3200 yıllık bir geçmişi vardır bu kentin.
Kurtuluş Savaşımızın yüce önderiyle arkadaşlarını 27 Aralık 1919 günü coşkuyla, bağlılıkla ve inançla karşılatıp bağrına basmıştı. ATATÜRK, o günlerin fakir, bakımsız bir kasaba görünümlü kentinden, günümüzün görkemli “Türkiye Cumhuriyeti Başkenti“ ni yaratmıştır. Umuyoruz ki kendisi de buradaki “ANITKABİR” inde huzur içerisinde ebedi uykularını uyumaktadırlar.
GÖRSEL: 27 ARALIK 1937 TARİHİNDE ANKARA BELEDİYESİ TARAFINDAN ATATÜRK’E ŞEHİR NAMINA TAKDİM EDİLEN ALTIN MADALYON.”
Dilerseniz 3200 yıllık bir geçmişi olan bu kentin geçmişine kısaca bir göz atalım:
Hatti ve Hitit uygarlıklarından izler taşır Ankara. Frigya, Likya ve Pers egemenliklerini de yaşamıştır. Trakyamıza adını veren Trak akıncılarını, Galatyalıları, Romalıları bile tanımıştır. Hindistan’a doğru dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkan gencecik Büyük İskender’e ev sahipliği yapmıştır. Moğolların, Anadolu Selçukluları’nın da yabancısı değildir Ankara.
1400’lü yılların başında Timur Han güçlü ordusu ve devrin tankları diyebileceğimiz filleriyle Ankara’ya kadar gelir. 28 Temmuz 1402 gününün Ankara Savaşı’nda kendisi gibi Türk olan Osmanlı Sultanı Yıldırım BEYEZİD ‘le kanlı bir çatışmaya girişir. Osmanlı Ordusunun yenilip Yıldırım BEYEZİD ’in esir düştüğü ve çok geçmeden kahrından öldüğü bu savaş sonrasında genç Osmanlı Devleti dağılmanın eşiğine gelir. Toparlanması uzun yıllar alır. Çok kanlı ve çok zor olur. Osmanlı ülkesini yakıp yıktıktan sonra yurduna dönen Timur da fazla yaşamaz. Onun ülkesi de darmadağın olur.
Ankara tarihinin ilginç sayfalarından biri de Ahilerin on üçüncü yüzyılda burada bir “KENT CUMHURİYETİ” kurmuş olmalarıdır. Ahilik, izleri ve etkileri günümüze kadar gelen bir toplumsal hareket; bir “ESNAF” kaynaşmasıdır.
Bembeyaz kedileri ve tavşanları, yumru yumru olsalar da bol sulu, lezzetli armutları ve balı ile tanınan Ankara hemen herkesçe bilinen esas ününü, bembeyaz ve yumuşak kıllarıyla ipeksi kumaşların dokunduğu tiftik keçileri ile yapmıştır. “ANGORA” denilen bu kumaşlar Ankara’yı bir süre zengin bile etmiştir.
Ne var ki benzersiz keçileri Ankara’dan kaçırılıp başka ülkelerde de yetiştirilince refah dönemi de sona erer Ankara’nın. Kurtuluş Savaşı’na merkezlik eden şehir, o yıllarda acınacak haldedir.
GÖRSEL: “- ATATÜRK ANKARA’DA -RESSAM SAİBİN ANKARA HALK EVİNDEKİ TABLOSU.”
ATATÜRK’ÜN ANLATIMIYLA ANKARA ADININ ETNİK KÖKENİ;
Takvimler 19 Ekim 1937 Perşembe gününü göstermekteydi. Vakit öğleden sonrası, yer Ankara’nın Çankaya’sındaki Gazi Köşkü’ydü.
Sevgili Cumhurbaşkanımız yüce ATATÜRK komşu Yunanistan’ın başbakanı ve güçlü adamı General Metaksas’ı huzurlarına kabul etti.
O gün Ankara’nın üzerini pırıl pırıl ve masmavi bir gökyüzü kaplamıştı.
Çok değil daha 15 yıl önce iki ülkenin orduları Anadolu toprağı üzerinde bir ölüm – kalım savaşı vermişlerdi. Sonuçta yurdunu savunan Türk tarafının askeri işgalci Yunan ordusunu bozguna uğratıp denize dökmüştü. Ne var ki o düşmanlık dönemi, artık 15 yıl öncesinde kalmıştı. İki ülkenin en yetkili yöneticileri bir masa başında karşılıklı oturmuşlar; kendi ülkelerinin ve dünyanın sorunlarını dostça görüşüyorlardı.
Bir ara ATATÜRK,
-…“EKSELANS” dedi.
-…”SİYASETLE İLGİLİ KARŞILIKLI GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİMİZİ BELİRTMİŞ BULUNUYORUZ. ŞİMDİ BİRAZ DA TARİHTEN BAHSEDELİM. KONUMUZ BAŞKENTİMİZ OLSUN. BU ADIN NEREDEN GELDİĞİNİ SİZLER ACABA BİLİR MİSİNİZ?”
Yunan Heyet’indekiler bir süre kendi aralarında konuştular ama bu konuda olumlu bir yanıt veremediler. Yunanistan’ın Ankara’daki büyükelçisi de sessiz kalmıştı.
