Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Ankara’da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920 Cuma günü ruhani bir hava içerisinde açılmıştır. O gün namazlar, niyazlar, tebrikler ve salavatlarla, Sakal-ı Şerif ve Sancak-ı Şerifle Meclis binasına gelindiğinden, tarihimize yoğun bir dini tören, hatta dini gösteri ile açılan ilk Meclis olarak geçmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye adına Büyük Millet Meclisi’nin açılışından iki gün önce 21 Nisan Çarşamba günü Anadolu’daki askeri birlikler ile sivil idarecilere yayınladığı genelgede; 23 Nisan Cuma günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış münasebeti ile Ankara ve Anadolu’da yapılacak dini ve resmi merasimlerin ne şekilde icra edecekleriniayrıntılı telgrafla tüm Anadolu’ya bildirmiştir. Bu genelge Arapça dua terimleriyle yüklüdür ve tercümesiyle şöyledir:
“20. K. Erkân-ı Harbiye Şube: 1 Aded:607
Ankara, 21 Nisan 336 (21 Nisan 1920)
Mevkî Kumandanlığı’na
1.Bimenlihilkerîm Nisan’ın yirmiüçüncü Cuma günü Cuma namazını müteâkip Ankara’da Büyük Millet Meclisi küşâd edilecektir.(Allah’ın lütfuyla Nisan’ın 23’ncü Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.)
2.Vatanın istiklâli, Makam-ı Refî’-i Hilâfet ve Saltanat’ın istilâsı gibi en mühim ve hayatî vezâifıifâ edecek olan Büyük Millet Meclisi’nin yevm-i küşâd bilumum meb’ûs’ın-i kirâmhazerâtıyla Hacı Bayram Veli Cami-i Şerîfi’nde Cuma namazı eda olunarak envâr-ı Kur’ân ve salâttan istifâza olunacaktır. Ba’de’s-salât Lihye-i Saadet ve Sancak-ı ŞerîfihâmilenDâire-i Mahsûsa’ya gidilecektir. Dâire-i Mahsûsa’yadâhil olmadan evvel bir duâkırâatiyle kurbanlar zebh olunacaktır. İşbu merasimde cami-i şerîftenbed’ ile Dâire-i Mahsûsa’ya kadar Kolordu Kumandanlığı’ncakıtaât-i askeriye ile tertîbât-ı mahsûsa alınacaktır.(Vatanın istiklali, Yüce Hilafet ve Saltanat makamının kurtarılması gibi en önemli ve hayati görevleri yapacak olan Büyük Millet Meclisi’nin açılış gününü Cuma’ya rastlatmakla, o günün kutsallığından yararlanılacak ve bütün sayın milletvekilleriyle Hacı Bayram Veli Cami-i Şerifi’nde Cuma namazı kılınarak Kuran’ın ve namazın nurlarından da feyz alınacaktır. Namazdan sonra, Sakal-ı Şerif ve Sancak-ı Şerif alınarak Meclis’in toplanacağı yere gidilecektir. Meclise girmeden önce bir dua okunarak kurbanlar kesilecektir. Bu merasimde Cami-i Şerif’ten başlayarak Meclis binasına kadar Kolordu Komutanlığı’nca askeri birliklerle özel tören düzeni alınacaktır.)
3.Yevm-i mezkûr te’bîd-i kutsiyeti için bugünden itibaren merkez-i vilâyette Vali Beyefendi Hazretleri’nin tertîbiyleHatm ve BuhârîŞerîf tilâvetine bed’ olunacak ve Hatm-i Şerîf’in aksamı teberrüken Cuma namazından sonra Dâire-i Mahsûsa önünde ikmâl edilecektir.(Açılış gününün kutsallığını belirtmek için bugünden başlayarak vilayet merkezinde, Vali Beyefendi Hazretleri’nin düzenleyeceği şekilde, hatim indirilmeye ve Buhari-i Şerif okunmaya başlanacak ve Hatm-i Şerif’in son kısımları uğur getirsin diye Cuma günü namazdan sonra Meclis’in toplanacağı yerin önünde tamamlanacaktır.)
