Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk hukuk okulu olarak 1925 yılında Ankara’da “Ankara Adliye Hukuk Mektebi” adıyla kurulan, 1946 yılından itibaren de Ankara Üniversitesi’ne bağlı bir fakülte olarak hizmet veren hukuk okuludur. 5 Kasım 1925’te Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından açılan okul, cumhuriyet dönemi Türkiye’sinin ilk yükseköğrenim kurumudur. Ankara Hukuk Mektebi 5 Kasım 1925 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (1. Meclis Binası) Genel Kurul Salonu’nda Mustafa Kemal Atatürk tarafından açılmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, Ankara Adliye Hukuk Mektebi’nin açılışına atfettiği anlamı şu sözlerle dile getirmiştir:
…”Sayın Dinleyenler, Cumhuriyetin yönetim merkezinde bir Hukuk Okulu açmak vesilesi bugünkü toplantımızı hazırlamış bulunuyor. Bugün tanık bulunduğumuz olay, yüksek memur ve uzman bilginler yetiştirme girişiminden daha büyük bir önemi haizdir. Yıllardan beri süren Türk Devrimi, varlığını ve zihniyetini toplumsal yaşamın temeli olan yeni hukuk esaslarında saptamak ve güçlendirmek çaresine inanmıştır.
Türk devrimi nedir?
Bu devrim, kelimenin ilk önce işaret ettiği ihtilâl anlamından başka, ondan daha geniş bir değişmeyi ifade etmektedir. Bugünkü Devletimizin şekli, yüzyıllardan beri gelen eski şekilleri bir yana iten en gelişkin biçim olmuştur. Ulusun varlığını sürdürmesi için bireyleri arasında düşündüğü ortak bağ, yüzyıllardan beri gelen biçim ve niteliğini değiştirmiş, yani ulus, dinsel ve mezhebsel bağ yerine, Türk ulusçuluğu bağı ile bireylerini toplamıştır. Ulus, uluslararası genel savaşım alanında yaşam nedeni ve güç nedeni olacak bilim ve aracın ancak çağdaş uygarlıkta bulunabileceğini, bir değişmez gerçek olarak ilke saymıştır. Kısacası, baylar, ulus saydığım değişiklik ve devrimlerin doğal ve zorunlu gereği olarak genel yönetiminin ve bütün kanunlarının ancak dünyasal gereksinmelerden esinlenmek ve gereksinmenin değişmesi ve gelişmesiyle durmadan değişmesi ve gelişmesi esas olan dünyasal bir anlayışı, yaşamı yöneten neden saymıştır.
Eğer yalnız altı yıl önceki anılarınızı yoklarsanız, devletin biçiminde, ulus bireylerinin ortak bağlarında güç kaynağı olacak uygarlık yolunun izlenmesinde, kısacası, bütün örgüt ve gereksinmelerini dayandırdığı hükümlerin görüş noktasından büsbütün başka esaslar üzerinde bulunduğumuzu anımsarsınız. Altı yıl içinde büyük ulusumuzun yaşamının akışında yaptığı bu değişiklik herhangi bir ihtilâlden çok fazla, çok yüksek olan en büyük devrimlerdendir.
Çok ulusların kurtuluş ve yükselme savaşımında, sonunu düşünmez derecede coşkun oldukları görülmüştür. Fakat bu gözü dönmüştük, Türk ulusunun bilinçli coşkunluğuna benzemez. Sözünü ettiğim büyük devrim yolunda Türk ulusunun şimdiye kadar sarf ettiği çalışma, içteki ve dıştaki kötü niyetlilere karşı yorulmaz, yıpranmaz savaşımlar içinde ve doğrudan doğruya ulusal iradenin karşı gelinemez uygulaması alanında ve hukukçular elinde bulunan yasaların ve diğer kuralların varlığından bilinçli olarak, habersiz gibi gözükerek, her şeyden önce Türk ulus ve devletinin yeni varlık biçimini uğraşarak ortaya çıkarmak uğrunda geçmiştir.
