Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurtarıcısı ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1928 senesinde “Millet Mekteplerinin Başöğretmenliği”ni kabul ettiği 24 Kasım Öğretmenler Günüdür ve ülkemizde 1981 yılında başlamış bir uygulamadır. Atatürk’ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 senesi “Başöğretmen” oluşunun yıldönümlerinde ülke çapında “Öğretmenler Günü” kutlanmasına karar verilmiş 26 Şubat 1981 gün ve 17263 sayılı Resmi Gazete ‘de yayımlanmıştır. Öğretmenler Günü ile ilgili kutlamalar 26 Kasım 1992 gün ve 21417 sayılı Resmi Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe giren Kutlama Yönetmeliği çerçevesinde gerçekleşmiştir.
Bu vesile ile Seç Haber ailesi olarak, Başöğretmeniz Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, Atatürk inkılap ve ilkeleri ile Atatürk’ün eğitim ve öğretime ilişkin düşünce ve idealleri doğrultusunda birlik ve beraberliklerini sürekli kılan tüm eğitimcilerimizin 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutluyoruz efendim.
Atatürk’ün Bursa Şark Tiyatrosu’nda Öğretmenlere Hitabı (27.10.1922);
Trablusgarp Savaşı’ndan (1911-1912) Balkan Savaşı’na (1912-1913); Birinci Dünya Savaşı’ndan (1914-1918) Türk Kurtuluş Savaşı’na (1918-1922) uzanan dönemde, 10 yıla aşkın süre savaşmak zorunda kalan genciyle yaşlısıyla kadınıyla erkeğiyle tüm Türk ulusu, bu mücadelelerin sonrasında ağır bir bedel ödeyerek yeni bir devlet kurmayı başarmıştır. Yıllarca süren yıpratıcı savaşlardan sonra kırılan, yıpranan ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir nüfusun, Türkiye’nin geleceğine yön verebilmesi, ancak çocukların ve gençlerin iyi yetiştirilmesi ve öne çıkarılması ile mümkün olabilecekti.
Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlandırılmasının ardından, yeni Türkiye’nin eğitime dayandığı ve en önemli, onurlu görevin eğitim işleri olduğu inancını taşıyan Mustafa Kemal Atatürk, her gittiği yerde, katıldığı her toplantıda eğitimin temel ilke ve hedeflerini ortaya koyarak, cehaletin, ancak eğitim yoluyla ortadan kaldırılabileceğini vurgulamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, 27 Ekim 1922 Cuma günü akşamı, Bursa Şark Tiyatrosunda düzenlenen İstanbul ve Bursa öğretmenlerine hitap etmiştir. Atatürk’ün toplantıdaki konuşma metni Arif Hikmet Beyin, Bursa Seyahati adlı kitabın 16 – 19’uncu sayfalarında yayımlanmıştır. Arif Hikmet Bey, eserinde İstanbul’da görev yapan “472” ilkokul öğretmeninin 27 Ekim – 30 Ekim 1922 tarihleri arasında Bursa’ya geldiğini ve kendilerine hitap eden Atatürk’ün devrimlerin müjdesini de verdiklerini kaydetmiştir.
Atatürk, 27 Ekim Cuma günü akşamı Bursa Şark Tiyatrosunda düzenlenen gece toplantısında Öğretmenlere;
-…”Bayanlar, Baylar (Hanımlar, Beyler,),
İstanbul’dan geliyorsunuz. Hoş geldiniz (Safa geldiniz.) İstanbul’un ışık ocaklarının temsilcileri olan yüce topluluğunuz karşısında duyduğum kıvanç sonsuzdur. (İstanbul’un nur ocaklarını temsil eden heyeti aliyeniz karşısında duyduğum zevk bipâyandır.) Yüreklerinizdeki duyguları, kafalarımızdaki düşünceleri, doğrudan doğruya gözlerinizde ve alınlarınızda okumak benim için olağanüstü bir mutluluktur. (Kalplerinizdeki hissiyatı, dimağlarınızdaki fikirleri doğrudan doğruya gözlerinizde ve alınlarınızda okumak benim için fevkalâde mucibi mazhariyettir.)