4.Mukaddes ve mecruh vatanımızın her köşesinde aynı suretle bugünden itibaren Buhârî ve Hatemât-ı Şerîfe kıraat edilerek Cuma günü ezandan evvel minarelerde Salâvât-ı Şerîfe okunacak ve esnâ-yi hutbede HilâfetmeâbımızPâdişâhımızEfemdimiz Hazretleri’nin nâm-ı nâmî-i hümâyûnu zikredilirken Zât-ı Şevketsimât-ı Pâdişâhîlerinin ve memalik-i şâhâneleriyle bilumum teb’a-i mülûkânelerinin biran evvel nâil-i felâh ve saâdet olmaları duası ilâveten tezkâr olunacak ve Cuma namazının edâsındansonra da ikmâl-i hatm edilerek Makam-ı Muallâ-yı Hilâfet ve Saltanat’ın bilcümle aksâm-ı vatanın halâsı maksadıyla vuku bulan mesâî-i milliyenin ehemmiyet ve kudsiyeti ve her ferd-i milletin kendi vekilinden mürekkep olan Büyük Millet Meclisi’nin tevdi eyleyeceği vezâif-i vataniyeyiifâya mecburiyeti hakkında mev’izelerirâd olunacaktır. BadehûHalîfe ve Pâdişâhımızın, dîn mecburiyeti hakkında mev’izelerirâd olunacaktır. BadehûHalîfe ve Pâdişâhımızın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin halâsı, selâmeti ve istiklâli için dua edilecektir. Bu merâsim-i diniye ve vataniyeninifâsından ve camilerden çıkıldıktan sonra bilâd-ı Osmaniye’nin her tarafından Makam-ı Hükümet’e gelinerek Meclis’in küşadından dolayı resmen tebrîkat icra edilecektir.(Her tarafta Cuma namazından evvel münasip surette Mevlîd-i Şerîf okunacaktır.Kutsal ve yaralı vatanımızın her köşesinde bugünden itibaren aynı şekilde Hatm-i Şerif’ler indirilmesine ve Buhari-i Şerif okunmasına başlanarak, Cuma günü ezandan önce minarelerde sela verilecek, hutbe okunurken Halifemiz, Padişahımız Efendimiz Hazretleri’nin mübarek adları anılırken, Padişah Efendimiz’in yüce varlıklarının şanlı ülkesinin ve bütün tebaasının bir an önce kurtulmaları ve saadete kavuşmaları için ayrıca dua okunacak ve cuma namazının kılınmasından sonrada hatim tamamlanarak yüce Hilafet ve Saltanat makamı ile bütün vatan topraklarının kurtuluşu için girişilen Milli Mücadele’nin önemini ve kutsallığını, milletin her ferdinin, kendi vekillerinden meydana gelmiş olan bu Büyük Millet Meclisi’nin vereceği vatani görevleri yapmaya mecbur olduğunu anlatan vaazlar verilecektir. Daha sonra, Halife ve Padişahımız’ın, din ve devletimizin, vatan ve milletimizin kurtuluşu, selameti ve istiklali için dua edilecektir. Bu dini ve vatani merasim yapıldıktan ve camilerden çıkıldıktan sonra Osmanlı vilayetlerinin her tarafında, hükümet konağına gelinerek Meclis’in açılmasından dolayı resmi tebrikler yapılacaktır. Her tarafta cuma namazından önce uygun şekilde Mevlid-i Şerif okunacaktır.)
5.İşbu tebliğin hemen neşr ve tâmîmi için her vasıtaya müracaat olunacak ve serîan en ücrâ köylere, en küçük kıtaât-i askeriyeye, memleketin bilumum teşkilât ve müessesâtına iblâğı temîn edilecektir. Ayrıca büyük levhalar hâlinde her tarafa tâlîk ve Mümkün olan mahallerde tab’ ve teksîr ve meccânentevzî edilecektir.(Bu tebliğin hemen yayınlanarak her tarafa ulaştırılabilmesi için her vasıtaya başvurulacak, süratle en ücra köylere, en küçük askeri birliklere, memleketin bütün teşkilat ve kuruluşlarına ulaştırılması sağlanacaktır. Ayrıca, büyük levhalar halinde her tarafa asılacak ve mümkün olan yerlerde bastırılıp çoğaltılarak parasız dağıtılacaktır.)
