Bugün Türkiye Cumhuriyetini kuranların neredeyse tamamının yer aldığı İttihat ve Terakki, Osmanlı Devletinin artık o saadet yıllarının bittiği ve dönemin aydınlarının belki de iyi niyetle kurdukları ve tıp dünyası ile birlikte askerlerinde rağbet ettikleri ve ülkenin geleceğinde bir şey yapabilme gayretinde oldukları son bilgilerle birlikte tek tek ortaya çıkmakta.
Tabi ki İttihatçıların da hataları vardı.
En büyük hataları ise bütün sorunları bir günde çözme gayretinde olmalarıydı. Bu iyi niyet içerisinde başka hesaplar içine girenler ya da kesimler yok değildi. Bunların başında Masonlar ve Siyonistlerde burada yer almaktaydılar.
İşin en ilginç tarafı bugün dahi kendi içlerinde bazen de dışa vurulan olaylarından da anladığımız kadarıyla, Musevi Dönme ve Siyonistlerin bu dönemde ortak bir kanat taşırken bunların karşısında yer alan, Rum ve Ermenilerle de aynı ortak paralel de hareket ettikleri tarihi bir olaydır.
İşte bu unsurların hepsi bu cemiyet içinde içlerinde “TÜRK ÇOCUKLARINA HİSSETİRMEDEN OSMANLI PLANLARINI YAPMAK VE FİLİSTİN’DE BİR SİYONİST DEVLETİN KURULMASINI SAĞLAMAKTI.” Tabi ki o dönemde günümüz de de olduğu gibi satılık aydınlar yok değildi. Bunların da gayreti yanında bu olayların tamamıyla dışında yıkıma uğrayan Osmanlıyı bu yıkımdan nasıl kurtaracağını planlayan vatanperver insanlarda bu cemiyette yer almışlardı.
İşte bu dönem içinde yer almış ATATÜRK o dönemler içinde, Dönmeler ve Masonlarla sık sık karşılaşmış ve birçok arkadaşları da olmuştur.
Hayatının ilk yıllarında Selanik’te büyümesinin de getirdiği birikimle Dönmeler ve Masonlar hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olması, daha sonraları bu fikirlerini olgunlaştırdıktan sonra; “DEVLETİN GELECEKTEKİ YAPISINA ŞEKİL VERME AŞAMASINDA, MÜDAHALEYİ YAPMANIN GEREKLİ OLDUĞU BU DÖNEMDE Kİ BU YIL OLARAK 1935 YILLARINA RASTLAR. İÇERDE YAPILARINI SÜRDÜREN MASONLARIN DIŞ BAĞLATINLARININ VE KURULMA PLANIYAPILAN SİYONİST DEVLETİNİN ÖNÜNE GEÇME KARARI ALMIŞ OLDUĞU YILLARDIR.” Öncelikle bu çalışmanın temeli yurt dışında olan “MASON LOCALARI” nın kapatılmasıdır.
Dilerseniz, Mason Localarının kapatılmasına geçmeden Osmanlı dönemindeki Masonlara kısaca bir göz atalım:
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE MASONLAR:
—“bizim bugünkü anladığımız manada Masonluk Teşkilatı Türkiye’de on sekizinci yüzyılın başlarında III. Sultan Ahmet (1703 – 1730) zamanında Damat İbrahim Paşa’nın sadrazamlığı sırasında kurulduğu söylemidir.
III. Sultan Ahmet devrinden, İkinci Meşrutiyetin ilanına tarihine kadar ki iki yüzyıl müddet içerisinde muhtelif yabancı memleketlerdeki obediyanslara bağlı çok sayıda Mason Locası faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. İçtimai faaliyetleri yüksek birçok Türk aydınları bu localarda inisiye edilmişlerdir.
Yine ilk Mason olarak bildiğimiz bir zat da aslen Fransız asilzadelerinden olan, sonra Müslümanlığı kabul eden meşhur Humbaracıbaşı Ahmet Fuat Paşa’dır.
On sekizinci asrın sonlarında ve on dokuzuncu asrın başlarında Üçüncü (1789-1807) devrinde memleketimizde reform havası esmeğe başladı. Fransızlarla dostane münasebetler, İngilizlerle yakınlaşmalar vücuda getirildi. Bunlara paralel olarak da İstanbul’da Masonluk açısından sistemli ve kesif faaliyetler göze çarpmakta, bilhassa Fransız ve İngiliz Locaları yararlı çalışmalar yapmaktaydılar.