Bu anda karşınızdaki en içten duygumu, izninizle söyleyeyim (Bu dakika muvacehenizde duyduğum en samimî hissi, müsaadenizle söyliyeyim:):
İsterdim ki çocuk olayım, genç olayım sizin ışık saçan sınıflarınızda bulunayım. (İsterdim ki çocuk olayım ve sizin nur saçan dairei tedrisinizde bulunayım.) Sizin elinizde gelişeyim (Sizden feyiz alayım), siz beni yetiştiresiniz. O zaman milletim için daha yararlı olurdum. (O zaman milletim için, daha nâfî olurdum.) Ne yazık ki elde edilemeyecek bir istek karşısında bulunuyoruz. (Fakat maalesef gayrikabili istihsal bir arzu karşısında bulunuyoruz.)
Bunu yerine sizden başka bir istekte bulunacağım (Bu arzunun yerine başka bir talepte bulunacağım):
Bugünün çocuklarını yetiştiriniz. (Bugünün evlâtlarını yetiştiriniz.) Onları yurda, ulusa yararlı insanlar yapınız. (Onları memlekete, millete nâfi uzuvlar yapınız.) Bunu sizden istiyor ve diliyorum (Bunu bizden talep ve rica ediyorum.)
Öğretmen Hanımlar, Öğretmen Beyler (Muallim Hanımlar, Muallim Beyler,),
Belki, muallime demediğim için yanlış konuştuğumu sanıyorsunuz. (İhtimalki muallime demediğim için beni tahtie ediyorsunuz.) Ben, dilimizde sözcükleri dişilleştiren “t”yi kullanmak zorunda olmadığımızı sanıyorum. (Ben, lisanımızda ―tâi te‘nis kullanmak zaruretinde olmadığımızı zannediyorum.) Evet, muallim hanımlar ve muallim beyler, bilirsiniz ki, ulusumuz büyük bir yıkım geçirdi. (Evet, muallim hanımlar ve muallim beyler, bilirsiniz ki, milletimiz büyük bir felâket geçirdi.) Devletimiz yok olma durumuyla karşı karşıya kaldı, varlığımıza karşı birçok büyük suçlar, kötülükler işlendi. (Devletimiz bir izmihlal tehlikesine maruz kaldı, mevcudiyetimiz aleyhine birçok cinayetler irtikâp edildi.) Çok çalıştık, bugünkü başarıyı elde ettik. (Çok çalıştık, bugüne ait muvaffakiyeti istihsal ettik.)
Bayanlar, Baylar! (Hanımlar, Beyler!)
Bir ulusu, uğradığı herhangi bir yıkımdan kurtarmakta, bir ulusa doğru yolu göstermekte, ileri gelenlerinin taşıdıkları büyük önem yadsınamaz. (Bir milleti, duçar olduğu herhangi bir felâketten kurtarmakta, bir milleti irşat etmekte, ricalinin haiz olduğu büyük ehemmiyet gayri-kabili inkârdır.)
Üstelik diyebilirim ki, bugünü görmek; ulus büyüklerinin temizliği, ulus ve yurtseverlik çabaları ve özellikle, çıkarları hoş görme duyguları ile gerçekleşmiştir. (Hattâ diyebiliriz ki, bugünü görmek; millet ricalinin iffet ve namusu, gayreti milliyei vatanperveranesi ve bilhassa menafii istihkar hisleri sayesinde müyesser olmuştur.)
Ne var ki bugün, eriştiğimiz nokta, gerçek kurtuluş değildir. (Fakat bugün, vasıl olduğumuz nokta, halâsı hakikî noktası değildir.)
