Bu yazımda, Türkiye’nin Kurtarıcısı, Cumhuriyetin Kurucusu ve Devimlerin yaratıcısı Büyük ATATÜRK ‘ün ebedi istirahatlerine çekilişlerinin 28. yıl dönümü dolayısıyla, Cumhuriyet Gazetesi 10 Kasım 1966, sayfa 5’te yayımlanan “Resimlerle ATATÜRK” köşesinde dikkatimi çeken görseli siz değerli okurlarımla paylaşarak başlayacağım:
Görsel notunda şöyle yazılmış: —“Baltacı çiftliğinde bir sohbet toplantısı. Solda masanın başında oturan Fethi Okyar’dır. Sağ başta Kılıç Ali görülüyor. Yanındaki manevi kızı Makbule Hanım’dır.”
Bugüne kadar ulaşabildiğimiz belge ve kaynaklardaki bilgilerde; ATATÜRK ‘ün gençliğinden beri, kız ve erkek dokuz çocuğu evlatlık edindiğini biliyoruz. Onlar, ATATÜRK ‘ün manevi evlatları olarak Cumhuriyet tarihimize adlarını yazdırdılar;
Abdürrahim TUNCAK,
Afife,
Zehra AYLİN,
Rukiye ERKİN,
Nebile BAYYURT,
Sabiha GÖKÇEN,
Mustafa DEMİR,
Ayşe Afet İNAN,
Ülkü ADATEPE.
Bir basım hatası olabilir düşüncesi ile görsel arşivimi günlerce tekrar tekrar taradım. Cumhuriyet Gazetesinin beyanatındaki manevi kızı Makbule Hanım’ın, ATATÜRK ‘le aynı karede yer aldığı birden fazla görselde olduğunu fark ettim. Görsellerde dikkatimi çeken ilk husus, ATATÜRK ‘ün gerçekleştirdikleri yurt gezilerinden “Yalova” seyahatleri sırasında çekilmiş olmaları oldu.
Görsel notunda: “1930 Yalova’da: Serbest Fırkayı kuran Fethi Bey Gazi nezdinde” yazılmış.
Bunun üzerine Niyazi Ahmet BANOĞLU tarafından hazırlanan ve Milli Eğitim Basımevi tarafından basılarak 1973 ’te Büyük İstanbul Derneği tarafından yayımlanan “ATATÜRK ‘ÜN İSTANBUL’DAKİ HAYATI” Cilt: I – II ‘den titizlikle bir inceleme yaptım. ATATÜRK ‘ün gerçekleştirdikleri yurt gezilerinden “Yalova” seyahatleri eserin neredeyse üçte birini oluştursa da Kız kardeşleri Makbule Hanımefendi’nin isminin dışında başka bir Makbule Hanım’a rastlamadım.
Üzülmüştüm.
Günler, haftalar, aylar birbirini kovalıyor, o sahaf senin, bu eskici benim dolaşıyordum ki, işte o mekânların birinde hararetli bir şekilde sohbet ederken, sonradan müdavimi olduğunu öğrendiğim bir bey:
—“Genç arkadaş haklı” dedi, oturduğu tezgâhın arkasındaki tabureden.
İçtiği çaydan bir yudum daha alarak ekledi;
—“Makbule, aynı zamanda ATATÜRK ‘ün manevi kızlarından bir tanesi,” diye.
Sevinmiştim.
Sohbeti biraz daha derinleştirerek kendilerine bilginin kaynağını sordum. Beyefendi bana, Ramazan ERGİN ‘e ait “KANIN GİZLİ TARİHİ, ‘REŞO KURİ’ “ anlatısı bir kitapta okuduğunu, daha sonra bu kitabı bir dostuna armağan ettiğini söylemesi üzerine, gerekli notları alıp kendilerine teşekkürlerimi sunarak adeta koşarcasına mekândan uzaklaştım.
On gün sonra…
Telefonumu bıraktığım sahaf arkadaşlardan bir tanesi eseri bulduğunu bildirdi. Sonrası malum ve bendeniz karşınızdayım.
Eserin sahibi Ramazan ERGİN Bey’in yazar olarak ilk çalışması. Yazarımız, 1961 Diyarbakır doğumlu olup, İlk, Orta, Lise ve Üniversite eğitimini yine Diyarbakır’da tamamlamış. Mardin’in Savur İlçesi Sürgücü (Avine) köyüne kayıtlı olup, eserinin yayımlandığı 2007’de Diyarbakır’da Ziya Gökalp Lisesinde Almanca öğretmenliği yaptığını öğreniyoruz.