6.Cenâb-ı Hakk’tan muvaffakıyet-i kâmile tazarrû olunur.(Yüce Allah’tan tam bir başarıya ulaştırması niyaz olunur.)
Hey’et-i Temsîliyenâmına(Heyet-i Temsiliye adına)Mustafa Kemal
Hey’et-i TemsîliyeRiyâyest-i Celîlesi’nden tebliğ buyrulan beyânnâmebâlâdadır. Ber-vech-i tebliğ cihet-i mülkiye ile birlikte merâsim-i diniye ve vataniyenin icrası rica olunur.
İstihkâm, nakliye taburlarıyla telgraf bölüğü ve hizmet kıt’asına tebliği mercûdur.
Sureti alınmıştır. Sureti alınmıştır. Bir Sureti alınmıştır. İstihkâm Taburu Nöbetçi 132/1 Kaleminde Kıdemli 20. K. Nakliye Çavuşu Küçük Zabit Yazıcı (İmza) (İmza)
Hizmet Kıt’ası Telgraf Bölüğü Bir suretini almıştır. Bir suretini almıştır.
Mülâzım (İmza) (İmza)
Not: Tercüme için yararlanılan kaynak eserler, “Nutuk”,288-289 / Kısmen sadeleştirilmiş tam metni için “Atatürk’ün Bütün Eserleri”, Cilt:16, Sf:344-354 / Sadeleştirilmiş tam metin için Prof. Zeynep Korkmaz tarafından hazırlanan “Kemal Atatürk, Nutuk”, Atatürk Araştırma Merkezi, 1991, Sf: 294-295.
Gerçekten de hiçbir Osmanlı Meclisi bu kadar yoğun bir dini tören, hatta dini gösteri ile açılmamıştır. Hamza Eroğlu, “Türk İnkılap Tarihi, Devlet Kitapları” adlı eserinde:
(—)”Ankara, 23 Nisan 1920 Cuma günü tarihinin belki de en büyük dini merasimine sahne oldu. İşgale uğramamış bütün vilayetlerde hatimler indirilip Buhari-i Şerifler okundu, Cuma ezanından evvel minarelerde salavat getirildi, hutbede Vahdeddin’in ismi zikredildi ve dualar edildi. Asıl merasim, Ankara’da yapıldı. Cuma namazı, Hacı Bayram-ı Veli Camisi’nde kılındı, namazdan sonra Sakal-ı Şerif ile Sancak-ı Şerif çıkartıldı, İttihat ve Terakki Kulübü’ne kadar bunlarla beraber yüründü. Binaya girişten önce yeniden dualar edilip kurbanlar kesildi. O gün sabahtan itibaren indirilen hatimlerle okunan Buhariler, kulüp binasının önünde tamamlandı ve kesilen kurbanların kanları üzerinden sekilerek binaya girildi. (Bakınız: Milli Eğitim Basımevi, Birinci Baskı, İstanbul 1982, Sf:202)”
Neda Armener, 10 Kasım 1971’de Ankara İlahiyat Fakültesi’nde düzenlenen “Atatürk ve Din” üzerine konuşmasında: (—)”Hacı Bayram türbesinde edilen dualardan sonra Büyük Millet Meclisi’nin açılışında da yine dualar edilir ve Mustafa Kemal, ilk hükümetin kuruluşunu müteakip yaptığı konuşmada:
“…Cenab-ı Hakk’ın avn-ü inayeti bizimledir” diyerek, zafere olan inancını ve imanını belirtmiş, TBMM çalışmalarına başlamıştır. (Bakınız: “Atatürk İstanbul 1970 Bin Temel Eser Dizisi” Sf:162-163)”
Taha Akyol da, “Ama Hangi Atatürk” adlı eserinde, ‘hiçbir Osmanlı Meclisi bu kadar yoğun bir dini tören, hatta dini gösteri ile açılmadığını’ belirtir ve şöyle devam eder:
(—)” Bunun “göstermek” için yapıldığı bellidir: İç politika bakımından, İslam’a ve Hilafet kurumuna asırlardan beri sadakat gösteren, daha bir yıl öncesine kadar halifenin sancağı altında savaşan halkı, kurumları, hatta orduyu Milli Mücadele’ye bağlamak ve Damat Ferit hükümetinin yayınlattığı Şeyhülislam fetvalarına (!), böyle gösterişli bir İslami açılışla karşılık vermek… Dış politika bakımından, İslam dünyasının desteğini almak; özellikle İngiltere için çok hassas bir mesele olan Hindistan’daki ayaklanmayı İslami duygularla Milli Hareket’e getirmek… (Bakınız: Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık, İstanbul 2008, Sf:139)
