanılmıştır (10).”
Yine gazetelerde onun için “Müşarunileyh” sıfatı sıkça kullanılmıştır. Arapçada, “işaret olunan, adı geçen” anlamında bir sıfat olan bu sözcük “Tanzimat döneminden beri en yüksek dereceli rütbeler için işaret sıfatı olarak kullanılmaktadır (11)”.
İzmir’de iken Göztepe nüfusuna kayıt olan Gazi Paşa için Hükümet Konağında adına tertiplenecek geceyle ilgili gazete haberinde :
“…Paşa… Göztepe’dekiUşakizade Muammer Beyin köşklerine azimet eylemişlerdir. Bu gece belediye tarafından “Müşarunileyh” şerefine mükellef bir ziyafet keşide olunacaktır (12) .”
Kendisine gecede sunulan ve Vakit Gazetesinde yayımlanan nüfus belgesindeki bilgiler ise şöyledir (13):
“İzmir’de Başkumandanımıza verilen nüfus tezkiresinin sureti;
Türkiye Hükümeti Nüfus Tezkiresidir
İsmi: Gazi Mustafa Kemal
Pederinin ismi: Tüccardan Ali Rıza Efendi
Validesinin ismi: Zübeyde Hanım
Tab’iyeti: Türkiye Hükümeti
Tevellüdü: 1296
Dini: İslam
Irkı: Türk
San’atı: Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan
Mahallesi: İzmir-Göztepe
27 kanunisani 1339- Nüfus Memuru Mehmet Şevki Aydın Vilayeti Nüfus Müdiriyeti”
Gazete haberindeki nüfus tezkeresinin, Gazi Hazretleri’nin 29 Ocak 1923 tarihinde İzmir’de Latife (Uşaklıgil) Hanım’la evliliği üzerine düzenlenmiş olacağı değerlendirilmektedir. Tezkerenin isimi hanesinde isimle birlikte “Gazi” unvanın yazılması ve “Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan” unvanının ise San’atı bölümünde yazması dikkate değerdir.
(…) Dahi-i Muazzam Cumhur reisi:
30 Ekim 1923 tarihinde İstanbul’da Cumhuriyet’in ilanı sebebiyle Vilayet ve Kumandanlık Dairesinde tebrik töreninde Vali Haydar Bey mülga sadaret kapısına çıkarak;
—“Bütün milletimin efradını tebrik ederim. Hususuyla bu inkılabın ve halas ve rehanın mübeşşiri Dahi-i Muazzamı Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin Cumhur reisliğine intihabı milletin büyüklerine karşı gösterdiği hürmetin mes’ud bir delilidir (14) .” diye yaptığı konuşmada;
“Dahi-i Muazzam” sıfatını kullanarak Gazi’nin yeni unvanını: “Cumhur reis” ini muştulamıştır.
Bu unvan da sık olarak kullanılmış ve onu tanımlamada “Gazi” unvanı ile ayrılmaz bir ikili olmuştur: “Türkiye Reisicumhuru Gazi Müşir Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine….”
İstanbul Müdafaa-i Hukuk Livalar Heyet-i Merkez iyesinin, Cemiyet-i Belediye, Meclis-i Umumiye-i Vilayet, Tıp Medresesi Talebe Cemiyetinin Mustafa Kemal Paşa’ya çektikleri telgraflar hep aynı unvan ve saygı hitapları ile başlamıştır.
Saltanatı kaybetmiş ve yalnızca halife unvanı kalmış Halife Abdülmecid Efendi’nin Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği telgrafta şöyleydi:
—“Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine, bu kere teceddüd eden şekl-i hükümetin mülk ve millet hakkında hayırlı olmasını Cenab-ı Hak’tan be’an ve temenni ederim. 31 Ekim 1923 Abdülmecid İbnAbdulaziz Han (15). ”
(…) Halaskar Gazi / Münci-i Azam;
1926 yılından itibaren zaman zaman onun için “Halaskar” sıfatı da kullanılmıştır.
Halâs Arapçada; kurtulma, kurtuluş anlamında isimdir. “Kâr” ise Farsça ek olup “isimlere katılarak o işi yapan anlamını verir”. Halaskar; kurtarıcı anlamına gelmektedir.