Bu düşüncemi açıklayayım (Bu fikrimi izah edeyim:) :
Bir ulusun yıkımla karşı karşıya olması demek, o ulusun hasta, hastalıklı olması demektir. (Bir milletin mâruzu felâket olması demek, o milletin hasta, marîz olması demektir.) Bundan ötürü kurtuluş, toplumdaki hastalığı ortaya çıkarmak ve iyileştirmekle elde edilebilir. (Binaenaleyh halâs, heyeti içtimaiyedeki marazı teşrih ve tedavi etmekle elde edilir.) Hastalığın iyileştirilmesi, bilim ve tekniğin gösterdiği yolla olursa, hasta kurtulur; yoksa tersine, hastalık kökleşir, onulmaz duruma gelir. (Marazın tedavisi ilmî ve fennî bir tarzda olursa şifabahş olur; yoksa bilâkis maraz müzmin olur ve gayri kabili tedavi bir hale gelir.) Bir toplumun hastalığı ne olabilir? (Bir heyeti içtimaiyenin marazı ne olabilir?) Ulusu ulus yapan, yükselten ve ilerleten güçler vardır: Düşünsel güçler, toplumsal güçler… (Milleti millet yapan, terakki ve tefeyyüz ettiren kuvvetler vardır: Fikir kuvvetleri ve içtimaî kuvvetler…)
Düşünceler anlamsız, boş ve temelsiz sözlerle dolu olursa, o düşünceler hastadır. (Fikirler, mânâsız, mantıksız safsatalarla mâli olursa, o fikirler marîzdir.) Bunun gibi, toplumsalyaşam, us ve mantıktan yoksun, işe yaramaz, zararlı birtakım inanış ve geleneklerle dolu olursa, kötürümleşir, işe yarayamaz duruma gelir. (Kezâlik hayatı içtimaiye akıl ve mantıktan âri, bifaide ve muzir bir takım akideler ve an‘anelerle meşbû olursa mefluç olur.)
Önce düşünsel ve toplumsal güçlerin kaynaklarını temizlemekten başlamak gerekir. (Evvelâ fikir ve içtimaiyat kuvvetlerinin menbalarım tathirden başlamak lâzımdır.) Yurdu ve ulusu kurtarmak isteyenler için yurtseverlik, iyi niyet, özveri çok gerekli olan niteliklerdendir… (Memleketi, milleti kurtarmak isteyenler için, hamiyet, hüsnüniyet, fedakârlık elzem olan evsaftandır…) Nedir ki bir toplumdaki hastalığı görmek, onu iyileştirmek, toplumu çağımızın isteklerine uygun olarak yükseltmek için bu nitelikler yetmez; bu niteliklerin yanında bilim ve teknik gereklidir. (Fakat bir heyeti içtimaiyedeki marazı görmek, onu tedavi etmek, heyeti içtimaiyeyi asrın icabatına göre terakki ettirebilmek için, bu evsaf kâfi gelmez; bu evsafın yanında ilim ve fen lâzımdır.) Bilim ve teknikle ilgili çalışmaların başladığı ve geliştirildiği yerse, okuldur. (Îlim ve fen teşebbüsatının merkezi faaliyeti ise mekteptir.) Bunun için okul gereklidir. (Binaenaleyh mektep lâzımdır.) Okul adını hep birlikte, büyü bir saygı ile analım… (Mektep namını hep beraber hürmetle, tazimle zikredelim.)
—Dinleyiciler, bir ağızdan “okul!..” diye bağırdılar.— (Not: Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları: I, “Atatürk’ün Söylev Ve Demeçleri II, (1906 – 1938), (Açıklamalı Dizin İle)”, 5.Baskı – 2006, Sf:46’da yoktur!)