Erzurum’da bulunan Kazım Karabekir Paşa, seçim yapılarak Ankara’da bir Meclis’in toplanmasını desteklemiş, kurulacak yeni Meclis’in halk tarafından benimsenmesi için İslami terimlere önem verilmesini istemişti. Kazım Karabekir Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında “bu kadar koyu bir taassuba” yer verilmesini “İstiklal Harbimiz” adlı eserinde şöyle eleştirmiştir:
(—)”Tarihimizde bu kadar koyu bir taassupla dini merasimle hiçbir meclis açılmamıştır. Fetvaları takip eden bu muazzam törenler… Acaba yer yer başlayan ayaklanmalara karşı bir sigorta mı olacağı düşünüldü?(!) Ne olursa olsun inançla taassubu Milli Meclis’in başlangıcı gününden ayırmak daha ihtiyatlı olurdu. Yani ne Cuma gününü seçmeye ne de bu kadar velveleye lüzum yoktu. Güzel bir dua daha iyi tesir yapardı. Gösterilen bu taassubun devamı mümkün olamayacağından, aksi tesiri daha tehlikeli olabilir. Milli Meclis 23 Nisan Cuma günü pek dindarâne bir merasimle açılıyor… (Bakınız: Sf:627.)”
(—) Acaba yer yer başlayan ayaklanmalara karşı bir sigorta mı olacağı düşünüldü?: Kazım Karabekir Paşa’nın sorusunun yanıtını Atatürk’ün Nutuk’ta da belirttiği gibi okumak doğru olacaktır:
-…“Ankara’da Meclis’in 23 Nisan günü açılması için hazırlıklar yapılırken, “Düzce, Hendek, Gerede gibi Bolu mıntıkasına dâhil yerlerden başlayıp, Nallıhan ve Beypazarı üzerinden Ankara’ya yaklaşma istidadı gösteren irtica ve isyan dalgaları” kabarıyor, hatta “Ankara’da karargâhımızın duvarlarına kadar çarpıyordu. Bu isyanlarda Hilafet, saltanat ve İslamiyet kavramlarının İstanbul tarafından kullanılması ve fetva yayınlanması önemli rol oynuyordu. Milli Ordu’ya karşı İzmit’te Süleyman Şefik Paşa’nın kumandasında kurulan “Hilafet Ordusu” da Milli Hareket’i tehdit eden dalgalardan biridir.”
Nutuk’tan da anlaşılacağı üzere, Mustafa Kemal Paşa, bu buhranlı günlerde bir taraftan İstanbul Hükümeti’nce kışkırtılan ayaklanmaları bastırmaya çalışıyor, bir taraftan da düşman ilerlemesine engel olmaya. Her ne kadar Kazım Kara Bekir Paşa veya diğerleri 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında “bu kadar koyu bir taassuba” yer verilmesini eleştirse de sözde Damat Ferit hükümetinin yayınlattığı Şeyhülislam fetvalarını (!); Kuvâ’yıMilliye’nin aleyhinde çıkartılan Şeyhülislam İmzalı İngiliz fetvası ‘nı unutmamak gerekir:
5 Nisan 1920’de Padişah, Damat Ferit’i yeniden sadrazamlığa getirdi ve Milliyetçilere karşı sert bir saldırıya girişti.
Kuvâ’yıMilliye’nin Aleyhinde Çıkartılan Şeyhülislam İmzalı İngiliz fetvası!:
10 Nisan 1920’de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Bey Efendi bir fetva yayınlayarak halifenin emri doğrultusunda asilerin öldürülmesinin dini bir gereklilik olduğunu ilan etmiştir. Sadrazam ise Milet’in vekillerini reddeden bir beyanat yayınlamıştır. 1919 yılı Eylül ayından beri Milliyetçilerle savaşmakta olan Çerkez Anzavur’a da“Paşa” unvanı verilmiştir.
Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Bey Efendi’nin fetvasının yayımlanmasından dokuz gün öncesine kadar İstanbul’da Damat Ferit hükümetinde Harbiye Nazırı olan Fevzi (Çakmak) Paşa, 17 Nisan’da Ankara’ya geçerek 27 Nisan günü Meclis’te yaptığı konuşmada, İstanbul’daki İngiliz baskısını anlatırken, padişahın selamlığa yani törenle Cuma namazına çıkıp çıkmayacağını bile “İngilizlere sormaya mecbur olduk” demiştir. Fetvanın da “İngiliz süngüsüyle alınmış, İslam’ı sinesinde birbirine düşürmek için ilk defa yazılmış acı bir vesika” olduğunu belirtmiştir. (Fevzi (Çakmak) Paşa’nın bu önemli konuşması için bakınız: Murat Bardakçı, “Şahbaba, Sf:634-637)
Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu,“Milli Mücadelede Din Adamları” adlı eserinde: ”5 Nisan’da hükümetini kuran Damat Ferid, daha önceki üç hükümetinde de Şeyhülislamlığa Mustafa Sabri Efendi’yi getirmişti. Mustafa Sabri dar kafalı, mutaassıp, siyasetten İttihatçılığa ve Kuva-yı Milliye’ye düşmandır, Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin kurucu ve yöneticisidir; açıkça partizandır! Şimdi dördüncü defa sadrazam olan Damat Ferid, “Kuva-yıMilliye”yi İslam hukukuna göre “kuva-yıbâğıye” (asi kuvvetler, eşkıya) olarak ilan edecek bir din adamı arıyor; partici olarak bilinmeyen mümkünse saygın bir isim… Önce Haydarizade İbrahim Efendi’ye teklif ediyor, o Kuva-yı Milliye aleyhine bir fetva vermeyeceğini belirterek görevi kabul etmiyor. Öneride bulunduğu bütün din adamları bunu reddediyor. Damat Ferid, sonunda zayıf karakterli Dürrizade Abdullah Efendi’yi Şeyhülislam yapıyor ve fetvayı ondan alıyor! Dürrizade Abdullah Efendi, toplanacak olan Saltanat Şürası’nda Sevr’in kabulü yönünde de görüş belirtecektir. (Bakınız: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2002, Cilt:2, Sf:13-14, 32-33,48.)”
Aşağıda, 10 Nisan 1920’de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Bey Efendi’nin verdiği fetvaların, Damad Ferit Paşa’yı dördüncü defa iş başına getiren sadaret fermanının ve asi ilan edilen Kuvâ-yıMilliye’ninaleyhinde hükümetin yayınladığı bildirinin bir arada olduğu bu matbu belgenin İngiliz ve Yunan uçakları tarafından Anadolu’nun dört bir tarafına atıldığı söylenen, tarihi belgeyi görmekteyiz.