Sultan Abdülmecid zamanında altı defa sadrazamlığa getirilen, Amerikan Anayasasını, Fransız İhtilalinin Felsefesini ve gerekçelerini hazırlayan büyük Mason biraderler gibi değerli bir insan olan Koca Mustafa Reşit Paşa, Londra’da elçi olarak bulunduğu zaman orada inisiye edilen biraderlerimizden biridir.
Son olarak “Ser” (Ermenice Sevgi demektir,) Locasının âmil üyeliğini yapmış bazı biraderlerimizin isimlerini zikretmek isterim;
Sultan Abdülaziz devrinde iki defa Sadrazamlığa getirilen Keçecizade Fuat Paşa, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid devrinde yine iki defa Sadrazamlığa getirilen meşhur Mithat Paşa, 1877 senesinde kurulan Birinci Meşrutiyetin ilk Meclisi Mebusan Reisi ve sonradan Sultan Abdülhamit devrinde Sadrazam olan Ahmet Tevfik Paşa, yine Sultan Abdülhamit zamanında Sadrazam olan Tunuslu Hayrettin Paşa, Sultan Reşat devrinde Sadrazam olan İbrahim Hakkı Paşa, Berlin Sefiri Sadullah Paşa, Namık Kemal Bey, Ziya Paşa, Şinasi Bey, Sultan Beşinci Murat’ın kardeşleri Şehzade Nurettin ve Kemalettin efendiler…
Yüksek tabakadan birçok Türk münevverlerinin bulunduğu söylenen bu locanın kıymetli çalışmaları memleketimizde hürriyet ve özgürlük rejiminin tahakkukunun sağlanmasında etkili olmuştur.
Masonluk ve Masonlar aleyhinde sürdürülen baskı ve takibat sistemli olarak bilhassa ikinci Abdülhamit zamanında görülmektedir. Bu devirde en küçük bir fikir serbestisini hazmedemeyen saray, yüzlerce Türk Münevverlerinin, hele yabancılarla, gece ve gündüz yapmış oldukları gibi toplantıları elbette ki müsamaha ile karşılamayacak ve gereğini yapacaktı. Bu cümleden olarak birçok Loca faaliyetini bu devirde tabii etmeye mecbur kalmıştır.
Şimdi kısaca Rumeli ve Makedonya’daki faaliyetlere değinmek istiyorum;
Biraz önce bahsetmiş olduğum üzere, sarayın baskısı İstanbul’daki çalışmaları adeta felce uğratmıştı. Fakat Rumeli ve Makedonya’daki ve bilhassa Selanik ve civarındaki Mason Localarını hummalı bir faaliyet ve canlılık içerisinde çalışmalarını sürdürüyorlardı.
Bu bölgede dokuz loca bulunmaktaydı. Bunların en önemlileri, “Makedonya”, “Makedonya Rizorta” ve “Veritas” Localarıydı
İşte bu biraderlerimizden gelen hareket, hürriyet ve meşrutiyet ruhunu memleketimiz üzerine parlattı. Onların emaneti olan bu nurlu meşale, her devirde Mason kardeşlerince yüceltilecek, insanlığa nur ve ziya saçmağa devam edecektir. (Kaynak: Mason Dergisi Yıl.25 Sayı. 27-28 Sf. 31-32-33)
Ayrıca: Rita ECOSSAİD ‘den N. N. TEPEDENLİOĞLU ‘nun “İlan-ı Hürriyet ve II. Abdülhamid sf. 20’de;
—“III. Selim zamanında, İstanbul’da Yahudi cemaatinin ileri gelenleri tarafından kurulan, Yahudi olmayanları kabul etmeyen Mason Locası, II. Mahmud zamanında Kırım’da “ETERYA İHTİLAL KOMİTESİ” tarafından kurulmuştur. Zeytinyağı ticaretiyle büyük servetler yapan Rum zenginleri de İstanbul’da ayrı bir loca açmışlar, bu locaya “BİZANS” adını vermişlerdir. Bu locanın ilk üyeleri arasında, Yunan İhtilalini hazırlayan ve bu sebepten ötürü asılarak öldürülen “PATRİK GREGORYAS” da vardı. Bu Yahudi ve Rum locaları “Skoç” tarikatına bağlıdır yazmaktadır.”
Böylelikle Osmanlı topraklarından ilk tohumları Yahudi ve Rumlarca atılan Mason Locaları, yıllarca birlikte gelişimini sürdürmüştür.
Masonlar hiçbir zaman ATATÜRK ‘ten vazgeçememişlerdir.