Aşağıdaki satırları yazarımız Ramazan ERGİN ‘in “KANIN GİZLİ TARİHİ, ‘REŞO KURİ’ “eserinden okuyacağız:
—“ ATATÜRK ‘ün Silvan’a Miralay olarak atanması ile doğuya ilk gelişidir (1). Bu gelişinde aşiretlerle tanışmış, bölge halkı hakkında ilk izlenimleri edinmiş, dostlukları kurmuştur. Bunlardan biride Sadık (ÜSTÜN) Bey’dir. Görevi sırasında Sadık Bey ile büyük dostlukları ve muhabbetleri vardır. Eve yemeğe gelemediği zaman Sadık Bey’in kızı “Makbule” çadırına kâsede sıcak çorba ve yemek götürür.
Sadık Bey zengin ve güçlüdür. Ancak kendisi gibi birine, yani Kamil Bey’e kızını verir. Bölgedeki büyük ve güçlü aileler Kurtuluş Savaşı’nı destekleme kararı almışlardır. Muhalif olan büyük ve güçlü ailelerin yanı sıra tarafsız aileler de vardır. Kemal Paşa, Cumhuriyet yasaları ve uygulamaları bölgede temkin ve şüphe ile karşılanır. Yasalara karşı hoşnutsuzluklar tarihe “Şeyh Sait Ayaklanması” olarak geçer (2).
Erzurum ve Diyarbakır illerini kapsayan isyan, Dicle’nin diğer yakasını etkisi altına alamaz. Mardin bölgesinin Sürgücü, Omerya, Barava, Bismil Tepa Barava yakası tarafsız ve kayıtsız kalır. Kamil Bey, isyancılara karşı Cumhuriyet ordusundan yana tavır koyar. Düşmanlarından Hüseyin’e Koğê (Ogunce Yengici) bölgesi isyana katılmaz.
Sürgücü bölgesi tarafsız kalmak, savaşa bulaşmamak için isyancıları bölgelerinden geçirmeme kararı almışlardır. İsyancılarla ilk görüşme de “Biz isyan etmeyeceğiz, ne isyan ederiz, ne de isyan karşısında dururuz” dendiği söylenir. Böyle de yapılır.
Kamil Bey ise elli süvari birliğiyle Diyarbakır’ı kuşatan, işgal eden isyancılara karşı savaşmak için Diyarbakır’a gelir. Cumhuriyet ordularına katılır. İsyan bastırılır, tutuklanmalar başlar. Ulu Camii’nin arka kısmında Feyzi PİRİNÇÇİ ‘nin (PİRİNÇÇİOĞULLARI) evini kiralar ve orada kalmaya başlar. Adamları isyancılardan ayrılsın diye kolluk takılır. Karabend ‘leriyle isyancı avına çıkarlar.
Kendisi, Ulu Camii’nin arkasında pirinççi ailesinin evine yerleşir. Diyarbakır evinde kentin ileri gelenleriyle görüşür. Mantin Çarşaf dükkânı olan Belediye Başkanı Hüseyin Efendi, Fevzi Paşa ailesinden PİRİNÇÇİOĞULLARI kardeşler, Şeref Bey, Aydın Bey, Nedim Bey, Sıtkı Bey’lerle kahvesini içer. Kahve servisini Osmanê Golik yapar.
Şeref Bey Mecliste Mebus, Nedim Bey, Kâmil’in adamlarına serbest kâğıdı veren yetkilidir. Yakalanan isyancılar Belediye Binasının önündeki sehpalarda idam edildiler.
Diyarbakır haberlerle çalkalanır. Ahmet Ağa’nın, düşmanı Hacı Hüseyin Koğê (Orance yenice) Ulu Cami’nin arkasında vurulmuştur. Hacı Hüseyin her ne kadar isyancılar tarafından vurulduğu görüntüsü verilse de Kamil Bey’in adamlarınca vurulduğu ve görüldüğü söylenmiştir. “Kendisi vurmasa bile azmettiricidir,” denir. Sürgücü aşiretinin en son köylerinden Kırdilek (Kırkdirek) Ahmet Ağa’nın dostu Müfti Efendi belirli belirsiz bir husumet ya da Ahmet Ağa’nın dostluğu, adamlığı yüzünden Hüseyin’e Kögi ya da adamları tarafından öldürülür.
Bu yetmezmiş gibi kardeşi Said tutuklanır.
Ayrıca hatırı sayılı adamlar girer. Kardeş Sait’in “İntikam gütmeyeceğim” sözü ve bahtı üzerine serbest bırakılır. Sait, Diyarbakır’da fırsatını bulmuş Merxwas’ça (Erkekçe) arkadan vurmamış olmak için Ulu Cami civarında yüz yüze gelirler. Elinde silah Sait’i görünce Hüseynê Kongi’nin Said’e “Hani baht ve sözün” demesi üzerine, Said’in aynı cevapla silahını ateşlemesi bir olmuştur. İfadeler böyle verilmiştir. Kamil Bey ve elli adamı hemen tutuklanır. Seyfi Bey Koğê köyü yakıldığı için Kamil Bey’le tutuklanmıştır. Hizmetkâr Osmanlı Ali Golik evde olduğu için tutuklanmamıştır.