Beş soruya cevap halinde tek metin olarak yayımlanan fetvada, Milli Mücade’yi suçlayan sorular soruluyor, “beyan buyurula” (lütfen açıklayın) denilerek Şeyhülislam’dan fetva görüşü isteniyordu. Bu şekilde devam eden soru ve cevaplarla, Kuva-yıMilliye’ye karşı savaşacak halife askerlerin gazi, ölürlerse şehit olacakları, Kuva-yıMilliye’ye katılan Müslümanların ise “asi ve şer’an cezaya müstahak” olacakları ahirette de azaba uğrayacakları falan söyleniyor. Bu matbu belge ve belgenin özetle tercümesiyle şöyledir:
“Fetâvâ-yı Şerife Sureti
Sebeb-i nizam-ı âlem olan Halife-i İslâm edamallahuTeâlâ hilâfetehu ilâ yevmi’l-kıyam hazretlerinin taht-ı velâyetinde bulunan bilâd-ı İslamiye’de bazı eşhas-ı şerire ittifak ve ittihad ve kendilerine rüesa intihap ederek teb’a-i sâdıka-i şâhaneyihiyel ve tezvirat ile iğfal ve idlâle ve bilâemr-i âlî ahaliden asker cem’inekıyâm edip zâhirde askeri iâşe ve teçhiz bahanesiyle ve hakikatte cem’i mal sevdası ile hilâf-ı şer’-i şerif ve mugayir-i emir-i münif birtakım garâmât ve vergiler tarh ve tevzi ve envâî tazyik ve işkenceler ile nâssınemvâl ve eşyasını gasb-ü garet ve bu veçhile ibadullaha zulmü itiyat ve tecrîme cesaret ve Memâlik-i Mahruse’nin bazı kurâ ve bilâdına hücum ile tahrip ve hâk ile yeksân ve teb’asâdıkadan nice nüfus-ı mâsûmeyikatl ve itlâf ve dimâ’-i mahkûneyisefk ve irâka ettikleri ve cânib-i Emirü’l-mü’minindenmansub bazı memurîn-i ilmiye ve askeriye ve mülkiyeyi hod-be-hodazl ve kendi hempalarını nasb ve Merkez-i Hilâfet ile Memâlik-i Mahruse’nin muvasalat ve münakalât ve muharebatını kat’ ve taraf-ı devletten sâdır olan evâmirin icrasını men ve merkezi diğer memalikten tecrîd ile şevket-i Hilâfet’ikesr ü tevhin kastederek makam-ı muallâ-yı imamete ihanet etmekle tâat-i imamdan hurûc ve Devlet-i Aliyye’nin nizam ve intizamını ve bilâdın asayişini ihlâl için neşr-i erâcif ve işâa-i ekâzib ile nâssı fitneye sâik ve sâî-i bi’l-fesat oldukları zâhirmütehakkık olan rüesâ-yımezburîn ile a’van u etbâîbâgiler olup dağılmaları hakkında sâdır olan emr-i âlîden sonra hâlâ inad ve fesatlarında ısrar ederler ise mezbûrlarınhabasatlerindentathîr-i bilâd ve şerr ve mazarratlarından tahlîs-i ibâd vacip olup Fe katilületitebgihattâtefi’e ilâ emrillahinass-ı kerimi mucebincekatl ve kıtâlleri meşru ve farz olur mu, beyan buyurula.
El-cevabAllahü Teâlâ a’lem olur
“(İslam Halifesinin idaresi altında bulunan beldelerde, şahıslar kendi aralarında toplanıp bir reis seçerek padişahın sadık tebaasını yoldan çıkarmaya, asker toplamaya, vergi salmaya, halkın mal ve eşyalarını yağmalamaya, Hilafet merkezi ile memleketin yol ve haberleşme şebekelerini kesmeye, halifelik otoritesini sarsmaya, halkı fitneye sevk etmeye, devletin temel nizamını ve asayişini bozmaya kalkıp uyarılara rağmen bu fesatlarında direnirlerse ve gerekirse bunların kitle halinde öldürülmeleri meşru ve farz olur mu?
Beyan buyurula! El cevap: Allah bilir ki, olur!)”
Ketebehu’l-fakir Dürrizade es-seyid Abdullah ufiyeanhumâ
Bu surette memalik-i mahrûse-i şâhânede harp ve darba kudretleri bulunan Müslümanlar imâm-ı âdil halifemiz Sultan Mehmet Vahidettin Han Hazretleri’nin etrafında toplanıp mukatele için vâki olan davet ve emrine icabet ve bugât-ı mezburîn ile mukatele etmeleri vacip olur mu, beyan buyurula.
El-cevabAllahü Teâlâ a’lem olur
“(Sultan MehmedVahideddin Han Hazretleri etrafında toplanıp emirlerine uyarak bunlara karşı savaşmak vacip olur mu?
El cevap: Allah bilir ki, olur…)”
Ketebehu’l-fakir Dürrizade es-seyid Abdullahufiyeanhumâ
Bu surette Halife-i müşârünileyh hazretleri tarafından bugat-ı mezburîn ile mukatele için tayin olunan askerler mukateledenimtinâ ve firar eyleseler mürtekib-i kebîre ve âsim olup dünyada tazîr-i şedide ve ukbâdaazâb-ı elîme müstahak olurlar mı, beyan buyrula.