Nitekim 1934 yılında Kabul Edilmiş Hür Masonların 25. kuruluş yıl dönümünde Mustafa Kemal ATATÜRK ‘e bir telgraf mesajı çekilerek şöyle denilmiştir:
“REİSİCUMHUR GAZİ MUSTAFA KEMAL HAZRETLERİNE;
TÜRKLER İÇİN EN SAADETLİ VE EN VERİMLİ BİR DEVİR YARATAN VE İNSANLIĞIN EN DOĞRU YOLU GÖSTEREN ULU GAZİ’YE MİNNETLERİNİ VE TAZİMLERİNİ ARZETMEĞE BUGÜN MÜESSESELERİN 25. YILDÖNÜMÜNÜ KUTLAYAN VE YÜCE HALASKÂRIN AÇTIĞI NURLU YOLDA İLERLEMEYİ YEGÂNE VAZİFE BİLEN TÜRK MASONLARININ MÜTTEFİKTEN KARAR VERDİKLERİNİ ARZA TAVASSUTA ÖMRÜNÜN EN ŞEREFLİ BİR TELAKKİ EDERİM.” (Kaynak: Hasan CEM “Dünyada ve Türkiye’de Masonluk / Özdemir Basımevi – 1976 / sf.175)
Yukarıda okuduğumuz ATATÜRK ‘e çekilen bu telgraf mesajının 1 Ağustos 1909 Pazar günü kurulan Loca’nın kuruluşunun 25. Yılı olan 1 Ağustos 1934 gününde yapılan konuşmada alınan bir kararla çekildiği anlaşılmaktadır.
Bu konuşmada;
—“Türklüğe en saadetli ve en verimli bir devir yaratan, bütün insanlığa en doğru sulh ve selamet yollarını gösteren Ulu Gazi’ye mas… Tazim ve minnetlerini, Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkan vekil Paşalar, Dâhiliye Vekili Beyefendiye hürmet ve şükranlarımızı telgrafla arz etmeyi teklif eden müteaddit imzalı bir takrir okundu. İttifakla ve büyük bir tehalük ve meserret ile kabul olundu.” (Kaynak: Hasan CEM, a.g.e. sf. 173)
Yukarıda okuduğumuz ve benzeri telgraflar, Mustafa Kemal ATATÜRK, Kazım KARABEKİR, İsmet İNÖNÜ ve Şükrü KAYA ‘ya çekilmiştir.
Kuruluşunun 25.yılında yapılan konuşmalardan biri de “LAİKLİK” üzerine olanıdır.
Bu konuşmada ise,
“K.K…, Türk ezelden beri laiktir ve laik olmamış bulunduğu devirlerde bile mutlaka müsamahakâr kalmıştır. Şu halde Masonluğa yakınlıkta hiçbir ırktan geri kalmaz. Türk’ün bu müsamaha hasletine tarihte namütenahi misaller e deliller var…
Misalimi Türk Tarih Cemiyeti’nin Tarih kitabından aynen alıyorum;
“Bidayet’te Hazarların dini sair Türkler ’in dinine benzerdi. Sonraları muhtelif siyasi ve iktisadi münasebetler neticesinde aralarında Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamlık gibi dinlerde yayıldı. Hakanla, Beyler ve Tahranlar ise Museviliğe kabul edilmişlerdi…” (Kaynak: Hasan CEM, a.g.e. sf. 185 – 186)
Bu sözlerden de anlaşıldığı gibi ayrıcalıklı olanlar yani yöneticiler Yahudi ve Masondu.
Bu sözlerin ne anlama geldiğini daha iyi anlayabilmek için kendisi de bir Mason olan Cihangir GENER ‘in “Ezoterik – Batını Doktrinler Tarihi” kitabında I. Bölümde şunları söylemekte;
“İnsanoğlu, zekâ pırıltılarını ilk göstermeye başladığı günden bu yana nereden geldiğini, ne olduğunu ve nereye gideceğini sürekli düşünmüş, cevabı bulduğunu zannettiği anda, bulduğu bu kutsal cevap için başka bir kutsal cevapla insanlarla savaşmış, onları öldürmekten çekinmemiştir.
Kitleler bu kutsal cevaplara diğer bir deyişle dinlere, konulan kurallar çerçevesinde bağnazca bağlanırken, kutsal cevabın gerçek anlamını kendilerine saklayan ilk Ezoterik öğretinin yaratıcısı rahipler, sıradan insanların yetersiz bilgileri ile bu cevabı anlayamayacaklarını düşünerek bir sırlar sistemi oluşturmuşlardır.