İsyancıların Diyarbakır’ı işgal ettiği haberleri üzerine Kamil dışardan (Şamdan) gelir. Aileye göre, isyancı ve eylemine göre aldığı Topçu eğitimi ve Yüzbaşı rütbesi ile surların üzerindeki isyancıları ve Diyarbakır surlarını topa tuttuğudur. Karaca dağ eteklerinde Kode, Kuj doğan köylerindeki isyancıların püskürttüğü, yakın cephe savaşlarında bulunduğu onu tanıyanlar, görenler söyler. Kogê (yengice) köyünü yaktığı, Kamil’in Kürt Teali Cemiyeti üyesi olduğu, muhtelif dedikoduların yanı sıra Cumhuriyet orduları ve İstiklal mahkemeleri kendi yanlarında yer alan aşiretlerin de düzensizlik ve gelecekte tehlike teşkil etme ihtimallerine karşı bunları tutukladığı, iddialarına kadar değişik taraflarca değişik iddialar ortaya atılmıştır. Daha sonraki gelişmeler de bir veya birkaç neden kendini daha bariz gerçeğe en yakın gerçek olarak göstermiştir. Gerçek Kamil ve adamları isyandan sonra tutuklanmış. Üç yıl Sinop, dört yıl İstanbul’da mecburi iskâna (sabah akşam imza) tabii tutulmuştur.
Şeyh Said’in yakalanmasından sonra birlikler halinde geri çekilen isyancı guruplarından birini Sürgücü bölgesinden geçtiği, isyancılara yardım edilmediğini, İsyan ağıtlarından birinde:
“Welanê surgucuya, welat kuçuk, welatê çi mi jeya” (Sürgücü aşireti köpeklerin aşireti, beni ne ilgilendirir diyenlerin yurdu) dedikleri ağıtlaşmıştır.
Sürgücü köylülerinin isyancılardan ve kendilerinden bahsederken, Şeyh Sait askerleri, Kamil’in askerleri derler. Şeyh Sait’in ailesi Sürgücü Çil Sıtun (kırdilek, kırdirek) köyünden göç etmiş olduğu söylenir.
Akrabalık bağları devreye girer.
Sadık Bey, Alişan Bey, Diyarbakır’ın ileri gelenlerinden Belediye Başkanı Hüseyin Bey girişimlerde bulunur.
Fakat ifadeler, şahitler, deliller kesindir. Son çare olarak, Makbule Hanım manevi babasına telgraflar çeker.
Manevi babası Miralay Mustafa Kemal, Miralaylıktan Reisicumhur Mustafa Kemal ATATÜRK ‘tür. Mustafa Kemal’in dostu Makbule Hanım’ın babası Sadık Bey, Hewedi aşiretinden, Kulp Hacena köyünden Hesenê Filit tarafından öldürülmüştür.
ATATÜRK ‘ün manevi kızı Makbule:
“BABAM ÖLDÜRÜLDÜ, KOCAM İDAM EDİLECEK” diyerek;
—“KOCAM KAMİL, HİÇBİR SUÇA VE BİLGİSİ OLMADAN ALINIP İDAMA MAHKÛM EDİLMİŞ. ÇADIRINA TAŞIDIĞIM ÇORBA VE HİZMETLERİMİN HAIRINA DA OLSA KOCAMI KURTAR, KOCAM İKİ GÜN SONRA İDAM EDİLECEK” diye manevi babası ATATÜRK ‘e telgrafı gönderir.
ATATÜRK, telgrafı alır, duygulanır. O günkü idamlar durdurulur. O gün toplam on dört kişinin idam edilmediği söylenir. Bunlar Kamil Bey sayesinde kurtulmuştur. Sonraki günlerde tekrar mahkemeye çıkar Sinop’a sürgüne gönderilir. Her gün sabah akşam imza ve görüşme uygulamasına tabi tutulur. Makbule Hanım, çocuklarıyla İstanbul’a hareket eder. Kocasının hizmetkârı Hızma’yı yemek yapsın diye Sinop’a yayan gönderir. Bu arada damadı Diyarbakır Mebusu Senatör Cevat EKİN ‘in rüşvet verdiği ve yardım ettiği iddialarına karşın, en azından devrede olduğunu biliyoruz.