Şimdi ortaya çıkan bu büyük eserin anlayışını, gereksinmelerini tatmin edecek yeni hukuk esaslarını ve yeni hukukçuları var etmek için girişimde bulunmaya zaman gelmiştir. Sanırım ki, Ankara Hukuk Okulu ile Cumhuriyet Hukukunu yalnız, dış görünüş ve kelime anlamı biçiminde değil, fakat bilinçsel ve anlamsal niteliği ile yasalarıyla ve hukukçularıyla açıklayacak ve savunacak tedbirleri almaya girişmiş bulunuyoruz.
Cumhuriyet Türkiye’sinde eski yaşam kuralları, eski hukuk yerine yeni yaşam kurallarının ve yeni hukukun geçmiş bulunması bugün hiç duraksamadan kabul edilecek bir olupbittidir. Bu olupbitti sizin kitaplarınızda ve uygulanma değeri olacak yasalarınızda belirtilecek ve açıklanacaktır.
Öğrenci Baylar ve Hukukçu Baylar!
Yeni hukuk esaslarından, yeni gereksinmelerimizin zorunlu olarak istediği yasalardan söz ederken «her devrimin kendine özgü yaptırımı bulunmak zorunludur» gerçeğine, yalnız bu gerçeğe işaret etmiyorum. Boşuna bir çıkışma eğiliminden kendimi uzak tutarak, fakat Türk ulusunun çağdaş uygarlığın niteliklerinden ve bolluklarından yararlanmak için en aşağı üç yüzyıldan beri sarf ettiği çabaların ne kadar elemli ve acı verici engeller karşısında boşa gittiğini tam bir teessür ve uyanıklıkla göz önüne alarak söylüyorum.
Ulusumuzu düşmeye mahkûm etmiş ve ulusumuzun verimli bağrında dönem dönem eksik olmamış girişim sahiplerini, çaba ve çalışma sahiplerini, en sonunda bıktırmış ve bozguna uğratmış olumsuz ve yok edici güç şimdiye kadar elimizde bulunan hukuk ve onun içten izleyicileri olmuştur. Belki ağır ve cesurca olan tarihsel gözlemimin seçkin kurulunuz içinde ve Cumhuriyet Hükümetinin bugün hizmetlerinden yararlanmakta bulunduğu değerli memurlar ve yargıçlarımız içinde kimsenin hayretini gerektirmeyeceğine eminim. Bununla birlikte biraz daha, içimden tasarladıklarımı açıklamak için izin vermenizi rica edeceğim. Uluslararası genel tarihin akışında Türklerin 1453 zaferini, yani İstanbul’un fethini gözlerinizin önünde canlandırınız. Bütün bir Dünyaya karşı İstanbul’u sonsuzluğa değin Türk topluluğuna kazandırmış olan güç ve kudret, uşağı yukarı aynı yıllarda bulunmuş olan basımevini Türkiye’ye kabul için hukukçuların uğursuz direncini kırmayı başaramamıştır.
Eskimiş hukukun ve izleyicilerinin basımevinin yurdumuza girmesine izin vermeleri için üç yüz yıl gözlem ve duraksamada bulunmalarım ve basımevinin yandaşı ya da karşıcalığı olarak pek çok güç ve kudret sarf etmelerini gerektirmiştir.
Eski hukukun çok uzak ve çok eski ve yeniden ortaya çıkması gücü olmayan bir dönemi ve o dönemin hukukçularım seçtiğim kanısına kapılmayınız. Eski hukukun ve hukukçularının yeni devrim dönemimizde doğrudan doğruya bana çıkarttıkları zorluklardan örnek getirmeye kalksam başınızı ağrıtma tehlikesiyle karşılaşırım. Fakat bilesiniz ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluş anlarında onun bugünkü nitelik ve durumunu hukuk esaslarına ve bilim esaslarına aykırı sayanların başında ünlü hukuk bilginleri bulunuyordu. Büyük Mecliste egemenliğin kayıtsız koşulsuz ulusta olduğunu belirten kanunu önerttiğim zaman, bu esasa Osmanlı Anayasasına aykırılığından dolayı karşı çıkanların başında yine eski ve bilimsel hünerleri ile ulusu aldatan tanınmış hukuk bilginleri bulunuyordu.