Ezoterik – Batıni sırların, sadece bu sırları elde etmeğe hak kazanan belli bir zümreye verilmesi bu doktrinin hem zayıf yanını hem de, bugüne kadar ulaşıp günümüz uygarlığının oluşmasında büyük rol oynamış güçlü yanını aynı anda içinde barındırır. Öğretilenlerin ancak belli bir eğitim ve bireysel gelişimden sonra sırlarını ortaya koyması, kitlelerden kopuk doktrinler olarak kullanmasına neden olmuştur. Öte yandan sırların sembollere her çağda gelişen uygarlık doğrultusuna neden olmuştur. Sırların sembollere her çağda gelişen uygarlık doğrultusunda farklı anlamlar yüklenebilmesi, tüm insanlık tarihi boyunca bu sırları saklayarak günümüze kadar ulaştıran kardeşlik örgütlerinin vurulmasını mümkün kılmıştır. (Kaynak: Cihangir GENER, “Ezoterik – Bâtıni Doktrinler Tarihi – 4. Baskı Odak Ofset, Ankara – 1998, sf.11)
Mason olmamak ayrıcalık anlamına gelen bu sözlerle çok iyi bir vurgulanmaya çalışılmakta.
Görselde; Ankara Yolunda Heyeti Temsiliye Ankara’ya giderken alınmış olan bu resimde; Ahmet Rüstem, Mazhar Müfit KANSU, Mustafa Kemal (ATATÜRK), Rauf ORBAY, Yaver Muzaffer KILIÇ ve Heyeti Temsiliye üyesi Hakkı BEHİÇ Beyler Kırşehir’de görülüyor. ( 24 Aralık 1919)
“ATATÜRK MASON MUYDU?” gibi bir soru akla gelebilir, yine bu soruya cevap vermeden önce bir hatırlatma da bulunmak gereklidir;
Yukarıda bahsedildiği gibi bu dönem içinde ülkemizde Mason olmayan Askeri ve Devlet görevlileri, Mason olmadıkları zaman dışlanır, yurt dışında gerekli itibarı göremezdi. Masonlar öyle bir düzen kurmuşlardı ki, hala Masonluğun ne olduğunu bilmeden Masonluğu kabul etmiş insanlar mevcuttur.
Kuruluşunun 25. Yılını kutlayan Masonların kendi ileri gelenlerinden biri olan Hulusi DEMİRELLİ şöyle diyor,
—“Türklük kadar yüksek olan Gazi’yi gerçi Türk Masonları sinesine alabilmiş değildir. Fakat o Türk Masonluğunun mefkûrelerini tahakkuk ettirenlerin başındadır.” (Kaynak: Hasan CEM, a.g.e. sf. 187 – 188
ATATÜRK Mason olmuş olsa bile, bulunduğu dönemde hemen hemen herkesin Mason Localarına kayıtlı kişiler olmasından dolayı yadırganmamalıdır. Bu konu da kendisi de Mason olan ve ayrılan Kazım KARABEKİR ‘in sözleri dönemi çok iyi anlamamıza yardımcı olmaktadır.
İşte Masonların 25.yılını kutladığı bir sırada Mustafa Kemal ATATÜRK eski Adliye vekili olan Mahmut Esat BOZKURT ‘u çağırarak, Masonluğun taksimat, teşkilat ve ahvaline ilişin bilgiler içeren bir dosyayı vererek,
-…”BUNA GÜZELCE MÜTALAA ET, BİR TAKRİRLE, HALK PARTİSİ GRUP BAŞKANLIĞINA VER, GURUPTA BUNLARA ŞİDDETLİ BİR HÜCUM YA VE GRUPÇA KAPANMASINA DELALET ET, SENİN DE BU İŞTE BÜYÜK ŞEREF PAYIN OLACAKTIR” diyerek, Mahmut Esat BOZKURT ‘u yolcu eder.
Bu konuda bilgi veren İbrahim AVRAS şunları söylemekteydi;
—“Mustafa Kemal’in (ATATÜRK) sevmediği iki zümre vardı. Birincisi dönmeler, ikincisi ise Masonlardı… Bir gün eski Adliye Vekili Mahmut ESAT BOZKURT ‘u çağırdı. Kendisine Masonların taksimat, teşkilat, ahvalini bildirir bir kitap verdi;
-…“Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi grup başkanlığına ver, gurupta bunlara şiddetli hücum yap ve gurupça kapanmasına dalalet et. Senin de bu işte büyük şeref payın olacaktır” dedi.