Kamil isyancı muamelesi görür. İsyancılardan idam yerine sürgüne gönderilenlerin hizmet ve bakımları için hanımlarının yanlarında gitmesine izin verilir. Makbule Hanım yerine cariyesi, Golo ailesinden Hızma görevlendirilir. Hızma hayatında daha önce köyünün dışına çıkmamıştır. Hızma belki de ölümüne kadar hiç köyden çıkamayacaktı. Hızma, yayan Sinop yoluna düşer. Görevi Kamil’in hanımı gibi ona yemek yapma, hizmet etmektir. Yola Mazıdağı bölgesinden başka bir kadın ile yola çıkarlar. İki kadın tek başına yollara düşer. Elazığ yolu üzerinden sora sora Malatya’ya varırlar. Yıkanamamaktan ve yorgunluktan bitlenmişlerdir. Bitlerin gözlerinin kapaklarına kadar, kirpiklerinin arasında bile dolaştığını anlatır Hızma. Kirpiklerinin arasına bile bit düşmüş, gözlerinin kapaklarının bitten ağırlaşmış olduğunu anlatırdı. Bu yolculuğun en kısa ve en anlamlı izahı kirlilikten olan canlı beyazlık “Spi” Bit adı. Sora sora günlerden sonra Sinop’a varırlar (Age.122).
Ahmet Ağa’nın birinci karısı, Savurlu Hacı Bey’in kızı Şerife’dan doğan Kamil Şemin, Lakabı Yüzbaşı Kamil, Şeyh Said İsyanı sırasında devletin yanında yer almış, düşmanını öldürdüğü şüphesiyle İstiklal Mahkemesi tarafından tutuklanmış, karısı Makbule Silvanlı “ÜSTÜN” ailesinden… Makbule aynı zamanda ATATÜRK ‘ün manevi kızlarından bir tanesi. (Age.140)
Hatırlatmalar:
1-)Miralay Rütbesi: 26 Kasım 1934 tarihli 2590 sayılı Lâkap ve Unvanların Kaldırılması Hakkındaki Kanunun 3. Maddesi gereğince iptal edilmiş, günümüzde Albay olarak geçen rütbedir.
Mustafa Kemal, “1 Haziran 1915 ’te (Miralay) Albaylığa” terfi etmiştir.
(Miralay) Albay Mustafa Kemal 15 veya 16 Mart 1916 günü Diyarbakır’daki görevine gitmek üzere İstanbul’dan 16. Kolordu karargâh erkânıyla beraber trenle hareket etmiştir.
Pozantı’ya kadar yolculuğu trenle yapmıştır.
Pozantı’dan sonra Toros dağlarından otomobil ile geçerek Halep’e gelen (Miralay) Albay Mustafa Kemal, burada Baron Oteli’nde bir gece kaldıktan sonra trenle (Resülayn) Ceylanpınar’a gelerek, buradan da otomobil ile hareketle Mardin’e gelmiştir.
(Miralay) Albay Mustafa Kemal, 25 Mart 1916 ’da Mardin’den otomobil ile Diyarbakır’a hareket etmişse de otomobilin yolda bozulması üzerine yolculuğa atla devam etmiş, 26 veya 27 Mart 1916 ‘da Diyarbakır’a gelerek 16’ncı Kolordunun komutasını üzerine almıştır.
(Miralay) Albay Mustafa Kemal, “1 Nisan 1916 ’da (Mirliva) Tümgeneralliğe” terfi etmiştir.
3 Nisan 1916 ’da; (Mirliva) Tümgeneral Mustafa Kemal komutasındaki 16’ncı Kolorduya bağlı 15. Tümen’in Bitlis’i kurtarmak üzere Rus kuvvetlerine karşı taarruza geçilmişse de; 5. Tümen’in isteği üzere yapılan bu taarruzun birkaç gün sonra duraksaması üzerine;
9 Nisan 1916 ’da Diyarbakır’dan Bitlis Cephesine hareket ederek 10 – 11 Nisan gecelerini taarruz bölgesinde geçiren (Mirliva) Tümgeneral Mustafa Kemal, Rus birliklerinin bu cepheye yeni kuvvet kaydırmaları üzerine 5. Tümen’in eski mevzilerine çekilmesini emretmiştir.
20 Nisan 1916 ’da (Mirliva) Tümgeneral Mustafa Kemal; Bitlis Siirt, “Silvan” bölgesindeki askeri birlikleri denetledikten sonra tekrar Diyarbakır’a dönmüştür.
Bu durumda ATATÜRK ‘ün Silvan’a ilk geliş tarihinin 20 Nisan 1916, rütbesinin ise “(Mirliva) Tümgeneral” olması gerekmektedir.
Görsel: (Mirliva) Tümgeneral Mustafa Kemal
2) Şeyh Sait İsyanı: Doğu’da Genç ilçesine bağlı Piran’da 13 Şubat 1925’te başlamış, 31 Mayıs 1925’te kesin olarak bastırılmıştır.”
Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.