Sayın Baylar,
Hatta Cumhuriyetin ilânından sonra olan feci bir olayı da uyanık bakışlarınızın önünde canlandırmak isterim. En büyük kentimizin bu yurtta belki Avrupa’da öğrenim görmüş yüksek uzmanlardan oluşan Baro kurulu, açıkça halifeci olduğunu duyuran ve duyurmakla öğünen birisini seçip kendisine başkan yapmıştır. Bu olay eskimiş hukuku izleyen eskimiş hukukçuların Cumhuriyet anlayışına karşı içten ve gerçek olan durum ve eğilimini belirtmeye yetmez mi? Bütün bu olaylar, devrimcilerin en büyük fakat en sinsi düşmanı, çürümüş hukuk ve onun düzeltilemez hukukçuları olduğunu gösterir. Ulusun ateşli devrim atılımları sırasında sinmek zorunda kalan eski kanun hükümleri, eski hukukçular, iyilik yolunda gidenlerin etkisi ve ateşi yavaşlamaya başlar başlamaz derhal canlanarak devrim esaslarını ve onun içten izleyicilerini ve onların değerli ülkülerini mahkûm etmek için fırsat beklerler. Bu fırsat eski kanunların varlığı ve eski hukuk esaslarının yürürlüğü ile ve eski anlayışını içten ve yürekten olarak korumada inatçılıkla direnen yargıçların ve avukatların varlığı ile sağlanır.
Bugünkü hukuksal etkinliklerimizin nedenlerini açıklamış oluyorum umudundayım.
Büsbütün yeni kanunlar yaparak eski hukuk esaslarını temelinden ortadan kaldırmak girişimindeyiz. Ve yeni hukukun esasları ile alfabesinden öğrenime başlayacak bir yeni hukuk kuşağını yetiştirmek için bu kurumlan açıyoruz. Bütün bu uygulamada dayanağımız ulusun işe yatkınlığı ve yeteneği ve kesin iradesidir. Bu girişimlerde arkadaşlarımız yeni hukuku, bizimle birlikte, sözünü ettiğim nitelikte anlamış olan seçkin hukukçularımızda.
Genel yaşamımızın yeni hukuksal esasları kuram ve uygulama alanında görünüp gerçekleşinceye kadar geçecek zamanı sağlayan doğrudan doğruya ulusumuz ve onun devrimindeki yorulmaz ve yıpranmaz güç olacaktır.
Öğrenci Baylar,
Yeni Türk toplum yaşamının kurucusu ve güçlendiricisi olmak savı ile öğrenime başlayan sizler, Cumhuriyet döneminin gerçek hukuk bilginleri olacaksınız. Bir an önce yetişmenizi ve ulusun isteğini eylemsel olarak tatmine başlamanızı ulus sabırsızlıkla beklemektedir. Sizi yetiştirecek olan profesörlerin üzerlerine düşen görevi hakkıyla yerine getireceklerine eminim. Cumhuriyetin yaptırımı olacak bu büyük kurumun açılışında duyduğum mutluluğu hiçbir girişimde duymadım ve bunu açığa vurmakla ve belirtmekle hoşnudum.” (Prof. Dr. Ahmet Mumcu tarafından, Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi açılış töreninde yaptığı sadeleştirilmiş metin için bakınız: “Ankara Adliye Hukuk Mektebinden Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne (1925-1975)”, Sf:79-84, Sevinç Matbaası, 1977.)