Grup danışmanı Mahmut Esat BOZKURT riyaset makamına bir takrir verdi ve takririn okunmasını reisten rica etti. Hülasası şöyleydi:
—“Masonluk, kökü dışarda bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir, memleketimizde bunun ne işi vardır? Bunu da grup kararıyla kapatalım…”
Ertesi hafta Recep PEKER geldi ve kürsüye çıkarak şu müjdeyi verdi:
—“Arkadaşlar yarından itibaren Türkiye’de Masonluk kalmamıştır ve bütün localar kapatılmıştır…”
Salonda bir kıyamet koptu, alkışlar, bağırmalar “KAHROLSUN YAHUDİ UŞAKLARI” sesleri tavanları çınlatıyordu.
Şükrü KAYA ve arkadaşları sırra kıdem basmışlardı. Grup dağıldıktan sonra Dr. Mim Kemal’i ( ATATÜRK ‘ün müdavi doktorudur.) öne katarak meclisteki masonlar toplu olarak Reis-i Cumhur’a hitaben:
—“Efendimiz biz zaten maiyet-i devletindeyiz fakat siz Meşrik-i Azam’ımız olursanız, bir pervane gibi etrafında dönüp dolaşırız.” Demiş.
Reis- i Cumhur:
-…”PEKİ, BİR ŞEY SORACAĞIM, BANA CEVAP VERİNİZ DER, SORA… SİZ AVRUPA’DA HANGİ LOCAYA BAĞLISINIZ VE MEKTUBUNUZUN İSMİ NEDİR?”
—“Biz Cenova’ya tabiyiz Reisimiz Barca Mişon cenaplarıdır,” demiş.
Bunun üzerine küplere binen Mustafa Kemal Paşa, onlara hitaben:
-…”HAYDİ, DEFOLUN BURADAN CEHENNEM OLUN GİDİN. YAHUDİ UŞAKLARI BENİM MİLLETİM BANA KAHRAMAN SIFATI VERDİ, BEN SİZİN GİBİ BİR ÇİFT YAHUDİYE UŞAK MI OLACAĞIM? BU GECE SABAHA KADAR TÜRKİYE’DEKİ BÜTÜN LOCALARI KAPATMADIĞINZ TAKDİRDE, YARIN TEŞKİL EDECEĞİM DİVAN’I ÖRFİ’YE VERİR HEPİNİZİ ASTIRIRIM. HAYDİ, DEFOLUN KARŞIMDAN” diyerek onları kovdu.
Onlar da yıldırım telgraf ve telefonlarla vaziyeti İzmir, İstanbul ve Adana’ya bildirirler ve sabah olmadan hepsini kapanma kararlarını getirip, henüz sofrasından kalkmayan Reis-i Cumhur’a verdiler ve derin bir nefes aldılar. Reis-i Cumhur Mustafa Kemal, bu suretle Mason Localarını kapattı. (Kaynak: İbrahim ARVAS, “Tarihi Hakikatler” sf.71 – 72)
Kapatma görevini ise dönemin Mason İçişleri Bakanı Şükrü KAYA ‘ya verdi. Şükrü KAYA, ATATÜRK ‘e uzun süre direnmeye çalıştıysa da başarılı olamadı.
Anadolu Ajansı 10 Ekim 1935 tarihinde gazetelerin merkezlerine şu önemli haberi geçiyordu:
“Türkiye Mason Cemiyeti, memleketimizin sosyal tekâmülü ve günden güne artan muazzam terakkilerini nazarı itibare alarak, faaliyetlerine nihayet vermeyi ve bütün mallarını memleketin sosyal ve kültürel kalkınmasına çalışan Halkevlerine teberru muvaffak görülmüştür.”
Görselde; 14 Ekim 1935 Pazartesi günü yayımlanan Cumhuriyet Gazetesinin 1.sayfasında yer alan Anadolu Ajansı’nın 10 Ekim 1935 tarihinde gazetelerin merkezlerine geçtikleri haberini “Türkiye Mason Locaları bir emirle kapatıldı” ğını okuyoruz.
Bu habere kimse bir anlam verememişti. Çünkü Türkiye Masonluğu tarihinin en rahat dönemini yaşıyordu. TBMM Başkanı, İçişleri Bakanı, Dışişleri Bakanı, Ankara Valisi, İstanbul Valisi üst düzey aktif masondu. Devlet yönetiminin köşe başları Masonlar tarafından tutulmuştu.
Türkiye Masonluğu ne olmuştu da 25 yıl aradan sonra kendini yok etme kararı almıştı. (Kaynak: AGONİ sf. 93./ Ogün Deli (ORPARS)’ “ATATÜRK ‘ün Ölümündeki Sır Perdesi, Yazılmayan Tarih”)
Gerçekten de Ne Olmuştu?
Dilerseniz bu sorunun yanıtını yazımızın 2. Bölümünde okuyalım.
Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.
İsmet ERARPAT
*Yazının tüm hakkı saklıdır.