1927 yılında Cumhurreisi’nin İstanbul’u ziyareti sebebiyle; Cumhuriyet öncesinde ismi Şehit Muhtar Bey Caddesi, Cumhuriyet döneminde ise Şişli Caddesi olan bu caddenin ismi, İstanbul’un işgal altında olduğu yıllarda Mustafa Kemal’in bu caddede ikamet etmiş olması onuruna “Halaskar Gazi Caddesi “ olarak değiştirilmiştir (16).
Gazi’nin, 1919 yılında ayrıldığı İstanbul’a ve 1927 yılında gelişi büyük coşku yaratmıştır. Gençler, ihtiyarlar, çocuklar, kadınlar, kızlar, büyük küçük herkes, her vatandaş, her İstanbullu bayram yapmış ve candan, gönülden bilindik unvanlarıyla ona seslenmiş: “Paşa Gazi var ol (17).” ; “Yaşa büyük Gazi var ol, var ol gözbebeğimiz, büyük müncimiz” diye alkış tutulmuştur (18).
Himaye-i Etfal Cemiyeti İstanbul Merkezi; yayımladığı Annelere ve Çocuklara isimli 1927 Salnamesinde (19) dördüncü sayfayı Gazi’nin bir portresine ayırarak üzerine “Bütün Türk Çocuklarının Büyük Hamisi Müncî-i Azam Mustafa Kemal Paşa Hazretleri” yazmıştır. Müncî Arapça bir sözcük olup kurtaran, kurtarıcı anlamında bir sıfattır (20). Müncî-i Azam: Ulu Kurtarıcı demektir.
Devlet ve milletin sorunları daima onun yaşamında öncelikli olmuştur. O genellikle geceleri de çalışmış, sabah güneşini görmeden yatağa girmemiştir. Bu alışkanlığı kendisine, Mahmut Esat Bozkurt tarafından “sevgili yurdun gece nöbetçisi” unvanının takılmasına neden olmuştur (21).
İngiliz Büyükelçisi G. Clerk’in, Munci-i Azam’ın İstanbul ziyareti nedeniyle hazırladığı raporların tamamı göz önünde bulundurulduğunda bir nokta fazlasıyla dikkat çekmiştir.
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki yeni kadronun kararlılığını ve başarısını, 1927 yılını genç Cumhuriyet için her açıdan verimli ve başarılı bir yıl olduğunu değerlendirmiştir. Gazi’nin İstanbul ziyareti de bu durumun en önemli göstergelerinden biri olmuştur. Zira ziyaret sıradan bir gezi değildir, Anadolu’nun galibiyetinin simgesidir. Büyükelçi, bu nedenle de Gazi Mustafa Kemal, için “Anadolu Şampiyonu” ifadesini kullanmıştır (22).
(…) En Büyük Türk, Baş Öğretmen Atatürk:
Harf Devrimi ile birlikte halkın kısa sürede yeni alfabeyi öğrenmesi için okuma yazma öğreten millet mektepleri birer birer açılmış ve kendisi de bu mekteplerde dersler vermiştir. İsmet Paşa 8 Kasım 1928’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada Gazi Mustafa Kemal’e “Millet Mektepleri Başöğretmenliği” unvanı verildiğini müjdelemiştir (23). Bu karar 24 Kasım 1928 tarihinde Resmi Gazete ’de yayımlanmıştır (24).
Büyük Zafer’in 10. yıldönümünü kutlamalarında Gazi’yi güneşe benzetenler bile olmuştur. 30 Ağustos 1932 tarihli Akşam Gazetesi’nin birinci sayfasında (25); bir güneş resminin ortasına kırmızı renkte Atatürk profili yerleştirilmiş ve resmin üzerine “Ezeli ve Ebedi Türk Tarihinin Sönmez Güneşi” sıfatıyla bir başlık atılmıştır. Gazi Mustafa Kemal, ülke içinde “Ezeli ve Ebedi Türk Tarihinin Sönmez Güneşi” sıfatıyla tanımlanırken, O’nun ilk biyografisi yazılmış ve biyografi bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir yankı bulmuştur.
H.C.Armstrong tarafından kaleme alınan kitapta yazar, Gazi Mustafa Kemal’i “Bozkurt” olarak isimlendirmiştir.
Kitap da aynı isimle yayımlanmıştır.