ATATÜRK, bunun üzerine ayağa kalktı ve konuklarını büyük bir masa üzerine daha önceden yayılmış dünya haritasının başına davet ederek,
-…“ANKARA ADININ RUSYA’DAKİ GÖRKEMLİ TATLI SU GÖLÜ BAYKAL İLE YÖRESİNDEN GELDİĞİNİ” söyledi.
Çevresi çok zengin ve yerleşmeye elverişli bir bitki örtüsüne; derin ve tertemiz suları ise yüzlerce tür balık ve benzeri canlıya sahip olan Baykal Gölü’nü besleyen ırmaklardan biri “Turka” idi.
Diğer ırmak “Angora” da fazla suları boşaltıyordu. Haritada bütün bunlar ATATÜRK tarafından gösterildi. Gene Rusya’nın Baykal Gölü kıyısında “Başkent Ankara” ile aynı adı taşıyan bir de kent vardı.
ATATÜRK sözlerine devam etti:
-…”TARİH ÖNCESİ DÖNEMLERDE ORTA ASYA’DAN BATI’YA GÖÇ EDEN TÜRKLER ANAYURTLARINDAKİ SEYHUN VE CEYHUN İSİMLERİNİ SEYHAN VE CEYHAN OLARAK NASIL ADANA BÖLGESİNDEKİ IRMAKLARA VERMİŞLERSE BİR ZAMANLAR YAŞADIKLARI BAYKAL GÖLÜ ÇEVRESİNDEN DE ANKARA ADINI GETİRMİŞLERDİR.”
Sayın Orhan KARAVELİ ‘nin “ATATÜRK BABAM VE BEN” adlı eserinden edindiğimiz bu değerli bilgilerle taçlandırdığım sayfamda kendisini “ANKARA ADININ KÖKENİ” hakkında görüşünü de paylaşarak yazımı sonlandırmak istiyorum.
ANKARA ADININ KÖKENİ:
Anadolu’daki birçok benzerleri gibi, örneğin Konya adının Antik İkonya’dan, Manisa’nın ise gene Antik Magnesia’dan geldiğini biliyoruz da Ankara adının kökeni hala tartışmalıdır.
“YAKIŞTIRMALARA” meraklı kimi sözde bilim insanlarına inanacak olursak uzunlukları nedeniyle “EŞEKKULAKLI” diye bilinen efsanevi Kral Midas bir gün Ankara civarındaki boş arazide gezinirken ayağına bir demir parçası takılır. Sendeleyip düşecek gibi olur. Bir de bakar ki bu demir çıpasıdır. Bu öyküyü nereden ve nasıl uydurdukları bilinmeyen bilim insanları gemi çıpasına o tarihlerde de “ANCHOR” denilip denilmediğini düşünmeden derler ki: “İŞTE BU NEDENLE KRAL MİDAS’IN TAM DA ORADA KURULMASINI EMRETTİĞİ KENTE ‘ANCHOR’ DAN HAREKETLE ANKARA ADI VERİLMİŞTİR!…” Denizden 900 metre yükseklikteki Ankara Düzlüğünde gemi çıpasının ne işi olabileceğini kimseler gündeme getirmez. Kral Midas’tan yüzlerce, belki binlerce yıl önce de buralarda antik yerleşim izlerine rastlandığı da görmezden gelinir. Ankara adının “ANCHOR” dan günümüze kadar söylenip durur.
Adının kaynağı sıkça tartışılır ama Cumhuriyet dönemi şairleri Ankara üzerine güzel şiirler yazmayı sürdürürler.
Bunlardan biri de bu güzel kentimizde geçen aşk romanlarıyla ünlü Aka GÜNDÜZ ‘ün dizeleridir:
Ankara Ankara güzel Ankara
Seni görmek ister her bahtı kara
Senden yardım umar her düşen dara
Yetersin onlara güzel Ankara…
Burcuna göz diken dik başlar insin
Türk gücü orada her zoru yensin
Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin
Var olsun toprağın taşın Ankara…
Bana sorarsanız Sevgili Gençler, ben bu “ANCHOR” ve “EŞEKKULAKLI MİDAS” öyküsüne hiç inanmıyorum.
Neden mi?
İşte yanıtı: Takvimler 17 Ekim 1937 Salı gününü göstermekteydi. Vakit öğleden sonrası, yer Ankara’nın Çankaya’sındaki Gazi Köşkü’ydü.
Sevgili Cumhurbaşkanımız yüce ATATÜRK komşu Yunanistan’ın Başbakanı ve güçlü adamı General Metaksas’ı huzurlarına kabul etti…
NOT: (*Atatürk’ün Milli Dış Politikası “Milli Mücadele Dönemine Ait 100 belge” 1923-1938, cilt:II, Haz.:Dışişleri bakanlığı,Kültür Bakanlığı Yayını, 1981: 19 Ekim 1937 Perşembe / *Atatürk’ün Yabancı Devlet Adamlarıyla Görüşmeleri “Yedi Belge”, Bilal N.Şimşir, 1981:19 Ekim 1937 Perşembe / *Ulus gazetesi’NDE 20.10.1937 TARİHİNDE YAYINLANMIŞTIR.)
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.