Okul, genç beyinlere, insanlığa saygıyı, ulus ve yurt sevgisini, bağımsızlık onurunu öğretir. (Mektep genç dimağlara, insanlığa hürmeti, millet ve memlekete muhabbeti, şerefi istiklâli öğretir.) Bağımsızlık tehlikeye düşünce onu kurtarmak için tutulması uygun olan en doğru yolu belletir… (İstiklâl tehlikeye düştüğü zaman onu kurtarmak için takibi muvafık olan en salim yolu belletir…) Yurt ve ulusu kurtarmaya çalışanların ayrıca, işlerinde birer namuslu uzman ve birer çalışkan bilgin olmaları gereklidir. (Memleket ve milleti kurtarmağa çalışanların aynı zamanda mesleklerinde birer namuskâr mütehassıs ve birer âlim olmaları lâzımdır.) Bunu sağlayan okuldur. (Bunu temin eden mekteptir.) Ancak bu yolla, girişilecek her türlü işin usa uygun sonuçlara ulaştırılması gerçekleşmiş olur. (Ancak bu tarzda her türlü teşebbüsatın mantıkî neticelere îsali mümkün olur.)
Bayanlar, Baylar! (Hanımlar, Beyler!)
Yurdumuzun en bakımlı, en şirin, en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı dize getiren başarının gizi nerededir, bilir misiniz? (Memleketimizin en mâmur, en lâtif, en güzel yerlerini üç buçuk sene kirli ayaklariyle çiğneyen düşmanı mağlûp eden zaferin sırrı nerededir, bilir misiniz?)
Orduların yönetilmesinde, bilim ve teknik ilkelerini önder edinmededir. (Orduların sevk ve idaresinde ilim ve fen düsturlarını rehber ittihaz etmektedir.)
Ulusumuzu yetiştirmek için kaynak olan okullarımızın ve üniversitelerimizin kuruluşunda da gene bu yolu tutacağız. (Milletimizi yetiştirmek için asıl olan mekteplerimizin, darülfünunlarımızın teessüsünde aynı mesleki takip edeceğiz.)
Evet, ulusumuzun politik, toplumsal yaşamında, ulusumuzun düşünce eğitiminde önderimiz, bilim ve teknik yardımıyladır ki Türk ulusu, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve yazını, bütün incelik ve güzellikleriyle gelişir. (Evet, milletimizin siyasî, içtimaî hayatında, milletimizin fikrî terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır. Mektep sayesinde, mektebin vereceği ilim ve fen sayesindedir ki Türk milleti, Türk sanatı, iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı, bütün bedayiiyle inkişaf eder.)
Bayanlar, Baylar! (Hanımlar, Beyler!)
Yurdumuz içinde uygarlıkla ilgili düşüncelerin, bir an bile yitirilmeden, yayılması ve gelişmesi gerektir. (Memleketimiz içinde efkârı medeniyenin, terakkiyatı asriyenin bilâifatei ân intişar ve inkişaf etmesi lâzımdır.)
Bunun içindir ki bilimle, teknikle uğraşanların bu alanlarda çalışmayı, birer namus borcu bilmeleri gerekir. (Bunun için bütün erbabı ilim ve fennin bu hususta çalışmayı bir vecibei namus bilmesi iktiza eder.)
Öğretmen hanımlarımız, Öğretmen beylerimiz, ozanlarımız, edebiyatçılarımız, yazarlarımız, durup dinlenmeden, ulusa bu acı günleri ve onun gerçek nedenlerini açık ve kesin olarak yazacaklar, anlatacaklar, bu kara günlerin dönmemesi için, yeryüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiye’nin varlığını tanımak istemeyenlere, onu tanıtmak zorunda olduğumuzu anımsatacaklardır. (Muallim hanımlarımız, muallim beylerimiz, şairlerimiz, ediplerimiz, muharrirlerimiz aleddevam millete bu felâket günlerini ve onun hakikî sebeplerini açık ve kat‘î olarak terennüm edecekler, takrir edecekler, bu kara günlerin dönmemesi için dünya yüzünde medeni ve asri bir Türkiye‘nin mevcudiyetini tanımak istemiyenlere, onu tanıtmak zaruretinde olduğumuzu ihtar edecekler.)