Armstrong, İsa’dan sonra on üçüncü yüzyılda büyük kuraklık nedeniyle Orta Asya’dan büyük bir göçün başladığını, göç edenlerin arasında sancaklarının üzerinde “Bozkurt” olan, Süleyman Şah önderliğindeki Türklerin de bulunduğunu belirtmiştir. Ardından Süleyman Şah ile başlayan, üç yüzyıl sonra Kanuni Sultan Süleyman ile Adriyatik kıyılarındaki Arnavutluk’tan İran İmparatorluğu sınırlarına ve Mısır’dan Kafkasya’ya dek uzanan koskoca bir imparatorluğa ulaşan, ancak değişen ve gelişen politikalar ile egemenlikleri altındaki ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmalarına dahi karşı koyamayan, II.Abdülhamit’in boğazdaki sarayından kurnazca yönettiği ve can çekişen bir imparatorluk durumuna düştüğünü ifade etmiş ve bu süreci Selanik’te bir Türk olan Ali Rıza ve karısı Zübeyde’nin Mustafa adını koydukları bir oğullarının olduğuna bağlamıştır (26).
Armstrong’un bu anlatımıyla adeta “Ezeli ve Ebedi Türk Tarihinin Sönmez Güneşi” olan Gazi Mustafa Kemal’in Türklüğünü pekiştirmiştir.
Gazi için en çok kullanılan yakıştırmalardan biri de “En Büyük Türk” sıfatı olmuştur. 30 Ekim 1933 tarihli Akşam Gazetesi’nde Atatürk’ten “En Büyük Türk Gazi Hazretleri” olarak bahsedilmiştir (27). Aynı gazetede, Cumhuriyetin 10. yılının etkilerinin dünya basınındaki yansımalarından söz edilirken, Times’ın “Gazi’nin karşısında hürmetle eğilmek lazım” başlıklı haberinin kullanılması çok etkileyicidir. Çünkü yabancı basında Atatürk’ten bahsedilirken genellikle “Kemal” ismi kullanılmaktaydı.
(…) Atatürk: Kurtarıcı, Yeniden Canlandırıcı, Milli Kahraman:
Soyadı Kanunu çıktıktan sonra Gazi Mustafa Kemal Paşa için soyadı aranmaya başlanmıştır.
“Bu konuda gerek Atatürk’ün sofrasında ve gerek CHP Meclis gurubunda ona layık bir soyadı bulmak için ileri gelen dil ve tarih uzmanlarının katılımlarıyla toplantılar yapılmış, bazı isimler tespit edilmiştir. Yapılan listedeki adlar Atatürk’e arz edilmiş ve Atatürk ise; “Arkadaşlarla bir kere konuşalım” demesi üzerine ikinci bir görüşmeye bırakılmıştır. Çankaya’da yapılan son bir toplantıda Saffet Arıkan’ın bir yazısında kullandığı “Türkata”, “Türkatası” gibi iki ad kendisine arz edilmiş fakat Atatürk’ün:
-…”Birde arkadaşlar ne buyururlar bakalım” demesi üzerine Konya Milletvekili Naim Hazım (Onat) Bey;
—“Müsaade buyurulur mu Paşam?” diye söz istemesi üzerine Atatürk;
-…”Arkadaşlar lütfen hocamızı dinleyelim” diye sözü kendisine bırakmıştır.
Naim Hazım Bey Türk Dil Kurumunda da çalışmıştır. Türkçeyi ve Osmanlıcayı çok iyi biliyordu. Her iki alanın dil, kurallarını gerçekten iyi biliyordu. Düşüncelerini şöyle açıklamıştır:
—“Türkata”, “Türkatası” gerek yazılışta, gerek söylenişte bana biraz tuhaf geliyor. Arkadaşlar biliyorsunuz. Tarihimizde bir “Atabey” sözü unvanı vardır. Anlamı da yine biliyorsunuz, Bey’in, Emir’in, Şehzade’nin hatta Hükümdar’ın ilimde, idarede, askerlikte mürebbisi, müşaviri, hocası demektir. Atabey, kullanılmış tarihe geçmiş bir Unvan-ı resmidir. Bu unvanı taşıyan birçok Türk Büyüğü vardır. Binaenaleyh bizde Türk’e her alanda atalık etmiş Türklüğü kurtarmış istiklaline kavuşturmuş olan Büyük Gazi’mize Atatürk: diyelim, bu soyadını verelim. Bu bana, şivemize de daha munis, daha uygun gibi geliyor.”
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Naim Hazım Hoca’nın açıklamasını yerinde bulmuş ve kendisine teşekkür etmiştir (28)”.