El-cevabAllahü Teâlâ a’lem olur
Ketebehu’l-fakir Dürrizade es-seyid Abdullahufiyeanhumâ
Bu surette Halife’nin asâkirinden olup da bugatı katledenler gazi ve bugat tarafından katlolunanlarşehid ve müsâb olurlar mı, beyan buyurula.
El-cevabAllahü Teâlâ a’lem olur
***Ketebehu’l-fakir Dürrizade es-seyid Abdullahufiyeanhumâ
Bu surette bugat ile muharebe hakkında sâdır olan emr-i Sultanî’ye itaat etmeyen Müslümanlar âsim ve tâ’zîr-i şer’îye müstahak olurlar mı, beyan buyurula.
El-cevabAllahü Teâlâ a’lem olur
***Ketebehu’l-fakir Dürrizade es-seyid Abdullahufiyeanhumâ.”
Kazım Karabekir Paşa “Fetva! Tarihimizde bir facialar silsilesidir” diye yazar haklıdır. Damat Ferit hükümeti bu beş fetvayı 11 Nisan 1920’de bastırarak eldeki imkânlarla Anadolu’da dağıttırmış, İngiliz Yüksek Komiseri Robeck’le görüşerek fetvaların bütün Anadolu’ya havadan dağıtılması için iki adet uçak istemiştir. Kuva-yıMilliye’ye büyük destek veren Hint Müslümanlarına da İngilizler tarafından dağıtılması talep edilmiştir. (Not: Fetva’nın sadeleştirilmiş tam metni için bakınız; Sabahattin Selek, Milli Mücadele, II, Sf:69-70) Fetva’nın Anadolu’da dağıtılmasında İngiliz uçakları ve İngiliz konsoloslukları ile birlikte Yunan uçakları, Yunan işgal kuvvetleri, Rum ve Ermeni teşkilatları da görev almıştır.
Bilal Şimşir, “İngiliz Belgelerinde Atatürk” adlı eserin 31’nci Belge, Ek I, Sf: 102’de:
(—)”Ankara’da İngilizler için çalışan ‘gizli bir kaynak’ tarafından yazılan istihbarat raporunda da, İstanbul fetvasının ‘halk üzerinde derin bir etki yaptığı, genel kanaate göre, eğer Konstantinopl’dan Ankara üzerine etkin bir askeri kuvvet sevk edilirse Milliyetçilerin kolayca mağlup edilebileceği’ bildiriliyor” demiştir.
Dürrizade Abdullah Bey Efendi’nin fetvalarının Milli Hareket’te yarattığı endişenin bir örneğini, Bursa’da 56. Tümen Kumandanı Albay Bekir Sami (Günsav) Bey’in 13 Nisan günü Ankara’da yazdığı telgrafta görmek mümkündür.
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, II’de:
(—)”Albay Bekir Sami, Şeyhülislam Dürrizade’nin fetvalarının gazetelerde çıktığını anlatıyor, gazeteleri kısmen toplattığını bildiriyor ve eğer bu gece alelacele Ankara ve diğer illerde “başmüftüler ve tanınmış İslam uleması tarafından gerekli karşı fetvalar alınmazsa Bursa vilayetinde durumun vehamet kazanması muhtemeldir” demiştir. (Bakınız: Sf:70.)
Kazım Karabekir Paşa, 14 Nisan 1920’de elbette Mustafa Kemal Paşa’nın talimatıyla, Anadolu Ajansı, bütün yurda geçtiği bültende, İngilizlerin, emirleri altında bulunan Damat Ferit hükümeti marifetiyle Kuva-yı Milliye aleyhine fetvalar çıkartmak için cebir kullandıklarını anlatıyor. Padişahın ve Mebusan Meclisi’nin güvenine sahip hükümetler zamanında böyle bir fetva yayınlatabileceklerine dikkati çekmiştir.