Bayanlar, Baylar! (Hanımlar, Beyler!)
Görüyorsunuz ki en önemli ve en verimli ödevimiz, ulusal eğitim işleridir. (Görülüyor ki, en mühim ve feyizli vazifelerimiz maarif işleridir.) Ulusal eğitim alanında ne karşılığında olursa olsun, tam bir başarıya ulaşmak gerekir. (Maarif işlerinde behemehâl muzaffer olmak lâzımdır.) Kurtuluş ancak bu yolla olur. (Bir milletin halâsı hakikisi ancak bu suretle olur.) Bu başarının elde dilebilmesi için hepimizin tek can ve tek düşünce olarak temel bir izlence olarak temel bir izlence üzerinde çalışmamız gereklidir. (Bu zaferin temini için hepimizin yek can ve yek fikir olarak esaslı bir program üzerinde çalışması lâzımdır.) Bence bu izlencenin önemli yönleri ikidir (Bence bu programın esaslı noktaları ikidir:) :
1. Toplumsal yaşamımızın gereklerine uyması (Hayatı içtima iyemizin ihtiyaca tetabuk etmesi,)
2. Çağımızın isteklerini karşılamasıdır. (İcabatı asriyeye tevafuk etmesidir.)
Gözlerimizi kapayıp, tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. (Gözlerimizi kapayıp mücerret yaşadığımızı farz edemeyiz.) Yurdumuzu bir çember içine alıp, dünya ile ilişkisiz yaşayamayız… (Memleketimizi bir çenber içine alıp cihan ile alâkasız yaşayamayız…) Tersine, gelişmiş ve yükselmiş bir ulus olarak uygarlık alanı üzerinde yaşayacağız. (Bilâkis müterakki, mütemeddin bir millet olarak medeniyet sahasının üzerinde yaşıyacağız.) Bu yaşam, ancak bilimle, tetkikle olur. (Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur.)
Bilim ve teknik nerede ise oradan alacağız ve her yurttaşın kafasına kayacağız, “Bilim ve teknik için sınır ve koşul yoktur.” (İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ferdi milletin kafasına koyacağız, ilim ve fen için kayıt ve şart yoktur.)
Dinimiz, bu yüce buyruğu kapsadığı içindir ki, dinlerin en yetkinidir. Bilim ve tekniği, puta tapanların ülkelerinde aratır; Çin’de bile aratır. (Not: Atatürk’ün bu cümlesi, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları: I, “Atatürk’ün Söylev Ve Demeçleri II, (1906 – 1938), (Açıklamalı Dizin İle)”, 5.Baskı – 2006, Sf:46’da yoktur!)
Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında ayak direyen ulusların ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. (Hiçbir delili mantıkiye istinat etmiyen bir takım an‘anelerin, akidelerin muhafazasında ısrar eden milletlerin terakkisi çok güç olur; belki de hiç olmaz.) Yükselmede bağları ve koşulları aşamayan uluslar, yaşamı, usa ve gerçeklere uygun olarak göremez; yaşamın temel ilkelerini geniş bir açıdan gören ulusların egemenlik ve boyunduruğu altına girmekten kurtulamaz. (Terakkide kuyut ve şurutu aşamıyan milletler hayatı makul ve amelî müşahede edemez. Hayat felsefesini vâsi gören milletlerin tahtı hâkimiyet ve esaretine girmeğe mahkûmdur.)
Öğretmen Bayanlar ve Baylar (Muallim Hanımlar, Muallim Beyler,),bütün bu gerçeklerin ulusça iyi anlaşılması ve benimsenmesi için her şeyden önce, bilgisizliği gidermek gerekir. (Bütün bu hakikatlerin milletçe hüsnü telâkki ve hüsnü hazmedilebilmesi için her şeyden evvel cehli izale etmek lâzımdır.) Bunun için ulusal eğitim izlencemizin temel ilkesi, bilgisizliğin yok edilmesidir. (Binaenaleyh maarif programımızın, maarif siyasetimizin temel taşı, cehlin izalesidir.)