Atatürk soyadı ittifakla kabul görmüş ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına üç maddelik bir kanun sureti verilmiştir. Bu kanun TBMM’nin 24 Kasım 1934 tarihli toplantısında oy birliği ile kabul edilmiştir (29). Bu tarihe kadar gazetelerde “Büyük Şefimiz Gazi Hazretleri”, “Gazi hazretleri”, “Reisicumhur Hazretleri” gibi unvanlarla anılan Gazi, bu tarihten itibaren ağırlıklı olarak “Atatürk” ismiyle anılmaya başlanmıştır.
17 Aralık 1934’te kabul edilen ikinci bir yasa ile “Mustafa Kemal’e verilen “Atatürk” soyadının veya bunun başına ve sonuna söz konularak yapılan adların hiç bir kimse tarafından öz ya da soyadı olarak alınamayacağı” hükmü getirilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk için belki de en doğru, etkili ve en çarpıcı sıfatlar, dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Charles H. Shrill tarafından “A Year’sEmbassyto Mustafa Kemal” adlı eserinde kullanılmıştır:
Bugün, dünyanın hiçbir yerinde devlet adamlığı bakımından Atatürk’ten üstün kimse yoktur./…bir kurtarıcı, bir yeniden canlandırıcı, bir milli kahraman ve dünya çapında bir devlet adamı…(30)” .
Kurtarıcı, kahraman ve üstün devlet adamı sıfatlarının bir yabancı tarafından Atatürk’e kullanılması onun önemsendiğinin bir göstergesidir.
Bibliyografya:
(1): Taner Lüleci, Tarihi ve Siyasi Tefrika Birinci Millet Meclisi, Edirne Me’busu Mehmet Şeref, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2011, s.202.
(2): Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi, s.192.
(3):TDK, Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, Ankara, 2005, s.732.
(4): Şemseddin Sami, Kamus-i Türki, Sahhaflar, İstanbul, 2011, s.960.
(5): TBMM Zabıt Cerideleri, 1921, Devre:I, Cilt:12, s.261.
(6): Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi, s.193.
(7): Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi, s.223.
(8): Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi, s.312.
(9): Atatürk, Nutuk, 1973, s.788.
(10): Vakit Gazetesi,15 Ocak/4 Nisan 1923.
(11): Mustafa Nihat Özön, “Osmanlıca Türkçe Sözlük, İnkılap Kitapevi”, İstanbul, 1987, s.615.
(12): Vakit Gazetesi, 29 Ocak 1923, Numro:1844.
(13): Vakit Gazetesi, 4 Şubat 1923, No:1850,EK-E.
(14):İleri, 31 Ekim 1923, Numro 2046.
(15) :İleri, 2 Kasım 1923, Numro:2048.
(16): http://tr.wikipedia.org/ wiki/ Halâskârgazi _Caddesi
(17): Cumhuriyet Gazetesi, 7 Haziran 1928.
(18): Cumhuriyet Gazetesi, 17 Haziran 1928.
(19): “Salname, Annelere ve Çocuklara”, Ahmet İhsan Matbaası, İstanbul, 1927, s.4, EK-F
(20): Mustafa Nihat Özön, “Osmanlıca Türkçe Sözlük, İnkılap Kitapevi”, İstanbul, 1987, s.597.
(21): Niyazi Ahmet Banoğlu, “Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk”, İkinci Kitap, İstanbul, 1954, s.48.
(22): Funda Şirin Selçuk, “İngilizlerin Raporlarında Atatürk’ ün İlk İstanbul Ziyareti (1927)”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 35, 2014, , s.259.
(23): TBMM Zabıt Ceridesi, 1928, Devre: III, Cilt: V, s.31.
(24): Resmi Gazete, 1928, sayı: 1048, Md.4.
(25): Akşam Gazetesi, 30 Ağustos 1932, EK-G .
(26): H.C Armstrong, Bozkurt, (Çev.Gül Çağalı Güven), ARBA Araştırma Basım Yay.Tic., İstanbul, 1997, s. XI-XII.
(27): Akşam Gazetesi, 30 Ekim 1933, EK-H
(28): Eren Akçiçek, Mustafa Kemal Olmak, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2004, s.195-197.
(29): TBMM Zabıt Cerideleri, 1934, Devre:IV, cilt:XXV, s.34-35.
(30): Serdar Sakin, “Ulusal Bir Devlet Kurucusu Olarak Mustafa Kemal Atatürk” , Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi , Sy. 15 , 2003/2, s.201.
Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.