Ankara, fetvaların İngiliz işi olduğu konusunda halkı uyarmak istemiş, Albay Bekir Sami Bey’in uyarısı üzerine 16 Nisan’da saygın ulemadan Ankara Müftüsü ve aynı zamanda Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı olanBörekçizade Mehmet Rifat Efendi Başkanlığı’nda Ankara’da toplanan beş müftü, dokuz müderris ve medrese müdürü ile altı kişilik din bilginlerinden oluşan toplam yirmi bir kişilik bir grup İstanbul Hükümeti’nin fetvasına karşılık bir fetva hazırlamıştır.
Anadolu’daki ulemadan 153 kişinin imzasıyla verilen mukabil fetvada asıl hainlerin, milleti istiklal yolunda savaştan geri koymak isteyenler olduğu halka ilan edilmiştir.
İstiklal Harbi’nin büyük fetvası:
1.Genel düzenliğin kurucusu ve yürütücüsü, varlığının dünya durdukça yerinde olmasını dilediğimiz İslamların Ulu Halife’sinin Hilafet Makamı ve saltanat başşehri İstanbul, İslamların emrini arzu ve isteği dışında düşman devletlerce zor kullanılarak elde edilirse ve İslam askerlerinin zorla silahları alınırsa, bazıları haksız yere öldürülürse, Hilafet beldesinin savunmasını sağlayacak istihkâmlar, kaleler, savaş araçlarına, ülkenin işlerinin yürümesini sağlayacak Bab-ı Ali ve Harbiye Nezareti’ne el konulur, Halife’yi esas vazifesi olan memleketi idareden yoksun bırakılırsa sıkıyönetim ilanı, askeri mahkemeler kurma ve bunlara bağlı İngiliz kanunlarına göre karar verdirilir ve böylelikle yürütme hakkı çiğnenir, arzusu dışında memleketin parçaları olan İzmir, Adana, Antep, Urfa çevresinde düşmanlar saldırtılarak, İslam olmayan tebaa ile el ele verilerek İslamları öldürme, mallarını alma, kutsal inançlarını zedelemelerine karşı, durumu yukarıda anlatılmaya çalışılan esaret ve hareket altında olan İslamların Halifesini kurtarma yolunda ellerinden geleni yapmak tüm Müslümanlara farz olur mu?
Cevap: Allah’ın da onayı ile olur…
2.Bu suretle meşru haklarını, hilafetin manevi kudretini iade etmek yolunda ve işgal edilmiş vatan bölgelerini düşmandan kurtarmak için savaşanlar şeriata göre isyancı sayılır mı?
Cevap: Allah’ın da onayı ile sayılmaz.
3.Bu yolda, yani halifenin zorla alınmış hakların iade yolunda açılan savaşta ölenler şehit, hayatta kalanlar gazi olur mu?
Cevap: Allah’ın onayı ile olur.
4.Böylelikle dini vazifesini yerine getiren Müslümanlara karşı, düşmanın tarafına geçip savaşanlar şeriatça en büyük günahı işlemiş ve fesat yaymış olurlar mı?
Cevap: Allah’ın onayı ile olur.
5.Böylelikle, düşmanların zoru ve baskısı ile ve gerçeklere uymayan fetvalar, Müslümanlar için şeriat kurallarına göre muta olur ve onun yoluna gitmek gerekli olur mu?
Cevap: Allah’ın onayı ile olmaz.”
Kuava-yı Milliye, bütün imkanları kullanarak “Ankara fetvası”nı bütün ülkeye yaymıştır. Zaten birçok ilde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin kurucuları arasında müftüler ve din adamları vardır. Ankara fetvası yayımlandığı gün Damat Ferid, Rifat Börekçi Hoca’yı derhal Ankara müftülüğünden azlediyor, aynı gün Kuva-yı Milliye Rifat Hoca’yı Ankara müftülüğüne tayin ediyor. Börekçi Hoca, Ankara Hükümetinin ilk Şer’iye Vekili ve Cumhuriyet’in ilk Diyanet İşleri Başkanı olacaktır. Damat Ferid’inRifet Hoca’yı Divan-ı Harp’e vererek idama mahkûm ettiğini de belirtelim.
Atatürk diyor ki:
-…”Gayeye ulaşmak için birinci derecede ihtiyaç duyduğumuz kuvvetler, İslam dünyasıdır.” (25 Eylül 1920, TBMM)
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.