Bu yapılmadıkça yerimizdeyiz… (Bu izale edilmedikçe, yerimizdeyiz…) Yerinde duran bir şeyse geriye gidiyor, demektir. (Yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor, demektir.)
Bir yandan, yaygın olan bilgisizliği gidermekle birlikte, öte yandan toplumsal yaşamda yapıcı, etkili ve verimli insanlar yetiştirmek gerekir. (Bir taraftan umumî olan cehli izaleye çalışmakla beraber, diğer taraftan hayatı içtimaiyede bizzat amelî, müessir ve müsmir uzuvlar yetiştirmek lâzımdır.)
Bu da ilk ve ortaöğretimin, yaparak öğrenme ilkesine dayanması ile gerçekleşebilir. (Bu da ilk ve orta tedrisatın amelî bir tarzda olmasiyle mümkündür.) Ancak bu yolla toplumlar, iş adamlarını ve sanatçılarını yetiştirebilir. (Ancak bu sayede heyeti içtimaiyeler iş adamlarına, sanatkârlarına malik olur.)
İster istemez, ulusumuzun öfkesini geliştirmek, duygularımızı gereken aşamaya eriştirmek için yüksek uğraş sahiplerini de yetiştireceğiz. (Bittabi dehayı millîmizi inkişaf ettirecek, hislerimizi lâyık olduğu dereceye îsal için âli meslek erbabını da yetiştireceğiz.) Kız çocuklarımızı da bu öğrenim basamaklarından geçirerek eğiteceğiz. (Çocuklarımızı da aynı tahsil derecelerinden geçirerek yetiştireceğiz.)
Bayanlar, Baylar! (Hanımlar, Beyler!)
Kesin olarak bilmeliyiz ki, iki parça olarak yaşayan uluslar güçsüzdür. (Kat‘iyen bilmeliyiz ki, iki parça halinde yaşıyan, milletler zayıftır, marîzdir.) Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz öğrenimin sınırı ne olursa olsun, onlara temel olarak şunları öğreteceğiz (Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz tahsilin hududu ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz:):
1. Ulusuna (Milletine,),
2. Türkiye Devletine (Türkiye devletine,),
3. Türkiye Büyük Millet Meclisine, düşman olanlarla savaşma gereği. Bireyleri bu savaşın istediği güç ve araçlarla donatılmayan uluslar için var olma hakkı yoktur. “Mücadele, mücadele lâzımdır.” (Türkiye Büyük Millet Meclisine, düşman olanlarla mücadele esbap ve vasaitiyle mücehhez olmayan milletler için hakkı beka yoktur. “Mücadele lâzımdır.”)
Bayanlar, Baylar! (Hanımlar, Beyler!)
Acı da olsa söyleyeyim ki, biz üç buçuk yıl öncesine değin, bir “topluluk” olarak yaşıyorduk. (İtiraf edelim ki, biz üç buçuk sene evveline kadar cemaat halinde yaşıyorduk.)
Bizi istedikleri gibi idare ediyorlardı. (Bizi istedikleri gibi idare ediyorlardı.)
Dünya bizi, yöneticilerimize göre tanıyordu. (Cihan bizi, temsil edenlere göre tanıyordu.)
Üç buçuk yıldır, tam bir ulus olarak yaşıyoruz. (Üç buçuk senedir, tamamen millet olarak yaşıyoruz.)
Bunun elle tutulur, gözle görülür kanıtı, hükümetimizin biçimi, hükümetimizin niteliğidir ki yasa onu Büyük Millet Meclisi diye adlandırdı. (Bunun maddî ve bariz şahidi, şekli hükümetimiz ve mahiyeti hükûmetimizdir ki, onu kanun Büyük Millet Meclisi diye tevsim etti.)
Bütün dünya, bir an bile kuşkulanmasın ki, Türkiye Devletinin biricik ve gerçek temsilcisi yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi‘dir. (Bütün cihan bir ân tereddüt etmesin ki, Türkiye devletinin yegâne ve hakikî mümessili yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi‘dir.) Bayağı çıkarlarını ve kendi güvenliklerini sağlamak için, ulus ve yurdun bağımsızlığını düşmanların eline bırakmakta bir sakınca görmeyen, bağımsızlığımıza son veren koşulları kapsayan Sevr Anlaşmasını onayan yöneticilerin, sultanların, padişahların öykülerini, bu zorbaların yasa dışı davranışlarını Türk ulusu, artık ancak ve yalnız tarihte okur. (Hasis menfaatleri için ve şahıslarını mahfuz bulundurmak kaygısiyle istiklâli millet ve memleketi düşmanlara tevdide beis görmiyen, imhayı istiklâlimiz şeraitini muhtevi Sevres muahedenamesini kabul eden hâkimlerin, sultanların, padişahların menakibini, bu gasıplarını Türk milleti artık, ancak yalnız tarihte okur.)
Bayanlar, Baylar! (Hanımlar, Beyler!)
Ordularımızın kazandığı utku, sizin ordularınızın utkusu için, yalnız ortam hazırladı… (Ordularımızın ihraz ettiği zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı…) Gerçek utkuyu siz kazanacak ve yaşatacaksınız ve kesinlikle başarıya ulaşacaksınız. (Hakikî zaferi siz ihraz ve idame edeceksiniz ve behemehal muvaffak olacaksınız.) Ben ve sarsılmaz inançla bütün arkadaşlarım, sizi izleyeceğiz ve sizin karışılacağınız engelleri kıracağız. (Ben ve sarsılmaz imanla bütün arkadaşlarım, sizi takip edeceğiz ve sizin tesadüf edeceğiniz mevanii kıracağız.)
Son bir söz (Son bir söz):
Sizin, seçkin bir topluluk olarak Bursa‘ya gelmeniz, yalnız Bursa‘yı değil; bütün Anadolu‘daki kardeşlerinizi sevindirdi. (Sizin, kıymetli bir heyet halinde Bursa‘ya gelmeniz, yalnız Bursa‘yı değil; bütün Anadolu‘daki kardeşlerinizi memnun etti.) Ve İstanbul’dan getirdiğiniz selâmları bütün ulusa duyuracağız. (Ve İstanbul’dan getirdiğiniz selâmları bütün millete tabliğ edeceğiz.) Ben de sizden rica edeceğim ki, oradaki kardeşlerimize selâmlarımızı iletiniz. (Ben de sizden rica edeceğim ki, oradaki kardeşlerimize selâmlarımızı tebliğ ediniz.) İstanbul’un alınyazısı, İstanbul’da yaşayan gerçek Türklerin gönüllerinde ve vicdanlarında yaşattıkları dileğe uygun olarak çizilecektir. (İstanbul’un talihi, İstanbul’da yaşıyan halis Türklerin kalb ve vicdanlarındaki arzu gibi tecelli edecektir.)
Kaynak:
1- 27 Ekim 1922, Sf:2.
2- Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları: “Atatürk’ün Söylev Ve Demeçleri II, (1906 – 1938), (Açıklamalı Dizin İle)”, 5.Baskı – 2006, Sf:46.
3- Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Eğitim”, Bildik Basın Yayın Dağıtım, Aralık 2010, Sf:18…23.
4- Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Enstitüsü Yayınları: “Mustafa Kemal Atatürk (Selanik’ten Ankara’ya)”, Ankara 2019, Temuçin F. Ertan – Hakan Uzun, No: 61